Eleştiri

Kayda geçsin! Milli Reasürans Sanat Galerisi’nin hafızası

Millî Reasürans Sanat Galerisi’nde “bir şans daha var mı?” sorusuyla yıkım tarihinden kesitleri, yıkımın yol açtıklarını odağına alan sergi, aynı zamanda galeri mekânının belleğine de bir saygı duruşu niteliğinde.

Antonio Cosentino, İsimsiz, Buluntu objeler/, 153 x 33 x 106 cm, 2023

Millî Reasürans Sanat Galerisi’nde “bir şans daha var mı?” sorusunu başlığına taşıyarak izleyiciyle buluşan Melike Bayık küratörlüğündeki sergi, içinde bulunduğu galeri mekânı başta olmak üzere çeşitli kültürel mekânların, tarihi yapıların, yaşam alanlarının, kentsel dokuların hafızalarını yok olma ihtimalleri ve yıkım tehdidi üzerinden ayaklandırıyor. Bu yapıların varlıklarını tehdit eden durumlar, yok olduklarında açılan boşluklar ve toplumda yarattığı hasarlar üzerine düşünmeye vesile olan sergi böylelikle iki hat üzerinde; hem yer aldığı mekânın hafızasını hem de bulunduğu mekândan dışarıya uzanıp çeşitli yapıların hafızalarını yoklayarak ilerliyor. 

Dönüşüm adı altında yapılan müdahalelerin yerinden etme, atıllaştırma, kimliksizlik, aidiyetsizlik, güvencesizlik gibi yol açtığı toplumsal meseleleri gündemine alan sergideki işlerde buna karşılık sadece bir insan figürü yer alıyor. Sergi böylece insanı “görünmezleştiren” ve yok sayan zihniyetin sebep olduğu ıssızlaşmayı da görünür kılıyor. Öte yandan kişisel anlatılar ve kolektif tecrübeleri harmanlayarak bellek üzerinden bir direnç noktası kuruyor. Böylelikle sergi, şu anda sadece sanat galerisinin aktif olduğu ve geleceğinin ne olacağı muallakta olan Millî Reasürans T.A.Ş Genel Müdürlük Binası’nın hikâyesinden galerinin belleğine, tekil örneklerden kapsamı geniş kentsel/mimari müdahalelere ve bunların etkilerine dair bir güzergâh oluşturuyor.  

İlk durak Maçka’da yayıldığı geniş alanda pasajı, avluları, iki sokağı bağlayan geçidiyle, semtin bitişik nizam yüksek yapılarının arasında içine buyur eden boşluklarıyla özgün bir yapı olan Millî Reasürans Binası. Tasarımı Sevinç ve Şandor Hadi tarafından yapılan ve bünyesinde ofislerden konferans salonuna, fuaye alanından sergi mekânına, kütüphaneye pek çok birimi barındıran kompleks; tamamlandığı 1992 yılında Ulusal Mimarlık Proje Dalı’nda başarı ödülü kazanmış, Korunması Gerekli Kültür Varlığı olarak da tescilli bir yapı. Türkiye modern mimarlık tarihinin önemli yapıları arasında yer alan binada 1994 yılından bu yana faaliyet gösteren Millî Reasürans Sanat Galerisi ise öncelikle Türkiye’nin ikinci kurum galerisi olarak 29 yılı geride bırakmasıyla sürekliliğin zor olduğu bir alanda biriktirdiği hafızayla dikkat çekiyor.  

Millî Reasürans Sanat Galerisi, içinde bulunduğu kompleksteki özerk yapılanmasıyla ve kendine özgü mimarisiyle de kimliğinin altını çizen bir mekân. Dönme dolap kapıdan binanın fuaye alanına girildiğinde soldan aşağıya inen merdivenler belirliyor galerinin güzergâhını. Ancak Millî Reasürans sergileri, izleyicileri genellikle galeri mekânından önce, girişteki bu fuaye alanında karşılayageldi şimdiye kadar. Çünkü bu alan aynı zamanda galerinin dışarıyla, sokakla bağ kurduğu tek alan. “bir şans daha var mı?” sergisi de hem galerinin bu sergileme geleneğini selamlayarak hem de yapının kendine özgü mimari unsurlarını vurgulayarak mekânla grift bir ilişki kuruyor.

