Connect with us

Ne arıyorsun?

Argonotlar

Gündem

Politik ve sanat tarihsel bir hamle olarak Bellini tablosu

Sinan Zeyyat Hatipoğlu, İBB’nin Bellini tablosunu satın almasının politik ve sanat tarihsel anlamını uzmanlara sordu.

Fatih Sultan Mehmet ve Genç Rütbe Sahibi, Fotoğraf: Christie's
Fatih Sultan Mehmet ve Genç Rütbe Sahibi, Fotoğraf: Christie's

Haziran ayında Christie’s müzayede evinin ‘’Art of the Islamic and Indian Worlds Including Oriental Rugs and Carpets’’ müzayedesinde, Bellini’nin atölyesinde üretilen Fatih Sultan Mehmet ve Genç Rütbe Sahibi tablosu satışa sunuldu. Müzayedenin bitimiyle Ekrem İmamoğlu’nun Twitter’da yaptığı paylaşımla tablonun İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından alındığını öğrendik.

Kaynak: Ekrem İmamoğlu Twitter Hesabı

Fatih Sultan Mehmet’in Venedik’i kuşatması üzerine Osmanlı ve Venedik arasında bir antlaşma imzalanır. Bu antlaşmayla Venedik, Osmanlı’ya vergi vermeye başlar. Aynı zamanda Fatih Sultan Mehmet’in şahsi isteği üzerine portresini yapmak üzerine dönemin önde gelen ressamlarından Gentile Bellini İstanbul’a gelir. Bu dönemden Bellini veya atölyesi tarafından yapılan ve günümüze kadar gelen Osmanlı sultanı portreleri olduğunu bilmekteyiz. Kimi tablo şahsen Bellini tarafından resmedildi, kimisiyse atölyesinde üretildi.

Bu portrelerden en popüleri National Gallery’de sergilenen Fatih’in tek tasvir edildiği tablodur. Aynı zamanda bu tablonun bir replikası Milli Saraylar Resim Müzesi’nde sergilenmektedir.

Bellini tarafından üretildiği söylenilen Fatih Sultan Mehmet Tablosu – National Gallery Koleksiyonu

Bir diğer tablo ise Kanuni Sultan Süleyman’ın portesi olup, geçmişte özel koleksiyonlarda yer almıştır. Geçtiğimiz sene Sotheby’s müzayede evinin Mayıs ayında gerçekleştirdiği Arts of the Islamic World Including Fine Rugs and Carpets müzayedesinde 5,323,500 Sterlin’e satıldı.

Bellini’nin bir takipçisi tarafından üretildiği söylenilen ”Muhteşem Süleyman” tablosu

Bu yazının ele aldığı tablo ise ‘’Fatih Sultan Mehmet ve Genç Rütbe Sahibi’ olarak adlandırılmıştır. Basında yer alan haberlerin aksine bu tablo National Gallery koleksiyonundan değil, 2015 yılında Sotheby’s müzayede evinden alımı yapan koleksiyoner tarafından satışa çıkarılmıştır. Eserin geçmişi ve koleksiyon dahilinde sergileyen kişilerin bilgisi 17. yüzyıla kadar dayanmaktadır.

Bu doğrultuda İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin bu adımını farklı görüşlerle sorguluyoruz. Bu doğrultuda bu konuyla ilgili görüş aldığımız kişiler: Özalp Birol (Pera Müzesi Genel Müdürü), Zeynep İnankur (Sanat Tarihçisi), Fırat Arapoğlu (AICA Türkiye Başkanı), Duygu Demir (Sanat Tarihçisi), Osman Erden (Sanat Tarihçisi), Günsel Renda (Sanat Tarihçisi).

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin bu sürpriz alımı hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizce bu tablonun alınmasının politik ve sanatsal olarak nasıl bir anlamı var?

Özalp Birol: Bu alım oldukça önemli ancak alınan eserin nasıl değerlendirileceği, nasıl kullanılacağı daha da önemli. Şayet bu alım, İBB’nin yeni oluşturduğu bir kültür-sanat politikasının ve stratejisinin ilk adımıysa ve İBB’nin kısa sürede nitelikli bir müze açmasına, sanata ve sanatçıya destek programları geliştirmesine vesile olacaksa, bence iyi bir girişim. Böyle olmasını da dilerim açıkçası. Diğer taraftan, böyle bir eseri T. C. Cumhurbaşkanlığı veya T. C. Kültür ve Turizm Bakanlığı da alabilir ve Topkapı Sarayı Müzesi’nde özel bir bölümde sanatseverlerle buluşturabilirdi elbette, ama önemli olan eserin alınmış olması. Ben bir yönetici olarak bu alımı stratejik açıdan değerlendiriyorum, eserin teknik analizini sanat tarihçilerine, sanatçılara ve restoratörlere bırakalım.

