Connect with us

Ne arıyorsun?

Argonotlar

Kütüphane

Pandemi sürecinde sanat alanındaki dayanışma pratikleri ve örgütlenme üzerine bazı saptamalar

Eda Yiğit’in ilk kez Birikim’de yayınlanan pandemi süresince gerçekleşen kolektif sanatsal üretim, sosyo-ekonomik dayanışma pratikleri ve kurumsal destekler üzerine yazısı kapsamlı bir araştırma içeriyor

İçinde bulunduğumuz yılın ilk yarısında yaşadığımız pandemi süreci, bütünüyle kültürel-sanatsal üretim ve düşünsel faaliyetlerimizi dönüştürdü, değişmeye zorladı ve zorlamaya devam ediyor. Özellikle pandemide güvencesizlik konusunda sıklıkla bahsedilen ve tartışma yaratan alanların başında sanat alanının olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Sanat alanında yeni koşullara özgü dayanışma pratikleri ve örgütlenmeye dair halihazırdaki konuşmalar hararetle devam ederken, yeni sorular da ortaya çıkmaktadır. Sanat alanı içinde hissedilen tekinsiz ve öngörülemez bir gelecekle baş edebilmenin yönteminin yaratıcılıkla yeni alanlar açmak olduğu görülmektedir. Bir yandan az sayıda sanatçının bir araya gelerek oluşturduğu küçük gruplar içinde üretim pratikleri deneyimlenirken, diğer yandan bugüne dek daha naif bir biçimde dillendirilmiş dayanışma pratiklerinin ve örgütlenme modellerinin büyük tartışmalara dönüştüğü çevrimiçi buluşmalar devam etmektedir. Dijital mecraların hızla devreye girmesi, içerik üretiminin ivme kazandığı, mekânsal pratiklerin ve karşılaşmaların iki boyutlu bir düzleme taşındığı söylenebilir. Yuva ya da hapishane anlamıyla bir evin içinden bağlanılan, bir çerçeveye sığdırarak birbirini evlerinde misafir eden topluluklar aracığıyla farklı türden bir sosyalleşmenin vücut bulduğu bir deneyim yaşanmaktadır.

Yaşadığımız süreçte kurumsal bir çatının altında olan ya da bağımsız sanatçılar, küratörler, editörler, yazarlar, çevirmenler, sergi tasarımcıları, sergi çalışanları, araştırmacılar, eğitmenler, güvenlik ve temizlik görevlileri gibi sanat alanı aktörlerinin üretim ve çalışma pratiklerinin pandemi sebebiyle sekteye uğraması, mevcut güvencesizlik koşullarını daha da kötüleştirmiştir. Sanat alanındaki aktörlerin çoğunluğunun yaşamsal zorluklarla karşılaşma risklerinin arttığı söylenebilir. Zira gündemde ve sosyal medyada en çok konuşulan konulardan biri, görsel sanatlar, plastik sanatlar ve özellikle tiyatro ve müzik alanlarında, derde deva olmaktan uzak, küçük ve geçici çözümlerin bulunma çabası olmuştur.

Pandemi sürecinde sanat alanı aktörlerinin güncel tartışmalarını izleyen bir araştırmacı olarak, içerikleri ve canlı performans nitelikleriyle çevrimiçi konuşmaları ve paylaşımları gözlemleme fırsatı buldum. İzleyicilerin, oturumlara eş zamanlı katılımları, yaşadığımız zamanın refleksleri, aciliyetleri ve tartışmalara doğrudan katılımcı ve müdahil olma ihtiyacından kaynaklanmaktadır. Sanat alanında dijital platformların daha katılımcı ve demokratik bir araca dönüşmesini pandeminin bir sonucu olarak tecrübe etmek ilginç olmuştur. Bunun yanında nitelikli içerik üretiminin hareketlenmesi ve çoğalmasıyla, bu içeriği izleyicinin zamansal ve konsantrasyon açısından takibi zorlaşabilmektedir. Bu ihtiyaçla, sanat alanındaki çevrimiçi karşılaşmaların, ilerleyen zamanlarda pandemi sürecinde ne tür bir düşünsel yolculuk yaşandığını ve birtakım yeni oluşumların ve adımların nüvesindeki sıcak noktaları, arşivlenmesi kaygısıyla derleyip analiz etmek önemlidir. Çünkü gelecekte sanat alanında pandemi sürecinde nasıl bir düşünsel süreç gerçekleştiğine dair fikir verme potansiyeline sahiptir. Kaldı ki dijital içeriklerin internet ortamında saklanmasına ve korunmasına ilişkin çok uzun olmayan bir süre sonra yok olmaya mahkum olduğunu aklımızın bir köşesinde tutmamız gerekir. Toplumsal anlamda yaşanan bu tür kırılma noktalarında, sanat alanındaki öznelere görsel ve işitsel hafızanın tutulması bakımından önemli bir görev düşer. Toplumsal belleği, gösterilen ve gösterilemeyen üzerindeki tahakkümü erkin eline bırakmak yerine politik bir eylem biçimi olarak kaydetmek ve arşivlemek, toplumun kendi dilini inşa etmesini mümkün kılacaktır.

Bu yazıda, pandemi sürecinde sanat alanında gerçekleşen kolektif sanatsal üretim, sosyo-ekonomik dayanışma pratikleri, kurumsal destekler ve kolektif serbest konuşmalar alt başlıkları altında, radara takılan tartışmalar üzerine bütüncül olma iddiası taşımayan büyük bir kısmına bizzat tanıklık edilen bir seçki yapılmıştır. Bu süreçte yazılanlar arasında örgütlenme modelleri üzerine oluşumların, inisiyatiflerin ya da grupların tartışmalarına da yer verilecektir. Bu bir araya gelişlerin, farklı bakış açılarıyla hareket etme ve eyleme geçme refleksleri ve stratejileri aktarılacaktır. Bu deneyimlerin yakın ve uzak gelecekte nasıl yapılara dönüşecekleri öngörülemeyecek olmakla birlikte, bu süreçte sadece varlık göstermiş olmalarının dahi sanat alanındaki örgütlenme biçimlerini etkilediği, ihtiyacın ne olduğuna dair kavrayışı güçlendirdiği kesindir.

Örgütlenme modellerine dair tartışmalarda, büyük ölçekli, sanat piyasası kararlarını dönüştüren ve etkileyen bir oluşumun formu üzerine farklı öneriler dile getirilmiştir. Örneğin sanatçı dayanışma ağı, sosyo-ekonomik hedeflere dayalı kooperatif, sanatçı hakları için çalışan bir sendika ya da meslek birliği, anılan yapılanmalar arasında olmuştur. Her bir örgütlenme modelinin, kazanımları ve sanat alanına etkileri farklılaşmakla birlikte pratik sonuçlarının yeni örgütlenmeleri tetikleyeceği düşünülmüştür. Hatta bu örgütlenme modellerinin tasarım, tarımsal üretim gibi farklı alanlara sıçrayacağı da öngörüler arasındadır. Sonuç olarak salgın gündeminin sanat alanı emekçileri için yarattığı tehlikeli koşullar ve riskler daha görünür hale getirmiştir. Şimdiye kadar kendi koşullarını ve gerçekliğini iyi analiz edebilen, beklentiler doğrultusunda geniş, etkili ve kapsayıcı ölçekte bir örgütlenmenin gerçekleşmediği görülmektedir. Sanat alanı özneleri farklı sınıfsallıklara mensup olsa da güvencesizlik koşulları ve kırılganlık konusunda ihtiyaçların farklı boyutlarıyla istişare edilmesi ve görünmezliklerin görünür hale getirilmesi elzemdir. Sanat alanında ihtiyaçların sadece kriz dönemlerinde ya da olağanüstü koşullarda yaşamsallaşmasından dolayı değil, dayanışmaya, alternatif ve yaratıcı yöntemlere, kolektif idealleri gerçekleştirmeye her zaman ihtiyaç vardır ve olmaya devam edecektir. Neoliberalizm çatısı altında eşitsizliği, sömürüyü, sermayenin akılsallık oyunlarını can yakıcı bir şekilde deneyimlerken, çizilmiş sınırların dışına çıkıp, özgürleşmiş ve para ekonomisi dışında dayanışmacı yaşam alanları kurmanın yegane seçenek olduğu, tartışmalar içinde kabullerden biri olmuştur. 

Kolektif Sanatsal Üretim

İzole Project:

İzole Project, karantina döneminde ağırlıklı olarak görsel sanatlar alanındaki sanatçıların bir web sitesi etrafında bir araya geldikleri, ortak ilkesel kriterler belirlenmemiş olsa da inisiyatif reflekslerine sahip bir proje olmuştur. Sanatçıların dijital mecrada üretimlerini sergiledikleri ve haftalık periyodlarla güncelledikleri, sanat alanının aktörleriyle canlı yayınlarda buluşmaların gerçekleştirildiği bir platformdur. Grubun doğası ve ihtiyaçları doğrultusunda tekrar eden alışkanlıklar ve ritüeller ortaya çıkmıştır.  

