Söyleşi

Erdil Yaşaroğlu: “Bu heykelle sokak hayvanlarını onurlandırmak İstedim”

Erdil Yaşaroğlu ile Contemporary İstanbul kapsamında gösterilecek Sokak Köpeği heykelini ve sokak hayvanlarına yönelik bakışını konuştuk.

Sokak Köpeği, Fotoğraf: Büro Sarıgedik

Uzun yıllar karikatürist olarak tanıdığımız Erdil Yaşaroğlu bir süredir güncel sanat alanında işler üretiyor, artık duymayan kalmamıştır muhtemelen. Yaşaroğlu ikinci solo sergisi “Transatlantik”i yılın başında Vallaury Binası’nda açmıştı. Şimdi de Yaşaroğlu’nun daha önce NordArt’ta gösterilen dokuz metrelik Sokak Köpeği heykelini Contemporary İstanbul kapsamında Türkiye’de ilk kez göreceğiz. Yaşaroğlu’yla karikatür ve heykel arasındaki ilişkiyi, sokak hayvanlarına yönelik tartışmaları ve fuarın yeni tartışmalı mekânı Rixos Tersane İstanbul’un kamusallığını sorduk.

Heykel mezunu olmanıza rağmen karikatürist kimliğinizle tanınıyorsunuz. Heykel pratiği hayatınızın neresinde? Bu pratiğinizi nasıl tanımlarsınız? Ne zaman, nasıl yeniden heykel yapmaya başladınız? Karikatür pratiği heykellerinize ya da heykel formasyonu karakterlerinize nasıl yansıdı?

Karikatürün daha önde olmasının nedeni daha erken başlamam. Yaklaşık 16 yaşında profesyonel oldum. Mimar Sinan Üniversitesi Heykel Bölümüne girdiğimde iki tane kitabım yayımlanmıştı. Yani heykel bölümüne bir karikatürist olarak başladım. Doğal olarak heykelden çok karikatür yaptım. Bir yandan da çizerlik heykele göre daha popüler bir sanat dalı. Bu yüzden daha ön planda, daha adetli ve daha hızlı yayılıyor. Okuldan sonra da heykel ikinci planda kaldı. Çünkü karikatür üretme, kendimi ifade etme ihtiyacımı karşılıyordu. Ben Akademi’de taş atölyesinden mezun oldum. Taştan heykel yapmak yavaş ve zahmetli. İyi bir atölyeye sahip olman lazım, çok vakit ayırman lazım. Ancak senede bir heykel yapabiliyordum. Yıllar sonra heykeli yeniden öğrendim.

Günümüzde bilgi her yerde. Bir şey öğrenmek istediğinde, bir üretim tekniğini ya da malzemeyi kolayca öğrenebilirsin. Artık evde bile otomobil üretebilecek bilgi ve teknolojiye sahibiz. Bu yüzden en önemli şey olan fikir daha da ön plana çıkıyor. Benim asıl meselem fikir ve hikâye. Sancılar çektiğim yer burası. Ne anlatmak istediğime karar verdiğimde, hangi teknikle, nasıl, ne renkte ve ne boyutta yapacağım ise işin kolay ve keyifli kısmı.

Karikatür çizerken sürekli bir sürü yeni fikir bulman gerek. Günde beş altı şaka bulman lazım. Karikatürün bizim coğrafyamızdaki doğası böyle. Heykelde ise senede beş altı iyi fikir çok iyi. Sonuçta bu teknolojiler sayesinde daha iyi değil ama daha hızlı heykel üretebilir hale geldim. Bu hem alışkın olduğum üretme pratiklerine daha yakın hem de heykellerim daha çok görünür oldu. Ürettikçe daha güzel hikâyeler buldum, geliştikçe daha mutlu oldum. Karikatürün ülkedeki konumu da bu zamanlarda geri plana geçince de heykel doğal olarak öne çıkmış oldu.

Akademide taş atölyesini siz mi seçmiştiniz?