Pera Müzesi Genel Müdürü Özalp Birol

Zeynep İnankur: İBB’nin uzun yıllardan sonra ilk kez bir sanat yapıtına yatırım yapması bence çok olumlu bir gelişmedir. Bu tablonun alınmasının bence olsa olsa sembolik bir anlamı vardır.

Fırat Arapoğlu: Ekrem İmamoğlu’nun İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olarak seçilmesi Türkiye siyaseti açısından alışıldık bir belediye seçimi değildi; zira “İstanbul’u alan Türkiye’yi alır” söylemi, uzunca bir zamandır siyasal retoriğe dahil olmuştu. Öncelikle şunu söyleyebilirim: Bu tablonun Türkiye’ye getirilmesi sanat tarihsel perspektifte önemlidir, zira II. Mehmed’in yaşadığı dönemde gerçekleştirilen üç portresinden birisi olmasıyla tarihsel bir değere sahiptir.

Eserin satın alımı, ayrıca, önemli bir siyasal hamle olmuştur- Hoş bir bireysel koleksiyon için alınsaydı da böyle olacaktı. Çünkü “amaçsız bir eylem” elbette yoktur. Alımın sessizce gerçekleştirilmesi ve ardından İmamoğlu’nun bir tweet mesajıyla gündeme oturması, uzun bir süredir yürütülen bir operasyon olduğunu göstermektedir. Neo-Osmanlıcı bir siyasal retoriğin planlarını boşa çıkartarak, oraya talip olmanın bir pratiğidir bu. Orhan Gökdemir’in ironiyle belirttiği gibi “Şimdi o tabloya bir daha bakın. Acımasız bir iktidar savaşı göreceksiniz”.

Fırat Arapoğlu, AICA Türkiye Başkanı Fotoğraf: Elif Kahveci

Sizin sorularınızı cevaplarken Danıştay 10. Dairesi, Ayasofya’nın müze olma statüsüne dair Mustafa Kemal Atatürk’ün imzasının bulunduğu Bakanlar Kurulu kararını iptal etti, ardından hızlıca kararı imzalayan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Ayasofya’nın camiye dönüştürülerek, ibadete açılması için Diyanet İşleri Başkanlığı’na resmi bir yazı iletti. İstanbul’un fethi konusu neticede siyasal İslam için önemli bir olgu ve Cumhurbaşkanı’nın sürekli kullandığı yedi düvel söyleminin de ayrılmaz bir parçası.

Bu arada Cumhurbaşkanlığı’na bağlı Milli Saraylar Daire Başkanlığı, Resim Müzesi’nin bir kanadında İtalyan ressam Paolo Veronese ve Osmanlı ressamı Halil Paşa’nın II. Mehmed resimlerinin ilk kez sergileneceğini de duyurdu, bu da bize AKP’nin Osmanlı mirasını CHP’yle paylaşma arzusunda olmadığını gösteriyor.

Kaynak: Milli Saraylar Twitter Hesabı

Duygu Demir: İBB’nin böyle bir alım yaptığı haberleri çıktığı sırada ben tezim için Elvah–ı Nakşiye koleksiyonunu çalışıyordum. İster istemez bu koleksiyonun oluşum hikayesi ile bu tablonun alınması arasında bazı bağlantılar olduğunu düşündüm, onun üzerinden yorumlayacağım. Elvah–ı Nakşiye koleksiyonu Osman Hamdi Bey’in en küçük kardeşi Halil Edhem Bey’in İttihat ve Terakki hükümetini ikna ederek çıkarttığı bütçeyle oluşturmaya başladığı bir kopya resim koleksiyonu.

