Sanat yarışmaları, genç sanatçı etkinlikleri, açık çağrılar… Seviliyor ama bir yandan da her zaman sorgulanıyor. Olmayınca eksikliği hissedilmiyor, ancak olunca ne kadar çok genç sanatçıya alan açtığı fark ediliyor. Genç sanatçıların adım atması için bir basamak mı, yoksa genç sanatçı avcısı koleksiyonerler için araç mı? Ya da bu etkinlikler alan açmaya çalışırken genç sanatçıların 90’larda ve 2000’lerin başında gördüğümüz kolektif alternatif alanlara yönelmesini mi engelliyor?
Bugün Türkiye’deki genç sanatçı yarışmalarına, etkinliklerine katılan sanatçıların tamamına baktığımızda her yıl ortalama 250 genç sanatçıyla karşılaşıyoruz. Bir kısmını sonrasında başka sergilerde, galeri sololarında görebiliyoruz mesela. Birçoğu da tam anlamıyla kayboluyor. Nüfusa ya da ülkenin (içinde bulunduğumuz krize rağmen) ekonomik gelişmişliğine bakarsak yılda 250 yeni sanatçı çok büyük bir sayı değil tabii ki. Ancak koleksiyoner sayısı, galeri ve müze sayısıyla oranlarsak neden bir kısım sanatçının kaybolduğunu anlamak zor değil.
Bu sanat yarışmalarının hepsi belirli şartlar veya kriterlerle yola çıkıyor. Yaş sınırı, bir galeriyle çalışmıyor olma şartı, öğrenci olup olmama durumu, yeni mezun olup olmama durumu bunlardan birkaçı. Her etkinliğin kendi çizgisini bulması, amaçladıklarına ulaşması için bu sınırlara ihtiyaç tabii ki var. Ancak bu sınırlar nasıl, hangi amaçlarla belirlenir, gerçekçi midir, yoksa düzenin halihazırdaki çizgilerinin bir yansıması mıdır soruları baki. 90’ların başından bu yana gelişip serpilen ve görece özerkliğini sağlamış bir güncel sanat ortamımız var. Genç sanatçı etkinlikleri de bu alan içinde önemini korudu hep. Bugün dünyada ve Türkiye’deki önemli kurumlarda sergi açan birçok sanatçının yolu bu etkinliklerden, yarışmalardan geçti. Bu alan kendi işleyişlerini, hiyerarşilerini, kurallarını, çıkar ve mücadele alanlarını da yarattı.
Bu yazının amacı bütün bu sanat yarışmaları içinde Genç, Yeni, Farklı seçkisinin önemine değinmek değil tabii ki. Ancak olumlu örnek teşkil edecek belli noktaları vurgulamakta fayda var. CDA Projects altında yapılan ilk GYF’nin sunuş metnine bakalım. “GFY sergi projesinde üslup, konsept, jüri, eğitim ve yapıt tekniği gibi sınırlandırmalardan genç sanatçıların yaratı alanı özerkliğini korumak adına özellikle kaçındı. Bu projede özellikle kaçınılan bir diğer önemli unsur da genç sanatçıların arayışlarını sun’i bir yarışma kulvarında iyi-kötü olarak değerlendirerek, ödül koymak idi” deniyor mesela. İkinci GYF’de jüri, seçtiği sanatçıların yanında genç bir küratörü de seçerek yarışmaya ikinci bir boyut katmış oldu. Üçüncü yılında sanatçılara projelerini gerçekleştirmeleri için maddi destek verilmeye başlandı. GYF 10’uncu edisyonda ise “genç sanatçı etkinliklerinin, yarışmalarının” en büyük sorularından birini önüne aldı. Daha önce GYF’ye seçilmiş sanatçılardan 12 tanesini tekrar davet etti. “Devam etmek gerek” başlığı altında “yarışma sonrasına” vurgu yapıldı. Bugün bu yeniliklerin farklı etkinliklerde de uygulandığını görüyoruz, ancak zaman çizelgesine baktığımızda GYF’nin buradaki öncü rolünü vurgulamak gerekir. GYF güncel sanat alanında yazmaya başladığımdan bu yana benim için alternatifleri görmemi sağlayan bir platform oldu.
Bugün 10 yıllık GYF seçkisine baktığımızda çeşitlilik içeren bir panorama görüyoruz. Bir yanda Zilberman’ın bu vesileyle tanışıp temsil ettiği sanatçılar var, bir yanda da farklı medyumlarda devam eden, bağımsız ilerleyen sanatçılar yer alıyor. Bu liste 2010 sonrası güncel sanat alanını tarif etmek, üzerine yeni okumalar yapmak için geniş bir harita sunuyor bize. Bu sene 11’inci GYF için seçim yaparken de bu sorular önümüzdeydi. Jüri üyesi olmak gerçekten de ağır bir yük. Güncel sanat alanında yaklaşık 10 yıldır kalem oynatıyorum. Sanat yazarı mıyım, sanat eleştirmeni miyim, sanat gazetecisi miyim? Bunun cevabını halen veremiyorum, fakat bir iş olarak ben sonuçtaki sergiye bakıyorum. Yani bir sergi ya da proje oluştuktan sonra değerlendirmelerimi yapıyorum. Özellikle tanıdığım, tanıştığım, arkadaşım olan sanatçıların işlerini iş bittiğinde görmeye çalışıyorum.