Seçerek, isteyerek girdim. Hocaların etkisi var tabii. Seçmeden önce atölyeleri geziyorsun, tanıyorsun. Taş çekti beni. Karikatürlerdeki heykeltraşları da hep taş oyarken çizersin ya. Belki de ondan.  Taş, mermer çok güzel bir malzemeler. Zor ve doğal. Taş oymayı beceriyorsan ahşabı da kesersin, demiri de şekillendirirsin.

Son serginizde mermerden oyma bir iş vardı, Amazonlar. Bir geri adım olarak mı okumalıyız?

Doğal malzemeyle çalışmayı seviyorum. Doğal olması, dayanıklı ve zamansız olmasının yanı sıra kendiliğinden çok güzeller; hissi güzel. Kompozit ve teknolojik malzemeleri yadırgadığımdan söylemiyorum. Zaten malzeme seçimi öyle bir şey değil. Malzemeyi hikâyeye göre seçerim. Hikâyesi neyse onu destekleyecek formu, boyutu ve mekânı seçmem gerekiyor bir şekilde. Amazonların taş olması gerekiyordu; hikâyesi gereği.

Bu hafta Contemporary İstanbul’da sergilenecek olan Sokak Köpeği’nin iki kişisel serginin arasında düşündüğünüz bir iş olduğunu öğrendik. Bu iş nasıl doğdu?

Benim Sokak Köpeği‘ni hayal etmem içinde olduğumuz tartışmalardan çok önceydi. Bundan iki sene önce heykel olarak tamamlandı.

Yüzyıllardır bu şehirde sokak hayvanlarıyla birlikte yaşıyoruz. Bir İstanbullu olarak tabii ki sokak hayvanlarına çok aşinayım. Üstelik onlara bayılıyorum. Hepsini çok seviyorum, korurum, kollarım, beslerim, bakarım. Sokak hayvanları her yerdeler ve onlarla bu kenti paylaşıyor olmak bana bir ayrıcalık gibi geliyor. Sokak hayvanlarına hak ettikleri değeri verdiğimizi düşünmüyorum. Bu heykelle onları onurlandırmak, yüceltmek istemiştim. Onları fark etmemizi sağlamak için böyle bir iş yapmak istedim. Zaten benzer işler yapıyorum. Kedi Şehri diye bir başka işim daha var mesela. Hayvanları kullanmayı seviyorum ama sokak hayvanları çok daha özel.

Sokak Köpeği‘ni kocaman yaptım ki onların farkına varalım, görelim. Bir çoğumuz seviyoruz belki bir çoğumuz da farkında bile değiliz. Ne çekiyorlar, ne yaşıyorlar, ne oluyor hayatlarında? Onların farkında olalım diye yaptığım bir heykel Sokak Köpeği.

İki sene önce ürettiğimde Almanya’ya gitti. Avrupa’nın en büyük çağdaş sanat sergisi olan NordArt’ta gösterildi ilk olarak. Çok beğendikleri için sonraki sene de bahçede sergilemek istediler. Bu sene içine düştüğümüz sokak hayvanları tartışmaları ve devletin bizi çok üzen yaklaşımları yüzünden Sokak Köpeği‘ni geri getirmek istedim. Bu zamanda burada olması gerekiyordu. Çünkü benim de söyleyeceklerim var. Onlar için yaptığım bir iş sonuçta.



Karikatür ya da heykel üretiminizin özneleri çoğunlukla hayvanlar. Meseleleri genellikle hayvanlar üzerinden ele almanızın insan merkezci olmayan yaklaşımla nasıl bir bağı var?

Form olarak hayvanlar gözüküyorsa da hikayeler bizim hikayelerimiz. İnsan hikâyelerini hayvanlar üzerinden anlatmak daha sevimli. Bakan için de daha kabul edilebilir oluyor belki de. Karikatürde senelerdir kullandığım bir yöntem. İlk benim düşündüğüm bir şey de değil. La Fontaine’den hatta daha da eskiden beri var. Onları anlatmayı da onlarla bir şey anlatmayı da seviyorum. O yüzden işlerimde bol bol varlar. Benim kişisel dünyamda hayvanlar ve insanlar arasında bir hiyerarşi yok. Hepsi çok değerli. Yine de “insan merkezci olmayan” bir üslup kurmak için özel bir çabam olduğunu söylemek zor.

