Eleştiri

Halının altında ‘ben ve başkası’ var

Yola birlikte çıkmamışlardı… Belki de milat sayılabilecek, Halı Atölyesi tanışıklığı bir araya getirdi onları. Halı Atölyesinde karşılaştılar, halıda sohbet ettiler. Derken birbirlerine denk geldiler.

Yazmaya veya konuşmaya genellikle referans verilecek bir büyük zat adıyla başlamam. Bu kez hem hakkını vermek hem de tersinden bakmak için 19. yüzyılın son çeyreğine denk gelen önemli bir şairle başlamam gerekti. Arthur Rimbaud’nun düz yazı şiirinden adını alan bu sergi için az sonra açacağım nedenlerden dolayı elbette yazmak istedim. Karmaşık düşüncelerle, bir yandan içimi ısıtan, bir yandan da gözümü korkutan hissiyatlarla başladım yazmaya. Yıllardır yanımda yöremde biriktirdiğim, büyümelerini gelişmelerini izlediğim öğrencilerim, hatta yoldaşlarım diyebileceğim iki sanatçının sergisi üzerine yazmam gerekiyor. Sanat yazısı yazmak için veya herhangi bir yazı yazmak için dışarıdan bakmak gerektiğine inanmıyorum. Bütün dışarıdan bakışlar yazanın içine döner eninde sonunda. Öte yandan yapıtlar ve sergi üzerine birkaç oturaklı laf etmeniz beklenir. Benden oturaklı laflar çıkar mı bilmem ama yazdıklarımın yaşadıklarımdan, içimden çıkacağından eminim.

Bütün sürecini olmasa da sanatçılarının sürecini çok yakından bildiğim bu sergi üzerine yazmak için sanatçıların da ifade ettiği gibi geriye gitmek gerekiyor. Zira bu sergi en başında yaşamak, ayakta kalmak için omuz omuza vermiş iki sanatçının sürecinden çıkıyor. Paylaştıkları yaşam, arkadaşlıkları, fikirler ve dahası bir yandan sergiyi ismiyle müsemma yapıyor. Serginin adını ilk duyduğumda bir anlamda modernist edebiyatın köküne verilen böyle bir referansın beni dürttüğünü, bundan ötesini de dürtmek gerektiğini düşündüğümü ekleyeyim.

Kadir Çelik, Baş Aşağı, 235×110 cm, tuval üzeri yağlı boya, 2020

Kasım 2020’de FAAR Art Space’te pandemi koşullarına rağmen gerçekleşen Ben Bir Başkasıdır adlı bu sergi Furkan Akhan ve Kadir Çelik’in yan yanalığını içeriyor, resimler, desenler, video heykel gibi birçok medyumun kullanıldığı bir çeşitlilikle üretilmiş. Fikirlerine ne uygun düşerse o medyumu seçip kullanmışlar. Temelde resim eğitimi aldıklarından sergide resim-desen ağırlığı gözden kaçmıyor.

Bu serginin başlığı da yaşam pratiğinden çıkıyor. Paylaşılan yaşamdan, birbirini inşa etmekten çıkıyor. Kısaca, bırakalım büyük lafları, ayakta kalma savaşından çıkıyor.

Halının altı

Modernite bir yaşama biçimini ve devamında gelenekten kopuşu içerir. Rimbaud’nun kopuşundan söz etmek bu yazının konusu değil fakat parçası olduğu evrensel ve ilerlemeci ‘ben’in açılması bu yazının konusudur. Kimi yorumlar Rimbaud’nun “Ben Başkasıdır” derken kendindeki diğer ‘ben’den veya ‘ben’lerden söz ettiğinden dem vuruyor. Biraz sonra o başka olan ‘ben’in bir başkasındaki ‘ben’ olabileceği söyleniyor. Ondaki ‘ben’in bir başkasını etkileyebileceğini ileri süren kâhin bakışından da söz edilebiliyor. Bir ‘ben’deki ikilik veya çokluktan da….

