Söyleşi

“Görünmez Kentler” üzerine

Bilal Hakan Karakaya ile son kişisel sergisi ”Görünmez Kentler”i, malzemeyle ilişkisini ve esin kaynaklarını konuştuk.

Bilal Hakan Karakaya, Görünmez Kentler, Fotoğraf: Kayhan Kaygusuz, Anna Laudel İstanbul

Italio Calvino’nun aynı adlı romanından esinlenen sanatçı Bilal Hakan Karakaya’nın, ”Görünmez Kentler” sergisi Anna Laudel’de açıldı. En son 2020 yılında “Alem-i Mülk” sergisinde eserlerini gördüğümüz sanatçı son sergisinde tarihi anıtlar gibi yükselen mega yapılara ve metropol hayatına odaklanıyor. Sanatçı metropollerin sıkışıklık ve yığılmışlık duygularını, kendine has hikâyeleri ile birlikte anlatıyor. Sanatçı Bilal Hakan Karakaya ile son kişisel sergisi üzerine konuştuk. Sergi 21 Mayıs tarihine dek Anna Laudel’de.

Basın gösteriminde çocukluğunuzdan beri malzemelerle elinizde oynamayı sevdiğinizi dile getirdiniz. Bugün üretim yaparken zihninizde önce imge mi beliriyor yoksa çalışmak istediğiniz malzeme mi? Üretmeye başlamadan evvel zihninizde kendini en belli eden hangisi oluyor?

Düşüncemde oluşan imge kendi malzemesiyle birlikte zihnimde beliriyor. Çalışmalarımda imgeyle materyali birbirinden ayrı düşünmüyorum. İmgeyi gerçekleştirmeye dair ayrıca bir malzeme arayışında bulunmuyorum genel olarak. Bir düşünceye kapıldığımda otomatik olarak hangi malzeme ile hareket edeceğimi biliyor oluyorum. Aslında çocukluğumun erken dönemlerimde birçok çeşitli malzemeye temas ederek oyunlar oynadığım için belki de bu yönümü çocukluğumdan bu yana geliştirdiğim bir özelliğim olarak görüyorum.

O zaman şimdi de mekâna dair bir soru sormak isterim. Özellikle mekânla ilişkili konumlanan heykellerinizde öncesinde eskiz üzerinde mi çalıştınız?

Aslında üretimlerimde mekan seçimi önceliklerim arasında bulunmuyor. Eser ve tasarımlarımın birçoğu hiçbir yere ait olmayan halleriyle ilk önce bir boşlukta beliriveriyor. Kendi başına bir bütün olarak tasarım, öncelikle zihnimde canlanıyor. İlk oluşan imge aşamasını geride bıraktıktan sonra, eserin bu sefer bir alan yerleştirmesinde oluşturacağı imgeyi hayata geçirme aşaması başlıyor. Bunun sonucunda ister istemez zamana ve mekâna dair ihtiyaçları da düşünce sürecine dahil etmek durumunda kalıyorum. Oluşturduğum yapının nerede ve nasıl yerleşeceği noktasında eskizler ve maketler devreye giriyor.

Üç yıl önceki serginizde eldiven kullanmadığınızı ve malzemeyi hissetmeyi tercih ettiğinizi dile getirmişsiniz, genelde yalnız çalışıyorsunuz ama bu sergide alüminyumu bazı kimyasal işlemlerden geçirerek ürettiğiniz yeni işler var. Bir ekibiniz var mı? Yeni deneyimlediğiniz bu süreçten biraz bahsedebilir misiniz?

Genel olarak üretim sürecimi bir ritüel olarak yaşadığımı söyleyebilirim. Malzeme ile olan temasımda kendi enerjimin yarattığım formla bütünleşmesi benim için en önemli unsurlardan biri. Heykel disiplini, özellikle büyük boyutlara çıkıldığı noktalarda, ister istemez bir ekip ihtiyacı duyulan aşamalardan geçiyor. Benim de bu aşamalar sırasında çalışmalarımı devam ettirmek için dışarıdan destek aldığım durumlar oluyor, buna ihtiyaç duyabiliyorum. Bir ekiple çalışırken de bireysel çalışmalarımda süreci nasıl yürütüyorsam yine her adımında fiziksel olarak sürece dahil oluyorum. Ekiple çalıştığım dönemler çalışma sürecimi olumlu etkilese de daimi bir asistan veya ekip ile çalışmayı tercih etmiyorum.