Karikatürlerinizde daha çok insanların yerine insanlaşmış hayvanlar görürken heykellerinize baktığımızda hayvanlar kendi hallerinde ve kendileri olarak görünmeye başlıyorlar sanki. Ne dersiniz?

Güzelmiş. Birazcık bizim dertlerden yıldığım için mi acaba, bilemiyorum. Fli ya da Bağo gibi fil ve boğayı olmadıkları şekilde gösterdiğim heykeller kimsenin gözlerinin üzerimizde olmadığı bir anda dönüştüğümüz en samimi ve benim hayalimdeki eğlenceli hâlimizi işaret ediyor. Samimiyetle hayvanların da böyle olduğunu düşünüyorum. Belgesel kameraları onlara çevrili değilken normal halleri dışında bir şeyler yaptıklarını düşünüp gülüyorum. Bu, karikatürde çalışmayacak heykele ait bir fikirdi benim için. O nedenle heykel olarak çalıştım.

Mantaboy ise hem hayvan hem insan.

Mantaboy bir otoportre. Beyin fırtınası sürecini anlatıyor. Okyanusta fikrin peşinden sürüklenen küçük bir çocuğun hikayesi. Yaratıcı süreç insanüstü bir şey. İşimizi kutsallaştırmaya çalışmıyorum ama beynin sulanana kadar çalışıyorsun. Haftalık bir dergiye çizmek ya da iyi bir heykel fikri bulmak “ilham geldi buldum” diye olup biten bir şey değil. O şekilde belki beş senede bir fikir bulabilirsin oysa sürekli üretmen lazım. İşte insanüstü kısmı orası.

Sizin için heykeli düşünmekle heykeli yapmak ne kadar farklı süreçler? Düşündüğünüz ve ürettiğiniz işler nasıl farklılaşıyor?

Küçük bir eskizle başlıyor. Bir başlangıç o, fikrin doğuşu. Sonra onu nasıl mükemmelleştireceğini düşünmeye başlıyorsun. Eskizden daha detaylı bir çizime geçerken hikâyeyi daha iyi anlatmak için form değişiyor. Sonra üç boyutlu düşünmeye başlıyorsun. Orada versiyonlar çoğalıyor. Onların arasından en iyisini seçip onun üzerine yoğunlaşıyorum. Başka sorular devreye giriyor: bunu hangi boyutta, hangi malzemeyle nasıl üreteceğim, nasıl kalacak, nasıl dayanacak? Bu da bir şekilde yaptığın işi, formu etkilemeye başlıyor. Fikirden sonra uzun bir süreç bunun ortaya çıkması. Benim durumumda ortaya çıkmasıyla da bitmiyor üstelik. Genellikle edisyonlu işler üretiyorum. Bir zaman sonra ikinci edisyon için döndüğümde artık aynı formu yapmak istemiyorum—o çizgiyi beğenmiyorum ya da benim duygum değişiyor. Ona göre yeniden yorumluyorum.

Kamusal alana yerleştirilecek bu heykel Contemporary İstanbul kapsamında Rixos Tersane İstanbul’da sınırlı günde, sınırlı kişiyle temas edecek. Bu noktada etki alanının dar olduğunu söylemek yanlış olmaz. Ayrıca tersaneye dair tartışmalar da devam ediyor. Bu noktada bu heykel kime ulaşmak ve ne anlatmak istiyor? Bu konuda başka çalışmalarınız, projeleriniz olacak mı?

