Rita Mae Brown’ın e-flux’ın “Feminist sanat manifestoları” serisinde yer alan “Feminist Sanatçıya Bir Manifesto” metni ilk kez 1972 yılında The Furies adlı aylık lezbiyen feminist gazetede yayımlandı. Rita Mae Brown yazar, şair ve aktivist. En çok bilinen romanı Yakut Orman’ın 48 yıl sonra Türkçe okuruyla buluşması vesilesiyle yazarın manifesto metnini yayınlıyoruz.
Geçmişte sanat birkaç istisna dışında ayrıcalıklıların, genelde orta ve üst sınıfın, beyazların, erkeklerin ve ezici çoğunlukla heteroseksüellerin uğraşı oldu. Sanatın tüm biçimleri—müzik, dans, edebiyat, resim, sinema, vb.—bu egemen grubun ve araya serpiştirilmiş birkaç eşcinsel erkeğin dertlerini yansıtıyor. Diğer insanlar ve ürettikleri sanata dair endişeler ancak yakın zamanda, özellikle Siyah topluluğu içinde belirmeye başladı, kadınlarsa henüz daha başlangıç aşamasında.
Günümüzde kamuya açık sanatın %90’ı hâlâ ezenlerin sanatıdır. Sanatın ticari kısmının kontrolü ellerinde olduğu için, halka neyin sunulduğunun kontrolü de onlarda. Bu nedenle eserlerimizin oldukça küçük bir kısmı kitlelerle buluşabileceği yerlere sızabiliyor. Ancak tüm hakimiyetine rağmen ezenlerin sanatı öyle bir düşüşte ki, hastalığın ve dekadanlığın son demlerine gelmiş bulunuyor. Bu sanatın bize sunduğu iki uç var: nostalji ve şiddet pornosu. İkisi de boşluk hissinden, umuda ve yaratıcılığa duyulan açlıktan ve akıl almaz bir vurdumduymazlıktan geliyor.
Benlik algıları öylesine sapkın bir hale gelmiş ki ezen neslin yaşça daha büyük üyeleri paramparça olmuş benliklerini bir arada tutabilmek adına geçmişin izlerine, nostaljiye başvuruyor. Bu sırada genç nesil kendini bir şiddet pornosu cümbüşüne bırakıyor. Eril ego öylesine aşınmış halde ki bu genç erkekler—ölüm kültürünün politik—ekonomik dizginlerinin mirasçıları—benliklerini şiddetli, yıkıcı seksle olumlamaya çalışıyor. Şiddet pornosu, özünde kadınlardan onuru ve eşitliği, hatta yaşamı esirgeyen protesto sembolleri haline gelmiş. Gerek bireysel cinsel saldırı gerekse bütün bir cinsiyete ve ırklara yönelik sistematik zulüm halinde, tecavüz bir eril sanat klişesidir.
Kadın sanatçılar olarak bu çürüyen sanata karşı derin bir isyandayız, tıpkı bize zarar veren ve dünya barışını tehdit eden frengili politik yapılara karşı isyanda olduğumuz gibi.
Deneyimlerimiz halkın gözlerinden ve kulaklarından uzak tutuluyor. Bu deneyimleri yaymak için mücadele etmeli, insanları hayatlarımızın, ezilenlerin hayatlarının gerçeğiyle yüzleşmeye zorlamalıyız. Ancak sanatımız kişisel anlatılardan daha fazlası olmalı; hiçbir grubun bir başkasına tecavüz etmediği, siyasetin kalbinde dayatmanın, sanatın zihninde egoizmin olmadığı bir gelecek tasavvuru içermeli.
Amacımız şiir ve siyasetin, tiyatro ve deneyimin, sevgi ve toplumun sentezini elde etmek. Beyaz Saray, Pentagon ve General Motors’un koltuklarında oturan şizofrenler tarafından parçalara ayrılmış dünyayı bir araya getirmeliyiz. Alternatif bir medya, herkesin özgür olduğu bir yönetim kurmamıza yardımcı olacak yeni bir sanat anlayışı inşa etmeliyiz. Eserlerimiz bu yeni dünyaya köprü olsun.
Çeviri: Bilge Özensoy