İlk başta adı da Asar-ı Nakşiye. Osman Hamdi Bey öldüğünde başında olduğu iki kurumu–Asar-ı Atika (yani bugünkü Arkeoloji Müzeleri) ve Sanayi-i Nefise Mektebi (daha sonra Güzel Sanatlar Akademisi, bugün Mimar Sinan Üniversitesi)– yönetme görevi kardeşi Halil Edhem’e veriliyor. Halil Edhem daha önceki yıllarda müzede Osman Hamdi Bey’le beraber çalışmış, fakat ağabeyi öldüğünde müzede çalışmıyor, bu sırada fiilen görevi İstanbul Şehremini, yani bugünün İstanbul Belediye Başkanı. Bu görevi de aslında hiç istememiş ve birkaç kez istifa etmeye çalışmış. Müzenin ve okulun başına geçtiğinde abisinin hep gerçekleştirmek istediği bir proje için kolları sıvıyor: öğrencilerinin sanat görgüsünü geliştirmek için okula bir resim galerisi açmak. Çünkü bu noktada akademide okuyan ressam, heykeltıraş, mimar adaylarının Batı tarzında sanat görebilecekleri kamusal bir mekan yok.

Birinci paralelliği burada kuruyorum. Çünkü aslında Osmanlı başkentinde Abdülaziz döneminde başlanmış bir saray resim koleksiyonu var. Ama kamuya açık değil. Bugün de devlete, yani bize, yani kamuya ait ve erişilebilir olması gereken ama göremediğimiz koleksiyonlar olduğu gibi. İstanbul Resim ve Heykel Müzesi ya da derinliğine vakıf bile olamadığımız Topkapı Sarayı koleksiyonu gibi.

Halil Edhem Mebuslar Meclisi’nden ona çıkan bütçe ile 1910-1913 arası Avrupa’daki müzelerde yazışıyor ve bu müzelerin koleksiyonlarındaki eserlerden kopyalar sipariş ediyor. Çünkü çıkarılan bütçe orijinal eserlerin alınması için yeterli değil. Halil Bey’in planı da aldığı eleştirilerle gelişiyor ve koleksiyona Osmanlı ressamlarının ve yaşayan Avrupalı ressamların da resimlerini katmak istiyor, fakat bu noktada bütçesi iyice azalmış durumda. Fakat muhtemelen savaşın da etkisiyle 1915 itibariyle bu bütçe tamamen kesiliyor. Yaptığı şeylerden biri, İstanbul Belediye’sine İstanbul’daki sergilerden resimler aldırıp bunları koleksiyona bağışlatmak.

Bu da kurduğum diğer bir bağlantı oldu. Yani düşünürsek İstanbul Büyükşehir Belediyesi aslında Cumhuriyet öncesi dönemden beri resim satın alma pratiği olan bir kurum, bu yeni veya radikal bir hareket değil. Son olarak şunu eklemek isterim, aslında İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin de göremediğimiz, çünkü daimi bir mekanı olmayan ve meslek standartlarına uygun olarak sergilendiğini hiç görmediğim bir koleksiyonu da mevcut. Kataloğuna sahaflarda rastlamıştım, bu bilgi de buradan. Çünkü bugün İBB’nin çevrim içi sayfalarını incelediğimde de bu koleksiyona dair bir bilgi yok.

Çok dolaylı bir şekilde gelmek istediğim nokta şu: düşünüldüğünün aksine geç Osmanlı-erken Cumhuriyet ve sonrası oluşturulmaya başlanan ve unutulan resim koleksiyonları hikayeleriyle dolu. Bence önemli olan bunları bir araya getirebilmek ve doğru yöntemlerle kamusallaştırabilmek. Kamusallıklarını da politik salınımlardan etkilenmeyecek şekilde sürdürülebilir kılmak. Abdülaziz koleksiyonu şimdi Resim ve Heykel Müzesi’nin eski yerinde, onun kuruluş belgesi yerine geçen “Atatürk’ün emriyle açılmıştır” yazısını da taşıyan ve kaldırılan tabelanın yerine asılan plastik “Resim Müzesi” başlığı altında gösteriliyor. Bu da sorunun politik kısmına bir cevap, çünkü Osmanlı tarihiyle erken Cumhuriyet tarihini birbirine karşıt koşmaya çalışmak da, Osmanlı ve özellikle fetih/fatih anlatısını sahiplenme rekabeti de elbette günümüzde politikacıların kültürü araçsallaştırmalarının örnekleri. Bu alımı da bunun parçası olarak görebiliriz.

