Gündem

Fisun Yalçınkaya ile Sanat Dünyamız üzerine

Derginin yenilenen danışma kurulu, Black Lives Matter hareketinden ilhamla son dosya konusu “Anıtlar Düşerken” ve gelecek sayılarda bizi bekleyenler.

Sanat Dünyamız'ın 183. sayısı Temmuz-Ağustos aylarında “Anıtlar Düşerken” başlıklı dosya konusuyla okurla buluştu.

Yarım asra yakın bir süredir Türkiye’deki kültür sanat yayıncılığında önemli bir yer tutan Sanat Dünyamız, gerek sayfalarına taşıdığı çağdaş sanatçılar gerekse geçmişten günümüze farklı ekol ve akımlarla kurduğu ilişkilerle ön plana çıkan özel bir dergi olarak yıllardır okurlarla buluşuyor. 

İki yıldır yoluna Fisun Yalçınkaya’nın editörlüğünde devam eden dergi, yakın zamanda birtakım değişikliklerle kan tazeleme yoluna gitti. Zamanla yazar kadrosu yenilenen ve farklı eleştirmenleri de okurlarla buluşturan Sanat Dünyamız, son olarak danışma kurulu çerçevesinde yeni bir yapılanmaya gitti. Fulya Erdemci, Hera Büyüktaşçıyan, Güven Turan, Mine Haydaroğlu, Kevser Güler ve Zeyno Pekünlü’den oluşan yeni danışma kurulu, önümüzdeki yıllarda derginin şekillenmesinde ve yeni sayıların okurlarla buluşmasında önemli bir rol üstlenecek. Derginin danışma kuruluna getirilen bir diğer yenilik ise kurulun iki senede bir değişecek olması.

Temmuz-Ağustos aylarında “Anıtlar Düşerken” başlıklı 183. sayısıyla karşımıza çıkan Sanat Dünyamız, bu kez odağına başlangıcı 2013’e kadar uzanan Black Lives Matter (Siyah Hayatlar Önemlidir) hareketini ve ırkçılığın sanat ve sanat eserlerine yansımalarını aldı. Büyük meydanlardaki ikonik sanat eserlerinin/anıtların/heykellerin arka planında yer alan hikâye ve toplumsal olayları da içerisinde barındıran bu özel sayı; bir şehre, meydan ve ülkeye kimlik veren kimi sanatsal üretimlerin arka planında bambaşka hikâyeler yer alabileceğini ve tüm bunların sorgulanması gerektiğini de bizlere yeniden hatırlattı.

Sanat Dünyamız’ın editörü Fisun Yalçınkaya ile dergideki son gelişmeler, yeni danışma kurulu ve derginin son sayısı “Anıtlar Düşerken” üzerine konuştuk.

Sanat Dünyamız oldukça köklü bir dergi olarak yarım asra yakın bir süredir Türkiye’deki sanatseverlerle buluşuyor. Siz de 2019 yılının Mart ayından bu yana Yapı Kredi Yayınları’nda görev alıyor ve Sanat Dünyamız dergisinin editörlüğünü üstleniyorsunuz. Bize ilk olarak yolunuzun Sanat Dünyamız ile nasıl kesiştiğinden ve geçen iki yıllık süreçte nasıl bir tecrübe edindiğinizden bahsedebilir misiniz?

Sanat Dünyamız’la yolum uzun yıllar önce okuru olmamla kesişti. Lise yıllarımdan itibaren düzenli olarak takip ettiğim bu yayın, beni hem sanat tarihi konusunda bilgilendiren hem de güncel sanata bağlayan, sanat üzerine düşüncelerimi nasıl inşa edeceğimi ve bitmeyen bir merakı nasıl bir izleğe oturtabileceğimi gösteren rehber olmuştu. 2019 Mart’a dek sanatın değişiminin tanığı olduğum her süreçte de Sanat Dünyamız’ın sıkı bir takipçisi olmayı sürdürdüm. Benim için hem iki aya yayılan bir okuma, hem de dönüp tekrar tekrar baktığım bir kaynaktı dergi. Editörlüğü üstlenmek hem bu merakı sürdürmek hem de sanatın izinde yeni kapılara doğru açılmak için bir fırsat oldu. Bu süreçte uzun yıllar derginin editörlüğünü üstlenen Mine Haydaroğlu’nun aktardıkları elbette en baştaki yol göstericiydi. Bu iki yıl içinde köklü bir yayınevinde çalışmanın imkânlarının da dergiyi ne kadar olumlu yönde etkilediğini gördüm, derginin kendine has yapısının ne kadar hareketli ve zengin olduğunu izledim. Editörlüğü üstlendikten sonraki bir gözlemim de derginin hem yazarlar hem de sanat çevresindeki isimler tarafından ne çok sevilip sahiplenildiğini görebilmek oldu.

