Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı “Kadınların geçmişini iyi tanımak, bu bilgileri araştırmacılara derli toplu bir şekilde sunmak ve bugünün yazılı belgelerini gelecek nesiller için saklamak” amacıyla, Aslı Davaz, Füsun Akatlı, Füsun Ertuğ-Yaraş, Jale Baysal ve Şirin Tekeli tarafından kuruluyor. Benim kütüphaneyle tanışmam ise 2018 yılında birçok sanatçının işlerini kütüphaneye bağışladığı, performanslar sergilediği, hem de yapının yetersizliklerine dikkat çektiği “Kadın Eserleri Kütüphanesi Destek Sergisi” ile mümkün olmuştu. Sivil toplum ve sanatın bir aradalığının güçlü bir örneğiydi bu sergi. Ardından 2022 yılında Larissa Araz ve Petra Bauer, Şafak Şule Kemancı ve Ays Alayat, Özge Açıkkol ve Elin Strand Ruin’in kütüphaneden çıkan materyallerle gerçekleştirdikleri, DEPO’da sergilenen, Türkiyeli ve İsveçli sanatçıların, Kadın Eserleri Kütüphanesi arşivini merkezine alan uzun soluklu kültürler ve disiplinler arası işbirliği ve sanatsal araştırmalarının sonucunda ürettikleri işleri bir araya getiren “Kadın Arşivlerinden Yansıyanlar” sergisiyle kütüphane yeniden güncel sanat alanının gündemindeydi.
17. İstanbul Bienali kapsamında ise, kütüphane işbirliğiyle Merve Elveren ve Çağla Özbek’in Hem Zemin / Hem Zaman projesi Ayşe Düzkan, Merve Kaptan, Zeynep Sayın, Dilek Winchester ve Çatlak Zemin’in katkılarıyla bienalde yer alan işler ortaya çıktı. Hem Zemin/Hem Zaman projesinin çıktılarını Beyoğlu’nda Pera Müzesi, Performistanbul, Fatih’te Barın Han ve Kadıköy’de Müze Gazhane’de ziyaret etmek mümkün. Bunun için son iki günümüzün kaldığını hatırlatmakta fayda var. Diğer yandan 17. İstanbul Bienali sona erse de, bu sene belirli bir tema etrafında gerçekleşmeyen ve daha uzun erimli bir diyalog imkânına dönüşmeyi, bienalin sağladığı bir aradalıkları, araştırma ve tartışmaları ileriye taşımayı hedefleyen yapısını da hatırlamak gerekiyor. Bu yönüyle Hem Zemin / Hem Zaman projesini kadın kitaplıkları, feminist arşivler, onların sağladığı imkânlar ve hem kurulmakta hem varlığını sürdürmekte yaşadığı zorluklar üzerinden tartışmayı ve diyaloğu genişletmeyi son derece kıymetli ve elzem buluyoruz.
Çoğu zaman erk sahiplerince hazırlanan arşivler kimi kapsar kimi dışında bırakır, feminist ya da queer arşivlere neden ihtiyaç duyarız; sivil toplum, arşiv ve sanat nerelerde nasıl kesişir soruları bir kenarda dursun, Argonotlar olarak sevgili Merve Elveren ve Çağla Özbek’in de katkılarıyla bu diyaloğu sürdürmeyi amaçlarken gelin hep beraber önce Hem Zemin / Hem Zaman’ı, Ayşe Düzkan, Merve Kaptan, Zeynep Sayın, Dilek Winchester ve Çatlak Zemin’in projeye nasıl dahil olduğunu ve bienal kapsamında görebileceklerimizi daha yakından tanıyalım.
Söze Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı (KEKBMV) arşivlerinden başlamak isterim. İki sene süren bir arşiv taraması neticesinde ortaya çıkan belgeler çalışmanın 17. İstanbul Bienali’nde gördüğümüz haline evrilmesi için bir çıkış noktası oluyor. Sizin bu arşivlerle yolunuz nasıl kesişti? 17. İstanbul Bienali’nde gördüklerimize gelene kadar sizi Çağla ve Merve olarak bu projeye getiren süreçlerden bahseder misiniz?