Ancak jüri üyeliği pek öyle bir iş değil. Jüri üyeliği denge kurmak, tutarlı bir birliktelik için küratoryal bir dil oluşmasına yardım etmek, fırsat eşitliğinin oluşması için devamlı değişen dengeleri kollamak ve sonuçta kimseyi memnun edemeyeceğini bilerek bir sergi oluşması için alan sağlamak demek. Jüri ekibimizde sanatsal ve küratoryal pratik olarak benden daha deneyimli kişilerle yarattığımız tartışma ortamında bunu gerçekleştirebildiğimizi düşünüyorum. Önümüze gelen 50’den fazla başvuruya baktığımızda benim gördüğüm en kıymetli yön başvuruların medyum, konu, form ya da düşünce açısından çeşitliliği olmuştu. Türkiye’deki sanat eğitiminin farklı eğilimlere alan açabiliyor olması, genç sanatçıların bu eğilimler arasında kendi dillerini bulma çabasını görmek jüriliğin en heyecanlı yönlerinden. Fotoğrafın sınırlarında dolaşan, resme yeni boyutlar katmaya çalışan, kavramsal sanatın sorularını bugünkü tartışmalarla önümüze koyan, feminist perspektife yeni açılımlar getiren, queer bedenlere dair sorular soran, iklim ve doğaya dair tartışmaları yeni boyutlarla açan çeşitlilikte bir seçki görmek beni mutlu etti.
Tam tersi bir noktadan baktığımızda da son beş yıllık süreçte benzer tarzların, üretim pratiklerinin, konuların da yankılandığını görebiliyoruz. Benzer politik ve sanatsal tartışmalara ya da gündemlere maruz kaldığımız bir sanat alanında bu tarz yankıları bulmak çok da şaşırtıcı değil. Fakat bu noktada belli tarzların ezbere dönüşüp dönüşmediğini de kendime sordum. Acaba genç sanatçılar konuların ya da araştırmanın cazibesine mi kapılıyor? Bu cazibe “bir sonraki” aşamaya geçmeye ve işi derinleştirmeye engel mi oluyor? Sanırım “dahasını” zorlamak, Türkiye’deki genç sanatçı etkinliklerinin imge havuzunun dışına çıkmak, hatta belki sanat alanının da dışına çıkarak düşünmek gerek.
Biz de jüri olarak belirli bir puanlama olmadan, sanatçıların hem portfolyolarını hem de bu sergi için sundukları işleri değerlendirdik, GYF katılımının sanat yaşamlarındaki olası etkileri üzerine kafa yorduk ve sonunda da tutarlı bir seçki ortaya çıkarmaya çalıştık. Yazının başında bahsettiğim gibi büyük sayıların olduğu ve herkesin kendince haklı olduğu bir alanda istikrarı tutturmak ve çeşitliliği sağlamak hiç kolay değil. Ben bu noktada “sergi nedir?” sorusunu kendime soruyorum. En temelde “elindekileri sermek, göstermek” demek. Elimizdeki her şeyi gösteremeyeceğimize göre de bir seçki yapmamız gerek. Bunu yapmanın herkesin mutabık olduğu tek bir doğru yolu da yok üstelik.
Sanırım asıl mesele en doğruyu bulabilmek değil. Asıl mesele “sanat alanında” yeni gelenlere fırsat tanıyabilmek, yeni insanlara, farklı ifade biçimlerine, yeni bakışlara olanak tanıyabilmek. Koleksiyoner heyecanını sakinleştirebilecek, yarışma düzeninin alternatifleri olabileceğini gösterebilecek bir düzen yaratmak. Bu hemen bugün yaratılabilecek bir düzen değil. Önemli olan bunun nüvelerini yeşertmek, alanı genişletmek.
Genç, Yeni, Farklı seçkileri bu alanı genişletmek için araçlarımızdan biri. Genç sanatçı etkinliklerinin hepsini mevcut güncel sanat ortamının çeşitliliğini artırmak için elimizdeki araçlar olarak görebiliriz. Ancak bu araçlar alanın ihtiyaçlarına göre sürekli yenilenmeli ve gelişmeli. Ve tabii ki yeni araçlar yaratılmalı. Bunu gerçekleştirecek olan kurumları, sponsorları, galerileri, koleksiyonerleri harekete geçirebilecek olanlar da sanatçılardan başkası değil.
Bu yazı ilk kez Zilberman’ın ana sergilerinin yanında yürüttüğü projelerden biri olan Genç Yeni Farklı’nın 2022 edisyonu için hazırlanan katalogda yer almıştır.