Osman Erden: Bir belediye başkanının Londra’da bir müzayedede yönetiminde olduğu kente dair bir eserin satışa çıktığından haberdar olmasının önemli olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de siyasi alanda, özellikle içinde bulunduğumuz konjonktürde sanat alanı içinden gündemin değişmesi şaşırtıcıydı. Bunu takip etmek de pek keyifliydi. Fatih Sultan Mehmet’in bambaşka konular üzerinden bu kadar gündemde olduğu bir zamanda kendisinin aynı zamanda portresini yaptırmış biri olduğunu ortaya koymak ve bunu o eser üzerinden bundan sonra da sergileme pratikleri üzerinden mütemadiyen gündemde tutacak olmak Türkiye’nin sığ siyasi ortamında takdir edilesi, özgün bir tavır.

Eserin satış fiyatı 7 milyon 950 bin TL olarak geçiyor. Bazı kişiler şehrin gereksinimleri için bu tutarın sanat alanında daha fonksiyonel kullanılabileceği belirtti. Bu konuda belediyenin alımını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Özalp Birol: Bu konudaki eleştirilere katılmıyorum. Bu tür girişimlerde alternatif maliyet, fırsat maliyeti gibi kavramlar üzerinden eleştiriler her zaman söz konusu olacaktır.  İş insanı gözünden bakacak olursak, şayet alınan eser doğru değerlendirilirse bu yatırımın, özellikle itibar bağlamında, İBB’ne sağlayacağı getiri, bu esere harcanan parayla kıyaslanmayacak kadar yüksek olabilir.  Bu, bundan sonraki sürecin nasıl yönetileceğine bağlı.

Zeynep İnankur: Eserin satış fiyatı 7 milyon 950 bin Tl, 15.yüzyılda yapılan bir tablo için kesinlikle yüksek bir meblağ değildir. Aynı yüzyılda yapılan ve usta bir sanatçının elinden çıkan bir tablo bugün bunun çok çok üstünde fiyatlara satılmaktadır. Bu tablo Bellini’nin Fatih Sultan Mehmed portresiyle karşılaştırıldığında da görüleceği gibi kesinlikle birinci derece bir eser değildir. Büyük bir olasılıkla Bellini’nin atölyesinde çalışan biri ya da birileri tarafından yapılmış olmalıdır. O tarihlerde önemli bir sanatçının atölyesinde genellikle bir usta, yardımcı ve çıraklar olur, bunlar arasındaki ilişki ve çalışma düzeni yasalarla belirlenir, ayrıca henüz akademilerin olmadığı dönemlerde bu atölyelerde sanat eğitimi verilirdi.  Ancak 15. yüzyılda yapılmış bir Fatih portresi de kolay kolay piyasaya çıkmaz. Dolayısıyla gerek bu açıdan gerekse fiyatı açısından bu İBB için isabetli bir seçim olmuştur.

Bunlara ilaveten eklemek istediğim bir şey de tablodaki ikinci figürün Cem Sultan olduğu görüşüne kesinlikle katılmadığımdır. Cem Sultan’a en yakın portre bugün Uffizi Müzesi’nde bulunan ve 1580’de Cosimo de’Medici için Cristoforo dell’Altissimo tarafından yapılan portredir. Ressam Bernardino Pinturrichio’nun Papa VI.Alessandro için yaptığı (1492-94)  Vatikan’daki  Azize Katerina Tartışması isimli freskin sağ tarafında yer alan Osmanlı kıyafetli süvarinin de o sırada Papa’nın gözetimi altında Roma’da yaşayan Cem Sultan olduğu söylenir. Dolayısıyla İBB’nin aldığı tabloda yer alan ikinci figürün fizyonomisi de, sakalsız ve bıyıksız olması da onun Cem Sultan olmadığına işarettir. Bu genç adam büyük olasılıkla İstanbul ile olan ilişkisini göstermek isteyen bir Avrupalı, büyük olasılıkla Venedikli bir tacir ya da diplomattır.

Bernardino Pinturrichio tarafından üretilen Azize Katerina Tartışması freski

Fırat Arapoğlu: Mahir Polat belediyenin resim için yaptığı ödemenin fazla olmadığını ve İstanbul için değerinin ödenenin ötesinde olduğunu belirtti. AKP kanadından gelen eleştiriler belediyeyi COVID-19 önlemleri varken, savurganlık yapmakla suçluyor. Destekleyenlerse İmamoğlu’nun CHP öncesi AKP’li Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek gibi dinozor heykellerinin yerine sanat için para harcadığını belirtiyor.