Sanat disiplininin Rönesans’tan bugüne gelen kısmı bireysel sanatçı kimliğinin inşasıyla biçimlenir, beyaz adamın biçimlediği kanonlara bağlanır. Bu yüzden sanat tarihinin çok büyük bir bölümü ‘ben’ler geçididir. Hatta müzeler bir ‘ben’in diğerinden ayrı olduğunu gösteren sınıflamalarla doludur. Zira o ‘ben’ler orijinal ve tektirler. Bir örnekleri olsa zaten müzelere giremezler.

Kadir Çelik, Ben bir başkasıdır, 9×9 cm, tuval üzeri yağlı boya, 2020.

Böylesi bir ‘ben’den bir başkasını çıkarmanın yüzlercesini görmüş, göstermiş bildiğimiz sanat tarihi ve dahası… Sanki bütün sanat tarihi “bir ben vardır benden içeri” der gibi. Ben olduğum kişiyim ama aynı zamanda bir başkasıyım ve orijinalim.

Bugün güncel sanat alanında da durum çok farklı değilse de ‘ben’den bir başkasına geçiş deneyimlerinin, en azından Foucault bağlamında inşa edilmiş öznelere geçişin altı çiziliyor. Veya müzelerdeki gösterimler hâlâ orijinale ayrılmış özel alanlarda yer alsa da diğer yandan özne olmanın sadece insan türüne ait bir hak olup olmadığı tartışılıyor.

Buradan bakınca bireyin sürekli es geçildiği bizim coğrafyada sanatçı ya da şair gibi bir kimlik üzerinden ‘ben’lerin yüceltilmesini hep garip bulmuşumdur. ‘Ben’lerin, kendiliğinin inşa edilmesinin gerekliliğini bilmekle birlikte, “Ben bir başkasıdır”ı ötelemek, benin başkalaşmasının veya başkası olmasının önemli olmadığı bir gelecek hayal etmek istiyorum. Son Mohikan gibi son antroposen demek istiyorum.

Furkan Akhan, İsimsiz, 235×110 cm, tuval üzerine yağlıboya, 2020

Denk geliş

Yola birlikte çıkmamışlardı…  Belki de milat sayılabilecek, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Resim Bölümü bünyesinde yer alan, sorumlusu olduğum Halı Atölyesi tanışıklığı bir araya getirdi onları. Halı Atölyesinde karşılaştılar, halıda sohbet ettiler. Derken birbirlerine denk geldiler. Aradan kimler geldi geçti, aynı evde öğrenci hayatı yaşamaya başladılar. Şimdi ikinci evlerine geçtiler. 

Halı atölyesi önemli bir deneyim yaşattı onlara. Bir arada nasıl üretilir deneyimi yaşandı. Mekânla uzlaşmanın, mekâna teslim olmadan onu ihtiyaçlar dahilinde dönüştürmenin, bir fikrin peşinden koşmanın, sonra o fikri yerle bir etmenin deneyimini yaşadılar. Bu iddialı sözler edilecekse halı atölyesi için edilmesinde hiçbir sakınca yok. Zira bu sözler, halı atölyesinde yıllardır deneyimlenen birikim sonucu sarf edildiler. Yolu geçenin büyük katkılarıyla inşa edilmiş alanın yaşama bilgisi, pratiği ile…

Hem bir arada hem de ayrı yaşadılar. Derken uzantıları binada yaşandı. Aramızda Huzur apartmanı dediğimiz atölyelerimizin olduğu binamız bir kez daha “Bir mekân nasıl oluşturulur?” sorusunun güncel karşılığı oldu. Büyük emek harcadığımız, yaptıklarımıza şaştığımız, aşk nefret ilişkisi yaşadığımız binamızı paylaştık birlikte. Atölyemin alt katında onların da bir atölyesi oldu. Dağınıklıklarından bol bol şikâyet ettiğim…