Fisun Yalçınkaya (Fotoğraf: Elif Tekneci)

Dergi yayıncılığı şüphesiz oldukça kapsamlı ve ince elenip sık dokunması gereken bir iş. Hem güncel kalmak hem de kökü geçmişte yatan meselelere değinmek de yine bu noktada oldukça önemli. Sanat Dünyamız’ın yeni sayıları hazırlanırken nelere dikkat ediliyor ve dergi nasıl bir sürecin ardından son şeklini alıyor?

Sanat Dünyamız’ın her ne kadar sabit bir yazar kadrosu olmasa da hazırlık süreci yazarlarımızın önerileri, takipleriyle de büyük oranda belirleniyor. Bu anlamda her zaman derginin önemli katkı sağlayanları yazarlarımız, onların bitmek bilmeyen merakları ve emekleri. Güncel sanat yazmanın getirdiği imkânları farklı yerlerden yakalamaları, özgün yaklaşımları dergiyi de yönlendiriyor. Dergi, iki aylık bir yayın olduğundan bir sayı biterken diğerinin konuları şekillenmiş oluyor. Sonrasında grafik ekibimizden İlknur Efe grafik çalışmaları hazırlıyor; güncel sanat ağırlıklı bir yayın, görselliğin çok önemli olduğu bir yayın demek, dolayısıyla doğru yazılarla doğru görselliği buluşturabilmek için de yoğun bir emek harcıyoruz. Dediğiniz gibi güncel konuların ve kökü geçmişte olan meselelerin ve sanat tarihine getirilen yeni yaklaşımların takipçisi olmaya çalışıyoruz. Bu öncelikle hiç bitmeyen bir takiple mümkün. Tartışmalara, eğilimlere, belli konulara artan ilgilere, konuşulan, ilgi alanı olan kısımlara bakıyoruz, ama bu bakışı yönlendiren tek kıstas asla sadece bir etkinliğin çok ziyaretçi alması ya da çok fazla yazılıp çizilmesi değil. Sanat Dünyamız’ın çok uzun yıllardır kültür sanat basınında daha az yer bulma şansı olan sanatçı ve sergilere yer açtığı malumunuz. Daha az konuşulmuş, daha az görülme şansı olmuş alanlara da, acaba bir tartışma açabilir mi, yeni bir bakış bir merak konusu oluşturabilir mi, gibi sorularla yaklaşıyoruz. Aslında bahsettiğiniz kökü geçmişte yatan meseleler hep duruyor biz onlara bugünün yaklaşımı nasıl etki eder, ya da nasıl etkilenmiştir sorularıyla yaklaştığımız için de güncelle sanat tarihi hep birlikte işliyor. Sanat tarihi derginin önemli bir parçası. Ama sanat tarihi içinde kabul gören kanonu tekrar etmektense, tarihe yaklaşımda değişimin ne yönde olduğuyla ve geriye dönük ne gibi okumaların yapılabileceğiyle ilgileniyoruz.

Sanat Dünyamız, genel olarak yayınladığı müstakil yazı ve söyleşilerin yanı sıra belirlediği dosya konularıyla da oldukça önemli bir yayın. Peki dergi için dosya konusu belirlenirken karar mekanizması nasıl işliyor? Dosyalar, dergi için nasıl bir önem arz ediyor?

Bir önceki soruda bahsettiğiniz gibi temel meselelere güncel yaklaşımların etkisini araştırıyoruz. Bu son derece genel bir söz gibi duruyor ama sanırım en özet hali bu. Sanat Dünyamız ağırlıklı olarak güncel sanat odaklı bir dergi, güncel sanat da ortaya çıkışından itibaren bir üslup ya da akım gözetmeksizin sanatın doğasına ve topluma değdiği noktalara yeniden bakan bir yerde konumlanıyor. Dosya konularını merakımızı ateşleyen başlıklar belirliyor. Heyecan duyduğumuz hepimizi konuşturan ve dosyayla birlikte bizim de bir şeyler öğreneceğimiz alanlar…

Sanat Dünyamız “Anıtlar Düşerken” sayısıyla birlikte, yeni bir danışma kurulunun görüş ve katkılarıyla hazırlanmaya başladı. Yeni danışma kurulunda kimler yer alıyor ve bu karar nasıl alındı?

