Türkiye’de kültür ve sanat alanında faaliyet gösteren bağımsız kurumların başında geliyor Anadolu Kültür. 2002’de kurulduğundan bu yana kültürel çeşitliliğe, farklılıkların zenginliğine vurgu yapan yapısıyla bağımsız sanatçılara, kolektiflere, yerel inisiyatiflere, çeşitli işbirliklerine, kentler ve ülkeler arası ortak projelere alan açtı.
Önce Diyarbakır Sanat Merkezi (DSM), ardından 2005-2009 yılları arasında hizmet veren ve Kars’ın yanı sıra Türkiye, Ermenistan, Gürcistan ile Azerbaycan için bir kültürel iletişim ve etkinlik merkezi olan Kars Sanat Merkezi, 2008’de ise Tophane’de kurulan Depo’da yüzlerce sergi, söyleşi, konser, film gösterimi, eğitim atölyesi ve yayınla kültür köprüleri kurdu. Ekim 2020’de yayınlanmaya başlayan Adalet Atlası podcast serisi güncel hak ihlallerinden yola çıkarak 30 kayıtlık bir program yayınladı.
20. yılı çerçevesinde tüm bu çalışmaları dijital bir yayında bir araya getirerek kapsamlı bir envanter ortaya koyan kurum, bu envantere ve kurumun temel çalışma alanlarına paralel hazırlanan “Kültür ve Sanatı Paylaşarak 20 Yıl: Anadolu Kültür Söyleşileri” başlıklı söyleşi dizisi ile de sivil toplum, siyaset, akademi ve yayın dünyasından önemli isimleri bir araya getiriyor.
Anadolu Kültür’ün İstanbul’da faaliyet gösteren sanat merkezi Depo’da bugün başlayacak ve 6 Aralık’a kadar sürecek söyleşiler, birlikte yaşam pratiklerinden kültürel diyaloğa, hafızadan yerel kültür politikalarına, kültürel çeşitlilikten ulusötesi iş birliklerine, kurumun 20 yıldır çalıştığı alanlar ve ürettiği projelerden yola çıkarak Türkiye’de bu alanlarda son 20 yılda yaşanan gelişmeleri ele alıyor.
Söyleşiler dizisinde yer alan “Toplumsal Barış İçin Geçmişle Yüzleşme” başlıklı oturum 17 Kasım’da, “Yerel Kültür Politikaları ve Ulusötesi İşbirlikleri” 24 Kasım’da, “Türkiye’de Çeşitlilik ve Ermenistan’la Kültürel İşbirliği” 29 Kasım’da, “Kapsayıcı Ortak Zeminlerde Sanatla Öğrenme ve Kolektif Üretim” 1 Aralık’ta, “Hatırlamak için Bakmak, Kaydetmek ve Anlatmak” 6 Aralık’ta gerçekleşecek. Tüm söyleşilerin başlama saati 18:30.
20. kuruluş yıldönümünü ürettiği projeler, destek verdiği ve işbirliği yaptığı sanatçılar, kültür insanları ve kurumlarla birlikte kutlayan Anadolu Kültür’ün kurucusu ve yönetim kurulu başkanı Osman Kavala ise tam beş yıldır hukuksuz olarak tutuklu. Osman Kavala 20. yıl dolayısıyla paylaştığı mesajda, “Anadolu Kültür’ün yeni dönemde barışa, demokrasiye ve kültürel çeşitliliğe hizmet eden misyonunu kesintisiz sürdüreceğine inanıyorum” diyor. Tam da Osman Kavala’nın dediği gibi oluyor. Anadolu Kültür, yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen yoluna umutla, rengarenk, dayanışma içinde devam ediyor.
Argonotlar olarak biz de Anadolu Kültür’ün 20. yaşını sanatçı, akademisyen ve kültür sanat üreticilerinin kültürel/toplumsal hayatımızda kapladığı yere, kurumdaki kişisel yolculuklarına dair görüşlerine yer vererek kutlamak istedik. Hep beraber nice 20 yıllara ve aydınlık günlere!