Merve Elveren: Kadın Eserleri Kütüphanesi’yle yolum ilk olarak 2015 yılında SALT’ta Erman Ata Uncu’yla birlikte hazırladığımız ve Türkiye’de 1983-1993 yılları arasına odaklanan Nerden geldik buraya sergisi araştırması sırasında kesişti. Amacımız belirttiğim on yılda filizlenmeye başlayan ve gelişen alternatif toplumsal örgütlenme biçimlerini yansıtan örneklere sergide yer vermekti. 2. dalga feminist hareketin arşivleri için yürüttüğümüz araştırma bizi önce Kütüphane kurucu ekibinden Füsun Ertuğ’la (ve onun kişisel arşiviyle) sonra da Kütüphane arşiviyle karşılaştırdı. Sergi sonrasında KEKMBV ile olan ilişkim Merve Akar Akgün, Farah Aksoy, Duygu Demir, Melek Gencer, Kibele Yarman’la birlikte hazırladığımız K.E.K.sevenler sergi ve kamu programları projeleriyle devam etti. 2021 yılının başında 17. İstanbul Bienali’nin davetiyle yeniden dönmüş oldum kütüphaneye. Ancak bu sefer daha önceki ortak çalışmalardan farklı olan projenin, Kütüphane’nin zengin arşivinde zaman geçirmeye ve araştırmanın bugüne dair bir söz söylemeye imkânı vermesiydi. Çağla’yla birlikte hazırladığımız Hem Zemin / Hem Zaman projesi temelde kadın hareketi arşivini koruyan melez yapılı [Vakıf ve İstanbul Büyükşehir Belediyesi yönetiminde] bir kurumun kolaylıkla erişemediğimiz arşivlerini bugün üzerinden yeniden düşünmek üstüne kuruldu.
Çağla Özbek: 2021 Şubat’ında Merve’yle beraber İstanbul Bienali davetiyle Kadın Eserleri Kütüphanesi’ne ilk ziyaretlerimize başladığımızda, pandeminin ve tam kapatılmanın devam ettiği bir dönem olması sebebiyle kendi kafamda kişisel dönüm noktalarının hep geriye dönük işleyen, esneyebilen anlatılar olduğuyla ilgili bir meşgale vardı; bir süredir tarihyazımının cilveleri üzerine kafa yormakta, ‘güvenilmez anlatıcılık’ların kurmaca ve kurmacadışı uzantıları üzerine çalışmaktaydım. Bir tohum bankası gibi işleyen ve 90’ların başından itibaren kadın odaklı arşiv ve malzemeleri titizlikle bir araya getiren benzersiz bir kurum olan Kadın Eserleri Kütüphanesi’nden çıkacak bir araştırmayı ne şekilde sergilemenin bize en anlamlı görüneceğini müzakere ederken feminist hareketlere dair hangi anların temsil edilmeye değer bulunduğunu, bu türden arşivlere nelerin dahil olduğunu, nelerin dışarıda kaldığını düşünmeye başladık. Bu da beraberinde nostaljik dürtülerin düşünme biçimlerimizi nasıl dönüştürüğü (hatta zaman zaman yeşerttiği ya da zehirlediği) üzerine ‘kadın arşivi nedir?’ ‘feminist arşiv nedir?’, ‘kadın merkezli bir arşiv, tanımı gereği feminist midir?’ gibi soruları getirdi. Kütüphanede var olan ve saklanmaya değer bulunan, ancak alışık olduğumuz bir kronolojiye dahil edilemeyecek malzemelerine bakma ve bunlara odaklanma fikri de bu şekilde ortaya çıkmış oldu: anaakım medyada, akademik çalışmalarda ya da tarih sergilerinde göremediğimiz arşivlerde neler birikiyordu? Dahası, kendi sorduğumuz bu sorulara sabit yanıtlar üretmektense, bu soruları çoğaltmak Merve ve bana daha ferah ve esnek göründü. Bu noktadan itibaren de haftalık araştırma ziyaretlerimizde bu soruları çoğaltacağını düşündüğümüz, yoruma açık, kesin tanımlara direnen malzemelere bakmaya odaklandık: arşiv etiketi olmaksızın açıklaması ve tasnifi daha zor olan dokümanlara, veyahut kadınların iç mekânda beraber görüntülendiği, ancak belgelenen anın ‘feminist dayanışma ortasında’ veyahut yalnızca ‘domestik bir ortamda karşılıklı’ olarak ayrılmasının ilk bakışta imkansız olduğu türden yazışmalara, belgelere ve kayıtlara odaklandık.