Bildiğiniz gibi tüm dergilerin yayın danışmanları belli aralıklarla değişir. Bu karar da bir yenilenme ihtiyacıyla alındı. Bundan sonra da her iki yılda bir yayın danışmanlarının yenilenmesini planladık. Böylece iki yılda bir yeni yayın danışmanlarıyla birlikte Sanat Dünyamız da daima hareketli kalacak. Yeni danışma kurulumuzda farklı alanlardan isimleri bir araya getirmekti biraz niyetimiz. Küratör Fulya Erdemci, sanatçı Hera Büyüktaşçıyan, yazar, şair, çevirmen Güven Turan, editör, yazar ve çevirmen Mine Haydaroğlu, küratör Kevser Güler ve sanatçı Zeyno Pekünlü’den oluşan, benim için çalışmanın çok heyecan verici olduğu danışmanlarımıza emekleri ve şahane katkıları için çok minnettarım. Dosyayı bir araya getirirken farklı yazıların olması yani her birinin farklı bir alana eğilmesi yeni alanlar açması ve birbirlerini tamamlamaları daha sonra bu alanda çalışacak olanlara da dosyanın yenilikler sunması önemli. İyi bir dosyanın hem günü belgelemesi hem de bundan sonraki yazılar için kaynakça olması gerekli. Aynı zamanda hem Türkiye’den yeni yazılar üretilmesi hem de henüz çevrilme şansı olmamış yazıların çevrilmesini çok kıymetli buluyorum. Sanırım temelde bunlara dikkat etmeye çalışıyoruz.

Her değişim şüphesiz peşinden birtakım yenilikleri, yeni oluşumları da getirir. Bu noktada derginin danışma kurulunun değişmesi içeriğe de etki etse gerek. Yeni danışma kuruluyla birlikte Sanat Dünyamız’da neler değişti ve değişecek?

Köklü yayınlar söz konusuysa bu büyük değişim sözünden hep çekinirim ☺ Sanırım dosya konularına tek tek bakarak bunun yanıtını verebileceğiz, doğrudan hedeflediğimiz büyük bir değişim yok, sürekliliği olan değişime inanıyoruz, dosyalara getirilen yaklaşımlar bunun yanıtını verecek diye düşünüyorum.

Sanat Dünyamız’ın yeni sayısı “Anıtlar Düşerken”, Black Lives Matter hareketine, bu hareketin bir devamı olarak sömürgecilik kültürünün önemli figürlerine ve onların “alaşağı” edilen heykellerine/anıtlarına odaklanıyor. Bu yeni sayıdan da yola çıkarak, Black Lives Matter hareketini bu kadar önemli kılan nedir ve bu durum sanat dünyasına nasıl yansıdı?

Aslında bu hareket tam da pandemi gündeminde, kitlelerin sokağa döküldüğü büyük bir halk hareketi olarak yükseldi ve git gide Avrupa’ya, sömürgeci geçmişiyle yüzleşmeye hazır tüm halklara yayıldı. Bildiğiniz gibi böyle tüm dünyayı kökten etkilemiş bir tarihi hareketin sanatla ilişkilenmemesi imkânsız. Müze sergileri, bağımsız hareketler, Art Review’un meşhur Power 100 listesinin bir numarasında BLM hareketi’nin yer alması gibi göstergelerle birlikte bizim de bakışımız buraya yöneldi. İngiltere’deki müzelerin ellerinde ne yapacaklarını bilemedikleri heykellerin kalakalması tam da sanatın harekete geçirici, muzip gücünü gördüğümüz örnekler oldu… Tüm bu hareketin kamusal alanda ve meydan heykelleri üzerinden ilerlemesi bizim dosyayı tuttuğumuz kısım. Sanat bir halk hareketiyle ilişkilendiğinde ortaya ne çıkar ve sanatın önerebileceği yeni yollar olur mu, temelde bu soruları soran yazıları çevirmeye ve onlara yer vermeye gayret ettik.

Anıt heykellerin kültür, devlet ve halk nezdinde karşılığı nedir? Özellikle son dönemde giderek artan protesto gösterilerine paralel olarak değişen dünyanın geçmişin karanlık sömürge faaliyetleriyle yüzleştiğini ve bunu da onları simgeleştiren heykelleri ortadan kaldırarak yaptığını söyleyebilir miyiz?

İşte tam da bunu sormak istedik aslında. Evet elbette bunu söyleyebiliriz ama bu ancak durumun bir boyutu olur. Bunun ötesinde biz o heykellerle nasıl ilişki kuruyoruz, sanat nasıl yaratıcı yollar önerir, bu işin geçmişi nedir, bugünlere nasıl gelindi? Tüm bunlara verilen uzun ve ince düşünülmüş, bol araştırmaya dayalı yazılarla dolu bu sayı. Bu sayıdan biraz örnek vermem gerekirse, İlker Hepkaner, Decolonize This Place adlı New York temelli oluşumun izini sürdü, Nesli Gül Durukan Avrupa müzelerinin dekolonizasyon sürecindeki şekillenmelerine baktı.