Hale Tenger (Sanatçı) : Anadolu Kültür bugüne kadar karalılıkla sürdürdüğü üretimleri ve faaliyetleri ile sesini duyuramayanların, sesi duyulmak istenmeyenlerin hayatlarına dokundu. Kararlı ve sürekli desteği ile Türkiye’deki sivil toplum alanı nefes aldı, renklendi, birbirinden farklı düşüncelere, görüşlere alan açtı. Osman Kavala ile birlikte haksız ve hukuksuz olarak tutsak tutulan herkes bizlere adalet, hafıza ve yüzleşmenin önemini her gün tekrar tekrar, sil baştan hatırlatıyorlar. Başa çıkması çok zor bir durumla karşı karşıyayız ama ne içerdekiler, ne de dışardakiler bu adalet arayışından vazgeçmeye niyetli değiliz. Hem de hiç. Anadolu Kültür’ün 20. yaşı kutlu olsun, daha nice verimli yıllara!
Sibel Horada (Sanatçı): 2018 yılında “Bir İç Mekân Bahçesi” adlı sergimde Depo’nun alt katındaki galerinin merkezine bir kompost düzeneği yerleştirmek istememin bir sebebi de, Anadolu Kültür ve Depo’nun sanat ekosistemindeki yerine şapka çıkartmaktı. Sadece bir mecra değil, bir ilişkiler ağı olduğunu öğrendiğimiz toprak, içinde barındırdığı canlıların çeşitliliği ve işbirlikleri kadar bereketli. Toprak gibi, belleğin de bastırılmış alanlarını oksijenlendirebildiğimiz kadar sağlıklı, yeni filizlenmeye çalışan, meyve veren her şey… Açıldığı günden beri Anadolu Kültür’ün temas ettiğim diğer programlarıyla birlikte Depo’yu besleyici, öğretici, özenli ve sevgi dolu bir okul, ezber bozan bir tartışma alanı, sağlam bir kültürel zemin ve iyileştirici olasılıklar tetikleyen bereketli bir yoğunluk/boşluk olarak deneyimledim. Bugün, Anadolu Kültür’ün 20. yılını coşkuyla kutlayabilmeyi çok isterdim, ancak sevgili Osman Kavala’nın bu sürenin dörtte birini tutsak geçirdiğini düşünmek beni de tutsak ediyor. 20. yılında Anadolu Kültür’ün mümkün kıldığı mecralarda buluşmaya devam etmek ve artık kavuşmak dileğiyle…
Ulya Soley (Küratör): Anadolu Kültür’ün faaliyetleri arasında kişisel olarak en çok temas ettiğim kurum olan Depo’nun, bağımsız ve eleştirel seslere yer veren, siyasi ve sosyal içerikli sergi, etkinlik ve yayınların gerçekleştirilebildiği bir yapı kurgulayarak kültür sanat alanına çok önemli bir katkıda bulunduğunu düşünüyorum. Kurum çok sesli ve kapsayıcı yapısıyla bu alanda ifade özgürlüğünün sınırları giderek daralırken hepimiz için bir nefes alma ve dayanışma platformuna dönüştü. Bu değerli yapının beş yıldır haksız yere tutuklu bulunan kurucusu Osman Kavala’nın acilen tahliye edilmesini diliyoruz.
Necati Sönmez (Sinemacı): Kültürel etkinliklere kamusal desteğin çok kısıtlı olduğu ülkemizde, bağımsız kültürel üretime pek hayat şansı tanınmaz. Arkasında holding ve banka bulunan vakıfların büyük şirketleri sponsor yaparak düzenlediği kültürel organizasyonlara göz yumulur en fazla. Devletin kültür hizmeti, bunlara hoşgörü gösterip onları Kültür ve Turizm Bakanlığı eliyle fonlamaktan ibaret. Tabii devletin çizdiği kırmızı çizgileri aşmamak kaydıyla; yoksa o bakanlık desteği anında kesilir. Bu tehdidin yarattığı derin otosansürün örneklerini çok gördük.