Elbette insanlığın tarihsel ve kültürel mirası olan bir yapıtın, hem de içinde bulunduğumuz kültür ve coğrafyaya ait bir figürün yer aldığı bir yapıtın ülkeye kazandırılması alkışlanacak bir tutumdur; bundan dolayı ‘israf’ polemiği üzerinden atıp tutan AKP yandaşlarına kulak asmaya gerek yok. Resmin İstanbul’un CHP’li Büyükşehir Belediyesi tarafından satın alınması, muhalefet partisinin medyatik belediye başkanı Ekrem İmamoğlu’na pozitif bir imaj kazandırmıştır.

Duygu Demir, Sanat Tarihçisi

Duygu Demir: Şimdiye kadar kültür-sanat alanında belediyenin bütçesi ne idi, bu alım genel bütçenin ne kadarına tekabül ediyor, bunları bilmeden yorum yapmak bana sağlıklı gelmiyor. Tabii ki yakın zamanda İstanbul Resim Heykel Müzesi’ni açma eforunun içinde yer aldığım ve ona bırakın herhangi bir alım bütçesi mevcut eserlerin doğru şekilde korunması için bile hem insan gücü hem malzeme ve gerekli teknik ortamın yaratılması için gerekli bütçenin aktarılmadığını bildiğimden anlık bir refleks olarak müzeye harcanmış olmasını hayal ettim.

Fakat şunu hatırlamak lazım, bunlar devlet bütçeleri düşünüldüğünde gerçekten küçük rakamlar. Bence tablonun İstanbul’da olacağını ve gösterileceğini bilmek heyecan verici.

Beni endişelendiren bir eseri sergilemek için gereken ve vazgeçilmez değneklerin görmezden gelinmesi olur. Eser sergilemek restorasyon ve doğru fiziksel sergileme koşullarının sağlanmasından, eseri anlamlandırmak için gerekli akademik çalışma ve küratoryal sorumluluğa kadar geniş bir yelpazede iş gücü ve birikim de gerektiriyor. Türkiye’de restorasyon altyapısı yok gibi bir şey. Akademik standartlar endişe verici. Müzeciliğe ise yok muamelesi yapılıyor. Bu tür altyapısal koşulları sağlamadan sadece bir tabloya yatırım yapmak yazık olur. Umarım bu yatırım etrafındaki diğer gerekliliklerin de aynı özveriyle sağlanacağının bir göstergesidir. Belki İBB’nin zaten olan koleksiyonunu da göstermek için yapılan daha büyük bir planın parçasıdır. İyimser olarak ancak bu şekilde değerlendirebiliyorum.

Osman Erden, Sanat Tarihçisi

Osman Erden: İstanbul Belediyesi’nin bütçesi içinde söz konusu esere ödenen meblağın şehrin gereksinimlerini karşılamaya yönelik harcanması gereken miktar içinde sembolik olduğunu düşünüyorum. Şüphesiz ki eserin İstanbul’a getirilmesine ayrılan bütçe sanat alanında farklı bir şekilde kullanılabilirdi. Fakat yarattığı etki açısından yerinde bir harcama olarak değerlendiriyorum.

İBB’nin bu adımından sonra nasıl bir yol izlemesi gerekiyor sizce? Bu tablo şehrin kültür hayatında nasıl bir yer edinebilir, nasıl değerlendirilebilir?

Özalp Birol: İBB, sağduyulu bir yaklaşımla, eserin bilimsel, sanatsal ve konservasyonel analizini doğru yapacak nitelikli bilim ve sanat insanlarından oluşan bir ‘bilim ve danışma kurulu’ kurabilir. Bu kurulun görüş ve önerileri doğrultusunda nitelikli bir küratör ve tasarımcıyla iş birliği yapılarak kapsamlı bir proje geliştirilebilir.

Bu proje, tasarımı ve bilimsel yanı çok güçlü bir sergi ve katalog, ulusal ve uluslararası bilim insanlarının katılımıyla gerçekleştirilecek bir panel ya da sempozyum ve sonrasında hazırlanacak bir kitap, farklı yaş gruplarından çocuklara, gençlere yönelik, dijital teknolojilerin de kullanıldığı öğrenme programları gibi etkinlikler içerebilir. Bu bağlamda Fatih’in güncel sanatta nasıl ele alındığını örnekleyen kapsamlı bir proje de geliştirilebilir. Proje beklenen etkiyi yaratırsa, uluslararası bir sergi ve bağlı etkinliklere de dönüştürülebilir.