Kadın Eserleri Kütüphanesi’nin “Diğer” kategorisindeki kupür, belge ve kayıtların Hem Zemin/Hem Zaman kapsamında gördüğümüz üretimlerin çıkış noktası oluyor anladığım kadarıyla. Merak ettiğim bu “Diğer” bölümünde yer alan belgelerin giremediği “ana” kategoriler neler?
M.E.: ‘Diğer’ bölümünü aşina olduğumuz arşiv kategorileri üzerinden düşünmek mümkün. Arşiv içinde ‘miscellaneous’ dosyası içinde yer alan, yani diğer bir deyişle, hareketin tarihçesini anlatırken referans verdiğimiz birleşmelerin, buluşmaların, kırılma noktalarının, eylemlilik hâllerinin dışında kalan malzemeler. Bu malzemeler çoğunlukla yerine, zamanına, aktörlerine dair eksik bilgiye sahip olmadığımız ve bu sebeple anlatının dışında kalan anlara dair.
Hem Zemin / Hem Zaman projesine aracı olarak Ayşe Düzkan, Merve Kaptan, Zeynep Sayın, Dilek Winchester ve Çatlak Zemin’i davet ettiniz. Davet edilen isimlerin bu imkânları araştırma süreçleri birbirinden farklı şekilde tezahür ediyor. Bu daveti yaparken nelere dikkat ettiniz?
Ç.Ö.: Araştırma sürecimizin ilk aşaması tamamlanıp Merve’yle çoğu zaman içgüdüsel arayışlarla oluşturduğumuz, yüzlerce belgeden oluşan arşivsel seçkiye dair net bir izlenimimiz oluştuğunda, bu seçkinin yalnızca küratoryal ya da akademik bir filtreden geçmemesi gerektiğinde de mutabık olduk. Bu noktada temelde kadın odaklı bir seçkiye feminist stratejilerle yaklaşmanın yollarını aramak, yani farklı malzeme gruplarını birden fazla katılımcıya emanet ederek (anlatıyı toparlamaya, olası eksiklerinden ve pürüzlerinden arındırmaya çalışmaktansa) daha yatay ve çok parçalı bir tutumla ilerlemek bize anlamlı göründü. Dahası bu tutumun sergi süresince teşhir modülleriyle karşılaşacak kişilere kendi arşivlerini, kendi temsillerini ve tarihlerini Kadın Eserleri Kütüphanesi’nde hayal edebilme imkanı sağlayabileceğini de öngörüyorduk. Aynı zamanda burada arşiv sergilemelerine karşı benimsenecek feminist bir stratejik tutum olarak tüm zaman dilimlerine yayılacak resmi bir tarih arayışındansa arşivlere ancak belli sergi mekânlarında, belli bir zamanda ve çoklu bir bakış açısıyla mümkün olan, neredeyse açılıp kapanan bir gözmüşçesine yaklaşmak da bana çok heyecan verici göründü.
Bu doğrultuda arşiv malzemesini görünür kılmak kadar, kendi benimsediğimiz yordamları, iş birliklerini görünür kılmaya çalışmak da kalbi derecede önemliydi. Bu açıdan seçkimizi bulutlar halinde emanet edeceğimiz davetlilerin farklı alanlarda emek veren ve üretim gösteren, birbirine hiç benzemeyen yaklaşımları sergileyebilecek kişiler olmasını önemsedik. Ortaya çıkacak temsil modüllerinin disiplinerarası olması, kendi aralarında kimi zaman geçişkenlik, kimi zaman da tamamlayıcı anlatılara sahip olması, kronolojik olmayan bir tarihsellik barındırması, akademik, otobiyografik ve sanatsal yaklaşımları bir araya getirmesi bizim için bir öncelikti.