Dahası, baskıcı iktidarın kültürel iktidarını kurmak adına sansürü azdırdığı, festivalleri, filmleri, konserleri yasakladığı, sesini azıcık yükselten sanatçıyı hedef tahtasına yerleştirdiği bir döneme girmiş bulunuyoruz. Ve bu iklimde kamusal kaynakların “kültür” adına ne tür yerlere akıtıldığını da görüyoruz.
Böyle bir iklimde Anadolu Kültür gibi bir oluşumun değeri gün geçtikçe daha çok anlaşılıyor. Kendisi de iş insanı olan Osman Kavala’nın inisiyatifiyle kurulan Anadolu Kültür’ün farkı, diğerlerinin uzanamadığı, uzanmaya cüret edemeyeceği alanlarda faaliyet göstermesi. “Kültür-sanat”ın güvenli alanları yerine, daha dokunulmamış ve resmi tarih anlatısıyla örtbas edilmiş alanlarında faaliyet göstermesi. Kavala’nın bunca yıldır rehin tutulması, göstermelik bir mahkeme tarafından akıl almaz bir şekilde müebbet hapse mahkum edilmesi karşısında aynı alanda faaliyet gösteren diğer kurumların sessizliği bu anlamda çok şey anlatıyor.
Leman Sevda Darıcıoğlu (Sanatçı): Yıllar önce MSGSÜ’de sosyoloji yüksek lisansı yaparken 12 Eylül’ün toplumsal belleği üzerine bir araştırmada yer aldım. Araştırma, başındaki yürütücünün profesyonel disiplinsizliğinden dolayı asla sonuçlanmasa da kişisel görüşmelerde kullanmak için ürettiğimiz 12 Eylül ve o dönemin haberleriyle dolu, dönemde basılmış gibi görünen gazete ve görüşmelerden bazı ses kayıtlarını Diyarbakır Sanat Merkezi’nde “13 Eylül” başlıklı sergide sergilemiştik. Anadolu Kültür ve Osman Bey ile tanışmam 2010’daki bu sergiye dayanır. Masanın diğer ucundaki zarif ve uzun adam olarak görmüştüm Osman Bey’i. Sonrasında İstanbul Onur Haftası’nın organizasyon ekibinde bulunduğum yıllar boyunca, henüz kimselerin lubunyalara yüz vermediği o dönemlerde Anadolu Kültür, Onur Haftası’na mekân sağlayarak LGBTİ+ hareketine yıllar boyunca destek verdi. Cezayir’in salonlarında gerçekleşen zaman zaman onun da dinlemeye geldiği konuşmaların arasında uzun boyuyla lubunyalara kapı açan Osman Bey’in görüntüsünü hatırlamak, Türkiye’nin bende açtığı yaralara halen yer yer merhem olur. (Osman Bey’in açılamayan kapıların ardında olması bu merhemi yaralara tuz döken bir losyona dönüştürse de…)
Anadolu Kültür’ü de, Osman Bey’i de bir cümleyle anlat deseniz şunu derim: Kapılara ulaşamayanlara kapı açanlar ve bunu heyecanla ve zerafetle yapanlar. Türkiye’de hasır altı edilerek, bakılmayarak görünmez kılınmaya çalışılan, egemenlerin tarihleri altında kırılganlaştırılan gruplara, kültürlere alan veren, sanatçıları projelerini gerçekleştirebilmek için fon sağlayarak desteklemekten başka ülkelere seyahat desteklerine, Tütün Deposu ile sanat marketi içerisinde yer bulması zor konular ve sanat insanlarına hem iş sergileyecek hem bir araya gelecek, etrafında bir komünite yaratacak, komüniteleri besleyecek bir yer olmaya… Sanatın yalnızca bir meta değil, dünyayı değiştirebilecek güce sahip olduğunu hatırlatıyor bana Anadolu Kültür. Devrimci abilerin gücüne soyunarak değil, temas edecek alanları çoğaltarak, gelenleri arttırarak… İyi ki varsın Anadolu Kültür! Osman Bey’in de yanımızda olacağı nice kutlamalara…
Melis Behlil (Akademisyen): Türkiye’de yaratıcı belgeseller alanında son birkaç senede devrim niteliğinde bir gelişme olduğundan bahsediyorsak (ki ediyoruz ve söz konusu filmlerin uluslararası festivallerdeki başarıları da bunun bir ispatı), bu gelişmenin en büyük nedeni Anadolu Kültür’ün başlatmış olduğu Yeni Film Fonu programıdır. Parasal desteğin ötesinde, farklı işler yapmak isteyen belgeselcilere (!F İstanbul ortaklığıyla) yeni bir alan açan bu programın yakın gelecekte tekrar hayata geçirilebileceğini umuyorum.