Haftalık zoom toplantıları, yeni katılan sanatçılara hoş geldin buluşmaları, 1 Mayıs gibi özel gün ve kutlamalar, çevrimiçi olarak yapılmıştır. Sanatçıların bu buluşmalara katılması ve haftanın güncel gelişmelerini paylaşmaları onarıcı bir etki yaratmıştır. Hayata dair sorunların doğrudan konu edilmesi ve çözüm üzerine düşünülmesi, katılımcıların kendilerini yalnız hissetmemelerini sağlamıştır. Belki de projenin sanatsal işlevinden daha çok psikolojik bir işlevinin olduğu söylenebilir. Kendi dünyasında kapalı kalan, mekânsal pratiklere dahil olamayan sanatçılar için kendilerini ifade edebilecekleri, yüz yüze, kalabalık haliyle bir çevrimiçi dertleşme deneyimi gerçekleşmiştir. Hatta, fiziksel olarak bir araya gelinen eski “diz dize” kalabalık toplantılardan daha verimli olduğu yorumu yapılmıştır. Çünkü çevrimiçi buluşmalarda söz kesmek ve aynı anda konuşmak gibi bir seçenek olmadığından, aynı anda tek bir diyalog gerçekleşmiş ve katılımcıların birbirini dinleme kurallarına riayet etmesi mecburi hale gelmiştir.

Salgının başından itibaren projenin mutfağında farklı şekillerde dayanışma pratikleri gerçekleşmiştir. Öncelikle, başa sarmak gerekirse projenin tohumları 2019 yaz aylarında Karşı Sanat’ta atılmıştır. Demo Lab., Suimasen ve Moku gibi fotoğraf inisiyatiflerinin ve konuklarının bir araya gelmesi ve sanatçıların üretim süreçlerini birlikte tartışmalarıyla o tarihlerde kolektif bir çalışma başlamıştır. Hararetli atölye sürecinin sonunda ise Karşı Sanat, Fermantasyon sergisine ev sahipliği yapmıştır. O günden bu yana kendi arasındaki iletişimi sürdüren ekip, karantina sürecinde İzole çatısı altında, aralarına yeni sanatçılar da alarak bir araya gelmiştir. Proje ilk aşamasında 20’ye yakın sanatçıyla başlamıştır. Proje bu sanatçıların davetiyle katılan yeni sanatçılarla devam etmiş ve aynı süreç bir kez daha tekrarlanarak sonunda 80’e yakın sanatçıya ulaşan bir katılımcı havuzu oluşmuştur. Bu bir araya gelme ihtiyacı kimi sanatçılar için psikolojik destek kimi sanatçılar içinse salgını anlamak, yorumlamak ve kolektif gerçeklik konusunda senkronize olabilmek için bir araç olmuştur.[1] Bunun yanında salgının mevcut güvencesizlik hallerini pekiştirmiş olması, yoksunlukların ve ihtiyaçların daha doğrudan görünür olarak iletişim konusu haline gelmesine yol açmıştır. Bu konuşmalarla birlikte geçmişten gelen bir adı olan ama yeni doğan Orta Hareketi’nin[2] kurulması da tetiklenmiştir.

İzole Project çalışmalarını, toplumsal anlamıyla görsel bellek oluşturmak gibi iddialı bir nitelendirmeyle tarif etmek doğru olmayacaktır. Projenin, aradan zaman geçtikten sonra sanatçıların kendi bireysel belleklerinin doğasına dair izler ve ipuçları bulacakları bir havuz olduğunu söylemek daha gerçekçi bir yaklaşımdır. Bunun yanında, sanat izleyicilerinin ve başka sanatçıların projedeki üretimlere baktıklarında, salgın sürecine dair farklı sorular soruyor, kendi hayatlarındaki karşılıklarını düşünüyor ve sorguluyor olmaları yönündeki geri bildirimler, kolektif bir hedefe ulaşıldığının göstergesidir. Proje kapsamında grupta ihtiyaç odaklı bir iletişim gerçekleşmiş, bu dayanışma pratiğinin nasıl şekilleneceği ve geliştirilebileceği önemli tartışmalardan birisi olarak güncelliğini korumuştur.

İzole Project manifestosu olan ve ortak yönde, ortak hedefe ilerleyen bir grup olmasa da salgının etkileriyle baş etmeye yarayan sanatsal bir örgütlenme olarak görülebilir. Henüz çalışmalarını sürdürüp sürdürmeyeceği bilinmemekle birlikte kriz dönemlerinde gerçekleşen kolektif sanatsal üretim pratiklerine iyi bir örnektir. İzolasyon koşulları dışında bir konsept, kavramsal çerçeve ya da başka türlü bir amaçlılık ortaya çıkarsa, yapılan tartışmaların iyi bir zemin oluşturacağı söylenebilir. Bu zemin üzerine oturan ve bunun üzerinde yükselen ilksel ortaklıklarıyla bir mücadele ya da dayanışma pratiği şekillenirse, sanat alanında kolektif kimliği ve tanımı olabilir.

İzole Project’in internet etkileşimine bakılacak olursa, Haziran ayında sosyal medya hesaplarında 100 farklı içerik yayımlanmış, haftalık izlenme ortalaması 52.000 civarına ulaşmıştır. Çalışmalara iki aylık bir ara verilmesine rağmen 2500’e yakın ziyaretçi hesaplara erişmiştir. Bu sosyal medya istatistikleri İzole Project’in pandemi döneminde basında yer alan, izleyicinin dikkatini ve ilgisini çeken bir etki yarattığının göstergesidir. Projenin dijital kamusal alanda varlık göstermesinin yanı sıra çevrimiçi toplantılarında gerçekleşen tartışmalarda ortak dil, ilkesellikler ve kurallar üzerine bazı kararlar üretilmiştir. Örneğin bir sanatçının No Identity adıyla “untitled” videolar yayımlamak istemesi, gerçek ismi yerine takma isim kullanması ve yüzünün görünmediği bir profil fotoğrafı kullanma tercihi, biçim üzerine bir tartışma açmıştır. Web sitesi tasarımında sanatçıların profil görsellerinin webcam fotoğrafları görünüşüne ve kalitesine benzemesi, zoom (çevrimiçi video görüşme platformu) estetiğine uygun olarak kullanılması standardı getirilmişken, gerçek kimliğini dolayısıyla yüzünü göstermek istemeyen bir sanatçının bu tasarıma uygun halde nasıl yer alacağı konusunda kafa karışıklığı yaratmıştır. Farklı öneriler bu sorunsal etrafında tartışılmış, tartışmanın sanatçının kendi karar alanına müdahale bakımından anlamı ayrıca masaya yatırılmıştır.

‘Örgütlenme modelleri ve dayanışma formüllerinin alternatif biçimleri nasıl olabilir’ sorusu sıklıkla farklı vesilelerle açılmıştır. Amerika’da yaşayan ve çevrimiçi toplantılara oradan katılan sanatçı Sinejan Kılıç Buchina’nın kendi penceresinden sokakta yaşananları paylaşması #blacklivesmatter hareketini medyada okunulan ve görünenlerin ötesinde, toplumsal hareketin dinamiğini ve eylem biçimlerini daha derinlemesine kavramayı olanaklı kılmıştır. Nazım Serhat Fırat’ın bir grup içi toplantıda işaret ettiği gibi sanat ve politikanın tarihsel ilişkisi üzerine açılan tartışmada isyanın, toplumsallık bağlamıyla onurlu bir davranış biçimi olarak hayat bulması üzerine istişare edilmiştir.

Çalışma pratiklerini kolaylaştırmak adına her sanatçının davet ettiği bir diğer sanatçıya uyum ve iletişim için gerekli bilgileri aktarması, proje akışı içindeki sorumluluğunu alması ve gerekli hatırlatmaları yapması, belirlenen kurallardan biridir. Ek olarak sosyal medyada paylaşım sıklığı ve biçimi tartışma konularından biri olmuştur. Yoğunluk, etki, zamanlama gibi konularda ortaklaşma üzerine konuşmalar gerçekleştirilmiştir. İş paylaşımı, emek ve zaman bakımından sorumluluk üstlenenler arasında bir nöbet sistemi olması önerisi konuşulmasına rağmen daha küçük bir grup içinde sorumluluk paylaşıldığı görülmüştür. Son olarak grup içinde sadece sanatsal üretimlerin sergilendiği bir web sitesi hedefinin dışında pandemi günlerinde herkesin bireysel dertlerini, güncel ruh halini ve gündemini paylaştığı toplantılara katılımın gerekli olduğu konusunda farklı görüşler tartışma konusu olmuştur. Web sitesinde üretimlerini paylaşan sanatçıların toplantılara katılması koşulu olmamakla birlikte gruba dahil olmayanların projenin asıl amacını es geçtikleri yönünde görüşler kolektif reflekslerle dile getirilmiştir. Ayrıca, projeye dahil olmasına rağmen üretimlerini paylaşmayan sanatçılar vesilesiyle, pandemi sürecinde sanatsal üretimlerin zamansal ve ruhsal olarak öngörülebilir olmadığı yönünde yorumlar gelmiştir. Projenin son çevrimiçi toplantısında sanatçıların fiziksel bir kamusal alan deneyimini arzuladıkları yönünde görüş birliğine varılmış, deneyimi mekânsal pratiklerle bir araya getirmenin araçları üzerine yeni dönemde öneriler geliştirilmesi fikrinde ortaklaşılmış ancak henüz harekete geçilmemiştir.