Bu anlamda Dilek Winchester’ın dil ve çeviri süreçleriyle meşgul bir sanatçı olarak kendi feminist okuryazarlığının tarihini bir otobiyografik araştırma olarak kurgulaması, Merve Kaptan’ın kurmaca ve metin odaklı bir tutum sergileyerek isimsiz fotoğraflara odaklanması, Ayşe Düzkan’ın bizzat Kadın Eserleri Kütüphanesi arşivlerinde yer alan bir feminist olarak gene de yapıya dışarıdan, özgürleşme odaklı bir bakışla yaklaşması ve Beril Evlimoğlu ile ortaya çıkardıkları özgün ses işi, sonrasında bir imge kuramcı ve akademisyen olarak Zeynep Sayın’ın kendisine sunduğumuz seçkiyi kadın bedeni ve bedel ödeme üzerinden çok zengin bir okuma halinde açması ve son olarak da Çatlak Zemin’in 8 Mart Gece Yürüyüşü’nün hatırasını ve bugününü İstiklal Caddesi’nde bir müze ortamında canlandırması araştırma ve sergileme stratejilerimizin görünür olmasını, bambaşka ufuklara uzanmasını mümkün kıldı. Her biri öznel ve kıymetli okumalarıyla Kadın Eserleri Kütüphanesi arşivlerine aracılık ederek arşivleri farklı veçhelerden okunur ve canlı kıldılar.
Projenin sorduğu sorulardan biri de, “Zihinsel ve mekânsal olarak ‘içerisi’yle ve birbirimizle müzakere ettiğimiz anları arşivin ‘diğer’ bölümlerinde bulabilir miyiz?” Cevaplar bulmaktansa sorular sormayı da bir araştırma yöntemi olarak alsa da ortaya çıkan işler “birbirimizle müzakere ettiğimiz anlar” hakkında bize ne söylüyor?
Ç.Ö.: Eğer sürecin kıymetine işaret etmeyi başaran, işbirlikçi bir sergileme ortaya çıkardıysak bu teşhirler umuyorum ki birbirimizle müzakere ederken aslında önceki kuşaklarla da diyalog halinde olduğumuzu, müzakerenin tanımı gereği zamana yayıldığını ve ancak esneyebildiği ölçüde başarılı olduğunu, feminist stratejilerin zamana ve zemine göre dönüşerek devam ettiğini ve son olarak (onları içinden geçerken tanımlamaya muktedir olalım ya da olmayalım) keskin yol ayrımlarının da yola dahil olduğunu, kısacası zamanla yanyana yol almaya devam ettiğimizi vurguluyor.
Hem Zemin / Hem Zaman projesinin altını çizdiği bir ayrıcalıktan, “iç mekânda aylaklık ve tefekkürün” ayrıcalığından söz açıyorsunuz. Arşivler bu ayrıcalığın altını nasıl çiziyor, bunu nasıl açık ediyor?
Ç.Ö.: Proje tanımında geçen “aylaklık ve tefekkür”, yalnızca ayrıcalık üzerinden okunabilecek bir durum değil, ancak fotoğraflama ve fotoğraflanmanın sınıfsal uzantılarını da bilincinde tutmaya çalışan bir ifade. Projede altını çizmeye çalıştığımız, geçmişten günümüze hareket içindeki ‘dışarıya’ ve ‘birbirine’ nüfuz etme anlarının (kamu tarafından görünürlük anları da diyebiliriz bunlara) ötesinde kalan anların da temelde aynı ağırlıkta dikkate alınmaya değer anlar olması durumu; yani kadın öznelliğinde ‘faal olma’ temsillerini çeşitlendirme arayışı da diyebiliriz. Örneğin Pera Müzesi’nde, Çatlak Zemin modülünde dış duvarda sergilenen, kütüphane kurucuları Serpil Çakır, Jale Baysal, Füsun Ertuğ, Şirin Tekeli ve Aslı Davaz’ı Nisan 1990 tarihinde Fener Erkek Kahvesi’nde yuvarlak bir masada otururken gösteren bir fotoğraf var. Bu fotoğraf ilk bakışta ‘alelade’ bir sosyalleşme fotoğrafı gibi görülebilir, ancak kütüphane arşivindeki etikette yer almayan ve bizim sonradan Ertuğ’un kendisinden bir görüşme sırasında şahsen öğrendiğimiz kilit bilgi, aslında bu grubun o fotoğraflandıkları an Kütüphane’nin anahtarını teslim almak üzere beklemekte oldukları… Yani açıklayıcı etiketini kaybettiği an “oturan bir grup kadın”a indirgenmeye teşne, temel dönüm noktalarından bahsediyoruz. Ya da Türkiye’nin ilk kadın belediye başkanı Müfide İlhan’ı kırlık bir alanda yere serilmiş örtü üzerinde bir grup erkekle yemek yerken gösteren fotoğraf. Benzer bir şekilde Barın Han’da Dilek Winchester’ın feminist çeviri süreçlerine odaklanan modülüne dahil olan, 1984 yılının TÜYAP Kitap Fuarı’nda Kadın Çevresi yayınlarının “Söz Kadınların” yerleştirmesini gösteren, fuarı gezen müstakbel okuyucuların içlerinden gelen notları mekâna yerleştirilen boy aynalarına yazdığı fotoğraf. Teşhir modüllerinin tümüne yayılan, farklı örgütler tarafından yapılan kadınlara çağrı metinlerini son haline getirmek için karşılıklı gönderilen mektuplar… Veyahut daha yakın bir tarihten, Çatlak Zemin arşivinden, Feminist Mekân’da neon “Feministler” yazısının lehimlenme anı, Onur Yürüyüşü’nde toplu fotoğraf veren bir grubun bir diğer arkadaşları tarafından fotoğraflandığı anı gösteren fotoğraf… Daha niceleri, örnekleri artırabiliriz. Hepsi tefekkürü de aktif bir düşünme ve müzakere anı olarak değerlendirmeyi teklif ederken, her dönüm noktasının fotoğraflanmamış hatta belgelenmemiş olabileceğine de işaret ediyor.