İz Öztat (Sanatçı): Anadolu Kültür’ün varlığı, parçası olduğum kültürel ortamda sivil toplumun üstlenebileceği role dair umut veren bir ufuk oluşturuyor. Anadolu Kültür ekibinin, farklı disiplinlerden kültür üreticilerini bir araya getirerek yapılandırdığı, katılımcıların birbirlerinden öğrenmesini sağlayan süreçlerin izleyicisi olmak, yıllar içinde pratiğimi şekillendirirken bir kerteriz noktasıydı. Depo’nun mekânını, ihtiyaçları dikkate alan hızlı reflekslerle kullanıma açması; ifade özgürlüğüne dair endişelerin tartışılabileceği, kuşaklar arası karşılaşmaların yaşanabileceği ve dayanışma ihtimallerinin araştırılabileceği deneysel süreçleri mümkün kıldı. Büyük ölçüde özel sermayenin desteğiyle biçimlenen sanat ortamında Anadolu Kültür’ün istikrarlı tavrı; sanatsal üretimle alınabilecek tavırların çeşitliliğine ve güncel koşullara dair tartışmaların gündeme gelmesine imkân sağladı.
İlksen Mavituna (Kültür sanat editörü, radyocu): Anadolu Kültür bağımsız sanata verdiği destekle, sanatçılara ve inisiyatiflere herhangi bir sermaye grubuna güdülenmeden kendilerini ifade etme olanağı sağlıyor. Bu, içinde yaşadığımız dünyayı bütün özgünlüğüyle ve üstelik yakıcı problemleriyle idrak etmekte sanat izleyicisi için muazzam bir olanak teşkil etmekte. İdeolojik güdülenmelerden bağımsız, dolayısıyla sahici bir sanatsal ifadenin kendisine böyle bir olanak bulması Türkiye güncel sanat sahnesinin dünyaya angaje olması yönünden büyük bir avantaj.
Mürüvvet Türkyılmaz (Sanatçı): Öncelikle, Anadolu Kültür’ün 20. yaşını kutluyorum ve bir dahaki sefere Osman Kavala’nın sevdikleriyle bir arada kutlamasını diliyorum. Anadolu Kültür’ün kültür ve sanat alanına katkıları, oluşturduğu hafıza o kadar güçlü ve kalıcıdır ki, öyle kolay kolay silinmez. Bu kalıcılığı, bünyesindeki her oluşumun, tavrın mütevazıliğinden, farkındalığı yüksek olgunluğundan gelir. Benim sanatçı olarak tanıklığım bu yönde. Çünkü yürütücüsü olduğum ve 2000’de yola çıkan Açık Masa sanatçı inisiyatifinin en uzun soluklu programını Tütün Deposu’nda, Depo İstanbul’da deneyimledim. Açık Masa ilk defa etik kurumsallaşma bilgisini bu mekânda deneyimledi. Türkiye’de ilk defa geniş kapsamlı kişisel sergimi yine Tütün Deposu’nda gerçekleştirdim. Yakın zamanda kendi adıma önemli bir performansı yine aynı mekânda yapabildim. Bu süreçteki tanıklıklarımın sanat yapma pratiğime, sanatçı tavrımın oluşumuna derin katkıları oldu, olmakta.
Osman Kavala’ya, Asena Günal’a ve tüm Anadolu Kültür’e emek verenlere, kültür sanat alanı olarak ne kadar teşekkür etsek az. İnanıyorum ki daha nice yıllar kültür sanat alanında katkıları büyüyerek sürecek.