Ben, Bellini’nin hepimizin bildiği meşhur Fatih resmini, yapılış tarihinden 500 yılı aşkın bir süre sonra, 1999 yılında, İstanbul’a ilk kez getirerek sergileyen takımın kaptanıydım. Bu resim, merhum Samih Rifat’ın kurguladığı tek resimlik bir sergi projesi ve kapsamlı bir katalogla sanatseverlere sunulmuş ve o dönem kamuda ve medyada büyük ilgi uyandırmıştı.  O proje başarılı bir örnek olarak alınabilir elbette, ancak şimdi yapılacak etkinliklerin o zaman yaptığımızı katbekat aşması gerek. Şanslıyız, bu konuda donanımlı pırıl pırıl genç bilim insanlarımız, değerli sanatçılarımız ve konservatörlerimiz var. İBB burada bir organizatör olarak görev yaparak, bu insanları bir araya getirip harika bir projeyi hayata geçirebilir. Bu süreçteki çalışmalar, İBB’nin gelecekte oluşturabileceği bir müze ve kültür-sanat girişimleri için de sağlıklı altyapı hazırlar.

Zeynep İnankur: İBB’nin bundan sonra nasıl bir adım izleyeceği kendi takdirlerine kalmıştır.

Fırat Arapoğlu: Kültür ve kültürel miras konusu hem AKP hem de CHP’li İstanbul Büyükşehir Belediyesi arasında çekişmelere sahne oluyor ve bu devam edecek. Neticede İstanbul bu ülkenin kültür başkenti ve turizm açısından da cazibe merkezidir. Bu cazibenin kazancı için İBB ve hükümet sık sık aynı gündeme girmekteler, nitekim Galata Kulesi çevresinin İBB’nin elinden alınarak, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlanması da bunun ispatı. İBB ve dolayısıyla CHP ise bu tip kültür mevzileri edinmeye çalışarak, sağ kanat oylara talip olacaktır. Bunu yaparken Osmanlı geçmişinin hoşgörülü yanını ön plana alarak, bu geleneği zayıflatan muhafazakar unsurlardan kaçınılmasını vurgulayacaklar. Osmanlı’nın çok kültürlü mirası ve hoşgörüsünü merkeze alıp, bu tip kültürel kazanımları kamuyla paylaşacaklarını düşünüyorum.

Şu bir gerçek: Ekrem İmamoğlu Kültür Bakanlığı’nı ekarte etti. Adalet ve Kalkınma Partisi’nden bazı isimler dahi bu alımı desteklediler. Öte yandan AKP’nin Neo-Osmanlıcılığı, ancak kendileri için bir kazanç kapısı varsa işlev görür. Ayrıca şunu da unutmayalım: İmamoğlu’nun alımını bir kültürel miras kazanımı olarak görmek olası, ama Ayasofya konusu ile birlikte düşünüldüğünde sağ kanat bir siyaset ve sağcılaşan bir muhalefet arasında sıkışan seküler kesimin neye muhtaç bırakıldığı, olaylara daha büyük bir panoramadan bakmamız ve değerlendirmemiz gerektiğini gösteriyor.

Duygu Demir: Umarım bu gösterişli jest daha derin bir kültürel yatırımın sadece yüzeyde gözüken parçasıdır. Şu anda İBB’nin yönettiği ‘müzeler’ şunlar: Yerebatan SarnıcıMiniatürkPanaroma 1453 Tarih MüzesiTekfur Sarayı MüzesiŞerefiye Sarnıcı ve Türk Dünyası Kültür Mahallesi. Bu tabloyu bu kurumlardan birinde göstereceğini sanmıyorum.

Ben hem bir meraklı, hem akademisyen, hem de küratör olarak İBB’nin resim koleksiyonunu görmek istiyorum. Çevrim içi sayfasına baktığımda fonladığı müzeleri görebilmek, arşivlerine ulaşabilmek isterim. Belediye Sarayı’nı değerli bir mimarı yapı olarak gezebilmek, verilen bir tura katılmak isterim. Orada olduğunu bildiğim Nuri İyem’in duvar resminin doğru şekilde korunduğunu görüp rahatlamak isterim. Binalar ve tablolar gibi ‘hardware’ harcamalar kadar akademik araştırma gibi, sanatçı destek programları gibi ‘software’ yatırımları da görmek isterim.