Bu sergi o mekânda yeşerdi. Bir gün birlikte sergi yapacaklarını, adını Rimbaud’ya ithafla Ben Bir Başkasıdır koyacaklarını öğrendim. Seçtikleri dönem nedeniyle hem şaşırdığım hem de sanat eğitimlerinden dolayı yerine oturttuğum bir başlıktı. Yine de “ben bir başkasıdır”, bende tınladığı şekliyle göz ardı edemeyeceğim şu ikilikte var oldu:

Kadir

Onu tanıdığım günler, Depo’da çalışmaya başladığı zamanlara dek gidiyor. Sanırım yıl 2014. Depo’daki sergi hazırlıklarına yardım ediyor. Derken halı atölyesine gidip gelmeye başlıyor. Yaşamaya çalışıyor, bir yandan atölye sorunları yaşıyor. Ne yapsa olmuyor. Çiziyor çiziyor.

Malum ‘nü’lerle başı belada. Ne kadar çizse aynı yere varıyor. Belli ki sıkılmış. İlk konuşmalarımız desenler üzerinden ilerlerken, iş sonunda kendi bedenine kadar varıyor. O gün bugündür bu beden sorunlu. Sanat tarihinin sorunlu bedenlerinden kendi bedeninin sorun olmadığını anlayana kadar sürecek dar bir vakit.

Kadir sürekli çiziyor. Hani bilinen tabirle iyi çizerlerden. Parçaladığını, bedenini çiziyor. Sergideki büyük resmi biliyorum. Atölyede yapıldı. Bir dizi resmin sonuncusuydu. Başkalaştırmak istediği bir beden var. Sınırlarını merak ediyor. Bu sergideki yüz çizimlerini aniden görüyorum. Daha önce görmediğim çizimler. Parçalamıyor, öteki olabilecek olanla uğraşıyor… Yirmi beş parçadan oluşan İfadeler adlı bu işe bakarken bir ekran izliyor gibiyim. Kadir’ler veya Kadir’imsiler geçidi. Yine de resim. Yine de desen.

Kadir Çelik, İsimsiz, 30×30 cm, kâğıt üzerine tarama ucu, 2020

Furkan

İlk kez Fulya’nın yönlendirmesiyle, bir çekmece dolusu iç çamaşır resimleriyle karşıma çıktığını hatırlıyorum. İlk karşılaşmamız Furkan’ı kesmemiş olmalı ki bir süre kayboldu. Sonra karar vermiş olmalı veya yeni bir karşılaşma yaşamış olmalı. Manzara değişmiş, Furkan halı atölyesinin daimi takipçisi olmuş, ortalığı çekip çeviriyor. Elini attığı her işin üstesinden geliyor. Kimi kez algılama kapasitesinden dolayı ne kadar genç olduğunu unuttuğum biri Furkan.

Genişçe bir tuval. Tertemiz ortada varlığı çok belli, üstüne üstlük dokunulmaz bir tabak. Tek başına. Evet Furkan’ın nesnelere olan mesafesi ve onlarla kurduğu tuhaf ilişkiden söz ediyorum. Özenli, dikkatli boyanması gereken nesneler, Furkan’ca bir hamlede yapılan, yapılması gereken resimler. Bu resmi biliyorum. Atölyede yapıldı. Yan tarafta bir seri desen. Onlarla ilk kez karşılaşıyorum. Bu da Furkan’ın sürprizi. Cebinden ilk kez gün yüzüne çıkardığı bir dizi yaralı yüz. Furkan’la birlikte yaşayan yaralı, ona ait yüzler. Her sayfada biraz azalan sonra yeniden depreşen egzamalı yüzler. Yaşamından gelip geçenlerin izleri. Birlikte yaşadığı anıları, hatıraları. Biliyorum oradaydım. En azından bir kısmında…