Esra A. Aysun (Kültür sanat profesyoneli): Anadolu Kültür kuşkusuz alanımızın en kapsayıcı kurumu. Öncelikle kültür ve sanat alanı aktörlerini dil, din, etnik kimlik farkı olmaksızın özenli bir çoğulculukla bir araya getirdi hep. Farklı coğrafyalarda üreten, mücadele veren, ortak bir dil oluşturmaya çalışan çeşitliliği önemsedi. Alandaki dar yapıyı genişleterek Türkiye’den kurum dışında hareket eden sanatçı, oluşum ve kültür profesyonellerini Avrupa ağırlıklı kültür ağlarıyla buluşturan, sıcak diyaloğa dahil eden en öncü kurum oldu. Profesyonel hayatıma kurum yapısı dışında, güvencesiz bir ortamda başlayan beni ve nice benzer kişiyi önemsedi, söylediklerimizi dinledi, sesimizin olmasına saygı duydu ve projelere dahil olmamızı sağladı. Sadece kendi problemlerimize odaklandığımız kozalarımızdan çıkmamızı ve daha açık bir zihinle bizden çok farklı şehir ve ülkelerdeki gerçekleri de anlamamızın önemini gösterdi. Anadolu Kültür’ün alanımızdaki varlığı bana hep ümit, dayanışma ve mücadele gücü verdi. İyi ki varsın Anadolu Kültür, nice 20 yıllara!
Laleper Aytek (Sanatçı): Anadolu Kültür benim için, çoğumuz için; tarihi, farklı coğrafyalarda yaşananları, kimliklerimizi, aidiyetlerimizi yapan, kuran, yıkan, dönüştüren zamanlarını, dönemlerini, kişilerini, olaylarını soran, sorgulatan, hatırlatan ve düşündürerek farklı anlama ve algının kapısını cesaretle ve hep açık bırakarak; asla vazgeçmeden, teslim olmadan; aklımıza, kalbimize, insanlığımıza dokunan; devam edebilmek için insan kalmamızın önemini ve gerekliliğini çok farklı platformlarda gerçekleştirdiği [disiplinlerarası] tüm etkinliklerinde vurgulayan çok önemli ve “iyi ki var” ve “hep olmalı” diye düşündüğüm bir kurum.
Ali Ergül (Belgesel sinemacı): Anadolu Kültür ve hukuksuz bir şekilde tutsak tutulan Osman Kavala’yla temasım 2004 yılında başladı. Diyarbakır’da başlayan temas çeşitli yollarla hâlâ devam ediyor. Anadolu Kültür’ün kültürel anlamda kapsadığı alan çok önemli. “Köylere kültür götüren” akıldan birlikte üretime dayalı yaklaşıma geçişi de kapsayan 20 yıl, birçok sanatçının yaşamına dokundu. Nice 20 yıllara…
Nergis Abıyeva (Sanat tarihçi, küratör, yazar): Depo İstanbul ana akımda rastlamanın daha az mümkün olduğu sanatçılara ve sergilere ev sahipliği yapması açısından etkili bir yer. Bağımsız sanatçı network’üne, bağımsız sanatçıların kamuyla buluşmasına, farklı mecralardaki temsillerine kafayı takmış biri olarak Depo’yu önemsiyorum. Depo’da gerçekleşen ve beni etkileyen sergilerden aklıma gelenler Gülçin Aksoy-“Duble Hikâye” (2014), Fulya Çetin-“Havaya Karışan” (2015), İlhan Sayın-“Seyir” (2016), Neriman Polat- “Mührü Kırmak” (2020), Sevil Tunaboylu-“Bitmez Tükenmez Dönüşe Geçtiler” (2021).
Işın Önol (Küratör, akademisyen): Anadolu Kültür’ün hafıza çalışmaları sayesinde kişisel hikâyelere kültürel ve sanatsal araçlarla erişim şansım oldu, geçmişle yüzleşme adına Anadolu Kültür’den çok şey öğrendim.