Aylin Kuryel meydan ve heykelleri sürecin tarihini ele alarak araştırdı. Kirk Savage’ın yazısı yine tarihsel bir perspektiften bakmak için son derece önemli. Ana Paula Cohen’in Sao Paolo merkezli denemesi şehirlerle kurduğumuz ilişkiye değiniyor ve bu anlamda Ahu Antmen’in Kadıköy Boğa heykeli konulu yazısıyla konuşuyor aslında… Fabián Villegas ve Cindy Sissokho’nun söyleşileri ise dekolonizasyonun tartışmalarını ele alıyor genç ve taze bir bakışla eleştiriler sunuyorlar.

“Anıtlar Düşerken” sayısı ırkçılık ve sömürgeciliğin geçmişten günümüze nasıl bir serüvenden geçtiğine ışık tutarken gerek dünyada gerekse Türkiye’de şehir meydanlarında sergilenen heykel ve anıtların bu konuyla bağıntılı hikâyesini de içerisinde barındırıyor. Özellikle zarar gören, ortadan kaldırılan ve kaybolan heykeller de bu noktada önemli. Peki anıt heykeller neyi simgeler? Kadıköy’deki Boğa heykeli veya İlhan Koman’ın Ankara’daki kayıp heykelinin anlamı nedir?

Zarar gören heykeller, zarar gören bir tarih demek, kaybolan heykeller kaybolan ortak hafıza… BLM hareketiyle birlikte bu konuda söz sahibi olan kimdir sorusu gündeme geldi. Onur Çimen, Ankara heykelleri üzerine olan yazısında Ankara’nın kayıp ya da komik heykellerini inceliyor. Bu yazısında sorduğu “hangi heykellerle yan yana duracağız hangilerinden uzaktayız” sorusunu çok önemli buluyorum. Kayıp bir heykeli neden önemsediğimiz bizim onunla ilişkimizden ileri geliyor. Ahu Antmen bu sayıda Kadıköy Boğa heykeline dair araştırma projesinin ilk parçası olan yazısını paylaştı. “Hem oralı hem gelip geçici bir kalabalığın çoğulluğuna sesleniyor,” diyor Ahu Antmen bu yazısında Boğa heykeli için. Bu çoğulluğun ilişkilenmesinde yatıyordur belki sorularınızın yanıtı.

Son bir soru olarak, önümüzdeki sayılarda Sanat Dünyamız okurlarını neler bekliyor?

Mutlaka güncel sanatın izleğinde yeni ve heyecan verici dosyalar ve yazılar, çeviriler bekliyor bunu kesin olarak söyleyebiliriz, aynı zamanda sahne sanatları ve müziğe de daha çok yer vermek istiyorum aslında. İstanbul’un her daim hareketli sanat dünyasında ne varsa onlara dair daha derin okumalar yapmak gittikleri sergiler üzerine düşünmek isteyenler için kapsamlı yazılar mutlaka olacak. Devam eden serilerimiz bana çok heyecan veriyor. Süreyyya Evren’in Sarmal Senaryolar serisi sürüyor sanat dünyası üzerine farklı bir perspektif edinmek isteyenlere mutlaka öneririm. Aynı zamanda Huo Rf’nin her sayı iki sanatçıyı bir kavram üzerinden aynı sorularla buluşturduğu serisi devam ediyor ki bu sayıda Metehan Özcan ve Gülsün Karamustafa ‘mücadele’yi tartışıyorlar, dosya konumuzla pekişen bu başlığın her iki sanatçıya ifade ettiklerini okumak ilham verici. Ajanda bölümümüzde de her sayı bir sanatçının masasında ne varsa, yani ne okuyor ne izliyor ne takip ediyorsa ona yer veriyoruz bu da devam edecek, hepimiz için besleyici bir ajanda takibine dönüşüyor. Geçtiğimiz yıl çevrimiçi devam eden ancak pandemi öncesinde fiziksel mekânda dinleyicileri ağırlayan Sanat Dünyamız Söyleşileri etkinliklerini de sürdürmeyi istiyoruz.

İlginizi Çekebilir

Söyleşi

Civan Özkanoğlu ile .artSümer'de gerçekleşen ilk kişisel sergisi "Hepimiz Biliyoruz"u konuştuk.

Kütüphane

Özkan Işık’ın İMÇ YÜZONBİR'de devam eden “Kısır Gecesi” sergisinin metni Argonotlar Kütüphanesinde.

Kütüphane

Irmak Canevi’nin “Aralıktan Seksek” adlı kişisel sergisinin metni Argonotlar Kütüphanesinde.

Kütüphane

Herkes Z kuşağını konuşuyor. Peki, Y kuşağı sanat dünyasında nerede?

© 2020

Exit mobile version