Arşiv konusundan devam edecek olursak, bu tarz arşivlerin önemi bir yana iki yıl süren araştırma sürecinize dayanarak feminist yaklaşımlarla bir arşiv oluşturmanın, onları korumanın, sürdürebilmenin ve kamunun erişimine açılmasının zorlukları neler?
Ç.Ö.: Projenin başından itibaren kendimize yönelttiğimiz temel sorular olan “kadın+ odaklı arşivler her şartta feminist bir strateji benimsemekle mükellef midir, dahası bunu başarabilir mi?” ya da “kadın odaklı bir arşiv her zaman feminizmle dayanışma ve iletişim haline geçebilir mi, hayatiyetinin her dönemecinde kesişimsel, kapsayıcı olmayı başarabilir mi, farklı feminizmleri kendi bünyesinde temsil etmeyi başarabilir mi” veyahut “işleyişinin bütünüyle beraber feminist bir arşiv mümkün müdür?” sorularının hala oldukça geçerli olduğunu düşünüyorum. Bu süreçte kendi adıma zaman zaman zorlayıcı bulduğum noktanın bu soruları yapıcı ve üretken bir tavırla çoğaltmaya devam etmek olduğunu söyleyebilirim. Kısacası tek bir sergilemeye, zaman dilimine ve mekâna çapalanan her anlatının eksiği gibi, Hem Zemin / Hem Zaman’ın da uzanmak istediği yerlere, farklı öznelere hakkını vererek ulaşması, arşivlerin eksiklerine üretken ve esnek bir tavırla işaret etmesi için daha fazla zamana ihtiyacı olduğunu not etmekte fayda var. Projenin en başından itibaren öykündüğümüz ve “zamanın kalıbını tersten almak” olarak tabir ettiğim tavrın ileriki dönemlerde daha fazla katılımcıyla, farklı duraklar ve arşiv araştırmalarıyla daha anlaşılır ve görünür olabileceğine inanıyorum.
M.E.: Çağla’ya ek olarak şunu eklemek isterim. Bizim için Hem Zemin / Hem Zaman, KEKMBV arşivleri gibi, yani kurucularının, içinde barındırdığı aktörlerinin, muhataplarının ve kullanıcılarının rahatlıkla izini sürebildiğimiz arşivlerin, bünyesine alma-koruma-dijitalleştirme-kamu erişimine açma adımlarının dışında nasıl kullanışlı olabileceğine dair sorular sorma şansı verdi. Zira aktif hareketleri besleyen ve onlarla gelişmeyi amaçlayan yapıların sahip oldukları arşivleri sadece geçmiş anlatılara kaynak sağlamak amacıyla değil, bugünün sürekli değişen şartlarına da cevap verebilmek için de koruması gerektiğine inanıyoruz. Hem Zemin / Hem Zaman ile yapmaya çalıştığımız durağan, salt bir var olma ve yarına kalma halinden ziyade, dahil olmak ve dahil etmek isteyen bir arşiv çalışması aslında.
Projenin 17. İstanbul Bienali’nde sergilenen haline gelecek olursak Hem Zemin / Hem Zaman projesinin çıktılarını nerede ve nasıl görebilecek izleyiciler?