Emre Erbirer (Kültür yöneticisi): Anadolu Kültür, 20 yıldır bize Türkiye coğrafyasındaki farklı kültür, dil ve toplulukların güncel kültür-sanat ortamında aslında ne kadar görünmez olduğunu çok açık bir şekilde gösteriyor. Osman Kavala’nın öncülüğünde kültürel ifadelerin çeşitliliği, kültüre erişimin bir temel hak olması, kültürlerarası diyaloğun önemi gibi konuları yıllar içerisinde yaptığı farklı program ve projelerle gündemimize sokan Anadolu Kültür, kültürel üretim ve tüketimin merkezsiz yapısını, kültürel çeşitliliğe alan açabilecek yaklaşımları ve kültüre erişimin farklı yollarını keşfetmemize olanak sağladı. Kültürel diyalog, kültür-sanatla ifade ve eğitim, haklar ve kültürel çeşitlilik ve Ermenistan’la kültürel işbirliği gibi kültürün Türkiye’de çok da işlenmeyen köşelerinde kültür politikaları, savunuculuk ve eğitim gibi alanlarda çalışan Anadolu Kültür; yerel, ulusal ve uluslararası kültür politikalarında etkin bir aktör olarak konumunu güçlendirdi. Geçtiğimiz 20 yılda Türkiye ve ötesinde, yakın coğrafyalarda ve komşu ülkelerde birlikte yaşama, çalışma ve üretmenin önemini gösteren Anadolu Kültür’ün kültür, iş ve sivil toplum alanlarından bir araya getirdiği birey, topluluk ve organizasyonlar, kültürel kalkınma ve kültürel etki gibi henüz iş dünyasında ve kamuda önemi çok da fark edilmeyen konuları 20 yıl önce hayatımıza soktu. Sırf bu bile, kültür alanında hak temelli bir yaklaşımla eşitlik, çeşitlilik ve kapsayıcılığın temel değerler olarak kabul edildiği bir kurumda hak temelli kültürel üretimin daha fazla konuşulmasına vesile oldu. Bütün bunların ötesinde ise kültürel üretim ve tüketime, hak temelli ve kapsayıcı bir yerden bakmama vesile olduğu için Anadolu Kültür’ün benim üzerimdeki etkisi de çok büyük. İyi ki varsın Anadolu Kültür! Birlikte nice yıllara!
Metehan Özcan (Sanatçı): Hiyerarşik bir yapı olmadan, herkesin kendini özgürce ifade edebildiği ve birbirine katkı sağladığı bir ortam yaratmış olması. Şehirlerarası ve uluslararası katılımcıların birbirlerini tanımalarına kültür yoluyla imkân sağlaması. Sadece insan olmanın yeterli olması…
Lara Fresko Madra (Akademisyen): Sanat alanındaki ilk işim Tütün Deposu’ndaki Rodeo Galeri’nin asistanlığıydı. Orada çalıştığım 2009-2010 yılları boyunca aynı binada gerçekleşen sergiler, konferanslar, konuşmalar ve bienalin formasyonumda etkisi çok büyük. Bir kurumun, memleketin sanatsal ve toplumsal meselelerinin nabzını bu kadar etraflıca tutabilmiş olması ve bunu türlü dönemlerde devam ettirebilmiş olmasına minnettarım. Geçtiğimiz yıl sanat tarihi alanında savunduğum doktora tezimin konusu, güncel sanat pratiklerinde toplumsal şiddet tarihinin yansımaları ve tarih yazımına dair eleştirel yaklaşımlar da ancak Anadolu Kültür’ün yarattığı ve desteklediği bir entelektüel ve kültürel üretim bağlamında ortaya çıkabilirdi.
Ayça İnce (Bağımsız akademisyen, araştırmacı): “2000’lerin sonu İstanbul kendini tüm dünyanın kültür sanat merkezi yapma hevesinde, çalıştığım üniversite de bu yarışta kendini konumlandırma telaşında adeta beni unutuyordu ve işsiz kalıyordum. İşte tam bu noktada, Sevgili Osman Bey bana Anadolu Kültür’ün kapılarını açtı. Halihazırda kültür politikaları alanında çalışıyorduk, Anadolu’nun çeşitli kültür sanat aktörlerini ve pratiklerini tanıma şansım oldu. Ne zaman kendimi çaresiz hissetsem o ana döner, bu beraberlik, çeşitlilik duygusu, farklı iş tutuş biçimiyle kendimi sarmalar iyi hissederim. Şimdi tek dileğim, bir an evvel yaşadığımız bu travmanın Osman Kavala’nın özgürlüğüne kavuşması ile sona ermesi ve bunu da iyiye yorabilmek.”