Korona Günlerinde Fotoğraf:

Ortaklaşa bir editoryal fotoğraf çalışması olarak duyurulan Korona Günlerinde Fotoğraf, pandeminin gündelik yaşamda yarattığı psikolojik, sosyal ve ekonomik etkileri fotoğraflama, paylaşma ve biriktirme amacıyla bir araya gelen editörlerin çağrısıyla yaygınlaştırılmıştır. Projede karantina zamanlarında sınırlanmış hayatlara daha içeriden bir bakışla görsel bellek oluşmasına katkı sunmak hedeflenmiştir.[3] Çalışmanın fikri eski Fotoğraf Vakfı / Galata Fotoğrafhanesi kurucularından oluşan bir grup tarafından Nisan ayı başında oluşturulmuştur.[4] İlkesel olarak ötekileştirmeden ve ayrıştırmadan, diğerine dokunan bir dil geliştirmeye özen gösterileceği, ayrımcılığı, ırkçılığı, cinsiyetçiliği, türcülük ve şiddeti özendiren çalışmaların projeye kabul edilmeyeceği belirtilmiştir. 

Fotoğraf odaklı çalışmanın editörleri, tarihsellik bağlamında bakıldığında geçmişte, toplumsal olarak önem taşıyan konularda ortak reflekslerle belgeledikleri ve fotoğrafı toplumsal olaylara müdahil olmaya aracı kıldıkları bir ortak davranış geliştirmişlerdir. Geçmişte yaşanan felaketlerde, politik mücadelenin konusu olan toplumsal olaylarda fotoğraf üretmiş ya da üretilmesini teşvik edecek etkilerde bulunmuşlardır. Dolayısıyla benzer bir refleksle, çok sayıda -büyük çoğunluğu amatör- fotoğrafçının müdahil olduğu, gönüllülük esaslı bir editoryal çalışma yapılmıştır. 360’a yakın fotoğrafçının çalışmaya katılmasıyla büyük hacimli bir görsel bellek havuzu oluşturulmuştur. Ayrıca 12 editör, havuzdaki fotoğraflardan yararlanarak 18 editör hikayesi yayımlamış, 180 hikaye üretilmiştir. Web sitesinde çalışmanın tümü henüz erişilebilir durumdadır. Salgın, çalışma kapsamında fotoğrafçıların fotoğraf üretme alışkanlıklarını dönüştürmüştür. Dışarıya, sokağa, olay yerine doğru harekete geçen fotoğrafçı artık evini, kişisel alanını, öznelliğini, balkonunu ve (hapis)hanesini yeniden keşfetmeye yönelmiştir.

Görsel hikayelerde çoğunlukla orta sınıfa özgü gündelik hayatın kayıt altına alındığı, pandemiyle beraber kamusal alanların sessizliği, salgın tedbirlerinde değişen davranışlar, izolasyon, dönüşen görünüşler/kıyafetler, sağlık sektöründe yaşananlar, ev ve bedenle kurulan ilişki gibi farklı konulara yer verilmiştir. Toplumsal perspektifle bakıldığında sağlık emekçileri, üniversite öğrencileri, kargo işçileri, inşaat çalışanları gibi farklı çalışma alanlarından öznelere odaklanıldığı gözlemlenmiştir. Fotoğraf havuzunda biriken görsel çeşitliliğe bakıldığında toplumsal belleğe önemli bir katkı olduğu düşünülmelidir. Bu çalışma, fotoğrafın aracı olacağı yeni tartışmalar ve kavrayışlara imkan sağlayacak otonom bir arşiv olarak düşünülmelidir.

Çalışma kapsamında yapılan önemli tartışmalardan biri, ‘görsel havuzun kalıcılığını sağlamak nasıl mümkün olabilir’ sorusu olmuştur. Kalıcı dijital mecraların altyapı maliyetleri nedeniyle zaman içinde masraflı yapılara dönüşmesi sorunuyla karşılaşılacaktır. Katılımcı ve takipçilerden, sosyal medya mecralarında paylaşılmak üzere seçilen fotoğrafların çok sayıda olması ve nitelikleri bakımından daha küçük bir seçkinin yapılması yönünde geri bildirimler alınmıştır. Fotoğraflarda özensizlik ve sıradanlık konusunda gelen yorumlar değerlendirilmiş, sonrasında seçki ve paylaşım sıklığıyla ilgili bir düzenleme yapılmıştır.

Katılım koşulları bakımından şüpheye ya da muğlaklığa yer vermemek için başlangıçta bir ‘fotoğrafçı’ tanımı yapılmıştır.[5] Bu tanıma göre fotoğrafçı, sanatçı olma zorunluluğu olmadan fotoğraf üreten kişidir. Editör rolü ise danışmanlık, ön açıcılık ve ilham vericilik işini üstlenmektir. Çalışma içerisinde editörlerin iletişim yöntemlerinin, geri bildirim verme yollarının kişisel tercihlere göre belirlendiği ve fotoğraf alanındaki geçmiş pratiklerine göre değişkenlik gösterdiği dolayısıyla çalışmada esnek bir rolle görev aldıkları gözlemlenmiştir.  

Proje kapsamında tartışmaya açık iki konu gündeme gelmiştir. İlki kadın bedenine dair pornografik nitelikler taşıdığı düşünülen bir fotoğraf konusunda yapılan yorumlardır.  Temelde bir toplumsal cinsiyet tartışmasının üzerine şekillenen, cinsiyet rolleri, cinsiyetin imge karşılıkları, fotoğrafı çekenin cinsiyeti ve kendi bedenini nesneleştirme hakkı vb. konularda tartışmaların açılması toplumsal cinsiyet konusunun güncelliğini kaybetmediği gibi daha derinlemesine konuşulmaya muhtaç olduğunu göstermektedir.

Projenin sonuna doğru katılımcılardan birinin intihal gerçekleştirdiği ortaya çıkmıştır. Gabriel Puyana adında bir fotoğrafçının fotoğrafını kullanan katılımcı Şevval Durmaz’ın sorunun “internet sıkıntısından kaynaklandığını” belirtmesi sonrasında çalışmanın dışına çıkarılması konusunda oy birliği sağlanmıştır. Özellikle fotoğraf alanında bu tür etik ihlallerin artmasının üzücü bir tablo yarattığı beyan edilmiştir. Son olarak çalışma, pandemi sürecinde düzenlenen uluslararası bir yarışmada katılımcılardan Yusuf Arıca’nın finalist seçilmesiyle uluslararası ölçeğe taşınmıştır.

Sonuç olarak öncü bir grubun gönüllü emekleriyle kurgulanmış, kolektif olarak hayata geçirilmiş Korona Günlerinde Fotoğraf çalışması, kapsayıcı ve üretken bir platform olmuştur. Çalışmanın, fotoğraf alanında üretkenliği teşvik etmesi, editörler ve katılımcılar arasında diyalog yollarını açmış olması bakımından değerli bir girişimdir. Arşivsel nitelik bakımından üretilmiş görsel havuzun korunması da önem taşıyacaktır.

@cevrimici40dakika

Pandemi sürecinde çevrimiçi video görüşmeleriyle beraber hayatımıza giren Zoom uygulamasının maksimum ücretsiz konuşma süresinden alan @cevrimici40dakika, salgın öncesinde ortak projelerde birlikte çalışan, farklı disiplinlerden altı sanatçı[6] tarafından oluşturulan ve instagram hesabı üzerinden kurgulanmış bir platformdur. Kendisini, “etkileşimli, deneysel, kolektif çalışmayı önceleyen bir yapı” olarak tarif eder. Görsel-işitsel, dilsel bir diyaloğun genişletilmesi ve geliştirilmesini hedefler. Tasarlanmış bir oyun/çalışma alanı olan @cevrimici40dakika’nın üretim pratiği şöyledir: hafta başı, bir sanatçının bir üretimini paylaşmasının ardından diğer sanatçılar resim, fotoğraf, video, ses vb. malzemeden oluşan üretimlerini hafta boyunca cevaben iletirler. Ve oyun sırayla devam eder.