Bu serginin isim ilhamı Calvino’nun Görünmez Kentler’i olunca edebiyatla bağınızı daha çok merak ettim. Eserlerinizdeki Orta Çağ ve gotik temalarını görünce benim zihnimde Umberto Eco’nun Gülün Adı’ndan pek çok cümle belirdi. Calvino hariç edebiyatta etkilendiğiniz isim ya da isimler var mı? Orta Çağ’ı entelektüel birikimine dair ne gibi okumalar yaptınız? Özellikle beslenmek için seyahatler gerçekleştirdiniz mi?

Okumalar ve seyahatlerin sanatsal yaratımımda çok önemli bir yeri var.  Hatta öyle bir şey ki kendi kimliğimizin oluşmasında, başka dünyaları fark edip onlarla bir serüvene çıkmanın yeri bambaşkaymış gibi geliyor. Hayata dair farklı bakış açılarımızı ve  keşfedilmemiş yönlerimizi bulmamızda seyahat etmenin ve her alanda yaptığımız okumaların büyük katkıları olduğunu düşünüyorum. Buna rağmen, çok ciddi bir edebiyat kurdu olduğumu söyleyemem. Italio Calvino’nun “Görünmez Kentler” eseri sergiye isim sahipliği yapıyor, bu doğru. Ancak bunun yanı sıra Umberto Eco’nun “Foucault Sarkacı” adlı yapıtı da referans kitaplarım arasında yer alıyor. Orta Çağ edebiyatı, tinsel ve ruhsal bağlamdaki yapısıyla ilgimi çeken taraflara sahip. Bir önceki solo sergimde de benzer şekilde Ortaçağ edebiyatından referanslar almıştım. Sergi kurulumundaki yapıyı 14. yüzyıl İtalyan edebiyatından bir başyapıt olan Dante’nin “İlahi Komedya”’ eseri üzerinden oluşturduğumu söyleyebilirim.

Önceki serginizin katalog metninde Uras Kızıl, eserlerinizde ezoterik anlamları kuvvetli; ölüm, yaşam, sonsuzluk, uzam gibi kavramları gördüğümüzü dile getirmişti. Bu sergide de eserleriniz bir distopya hissi verirken bir yandan da geçmişe götürüyor. Eserlerinizde bu zamansız olma hâlini nasıl vurguluyorsunuz?

Kendimi bir zamana ait hissetmiyorum. Üretimlerime de bu duygunun geçtiğini, çeşitli yansımaları olduğunu söyleyebilirim sanırım. Ayrıca, kullandığım malzeme ve tekniklerin eski çağlardan gelerek günümüz ve geleceğimiz için yarattığı yansımalar; işlerimin “zamansız” olarak algılanmasında büyük rol oynuyor diye düşünüyorum.

Bu serginizde yine sizin için bir ilk var; lightboxlar. Formlarının ilhamını heykellerinizdeki formlardan alsa da verdiği hisler daha bugüne ve anda kalmaya dair gibi hissettim. Bu ışık kutularının sizce nasıl bir hissi var? Malzeme olarak da daha bugüne ait diyebilir misiniz?

Lentuculer baskı tekniğiyle oluşturduğum lightboxlar, çocukluğumda cikletlerden çıkan hologramlarla bağlı; çocukken karşılaştığım bu yapılarda beni başka bir boyuta taşıyan bir haz yaşardım. Bu sergide ürettiğim lightboxlarda da aynı hazzı hissettim. Buranın dışında başka bir boyuttalarmış gibi ama bu zamanın da sanallığına çok aitlermiş gibi hissettiriyorlar bana.

İlginizi Çekebilir

Eleştiri

Galerist’te yer alan “Distilled From Scattered Blue” sergisi vesilesiyle mavinin yolculuğu, potansiyeli ve çağrışımları üzerine…

Kütüphane

Mehmet Çeper'in "Derhal" isimli kişisel sergisinin katalog metni Argonotlar Kütüphanesinde.

Duyurular

Kreşendo'nun düzenlediği "Bu Festival Bizim," 1-8 Kasım tarihleri arasında gerçekleşen birbirinden renkli konser, atölye ve konuşmalarla şehrin nabzını mutluluğun ritmiyle attırdı.

Kütüphane

Açık Radyo’nun karasal yayın lisansını iptal etmesinin ardından 2021’den beri ilk kez yayınlanamayan Bağımsızlar, Açık Radyo ile dayanışan Argonotlar aracılığıyla size ulaşıyor.

© 2020