Sergi fuaye alanında bu kez parçalanmaya, dağılmaya dair bir kurgusu olduğunu duyuruyor izleyiciye. Sümer Sayın’ın Huzursuz Bekleyiş adlı yere yığılır gibi yayılmış kumdan çantası, her şeyin ellerimizin arasından kayıp giden kum taneleri gibi temelsiz, güvencesiz olduğunu akla getiriyor. Her şey kumdan kaleler gibi bir anda yok olabilir, bir ev bir günde çatısız kalabilir, tarihi bir bina bir anda hafızalardan silinebilir…

Bu işle hemen ardındaki duvarda ilişkilenen bir diğer Sayın imzalı İsimsiz Taşlarınız adlı çalışma ise her biri kişi isimleri taşıyan ve havada asılı gibi duran taş formunda seramiklerden oluşuyor. Yerküreye sığamamış, yerindeyken parçalanmış, yıkılmış; dolayısıyla her biri taşıdıkları ismin taş sertliğinde hikayesiyle boşlukta salınıyor, gökyüzüne serpilmiş yıldızlar gibi sınırsızlık fikrine göz kırpıyorlar.

Seçil Yaylalı, Collect-ive-ing (Tek parçalı Kültürel Logografi); 42 parça, boyutlar değişken, 2018

Galeriyi işaret eden merdivenlerin başında ise Seçil Yaylalı’nın adı Collect-ive-ing (Tek Parçalı Kültürel Logografi) olsa da çok parçalı ve interaktif işi yer alıyor. Yaylalı’nın Danimarka’daki göçmenlerin özlem duydukları yerlerin hatırlattıklarına dair duygu tanımlamalarına ve çağrıştırdığı imgelere yer veren bu çalışması, duvara yap-boz misali yerleşerek farklı göçmenlik hikâyelerini birbirine geçirip çoğaltıyor. Yaylalı böylece “tek parçalı” uzun bir hikâye aktarıyor. 

Sümer Sayın’ın galeriye geçişi sağlayan merdivenlerde yer alan Now Here adlı çalışması, bir yandan geçiş alanını tanımlayarak mekâna atıfta bulunurken bir yandan da aynadan harflerden oluşan “şimdi” ve “burada” sözcüklerinin içinde kendisiyle buluşan izleyiciye hem o anda orada olduğunu hem de binanın muallak geleceği sebebiyle belki de bu “şansı” bir daha yakalama ihtimali olmadığını hatırlatıyor.

Sümer Sayın, NOW-HERE, Ayna yerleştirmesi, 45 x 200 cm, 2016

Galerinin izole bölümlerinden, dolayısıyla da daha çok video işlerin gösterildiği bölümde bu kez Mehmet Ali Boran’ın videosu yer alıyor. Boran Sihirli Ev adlı videosunda yerinden edilme meselesine Mardin’deki Ermeni yapılarında bulunan kuş figürü üzerinden bakıyor. Tehcir sonrasında evlerin yeni sahipleri tarafından kafaları koparılarak uçurulan bu kuş heykellerinin uğramış oldukları mağduriyeti onarma isteğiyle yola çıkan sanatçı, videoda bu yapılardan birindeki kuş heykelciklerinin kafalarını yerine yeniden yerleştirerek iade-i itibarda bulunuyor. Bir iyileştirme çabası olarak da okunabilecek çalışmada bu görüntülere, yapının tarihçesini ve evin gerçek sahiplerinin hikayesini aktaran bir metin eşlik ediyor. 

Aytekin Olgunsoy’un arkeolojik buluntulara benzeyen amorf çanak çömlek parçalarını duvarda “sergilediği” yerleştirmesi, hikâyesiyle de katmanlanan bir çalışma. Sanatçının 283 gün boyunca tarihi yarımadada deniz kenarından topladığı tanımsız taş ve seramik parçalarından 198 tanesiyle oluşturduğu yerleştirme, insanın yarattığı ve yıktığının doğa aracılığıyla açığa çıkıp bir galeride sanat eseri olarak vücut bulmasındaki döngüsellik kadar, korunamayan ya da gözden çıkarılan Hasankeyf gibi kültür varlıklarını akla getirmesiyle de çarpıcı.

Aytekin Olgunsoy, Ceci N’est Un Pipi, Seramik, 198 adet ahşap çay kutusu, 2023

Memed Erdener’in Kutsal Üçlü: Hırsız-Dilenci-Köle adını verdiği üçlemesindeki “kuklamsı” sandalyeler, kentsel dönüşümün açtığı rant alanındaki konumlanışları akla getirirken Antonio Cosentino ise kıyı şeritleri ve sahillerin kamu yararına kullanımı üzerine yaptığı çalışmada çizimlerin yanı sıra keşifleri sırasında bulduğu bir gemi dümeni ile yine yıllar içinde topladığı buluntu nesnelerin yer aldığı bir düzenlemeye yer vererek bir başka rant alanındaki dönüşüme tanıklığını, bu dönüşümün kaydını tutarak ortaya koyuyor.  