Ayşecan Kurtay, Çevrim içi 40 dakika için Tuhaf Zamanlar 2020 Defterinden Sayfa 26, 10×15 cm, karışık teknik (@cevrimici40dakika)

@cevrimici40dakika resim, heykel, fotoğraf, edebiyat, performans, bale gibi farklı sanat pratiklerinden gelen sanatçıların, imgeler aracılığıyla bir görsel diyaloga katılmalarını sağlamak amacını taşır. Daha önce Labirent Sanat’ta sergilenen Kusurlu Bakış[7] projesiyle başlayan uzun soluklu konuşmalar, pandemi sürecinde çalışma ekibini daha derin tanışıklıklara ve bireysel deneyimleri paylaşmaya itmiştir. @cevrimici40dakika’nın manevi olarak ayakta kalmak ve üretimi sürdürebilmek için destek sağladığı paylaşılmıştır. Zamanlama ve yöntem açısından bazı esnekliklerle çalıştıklarını ifade etmişlerdir. Cevap niteliği taşıyan üretimler gerçekleştirirken farklı olgularla karşılaşmanın motivasyon artırma ve bakış açısı geliştirme olanağı sağladığı belirtilmiştir. İletişimin, atölye ortamından sanal ortama geçmesiyle beraber, aradaki mesafenin bazı sorunlar yarattığı belirtilse de bireysel deneyimlerin üretimlere yansıdığı aktarılmıştır. Projenin işleyiş biçimi, birbirini tanımayan sanatçıların imgeler aracılığıyla iletişim kurmalarına ve görsel bir diyalog içinde bir imgeye odaklanmak, ona yakından bakmak, üzerine düşünmek için olanak yaratmıştır. Pandemi sürecinde kurulan bu bağın nereye evrileceği ve ihtiyaçlara göre nasıl sürdürüleceği belirsiz olmakla birlikte farklı üretim prensipleriyle, üretimi oyuna dönüştürmek ve yeni yöntemler keşfetmek bakımından repertuarımızı genişleten küçük ölçekli bir deneyim olarak anılmalıdır. 

Rubber Hammer[8]:

Rubber Hammer, 2018 yılının Eylül ayında Rubber ve Hammer takma adlarıyla iki karakterin “gerçekçi hayal dünyasından doğan” bir sanat inisiyatifidir. Rubber Hammer, karantinanın ilk günlerinde takipçilerine bir duyuru yapmış, sanat izleyicisi ve takipçisi olan herkesin pandemi nedeniyle yaşadıkları zor günlerde dertleşmek istedikleri konuları paylaşmalarını talep etmiştir. Başvurular, sanatçı olma koşulu aranmadan sanatsal üretimin parçası haline gelmek isteyen takipçilerin katılımı amaçlanarak kurgulanmıştır. Katılımcılar doğrudan işlerini sergileyebilecekleri ve medyumuna kendilerinin karar verecekleri bir deneyimin parçası olmaya davet edilmişlerdir. Kendisine bir takma isim belirleyerek Dertler ve Çareler Müzesi’nde[9] yer almasını istedikleri ses kaydı, metin, fotoğraf, günlük, resim, kolaj vb. her türlü çalışmasını gönderenlerin hikayeleri anonimleştirilerek Rubber Hammer çatısı altında koruma garantisiyle toplanmıştır. Yaklaşık 10 başvuru yapılmış, başvurulardan bir kısmı İzole Project web sitesinde yayımlanmıştır.

Rubber Hammer, ürettiği işlerde güncel sanat alanındaki rolleri, sınırları, kuralları, pratikleri ve performans biçimlerini sorgulayarak kendine yeni iletişim yolları aramaktadır. İletişim araçlarını tasarlayarak sanat alanı içinde yeniden kurgulayan nitelikte üretimler gerçekleştirmekte, arşivini sıradan dertlerle donatarak yaratıcı bir enerji ve gösterim biçimiyle eyleme geçme hedefini taşımaktadır. Sanat yapıtı ve izleyici arasındaki teması ve mesafeyi ortadan kaldırmaktadır. Sanat izleyicisini performanslarıyla sanat alanına davetkar bir tavırla iletişim kurmaya davet etmektedir. Pandemi odaklı çalışmasına ise tüm dertlere tek tek seslendiği vurgusuyla, doktorların ve sağlık çalışanlarının başından geçenleri, uzaktan eğitim macerasıyla cebelleşen öğretmenleri özellikle dertleşmeye çağırmıştır. Kendi küçük seslenme alanında, kendi sosyal medya kanalları dışında bir mecrada takipçilerine pandemi sürecinde deneyim paylaşma çağrısını yaygınlaştıracak bir eylemde bulunmamıştır. Rubber Hammer takipçi profili, birebir ve yüz yüze ilişkilerle iletişim kurulan pandemi sürecinde ise farklı kamusallıklarda fiziksel karşılaşma imkanı olmadığından izleyiciye erişimi sınırlı hale gelmiştir.

Sosyo-Ekonomik Dayanışma Pratikleri

Omuz[10]:

Ekonomik odaklı bir dayanışma platformu olarak Omuz Dayanışma ve Paylaşım Ağı,karşılık güven, karşılıksız kaynak paylaşımı ilkesiyle görsel sanatlar alanında üreten sanat emekçilerine yönelik olarak kurgulanmıştır.

Haziran ayının başında başvuru almaya başlayan Omuz, ekonomik aciliyetlerin oluştuğu pandemi sürecinde iki aylık zaman dilimleri belirleyerek destek alma ve destek verme faaliyetlerini sürdürmüştür.  Bu dijital altyapının hayata geçirilmesi ve proje kimliği için gerekli olan çalışmaların her biri (web tasarımı, uygulama, metin editörlüğü) yine sanatçıların desteğiyle gerçekleştirilmiştir. Bu anlamıyla platformun ortaya çıkması ve duyurunun yaygınlaştırılması bakımından bir dayanışma pratiği olarak deneyimlenmektedir. Destek alanların ve destek verenlerin otomatik olarak eşleştirilmesi sonucunda tesadüfi çiftler belirlenmiştir. Sadece görsel sanatçıların değil sanat alanında farklı uzmanlıklarla çalışan aktörlerin destek başvurusu kapsamına alınması önem taşımaktadır. 

İlk dönem (Haziran, Temmuz) başvuruları için deklare edilen, destek arayan başvuran sayısı 329 iken 92 destekçi, ikinci dönem (Ağustos, Eylül) ise 225 başvuran, destek veren ve kaynak sayısının ise 45 olduğu ilan edilmiştir.[11] Desteğe ihtiyaç duyanların destek verenlere oranla iki dönemde de fazla olduğu görülmektedir. Ek olarak bu oranın da arttığı, nerdeyse üç buçuk katından beş katına yükseldiği görülmektedir. Destek verenlerin sayısının artırılmasına yönelik stratejilerin geliştirilmesi gerekliliği göze çarpmaktadır. Sanat emekçisi olmayan orta sınıfa mensup sanat izleyicisinin destekçi olduğu söylenebilir. Sanat ile organik bir ilişkisi olmasa dahi sanatçıları desteklemek adına bu platforma katkı sunabilecek kişilere erişmek önem taşmaktadır. Burada duyurunun yaygınlaştırılması ve paylaşılması için sanat alanı dışında tasarlanmış bir hedef kitlesinin olması ve böyle bir ağdan haberdar olabilmeleri için araçlar geliştirmek, destek alan ve destek verenleri sayı olarak birbirine denk hale getirmeyi kolaylaştırabilir. Bu ağın destekçi sayısını artırmak, olağanüstü koşulların etkisiyle gerçekleşen dayanışmayı daha kalıcı ve ekonomi ötesi bir dayanışma formuna dönüştürmek gibi hedefler belirlemek üzerine görüşler paylaşılmıştır.

Büyük ölçekli kültür-sanat kurumları, sermayeleri ölçeğinde sanatçılara ekonomik destek sağlayamazken Omuz’un bağımsız bir dayanışma alanı içinde basit bir prensiple gönüllü emekle işler hale getirilmesi değerlidir. Toplum yararı gözeten kurumların en azından halihazırda kurulan yaratıcı platformları desteklemeleri ve işbirliği geliştirmeleri, ağları büyütmek ve güvencesiz sanat alanı çalışanlarına dokunmak için mühimdir. 

Omuz’dan destek alabilmek için sanat emekçileri için görsel sanatlar alanından olmanın dışında bir kriter bulunmamaktadır. Sanatçıların başvuru yapabilmesi için kriter olmaması, sürecin koşulsuz gerçekleşiyor olması uzun vadede Omuz dışında tartışılması gereken konulardan biri olabilir. Sanat alanında güvencesizliğin somut olarak ortaklaşılmış sonuçları olmadığı, benzer kırılganlıklara işaret etmediği görülebilmektedir. Farklı sınıfsal düzlemlerde yaşanabilen prekarya niteliklerini kategorize edebilmek için ihtiyaç bazlı bir ölçeklendirme ya da sıralama gerekebilir. Sanatçı beyanını yine dikkate alarak daha adaletli bir bölüşüm hedeflenebilir. 