M.E.: Hem Zemin / Hem Zaman bienal mekânlarından Müze Gazhane, Performistanbul, Barın Han ve Pera Müzesi’nde görülebilir. Projeyi hazırlarken birincil amacımız Kütüphane’yi içinde barındırdığı bütün farklı tarihlerle birlikte görünür kılmak ve hatırlatmaktı. Aracılıklar aslında bu tanışlığı artırmak ama daha da önemlisi kütüphanede yer alan anlatıları muhtelif kesitlerle açmanın bir yöntemiydi bizim için. Bu sebeple Hem Zemin / Hem Zaman’ı bienal döneminden bağımsız olarak da düşünmeye devam etmemiz gerektiğinde düşünüyoruz. Önümüzdeki dönemde farklı formatları kullanarak projeye devam etme arzusundayız.
Ayşe Düzkan aracılığıyla
Hem Zemin / Hem Zaman
Gazeteci, yazar Ayşe Düzkan’ın Hem Zemin / Hem Zaman projesine cevabı, feminist bakışla oluşturulmuş resmi bir arşiv kurumunun hafızasında kolay kolay kendine yer bulamayan yaşayan bir unsur olarak küfür, argo ve dilin özgürleşmesine odaklanıyor. Performistanbul’da ziyaret edilebilecek serginin dış cephesi Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı (KEKBMV) arşivlerinde küfür ve argonun kullanıldığı az sayıda gazete kupürü, eylem fotoğrafları ile KEKBMV tarafından yayımlanmış Türkiye Kadın Thesaurusu (2009) ve Filiz Bingölçe’nin hazırladığı Kadın Argosu Sözlüğü (2001) yayınlarını içeriyor.
Bu kitapları incelemek de sergi kapsamında mümkün. İç alanda ise Beril Evlimoğlu’nun kadınların günlük hayatta severek kullandıkları küfürleri icra ederek açık çağrılar vasıtasıyla projeye “bağışladığı” ses kayıtlarını kullanarak ortaya çıkardığı özgün ses ortamıyla birlikte kadın dilinin sokakta, pankartta ve ifadede özgürleşmesine dair güncel bir yorum sunuyor.
Çatlak Zemin aracılığıyla
Hem Zemin / Hem Zaman
2016 yılından beri feminist hareketten kadınların feminist bakışı ortaya koymak, tartışmak, birlikte güçlenmek ve sokak hareketinin hafızasını aktarmak için bir araya geldiği çevrimiçi feminist platform Çatlak Zemin’in projeye katkısı, Türkiye’de feminist hareketin son yirmi senesine kendi arşivlerinden bir bakış sunuyor.
Pera Müzesi’nde ziyaret edilebilecek yerleştirme “Tarihimizden” sayfasında yer alan görsel ve sözlü tarih çalışmalarının Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı (KEKBMV) arşivleriyle kronolojik olmayan bir düzen içinde birbirlerine örmesinden oluşuyor. Kamusal alana çıkmadan önce gerçekleşen ‘iç’ hazırlık ve müzakere süreçlerine odaklanırken bize feminist hareketin, eylemlerde gördüğümüz pankartların ya da afişlerin nasıl bir emeğin ürünü olduğunu da gözler önüne seriyor.
Dilek Winchester aracılığıyla
Hem Zemin / Hem Zaman
Kadın Eserleri Kütüphanesi ve Bilgi Merkezi Vakfı arşivleri ve Dilek Winchester’ın araştırmasıyla ortaya çıkan seçkiyi Barın Han’da görmek mümkün. Çalışma bugün kullandığımız bazı temel feminist kavramların uzun tartışmalar ve kolektif emekle kullanıma sunulduğu süreçlerin izlerini takip ederek, bilinç yükseltme deneyimleriyle iç içe geçmiş yeni bir dil kurma çabasının tarihinden fragmanlar sunuyor. Özellikle feminist ve kuir çeviri konusunda hem bir dili oluşturmanın önemini, hem konsensus süreçlerinin çetrefilliğini anlatması açısından “Bağır herkes duysun! Çevir, herkes okusun!”