İBB İstanbul’da yaşayan ve pandemiden etkilenen kültür üreticilerine nasıl bir destek düşünüyor? Sayfasında ‘Kütüphane ve Müze’ başlığına tıkladığımda karşıma sadece İBB kitaplığı çıkıyor. Atatürk Kütüphanesi’nin mimarisine saygı duyulur ve güncel kütüphane kullanımlarına göre revize edilmesini planlıyor mu? Bu tabloyu politik bir jestten öte bir şekilde yorumlayabilmek için kültür ve sanat alanında belediyenin daha geniş çaplı bir planının olduğuna, bu tablonun bu büyük reformun parçası olduğuna inanabilirsem (ki bu benim için değil, benimseyecek herkes için) bence tablo şehrin kültür hayatında yer edinebilir.

Osman Erden: Söz konusu eser şehrin kültür hayatında ne kadar yer tutar bilemiyorum. Belediye yönetiminin kültüre dair vizyonunun güncel kaygılar taşıyan üretimlere de yansıması gerektiğini düşünüyorum. Galeriler, müzeler, sanatçı inisiyatifleri gibi aktörlere desteğin yanı sıra bu kente dair güncel bir şeyler söyleyen yaratıcı alanlara ayrıca önem verilmesi gerekiyor. Zira tıkanmış durumda olan İstanbul’a dair söylemek istenen çok şey var ama bunların duyurulması gerekiyor.

Soruşturmamıza aynı zamanda sanat tarihçisi Günsel Renda da görüşlerini iletti.

Venedikli ressam Gentile Bellini atölyesi ürünü olan bu tablonun İBB tarafından ülkemiz sanat koleksiyonlarına kazandırılması çok yararlı olmuştur.  Ünlü Avrupalı ressamların özel koleksiyonlardaki eserlerinin müzayede salonlarında satılması yaygın bir etkinliktir, eserlerin fiyatları ise sanatçısına ve içeriğine göre değerlendirilir. Bu bağlamda kanımca tablonun fiyatı çok yüksek görünmemektedir.

Kuşkusuz Gentile Bellini’nin önceleri Londra National Gallery’de olup, bugün Londra Victoria Albert Müzesi’nde sergilenen ünlü Fatih portresi dünyaca bilinen bir portredir, iki kez Türkiye’de de sergilenmiştir. Hakkında önemli yayınlar yapılmıştır.

Oysa geçmişte özel koleksiyonlarda bulunduğu anlaşılan bu portre ise sanat tarihi dünyasında ciddi bir araştırma konusu olmamıştır. Bu portrede Fatih Sultan Mehmet’in karşısında başka bir figürün yer alması onu ayrıcalıklı kılmaktadır. Dolayısıyla bu figürün kimliği üzerinde araştırmaların yapılması gerekir. Bu nedenle şimdiye kadar üzerinde ciddi bir yayın yapılmamış bu tablonun daha ayrıntılı tartışılması gerekecektir.

Kimi tablolar yıllar içinde restorasyonlar geçirir, içerik ve teknik açısından da farklı görüşler getirebilir, örneğin tarihleme açısından. Bu nedenle İBB tarafından bu tablonun bir an önce sergilenmesi ve tablonun konu alındığı bir uluslararası konferans veya sempozyum düzenlenmesi çok yararlı olacaktır.  Bu toplantıda tablonun Avrupa ve Osmanlı resim sanatı açısından öneminin yanı sıra, Fatih Sultan Mehmet’in ilerici kimliği, o dönemdeki Osmanlı-Avrupa kültürel ilişkileri tartışılarak kamuya mal edilebilecektir.

İlginizi Çekebilir

Eleştiri

10: SOYUTLAMALAR, İMALAR, MÜTALAALAR sergisi, X kuşağı ve pesimist gelecek tahayyülleri üzerine

Kütüphane

İMALAT-HANE'de gerçekleşen 10: SOYUTLAMALAR, İMALAR, MÜTALAALAR sergisinin küratör metni Argonotlar Kütüphanesinde.

Söyleşi

Saldırılardan sonra kapanış tarihi uzatılan Feshane’deki “Ortadan Başlamak” sergisini kuran Feyyaz Yaman ve Ezgi Bakçay’la bu hafıza mekanı üzerinden yaşananları konuştuk.

Eleştiri

Gözde İlkin'in 12 Kasım'a kadar .artSümer'de görülebilecek kişisel sergisi Emanet Zemin'de sanatçının yapıtlarını içeren bir alanı değil de onları taşıyan bir bünyeyi ziyaret ediyor...