Neoliberal bir sistemde tüm yaşamsal ihtiyaçların para ekonomisi içerisinde giderildiği, çok sınırlı ve mini ölçeklerde para ekonomisi dışına çıktığımız düşünülürse sosyopolitik anlamıyla kapitalist ekonomiye karşı değiş tokuş düzenekleri üzerine yaratıcı araçlar geliştirmek, egemenin diline, yöntemlerine karşı özgürlükçü, dijital ya da fiziksel yaratıcı yaşam alanları ve ifadeler icat etmenin gerekliliğini de hatırda tutmak faydalı olacaktır.

Sanatçı Destek Birliği[12]:

Artist Support Pledge, Matthew Burrows isimli bir sanatçının İngiltere merkezli olarak kurduğu uluslararası bir sanatçı hareketidir. Artist Support Pledge’in Türkçe karşılığı, Sanatçı Destek Birliği adıyla Türkiyeli sanatçılar arasında ressam Seçil Erel tarafından yaygınlaştırılmıştır.

Pandemi süresinde gönüllülük ve güven esasıyla, sanatçıları üretimlerini paylaşmaya davet ve teşvik ederek sosyal medya aracılığıyla bağımsız bir sanatçı girişiminin adımları atılmıştır. Sanatçı Birliği’nin prensipleri[13] doğrultusunda, sanatçılar belirlenen hashtaglar altında kendi instagram hesaplarından üretimlerini paylaşmıştır.  Satış odaklı olarak sanal ortamda gerçekleşen paylaşımlar küresel ölçekli, olağanüstü koşullarda sanatçıların kendilerini yalnız hissetmeyecekleri bir yapı olmuştur. Sanatçı Destek Birliği, basit bir mantıkla çalışmasına rağmen sanat yapıtları, sürdürülebilir ve gelecek için köklü bir ekonomik model için ilham veren bir pratiğe dönüşmüştür.

Bu zincirin hedef kitlesinin profesyonel sanatçılar olması, Sanatçı Destek Birliği çatısı altında yapılacak üretimlerin çoğalmasının, galeriler ve ticari sanat girişimleri için tehdit oluşturabilme olasılığı göz önüne alınmıştır ve “sanatçıların çalıştıkları kurumları ve profesyonel ilişkileri etkilemeyen alternatif bir alan” olarak tanımlanmıştır.[14] Özellikle galeriler tarafından açılan tartışmanın sonrasında galerilerin ve ticari girişimlerin fiziksel mekanlarında gerçekleştirecekleri üretimlerle dijital mecrada gerçekleştirilen üretimler birbirinden kalın çizgilerle ayrışmaktadır. Fiziksel olarak bir galeri mekanı içinde sergi açmak, küratör eşliğinde ya da eşliksiz, sergilenecek yapıtların seçimini, ölçeğini doğrudan etkileyen, belirleyen ve izleyici deneyimini doğrudan dönüştüren unsurlardır. Dolayısıyla projede yer alan sanatçılar büyük ölçüde galeri mekanında sergileyebilecekleri işleri değil, daha önce ortaya çıkmamış küçük işler, eskizler ve değerlendiremedikleri üretimlerini ortaya çıkartmış ya da dijital mecrada sergilemeye uygun yeni işler üreterek dayanışmaya katılmışlardır. Fiziksel mekanın ve dijital mecranın pandemiyle beraber birinden keskin bir şekilde ayrılmasına dair tartışma sürmektedir. Son olarak tek bir sanatçının girişimiyle başlayıp sonrasında gönüllülerle beslenen bir yapının ortaya çıkması, dayanışma pratikleri açısından bazı durumlarda çok sayıda kişiyle ve büyük emekler vererek değil, ihtiyaç doğrultusunda iyi kurgulanmış ve cesaretli bir adımla hareket etmenin beklenmedik şekilde olumlu sonuçlar doğurabileceğine dair iyi bir örnektir. 

Tiyatro Kooperatifi[15]:

Plastik sanatlar ve görsel sanatlar alanlarına nazaran ticari girişim vasıflarıyla kendine özgü dertleri olan tiyatro alanının kamusal ve yerel kurumlarla ilişki kuran ve örgütlü bir yapı olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Tiyatro Kooperatifi, örgütlenme deneyimi olarak kısa sürede çok sayıda özel tiyatroyu bünyesine katabilmiş, kültür sanat alanında faaliyet gösteren kamu kurumlarıyla masaya oturabilen, öneriler ve yol haritaları içeren raporlar üreten bir nitelik kazanmıştır.[16] Pandemi sürecinde örgütlenme pratiklerini çoğaltmış, Güney Marmara Tiyatro Kooperatifi gibi diğer bölgelerde örgütlenme çalışmaları yapıldığı paylaşılmıştır. Tiyatro Kooperatifi’nin Bir sosyal kooperatif olarak Kültür ve Turizm Bakanlığı’yla yapılan görüşmelerde özel tiyatrolar için destek paketinin açıklanmasına katkı sağlamaları ve örgütlenme kapasitelerini artırmaları sanat alanında örgütlenme bakımından çok az sayıda iyi örnek arasında yer almalarını sağlamaktadır.

Örgütlenme modeli olarak kooperatifin tartışılması önemlidir. Toplumsal bellekte de geçmiş deneyimlere bakıldığında unutulmaya yüz tutmuş bir deneyim olduğu görülecektir. Bu deneyimi uyandırmanın ya da yerinden doğrultmanın, güncel koşullara göre revize etmenin, kültür-sanat sektöründe farklı alanlarda tartışma açacak bir model olarak deneyimlemenin, sosyal, ekonomik ve politik hedefler dahilinde gözden geçirmenin katkısı büyük olacaktır. Kooperatif modeli, görünmeyen emeğin alanında değer üretmeye sanat alanında yaratıcı, üretim ilişkileri geliştirmeye elverişli bir ortam sağlamaktadır. Kooperatifleşmeyi, kırılganlıkla baş etmenin, kamuyla pazarlık edebilmenin ve mücadelenin bir biçimi olarak ele almak gerekmektedir. 

Orta Hareketi[17]:

Yukarıda bahsi geçen İzole Project haftalık toplantılarında sanatçı örgütlenmesine dair bir alt çalışma grubu kurulmuştur. Bu gruba ihtiyaç duyulmasının nedeni, yaşamsal aciliyetler konusunda doğrudan dayanışma odaklı bir mekanizmanın oluşması ve işleyen bir yöntem geliştirilmesidir. Grup içinde, uzun soluklu bir sanatçı örgütlenmesinin nasıl olabileceğine dair tartışma başlatılmıştır. Özellikle somut bir başlık olarak, sanatçıların üretimlerinin ekonomik bir örgütlenme içinde orta sınıf için edinilebilir hale getirilmesi üzerine konuşulmuştur.  Grup içinde sanatçıların birbirlerine hibe edebileceği işler, yeteneklerin paylaşımı ya da ihtiyaçların takasına dair somut araçlar belirlenmiştir. Güvencesizlik konusunda ortak bir dili, algıyı ve daha aciliyetli ihtiyaçları olanları belirlemek üzere İzole Project içinde bir anket uygulanmıştır. Orta Hareketi adıyla grup, kendi haberleşme kanallarını kurmuştur. Konuyla ilgili tartışmalara davet edilen deneyimli sanatçılar olmuştur. Sosyal medyada (facebook) kapalı bir grup içinde duyurular, paylaşımlar ve acil ihtiyaçlar konusunda iletişim başlamıştır. Orta hareketini temsilen bir logo hazırlanmış, web satış sitesinde sanat yapıtlarının bir dükkan tasarımı içine yerleştirilmesi için hazırlık yapılmıştır.

Fiyat için ortalama bir alt-üst sınır belirlenmiş, kargolama konusunda standartlar görüşülmüştür. Satış yapıldığında sanatçıların kargolama vb. süreçleri kendileri yapacakları bir sistem hedeflenmiştir. Çoğunlukla genç sanatçılardan oluşan grubun içinde kolektif bir yapı olarak sanatçıların sorumluluk alacağı alanları belirlemeleri istenmiştir. Fakat sanatçıların, işin yönetimi açısından zaman ve emek harcamalarına yol açacak bir pozisyon almamaları pandemi sürecinin etkisi azaldıktan sonra Orta Hareketi’nin uzun soluklu adımlar atılamamasına sebep olmuştur.  Sanatçılar bir satış platformunu yürütmenin gerektirdiği gönüllü katkıyı sağlamakta çekimser davranırken henüz ekonomisi oluşmamış yapının içinde gönüllü emek gerektiren işler için doğrudan görev alacak kişileri belirlemek olanaksızlaşmıştır.