Bu sözleri, 2020’de Osman Kavala’ya Özgürlük Kampanyaları’ndan birinde sarf etmiştim. Hayatımın en unutulmaz yılı öncesinde, kültür endüstrileri master’ımı Londra’da tamamlamış, Sahne ve Gösteri Sanatları programında İstanbul’u koklayan, çiçeği burnunda bir asistandım. Fazlasıyla Batı’dan ithal bilgi birikimimin yerelde olup bitenle pek örtüşmediğini kavramaya ve başka neler yapılabileceğine dair ilk örnek ve cevapları DSM’nin kuruluşu dahil, Anadolu Kültür’ün 2004’te başlattığı kent temelli kültür politikaları çalışmalarında buldum. 2006’da kadrosuz kalınca, Osman Bey o güne kadar Anadolu Kültür çatısı altında yapılan kent temelli çalışmaları destekleyecek, bilgi ve veri temelli kültür politikalarının geliştirilmesine altyapı sunacak bir araştırma projesi yazıp yürütmem için aracılık etti. Bir yıla sığmayıp taşanlar arasında, Milli Kütüphane ve YÖK dahil çeşitli arşivlerde kültür politikaları alanındaki literatürü tarayıp derlemek, sadece yurtdışından gelen bilgi ve uzmanların taşıma suyuyla değirmen dönmesin diye bugün her biri alanının öncüsü olmuş o zamanın kültür emekçileri için Eğitmenler Eğitimi’ni düzenlemek, sevgili Çiğdem Mater ve Aslı Çarkoğlu ile birlikte Antakya, Mersin, Edirne ziyaret ve odak grubu çalışmalarına katılmak ve memleketi ayrı bir gözle tanımak, son olarak Türkiye kültür politikalarının içinde bulunduğu noktayı tespit etmeye yönelik bir ilk olan Türkiye’de Kültür Politikalarına Giriş kitabını yayına hazırlama ve İngilizce -Türkçe basım sürecini sayabilirim.
Osman Kavala, kitapta yer alan “Niye Kültür Politikaları?” başlıklı yazısında “Ülkemizde kültür alanında tartışmalar hep oldu; ancak kültür etkinliklerine katılım, erişim, kent hayatının demokratikleşmesi, sosyal içerme gibi toplumsal, kamusal hedefler bağlamında ve yerel temelde kültür politikalarının tartışılması yeni başlıyor diyebiliriz“ diyor. Nitekim 20. yılını kutlayan Anadolu Kültür’ün faaliyet raporları o günden bugüne nicesine imza attıklarını ve yılmadan devam ettiklerini gösteriyor.
Bu yazıyı beğendiniz mi?
Argonotlar Telif Kumbarası desteğinizi bekliyor!
Çok sesli ve bağımsız güncel sanat yayını Argonotlar, 2023 yılı yazar telifleri için okurlarını desteğe çağırıyor.
Siz de Argonotlar Telif Kumbarası’na tek seferlik 100₺, 250₺, 500₺ ve 1000₺ olmak üzere dört farklı kategoriden kendiniz için en uygun olanını seçerek destek olabilirsiniz.
Argonotlar olarak bu destekle 70 ila 100 arasında yazı yayınlamayı, yazarlarımıza ödediğimiz telif miktarını artırmayı ve daha fazla yazara alan açarak güncel sanat başta olmak üzere kültür sanat alanında çok sesli ve bağımsız bir mecra olmaya devam etmeyi hedefliyoruz.
Argonotlar olarak gelir modelimizi çeşitlendirmek ve sürdürülebilir bir yayıncılık için arayışlarımız devam edecek. Argonotlar Telif Kumbarası dışında her türlü reklam, destek ve fon öneriniz için bize info@argonotlar.com e-posta adresinden ulaşabilirsiniz.