bir eylem biçimi olarak çevirinin sadece Türkiye’de değil Batılı olmayan birçok ülkedeki feminist hareketler için önemini görmemize de imkân sağlıyor. Türkiye’nin feminist bilinçle kurulmuş ilk yayınevi olan Kadın Çevresi’ni ve Juliet Mitchell’ın 1971 tarihinde kaleme aldığı Kadınlık Durumu’nun kolektif çevirisini merkeze alan seçki Winchester’a ait otobiyografik duraklarla şekillenen bir harita oluşturmayı amaçlıyor. Yerleştirmenin son bölümünde yer alan ve 8 Mart 1993 tarihinde Kadın Eserleri Kütüphanesi’nde bir şenlikte icra edilen “Hayır Hayır” şarkısı gündelik dilin içine gizlenmiş baskı ve şiddeti tonal bir “çeviri süreci”ne tabi tutarak kadınlara sıklıkla yöneltilen tahakkümcü ifadeleri neşeli ve öfkeli bir tavırla geri yansıtıyor.
Merve Kaptan aracılığıyla
Hem Zemin / Hem Zaman
Müze Gazhane’de yer alan 4 dakikalık bu sessiz videoda Merve Kaptan kurmaca ve metin odaklı bir tutumla isimsiz fotoğraflara odaklanıyor. Kaptan, videosunu hazırlarken “ben annemden hiçbir şey öğrenmedim” cümlesinden yola çıkarak bu cümle etrafında içinde İp Kadın, Tuğla Kadın ve Çamur Kadın diye üç karakterin olduğu, kuşaklararası delilik mirasının yaşanan mahalle içinde bir söylenti ve suçlama olarak dolaştığı, karakterlerin isimsiz olduğu bir anlatı ortaya çıkardı.
Kaptan’ın işi kütüphane arşivlerinden Elveren ve Özbek’in onunla paylaştığı isimsiz fotoğraflarla yan yana geliyor. Yerleştirmedeki neredeyse tüm arşivsel malzeme kim olduğu bilinmeyen şahıs fotoğraflarından oluşuyor ve delilik, isimsizlik, ve akrabalık etrafında dolanan bir modüle dönüşüyor.
Zeynep Sayın aracılığıyla
Hem Zemin / Hem Zaman
Akademisyen, sanat teorisyeni ve yazar Zeynep Sayın’ın izleyiciye sesiyle eşlik ve hatta rehberlik ettiği yerleştirmesi Pera Müzesi’nde yer alıyor. Yerleştirmede yer alan fotoğraf, resim, kartpostal ve gazete kupürleri kadın bedeninin, emeğinin ve doğurganlığının tarih boyunca ekonomik sistemlere nasıl eklemlendiğine, dünya kavramı ve kadın arasındaki çok katmanlı ilişkinin sanat, felsefe ve yazındaki farklı yansımalarına odaklanıyor.
Seçkide 1969 yılından Süleymaniye Doğumevi’nde çalışan bir hemşirenin fotoğrafını da, Osman Hamdi’nin 1901 yılına tarihlenen Mihrâb adlı eserini de görmek mümkün. Sayın bir araya getirdiği bu dokümanlarla, birçok kimlik gibi kadınlığın da tarih içinde inşa edilişini ve kadının karşılık geldiği farklı anlam haritalarını çizgisel bir tarih anlatısı yerine kolaj benzeri bir çeşitlilikle sunuyor.
Bu yazıyı beğendiniz mi?
Argonotlar Telif Kumbarası desteğinizi bekliyor!
Çok sesli ve bağımsız güncel sanat yayını Argonotlar, 2023 yılı yazar telifleri için okurlarını desteğe çağırıyor.
Siz de Argonotlar Telif Kumbarası’na tek seferlik 100₺, 250₺, 500₺ ve 1000₺ olmak üzere dört farklı kategoriden kendiniz için en uygun olanını seçerek destek olabilirsiniz.
Argonotlar olarak bu destekle 70 ila 100 arasında yazı yayınlamayı, yazarlarımıza ödediğimiz telif miktarını artırmayı ve daha fazla yazara alan açarak güncel sanat başta olmak üzere kültür sanat alanında çok sesli ve bağımsız bir mecra olmaya devam etmeyi hedefliyoruz.
Argonotlar olarak gelir modelimizi çeşitlendirmek ve sürdürülebilir bir yayıncılık için arayışlarımız devam edecek. Argonotlar Telif Kumbarası dışında her türlü reklam, destek ve fon öneriniz için bize info@argonotlar.com e-posta adresinden ulaşabilirsiniz.