Niyetler ve somut formüller üretilse dahi sanatsal üretim ve gündelik hayat akışı içinde görünmeyen, emek gerektiren işleri hayata geçirmek daha da zorlaşmaktadır. Halihazırda pandemi döneminde yaklaşık 40’a yakın sanatçını dahil olduğu Orta Hareketi, olağanüstü koşullar ve daha doğrudan ihtiyaçlar gerektiğinde faaliyete geçmek üzere uykudadır. Nitekim küçük ihtiyaçlar için kullanıma uygun kanallar açıktır. Orta Hareketi grup üyelerinin halihazırda erişebilecekleri enstrumanları belirlemek, onları hazır tutmak, gerektiğinde devreye sokmak ve kriz anlarında ihtiyaca karşılık geliyorsa sepetten çıkarmak için elverişli bir ortamları vardır. Eleştirel gözle bakıldığında, bu tür pratiklerin daha gerçekçi deneyimlere dönüşmesi için güvencesizlik koşullarındaki ortaklıkları ve ayrışmaları keşfetmek, anlamak ve analiz etmek gerekmektedir.

Cengaver Dayanışma Fonu[18]:

Kuir performans sanatçıları pandemi sürecinde mekanların kapatılması nedeniyle yaşadıkları ekonomik zorluklarla baş etmek için bir dayanışma çağrısı duyurmuştur. İstanbul gece hayatında sahne alan topluluk üyeleri, performanslarını sosyal medya mecralarında gerçekleştirmek üzere araçlar geliştirseler de yaşamlarını idame ettirmek konusunda yetersiz kalmıştır. Öğrenciler, işsiz olanlar ve ailesinden destek almadan yaşayanlar için güvencesizlik durumlarının giderek kötüleştiği görülmektedir. Sanatçılar için sosyal güvencesizliğin dezavantajlarını giderebilmek, sağlık ve barınma gibi temel ihtiyaçları karşılayabilmek için çözüm üretmek adına bir sefere mahsus ya da düzenli olarak maddi destek yollarını erişilebilir hale getirmişlerdir. Dayanışma fonu, fotoğraf alanından sanatçıların yapıtlarını satışa sunarak destek olabilecekleri hale getirilmiştir. Ateş Alpar, Cansu Yıldıran, Sude Bircan ve Tuna Öğüt gibi kuir üzerine çalışan fotoğrafçılar, fona bağışlanmak üzere kendi sosyal medya hesap profillerinden fotoğraflar paylaşarak satışa çıkarmışlardır.

Kurumsal Destekler

Kültür sanat alanında kurumlar tarafından sağlanan destekler çok yetersiz olmakla birlikte nelerin yapılamadığını akılda tutarak, az sayıda da olsa desteklerden söz edelim.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi kültür sanat sektörüne destek için yaz sezonunda film ve tiyatro gösterimlerini araçlardan izlenebilecek şekilde açık havaya taşıyarak dev ekran ve sahne sistemi kurmuştur. Özel tiyatroların mevcut arşivlerindeki oyunlarının, açık havada ya da dijital platformlarda yayınlanmasını sağlayarak tiyatronun daha düşük ücretlerle izleyiciyle buluşmasını destekleyeceğini ilan etmiştir.  Oyunların arşivlenebilmesi için belirlenen usul ve şartlarda kayda alınması konusunda imkan sağlanacağı belirtilmiştir. Pandemi koşullları müsaade etiği ölçüde kamusal alanlarda oyun sahneleneceği duyurulmuştur. Ek olarak farklı sanat dallarından konuk edilecek sanatçıların performanslarının İBB stüdyolarında kaydedilerek erişime açılması, müzik alanında ise performansların dijital ortamda paylaşılması desteklenecektir. Bunun yanında İBB çatısı altında konser, özel etkinlik, sergi, sinema ve tiyatro talep formları erişime açılmıştır.  Ancak, sergi başvurularında mekan tahsis ücreti alınması, başvuruların sanatçılar üzerinden tanımlanmış olması (başvuru içeriğinin küratörlü ve kolektif çalışmalara uygunluğu konusunda sorunlar vb.) gibi görsel sanat alanının sergileme ihtiyaçlarından kopuk ve uyumsuz durumların ortaya çıkması kaçınılmazdır.

Kültür-sanatı sokağa çıkarma çabası “normalleşme” iklimine uygun olarak anlaşılır gelebilir fakat sanat alanındaki güvencesizliği, ihtiyaçları, bağımsız sanatçı gruplarını ve kolektiflerin hayatta kalmalarını destekleyecek yaratıcı çözümlerden uzak düştüğünü de gözden kaçırmamak önemlidir. Yerel yönetimlerin kendi mecrasında, medya alanında, sosyal medyasında PR odaklı benzer çalışmaları tekrar etmenin ötesinde, sanatçıların gündelik hayatlarına doğrudan etki edecek ve güvencesizliklerini giderecek köklü çözümleri ve örgütlenme modellerini destekleyecek hamlelerde bulunmaları gerekmektedir. Güncel sanat, tiyatro ya da müzik alanında üretenlerin doğrudan kendi alanlarındaki zafiyetlerine odaklanarak işbirlikleri geliştirmeleri ve popülist söylemlerin ötesine geçmeleri bakımından önem taşımaktadır.[19] Ek olarak, İBB’nin İstanbul’u dünya çapında bir kültür sanat kenti haline getirmek iddiasıyla oluşturduğu, İstanbul Kültür Sanat Platformu’nun sektörün önde gelen isimlerinin yer aldığı vurgulanan “Danışma Kurulu” belirlenmiştir.  Bu kapsamda yapılacak çalışmaların sanat alanındaki aktörlerle, bağımsız oluşumlarla nasıl ilişkileneceği, ne tür bir katılımcı modelle işleyeceği ve alacağı kararlar gelecek dönemde görülecektir. 

Kültür sanat alanında beş kurum birlikte bütçe oluşturarak bu kırılgan dönemde tiyatro alanında oyun yazarı, yönetmen ve oyuncuya mesleklerini icra edebilmeleri ve sektörün gelişimi için insan kaynağı oluşturmayı destekledi. BKM, DasDas, ENKA Sanat, İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) ve Zorlu PSM’nin bir araya gelerek başlattıkları “Ortak Yapım” projesi 10 yeni yapımı desteklemeyi hedefliyor. Bunun için oyun yazarlarına bütçe oluşturulmuştur. Yapımlardan beşi açık çağrı ile belirlenecek, diğer beşi ise sipariş üzerine üretilecektir.

SAHA Sürdürülebilirlik Fonu, Covid-19 salgını kapsamında 22 projeye destek verilmiştir. Fon, pandemi sürecine ilişkin üretmek isteyen görsel sanatlar alanından sanatçılara ve kolektiflere, zorlandıkları projelerde destek vermek ve kesintiye uğrayan projelerini tamamlamalarını sağlamak üzere kurgulanmıştır.[20]

Bu tür fonlardan faydalanma koşullarının spesifik olarak esnekliğe yer vermeyecek şekilde kurgulanması belirli bir sanatçı grubu arasında desteklerin dağıldığını ve sanatçılar arasında adaletli bir şekilde dağıtılamaması sonucunu doğurabilir.

Kolektif Serbest Konuşmalar

Pandemi sürecinde birçok kurumun içeriklerini dijital ortama taşıdığı görülmektedir. Sanatsal içerik üreten yazınsal mecralar, kültür sanat alanında çalışan kurumlar, kolektifler, vakıflar, dernekler ya da bireyler gibi farklı aktörler eliyle deneyim ve görüşlerin sıcağı sıcağına aktarılabildiği bir alan açılmıştır.

Herkesin salgın etrafında şekillenen bir gündeminin olması, konuşma ve tartışmaların yoğun olarak aynı tema üzerinde gerçekleşmesine yol açmıştır. Örneklerden bazıları Unlimited Sanat Dünyasında Dayanışma Pratikleri[21] başlığıyla gerçekleşen video konuşmaları serisi, çağdaş fotoğrafa dair röportajların, yazıların ve projelerin paylaşıldığı bir e-dergi olan Orta Format tarafından gerçekleştirilen Orta Normal[22] çevrimiçi konuşma/tartışma serisi, son olarak A Corner in the World tarafından gerçekleştirilen Sohbetler[23] başlığıyla dünyanın farklı köşelerinden sanatçı ve sanat emekçileri ile pandemi dönemindeki kişisel süreçleri, işleri ve gelecek perspektifleri hakkında konuşulduğu röportaj serisi örnek verilebilir. Bu örnekler, sanat alanında neler olup bittiğine dair ilgilisini aydınlatacak nitelikte içeriklerdir. Farklı aktörlerin salgının gerçekliğiyle nasıl ilişki kurduğunu kavramayı kolaylaştıran ve durumu daha anlaşılır kılan örneklerdir. Bu örneklerin, ortak çözüm üretmeye odaklı, dünyanın farklı yerlerinde yaşayan sanatçılar arasında bağlar kurmayı da teşvik eden bir yapısı vardır. Sonuç olarak, kamusal alanlarda fiziksel mekanlarda karşılaşmalara alışkın olunsa da sosyal medyayı ve dijital mecrayı karşılaşmalara, buluşmalara ve tesadüflere açık bir mekana dönüştürme olanağının da icat edildiği gözlemlenmiştir.