Sonuçta yaptığımız şey şu; bir hikâye buluyorsun ve bunu ulaştırabildiğin kadar çok insana ulaştırmak istiyorsun. Contemporary İstanbul sanatla ilgilenen ve sanat seven insanların geldiği bir yer. Fuarı ziyaret edenlerin sayesinde ve sosyal medya aracılığılya ulaşabildiğine inandığım büyük bir kitlesi de var. Her ne kadar kısa süren ve kısıtlı katılımı olan bir fuarsa da Sokak Köpeği‘nin görülmesi adına en azından bir başlangıç.

Contemporary İstanbul sanatla ilgili ve bunu yayacak insanların geldiği bir yer. O yüzden Sokak Köpeği’ni göstermek için bence doğru bir yer. Fuar bittiğinde Sokak Köpeği‘ni kamusal alana yerleştirme şansımız olur umarım. O zaman daha çok insan görür, daha çok yayılır. Amacım da bu zaten. Benim önceliğim heykelin tartışmalar sürerken Türkiye’de sergilenebilmesiydi. Bunu başarabildiğimiz için mutluyum.

Türkiye’de heykel hâlâ zor mu?

Heykel her yerde zor. Türkiye’de daha da zor. Çok kısıtlı bir kitleye hitap ediyorsun. Benim şansım karikatürden gelen bilgimi akademik eğitimle birleştirmiş olmam. Neşeli eğlenceli görünen ama gerçekte hikâye derdiyle ürettiğim işler yapıyorum. Çocukların ve gençlerin, belki daha önce bir heykele dönüp bakmamış kişilerin dikkatini çektiğime inanıyorum. Özellikle kamusal alandaki işlerim için söylüyorum bunu. Beyaz küpten dışarı çıkabildiğimiz yer orası. İnsanları sergiye çekmek kolay değil. Gelen geliyor zaten. Yeni insanlara dokunmak istiyorsak bizim kamusal alana açılmamız lazım. Bu amaçla yapmıyorum işlerimi ama işlerin böyle bir becerisi de olduğunu görmekten mutluluk duyuyorum. Anlamasın, sevmesin -bunlar önemli değil- ama dönüp bir baksın.


Detaylı bilgi almak ve destek olmak için görsele tıklayabilirsiniz!

Daha sürdürülebilir bir yayın olmak için başlattığımız Argonotlar Telif Kumbarası kampanyamızın 2024-2025 dönemi için desteklerinizi bekliyoruz.

2024 sonbahar sezonu ve 2025 yılının ilk yarısını kapsayacak şekilde Argonotlar Telif Kumbarası kampanyamızı tekrar açıyor; sanatseverleri ve okurlarımızı kampanyamıza destek olmaya çağırıyoruz.

Argonotlar Telif Kumbarası’na yapacağınız tüm destekler sadece yazarların telif ücreti için kullanılacak. Kampanyamız karşılıksız destek anlayışına dayansa da 2024 Ocak ayına kadar destekte bulunan okurlarımız, Argonotlar’ın bu yıl üçüncüsünü 2025 Şubat ayında basılı olarak yayınlayacağı Argonotlar Almanak 2024’ün bir kopyasına sahip olabilecek. Detaylı bilgi almak ve destek olmak için bağlantıyı tıklayabilirsiniz!

İlginizi Çekebilir

Kütüphane

Sanat Dünyamız dergisinin "Sanat Tarihi Nasıl Yazılır?" temalı Eylül/Ekim 2024 tarihli sayısında yayımlanan Sezin Romi'nin yazısı Argonotlar Kütüphanesinde.

Söyleşi

Civan Özkanoğlu ile .artSümer'de gerçekleşen ilk kişisel sergisi "Hepimiz Biliyoruz"u konuştuk.

Duyurular

Argonotlar Almanak 2024'ün basılı olarak yayımlanması için başlattığımız destek kampanyasının detayları bağlantıda!

Söyleşi

Uluslararası Sinop Bienali’nin yaratıcı sürecinin merkezinde yer alan Hal kolektif’le, şehirle kurduğu bağlar ve katılımcı bir yaklaşımla gerçekleştirdiği projeler üzerine konuştuk.

© 2020

Exit mobile version