Furkan Akhan, Adsız, 21×29,7 cm, kâğıt üzerine kömür kalemi, 2020

Hem ‘ben’ hem ‘başkası’ olmak

Sonra bir oda ve bir video. Ayak izlerini takip eden bir diğer ayak. Döngüsel hiç bitmiyor.
Serginin camlı dışarıya bakan bölümüne dirseklerinden kesik iki kol yerleştirilmiş. Fakat asıl mesele ellerde. Biri Kadir’in diğeri Furkan’ın. Daha önce yapmış olduğum bir işe[1] referansla bilerek yaptıklarını söylüyorlar. Bu eller eninde sonunda Tanrının Âdem’i bir dokunuşla hayata geçirdiği Michelangelo’nun Âdem’in Yaratılışı freskine gönderme yapıyor. Hem benim versiyonumda hem de onlarınkinde doğrudan sanat tarihi referansı var. Birbirine dokunacakmış gibi duran Furkan ve Kadir’in dirsekten kesilmiş elleri alçı kalıp şeklinde birbirlerini işaret ediyor, dokunmaya hevesli gibiler ama mesafeliler. Yerden yüksekçe yerleştirilmişler. Mekânın eğimine göre pozisyon almışlar. Güçleri birbirlerine yetiyor, birbirlerini gösteriyor, başkası oluyor veya ortada bir yerde hiyerarşinin olmadığı yerde dağılıp gidiyorlar.

Başkası olabilen, başkasına dönüşebilen veya başkalarının olabilecek bu eller bence boşluğa, görülemeyen ilişkiye işaret ediyor. Görebilenin önemseyeceği yer orası olmalı, en azından ben gözümü ortada dağılmış olan o ‘ben’lere dikiyorum.

Şimdiden bakınca ki bakmayı tercih ettiğim yerde herhangi bir ‘ben’e öncelik tanınmayışı sergiyi bugüne bağlıyor.

Sanatçılar serginin içeriği ve karşılıklı paslaşan duruşlarıyla dokundurarak ifade etmeyi yeğlemişler ama madem yazıyorum daha de belirgin hale getireyim. Belki en fazla altını çizmem gereken nokta, salgın sürecinde gerçekleşen bu serginin, içeriği, duruşu ile bir dayanışma örneği sergiliyor olması. Dayanışmaları sergiyi açtık, sattık, para kazandık şeklinde gerçekleşmiyor. Öyle ya da böyle hayatı birlikte göğüsledik, ayakta kaldık ve işte bunları yaptık diyen bir sürecin gösterilmesiyle biçimleniyor. Serüvenlerine ortak olduğum Furkan ve Kadir, sanat yapmanın bilindik formlarını kullanarak yaşamı göğüsleme pratiğini hem ‘ben’ hem de ‘başkası’ olarak inşa ediyor.


[1] A, Duvar enstelasyonu, Karışık malzeme, 2017. A sergisi kapsamında üretilen Zilberman proje alanında sergilenen sergiye adını veren iş.

İlginizi Çekebilir

Söyleşi

Raziye Kubat’la dağ köyüne dönüşünü, romantik imgelerden uzak bir perspektifle, doğanın sertliği ve direnişiyle şekillenen yaratım sürecini konuştuk.

Kütüphane

Sanat Dünyamız dergisinin "Sanat Tarihi Nasıl Yazılır?" temalı Eylül/Ekim 2024 tarihli sayısında yayımlanan Sezin Romi'nin yazısı Argonotlar Kütüphanesinde.

Kütüphane

Özkan Işık’ın İMÇ YÜZONBİR'de devam eden “Kısır Gecesi” sergisinin metni Argonotlar Kütüphanesinde.

Kütüphane

30 Kasım'a kadar Merdiven Art Space’te görülebilecek olan Berka Beste Kopuz’un “Toprak Biriktirir Geçmişi II” isimli sergisinin metni Argonotlar Kütüphanesinde.

© 2020

Exit mobile version