Güncel sanat alanında özellikle görsel sanatlar bir kefeye, tiyatro ve müzik alanı diğer kefeye konulursa pandemi ile beraber alanlar içinde yaşanan deneyimlerin farklılaştığı görülecektir. Tiyatro ya da müzik gibi insanlarla doğrudan teması, fiziksel olarak bir araya gelmeyi gerektiren sanat dallarında daha kritik sorunlar yaşandığı görülmektedir. Küçük ve kapalı mekanlarda sosyal mesafe kurallarına uygun toplanmanın imkansızlaşması (ki bu mümkün olabilse bile ekonomik olarak imkansızlaşması) ve dijital mecraların fiziksel mekanda olduğu gibi her anlamda verimli kullanılmasının mümkün olmaması gibi gerçekler söz konusudur. Güvencesizlik meselesinin en çok tiyatro ve müzik alanlarda konuşulduğunu söylemek yanlış olmaz. Müzik alanında verilen destek fonlarının müzisyenlere çok sayıda koşulla ve yetersiz bütçelerle duyurulduğu görülmüştür.[24] Görsel sanatların bu alanlardan farkı ise, görsel olanı dijital mecraya kaydırma konusundaki avantajdır. Üretimlerin mekansal bağlamı değişse de üretimin imkânsızlaşmadığı bir gerçektir.

Kolektif sanatsal üretimin üzerine bu kadar söze rağmen, sanatçılar arasında salgının gündelik hayatı kesintiye uğratması ve eskiden kendisine ya da toplumsal anlamıyla sahip olduğu gelecek fikirlerin kesintiye uğraması nedeniyle “durma”nın politik olarak doğru bir tavır olduğunu savunanlardan yukarıda söz etmiştim. Bir yandan sanatçıların ve toplumun başka kesimlerinden her türlü koşulu, belirsizliği, güvencesizliği yola devam ederek kabullenmek yerine hiçbir şey yapmamak, üretmemek ve sadece yaşamsal ihtiyaçları görmek yönünde az da olsa refleks gösterenlerin olduğu söylenebilir. Böyle bir durum gerçekleşirse ne olacağını bir an düşünelim. Toplumsal sistemimi yoksa hayatla kurduğumuz ilişkiyi mi sekteye uğratırız? Diğer yandan durma eyleminin özellikle bu olağanüstü durumla baş etmek için sanatı araç edinen sanatçılar bakımından pek mümkün olmadığı da söylenebilir. Geçinmek için durma seçeneği olmayanlar hakkında ise söz söylemeye şimdilik gücüm yetmeyecek.

Bu yazı ilk kez Birikim Dergisi Eylül 2020 sayısında yayınlanmıştır.

Kaynakça

Anonim, “Korona Günlerinde Fotoğraf”, Korona Günlerinde Fotoğraf, 2020 <https://www.koronagunlerindefotograf.com> [erişim 19 Ağustos 2020]

“Cengaver Dayanışma Fonu”, 2020 <https://www.instagram.com/cengaverdayanismafonu/> [erişim 2 Eylül 2020]

Çınar, İpek, Şener Soysal, ve Eda Yiğit, “Orta Normal”, Orta Format Dergi, 2020 <http://ortaformat.org/guncelleme-29-ortanormal> [erişim 2 Eylül 2020]

Gençkal, Fatih, “Sohbetler, Dünyadan Sanatçılarla 21 röportaj”, A Corner In The World, 2020 <https://conversations.acornerintheworld.com/Home-TR> [erişim 2 Eylül 2020]

“Kusurlu Bakış/Imperfect Glance”, Labirant Sanat, 2020 <https://www.labirentsanat.com/kusurlu-bakis> [erişim 1 Eylül 2020]

“Omuz”, Omuz, 2020 <https://omuz.org/ > [erişim 13 Temmuz 2020]

———, “Omuz Dayanışma ve Paylaşım Ağı İkinci Dönemi Başladı”, Unlimited, 2020 <https://www.unlimitedrag.com/post/omuz-dayanisma-ve-paylasim-agi-ikinci-donemi-basladi> [erişim 12 Ağustos 2020]

“Ortanormal #6: Tiyatro Alanında Sosyoekonomik Bir Örgütlenme Modeli Olarak Kooperatif Deneyimi”, Orta Format Dergi, 2020 <http://ortaformat.org/tiyatro-alaninda-sosyoekonomik-bir-orgutlenme-modeli-olarak-kooperatif-deneyimi-29> [erişim 2 Eylül 2020]

“Ortanormal #9: Sanatçı Destek Birliği / Artist Support Pledge Deneyimi”, Orta Format Dergi, 2020 <http://ortaformat.org/ortanormal-9-sanatci-destek-birligi-artist-support-pledge-deneyimi-29> [erişim 9 Eylül 2020]

Pandemi Sırasında Kültür Sanatın Birleştirici Gücü ve Alanın İhtiyaçları (İstanbul: İstanbul Kültür Sanat Vakfı, 2020) <https://www.iksv.org/i/assets//iksv/documents/Pandemi_Sirasinda_Kultur_Sanatin_Birlestirici_Gucu_ve_Alanin_Ihtiyaclari_Nisan_2020.pdf>

“Rubber Hammer”, 2018 <https://rubberhammer.art.blog/portfolio/> [erişim 7 Nisan 2019]

“SAHA Sürdürülebilirlik Fonu: Covid-19”, SAHA Derneği, 2020 <http://www.saha.org.tr/projeler/proje/saha-surdurulebilirlik-fonu-covid-19> [erişim 2 Eylül 2020]

“Sanat Dünyasında Dayanışma Pratikleri”, Unlimited Drag, 2020 <https://www.unlimitedrag.com/post/sanat-dünyasında-dayanışma-pratikleri > [erişim 2 Eylül 2020]

“Sanatçı Destek Birliği”, Sanatçı Destek Birliği, 2020 <https://www.instagram.com/sanatcidestekbirligi/> [erişim 23 Ağustos 2020]

“Tiyatro Kooperatifi”, Tiyatro Kooperatifi, 2020 <http://www.tiyatrokooperatifi.org/> [erişim 2 Eylül 2020]

Yiğit, Eda, “İzole Project Sanatçıları Antikorlarını Anlatıyor”, Karşı Sanat Blog, 2020 <http://www.karsi.com/izole-project-sanatcilari-antikorlarini-anlatiyor> [erişim 11 Eylül 2020]


[1] İzole Project sanatçılarıyla yapılan röportajda, projenin sanatçılar için ne ifade ettiği hakkında detaylı bilgi bulabilirsiniz. Eda Yiğit, “İzole Project Sanatçıları Antikorlarını Anlatıyor”, Karşı Sanat Blog, 2020 <http://www.karsi.com/izole-project-sanatcilari-antikorlarini-anlatiyor> [erişim 11 Eylül 2020].

[2] Yazının devamında Orta Hareketi hakkında detaylı bilgiyi bulabilirsiniz.

[3] Anonim, “Korona Günlerinde Fotoğraf”, Korona Günlerinde Fotoğraf, 2020 <https://www.koronagunlerindefotograf.com> [erişim 19 Ağustos 2020].

[4] Korona Günlerinde Fotoğraf görsel bellek çalışması editör ekibi içerisinde Arzu Arbak, Aykan Özener, Aylin Leblebici Öztürk, Dora Günel, Eda Yiğit, Emin Altan, Esin Koç, Fadime Aygün, Fethiye Özdal, Gamze Toksoy, Gölnur Cengiz, Gülay Kayacan, Gülbin Özdamar Akarçay, Günseli Baki, Handan Tunç, Handan Saygon Dayı, Hüseyin Yılmaz, İmren Doğan, İsmail Gökçe, Kamuran Feyzioğlu, Kemal Cengizkan, Mehmet Kaçmaz, Murat Germen, Neriman Polat, Orhan Cem Çetin, Özcan Yaman, Özcan Yurdalan, Serkan Çolak, Sevil Alkan, Silva Bingaz, Sinan Kılıç, Yusuf Aslan ve Yücel Tunca bulunmaktadır. 

[5] Fotoğrafçı, bu çalışmaya, editörlü bir ortak üretim süreci olduğunu kabul ederek katılan, fotoğraf makinesi kullanarak ya da cep telefonu da dahil olmak üzere her türlü görüntü kaydedici araçla fotoğraf üreten kişidir.

[6] Arzu Arbak, Ayşecan Kurtay, Beyza Boynudeli, Füruzan Şimşek, Işıl Güleçyüz ve Nur Gürel sanatçı ekibini oluşturmaktadır.