Melike Koçak’ın Tozkoparan’da bir mahallenin kentsel dönüşüm süreciyle yok edilişine tanıklık ettiği Rüzgar Bizi Götürecek adlı serisinden beş fotoğrafı ise yıkımı bir ailenin yas tutma biçimi ve mahallenin kendine has dokusu üzerinden aktarıyor. İşte serginin tek insan figürü de küratör Melike Bayık dokunuşuyla tüm olan biteni yukarıdan ama betonun ortasından izleyen bir kadın olarak kendini gösteriyor. 

Kaan Fıçıcı’nın parçalanmış mekanik bir objeyi andıran resimleri, Yunus Emre Erdoğan’ın  3D printer çıktısı aracılığıyla bir şişenin bütünü ve kesitini aktardığı çalışması ve Egemen Tuncer’in eski AKM ile şu anda yerinde olmayan bir su arıtma tesisinin fotoğraflarından yola çıkarak yeniden hayat verdiği “hayalet” yapıları ise parçalama, bölme, yok etme ve yeniden inşa etme üzerine söz söyleyen işler olarak sergiyi şekillendiriyor. Rana Kelleci’nin telefon ekranında gördüğü göç hikâyelerini çizgisel imgelere dönüştürerek “çoğalttığı” Repost adlı performatif video ve desenlerden oluşan çalışması, göçü anonimleştirmekle birlikte yaygınlığının da altını çiziyor.

Yunus Emre Erdoğan, İsimsiz, Kâğıt üzerine toz pastel, 76 x101 cm, 2023

Şifa Girinci’nin Dayanışma Yeni Para Birimi adlı çalışması, bir rafta yer alan ve üzerinde Almanca “dayanışma yeni para birimi” yazan Berlin’den toplanmış kaldırım taşları ile yerde İstanbul sokaklarından toplanmış ve borsadaki grafikler misali dizilmiş kaldırım taşlarından oluşuyor. Kaldırım taşlarının birlikteliği akla Gezi gibi toplumsal isyanların yanı sıra kentsel dönüşümün rantsal kazanımlarını da getiriyor.

Şifa Girinci, Dayanışma Yeni Para Birimi II, değişken boyutlarda taş üzerine akrilik, 2022

Serginin son cümlesini Memed Erdener’in Latince evcil köle anlamına gelen Famulus adlı heykeli kuruyor. Sırt üstü yere devrilmiş bir sandalye formundaki heykel, galeri mekânının tam ortasında bir tehdit ya da ihtimal gibi konumlanıyor. Bir yıkımdan geriye kalan kimliksiz bir nesne mi o? Doğum yapan ya da bomba tutan bir kadın mı? Bir yok oluşu mu, yoksa bir başlangıcı mı işaret ediyor?  

Sergi, Millî Reasürans Galerisi’nin belleğini ve geleceğine dair ihtimalleri yoklayarak, benzer örnekleri ve hikâyeleri bir araya getirerek gösterdiği “yıkım manzarası”nın içinden tarihe  kayıt düşüyor. Tıpkı galerinin şimdiye kadar düzenlenen 180’i aşkın sergi ve bu sergiler için hazırlanan yayınlar da dahil belge, görsel ve çeşitli materyallerden oluşan geniş arşivinin dijitale aktarılması gibi. Dijital arşivin kurumun 30. yaşında, çevrimiçi ortamda erişime açılması planlanıyor.

İlginizi Çekebilir

Kütüphane

Mehmet Çeper'in "Derhal" isimli kişisel sergisinin katalog metni Argonotlar Kütüphanesinde.

Duyurular

Kreşendo'nun düzenlediği "Bu Festival Bizim," 1-8 Kasım tarihleri arasında gerçekleşen birbirinden renkli konser, atölye ve konuşmalarla şehrin nabzını mutluluğun ritmiyle attırdı.

Kütüphane

Açık Radyo’nun karasal yayın lisansını iptal etmesinin ardından 2021’den beri ilk kez yayınlanamayan Bağımsızlar, Açık Radyo ile dayanışan Argonotlar aracılığıyla size ulaşıyor.

Kütüphane

Berkay Tuncay'ın SANATORIUM’da gerçekleşen “Clicktrance” isimli sergisinin metni Argonotlar Kütüphanesinde.

© 2020