[7] “Kusurlu Bakış/Imperfect Glance”, Labirant Sanat, 2020 <https://www.labirentsanat.com/kusurlu-bakis> [erişim 1 Eylül 2020].

[8] Rubber Hammer kadrosunda Eda Yiğit ve Orhan Cem Çetin yer almaktadır. Rubber Hammer hakkında detaylı bilgi için “Rubber Hammer”, 2018 <https://rubberhammer.art.blog/portfolio/> [erişim 7 Nisan 2019]. Ayrıca sosyal medya hesapları: https://www.facebook.com/notrubberhammer/ ve https://www.instagram.com/notrubberhammer/

[9] Dertler ve Çareler Müzesi: Rubber Hammer çatısı altında biriken, paylaşılan dert dinleme pratiği karşılığında birer minnet nişanesi olarak bırakılmış armağanların depolandığı, dertleri anonimleştiren müzedir.

[10] Omuz, kendini şöyle tanımlar: Karşılıksız kaynak paylaşımının aciliyetine ve dayanışmaya inanan bir grup kültür sanat emekçisinin başlattığı, devamlılığının hepimizin desteği ile mümkün olacağı gönüllü bir harekettir. COVID-19 sürecinde daha da görünür hâle gelen ekonomik eşitsizlik ve güvencesizlik ortamında dayanışma ağını güçlendirmek amacıyla kurulmuştur. Görsel sanatlar alanında çalışan ve üretenler arasında bir paylaşım ağı olan Omuz, maddi destek almak isteyenleri destek sağlamak isteyenlerle bir araya getirir. Omuz I. dönem kolaylaştırıcıları: Banu Cennetoğlu, Saliha Yavuz, Sevim Sancaktar, Yasemin Özcan, Yavuz Parlar. Omuz II. dönem kolaylaştırıcıları: Aslı Özdoyuran, Ayça Telgeren, Civan Özkanoğlu, Saliha Yavuz, Sevim Sancaktar’dır.        “Omuz”, Omuz, 2020 <https://omuz.org/ > [erişim 13 Temmuz 2020].

[11] Ek olarak SAHA Sürdürülebilirlik Fonu’ndan faydalanılarak ikinci döneme aktarılmak üzere 20 kişiye SAHA + üyelik programı tarafından destek sağlandığı açıklanmıştır. Omuz, “Omuz Dayanışma ve Paylaşım Ağı İkinci Dönemi Başladı”, Unlimited, 2020 <https://www.unlimitedrag.com/post/omuz-dayanisma-ve-paylasim-agi-ikinci-donemi-basladi> [erişim 12 Ağustos 2020].

[12] “Sanatçı Destek Birliği”, Sanatçı Destek Birliği, 2020 <https://www.instagram.com/sanatcidestekbirligi/> [erişim 23 Ağustos 2020].

[13] Her sanatçının eserlerini maksimum £200/1750TL’ye satışa açması ve satışları toplam £1000/8750TL’ye ulaştığında bir başka sanatçıdan bir iş satın alması gerekmektedir. Katılım için her sanatçının kendi instagram sayfasında yapacağı paylaşımlarda kullanacakları #hashtaglar ile işler aynı sayfada görünmektedir.
Astist Support Pledge & Sanatçı Destek Birliği için @artistsupportpledge #artistsupportpledge @sanatcidestekbirligi #sanatcidestekbirligi  #destekverdestekal #comertvebirlikte #bagimsizsanatcigirisimi

[14] “Ortanormal #9: Sanatçı Destek Birliği / Artist Support Pledge Deneyimi”, Orta Format Dergi, 2020 <http://ortaformat.org/ortanormal-9-sanatci-destek-birligi-artist-support-pledge-deneyimi-29> [erişim 9 Eylül 2020].

[15] “Tiyatro Kooperatifi”, Tiyatro Kooperatifi, 2020 <http://www.tiyatrokooperatifi.org/> [erişim 2 Eylül 2020].

[16] “Ortanormal #6: Tiyatro Alanında Sosyoekonomik Bir Örgütlenme Modeli Olarak Kooperatif Deneyimi”, Orta Format Dergi, 2020 <http://ortaformat.org/tiyatro-alaninda-sosyoekonomik-bir-orgutlenme-modeli-olarak-kooperatif-deneyimi-29> [erişim 2 Eylül 2020].

[17] Grup isminin mucidi yıllar önce ortahareketi hashtagini kullanarak sosyal medya emek bağışı çağrısı yaparak paylaşımlarda bulunan Orhan Cem Çetin’dir. Orta Hareketi, bu öneriyle şekillendiği için bu isim kullanılmaya karar verilmiştir. 

[18] “Cengaver Dayanışma Fonu”, 2020 <https://www.instagram.com/cengaverdayanismafonu/> [erişim 2 Eylül 2020].

[19] Benzer bir saptama raporda yer almaktadır: “Merkezi ve yerel yönetimler, kültür-sanat alanına ve yaratıcı endüstrilere yönelik tedbirleri, alanda faal olan özel sektör destekli veya bağımsız kültür kurumları, vakıflar, dernekler, sendikalar, kooperatifler, meslek birlikleri, bağımsız inisiyatifler ve sanatçılar ile tasarımcıların öncelikleri doğrultusunda almalıdır. Bu süreçte Oyuncular Sendikası, Tiyatro Kooperatifi ve Yayıncılar Birliği gibi bağımsız oluşumlar ve tüm alanlardan kültür kurumları, meslek birlikleri ve sanatçıların hazırladığı öneriler öncelikli ihtiyaçları belirlemede etkili olacaktır.” Pandemi Sırasında Kültür Sanatın Birleştirici Gücü ve Alanın İhtiyaçları (İstanbul: İstanbul Kültür Sanat Vakfı, 2020) <https://www.iksv.org/i/assets//iksv/documents/Pandemi_Sirasinda_Kultur_Sanatin_Birlestirici_Gucu_ve_Alanin_Ihtiyaclari_Nisan_2020.pdf>.

[20] 2021 yılının ilk yarısında tamamlanması planlanan 9 sergi ve araştırma projesi ile 12 güncel sanat eseri ya da sanatçı kitabının yanı sıra, SAHA’nın 35 yaş altı genç sanatseverlere özel SAHA+ üyelik programının destekçileri ise, Covid-19 sürecinde daha da görünür hâle gelen ekonomik eşitsizlik ve güvencesizlik ortamında dayanışma ağını güçlendirmek amacıyla kurulan Omuz’un ikinci döneminde 20 sanat emekçisine destek sağlamıştır. “SAHA Sürdürülebilirlik Fonu: Covid-19”, SAHA Derneği, 2020 <http://www.saha.org.tr/projeler/proje/saha-surdurulebilirlik-fonu-covid-19> [erişim 2 Eylül 2020].

[21] “Sanat Dünyasında Dayanışma Pratikleri”, Unlimited Drag, 2020 <https://www.unlimitedrag.com/post/sanat-dünyasında-dayanışma-pratikleri > [erişim 2 Eylül 2020].

[22] İpek Çınar, Şener Soysal, ve Eda Yiğit, “Orta Normal”, Orta Format Dergi, 2020 <http://ortaformat.org/guncelleme-29-ortanormal> [erişim 2 Eylül 2020].

[23] Fatih Gençkal, “Sohbetler, Dünyadan Sanatçılarla 21 röportaj”, A Corner In The World, 2020 <https://conversations.acornerintheworld.com/Home-TR> [erişim 2 Eylül 2020].

[24] https://muzik.iksv.org/tr/haber/istanbul-muzik-festivali-stoneline-isbirligiyle-muzisyen-destek-fonu-nu-hayata-geciriyor?fbclid=IwAR3ayf0V391UdGOBGk46NTjzT2rgAGf_z4uIFg4KDJBl0KxTDNTFX8YVrmg

İlginizi Çekebilir

Kütüphane

İMALAT-HANE'de 6 Ocak - 6 Nisan 2024 tarihleri ​​arasında yer alan TUNCA'nın "Muhatabı Olmayan Mutfak" sergisinin katalog metni Argonotlar Kütüphanesinde.

Söyleşi

İrem Tok ile “Karanlıkla Buluşmak” üzerinden yakın dönem işlerini, insansız hikâyelerini, kültür-doğa-insan üçgenini ve SAHA Studio’daki çalışmalarını konuştuk.

Eleştiri

Merve Ünsal'ın "İçli Dışlı" sergisi aracılığıyla imgeler, metinler ve sesler arasındaki dolanık ilişkileri taşıyan çok kanallı izdüşümler hakkında Fırat Yusuf Yılmaz yazdı.

Gündem

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin kültür alanındaki beş yıllık politika, strateji ve çalışmalarını, açılan müzeler ve düzenlenen etkinlikler aracılığıyla Emre Erbirer kapsamlı olarak ele aldı.