Eleştiri

Kötülüğün sıradanlığı ve sınırları üzerine

Mehmet Ali Boran’ın 5. Mardin Bienali’yle eşzamanlı izleyiciyle buluşan “Dudakların benden başka hiç kimsenin toprakları değildir” sergisi 20 Haziran’a kadar görülebilecek.

Mehmet Ali Boran, Anadolu Parsının Tedirgin Arayışları, Videodan ekran görüntüsü, 2021.

Birinci Dünya Savaşı’yla ilgili bir belgeselde cephede savaşan bir askerin sevgilisine yazdığı bir mektubun bu cümlesi kalıyor sanatçının zihninde. Öncesi ve sonrası yok. Öncesi ve sonrası, büyük ulusal anlatının ambarında küflenmesin diye arada bir yerinden kımıldatılan şeyler, yani kahramanlıklar, efsaneler, fedai ruhlar, bilançolar, göçler, yıkıntılar ve küllerinden doğuşlar… 

Japon yazar Kenzaburo Oe’nin Kişisel Bir Sorun adlı romanında, “Beni korkutan şeylerle karşılaştığımda, eğer ben başka bir insanı korkutuyor olsaydım kendim daha çok korkardım herhalde diye düşünüp psikolojik olarak rahatlıyorum. Senin hiç taşıdığın en korkutucu duyguyu başka birinin zihnine yerleştirdiğin oldu mu?” diye devam eden bir diyalog geçer. 

Savaşı, hayatını, topraklarını kaybetme korkusunu taşıyan asker, bunca tehlikeden duyduğu korkunun üzerini örtecek yegâne şeyin kendi kendisinden korkmak ve böylesi bir korkuyla başka birini de korkutmak olduğunu mu düşünmüştür? 

Korktuğu şeyin bizzat kendisinin olması ve bu korkuyu başkasının da korkacağı bir şey haline getirmesi, sanatçı Mehmet Ali Boran’ın sergi metninde kitabından alıntı yaptığı Hannah Arendt’in Kötülüğün Sıradanlığı kavramına doğru yol alan adımlarını taşıyor olabilir. 

Mehmet Ali Boran, “Dudakların benden başka hiç kimsenin toprakları değildir“ sergisinden görünüm.

Mardin’de toprak kayması riskiyle karşı karşıya olan Gül mahallesinde yer alan tarihi bir mekânda “Dudakların benden başka hiç kimsenin toprakları değildir“ isimli solo sergisini açan sanatçı, yıkımın ve tahribatın, arzunun ve sömürgeci iştahın sadece savaşlarda karşımıza çıkabilen kötülükler olmadığını, insanın önce kendisiyle, sonra bir başkasıyla kurduğu ikili ilişkide görülen tahakküm nüvelerinin doğaya, mekâna, kültüre, kitlelere “olağan şartlarda ve zamanlarda” nasıl sızabildiğini gösteriyor. Sanatçı, kötülüğün bir kötülük olarak anlaşılmasının engellenişini ve görünmez hale geldikçe bir güç elde edişini sergideki birçok çalışmasıyla ortaya koyuyor. Ve böylece sergide “güç uyguladığımız şeye yabancılaşmamızın” bir başka veçhesi karşılıyor bizleri. 

Sadece öpülebilen bir şey olmayan dudağın aynı zamanda söz söyleyebilen özelliği de “bir muktedir” tarafından “eşyanın doğası bağlamında” mühürlenebileceği için söz konusu dudağın bir organ/mekân olarak baskı altına alınabildiği gibi bir dil ve ifade aracı olarak da baskı altına alındığını gösterir bize. 

Mehmet Ali Boran, “Dudakların benden başka hiç kimsenin toprakları değildir“ sergisinden görünüm.

Kötülüğe uğramış bir mekânı, bir hafıza ve o hafızanın anlatıcısı olan bir dilden bağımsız düşünmemiş sanatçı, mekânda yaptığı yerleştirmeler bir çatlağı aramak üzerine kurgulandığı için izleyicinin dikkatini kötülüğü görünmez hale getirenin özellikle görünür olmasını arzuladığı imzasını bulmaya yöneltir. 

Bir masa, bir sandalye, bir kriko ve tahtadan bir kar küreği yardımıyla mekanın sanki çökmek üzere olan tavanının çökmesini durdurmuşçasına bir yerleştirme yapan sanatçı, görünmez olanın yarattığı tahribatı bir nebze olsun görünür kılacak bütün absürt malzemeleri kullanmaktan kaçınmaz. Görmediğimiz sistemli, kapitalist, kolonyalist kötülüğün gücüne karşı elimizdeki direnişin gün geçtikçe ne denli ilkelleşen imkanlar olduğunu göstermesi açısından trajikomik bir sahneyi yaratır. 

Mehmet Ali Boran, Eski Zamanlardan, Galvaniz sac ve epoksi, 19 x 29 cm, 2021.

Hackleyemediğin, devre dışı bırakamadığın sisteme, üstüne gelen devasa savaş makinesine karşı can havliyle atacağın taşı aramak gibi bir sahne… Bir kum fırtınasının havasını solumak zorunda kalıp buna karşılık alabildiğin tek önlemin gözlerini bir süreliğine kapatmak olması gibi. 

Sergide, son zamanlarda nesli tükenme tehlikesi altında olan Anadolu parsını canlandıran bir uçurtmanın Dersim, Diyarbekir, Hasankeyf semalarındaki yolculuğu ve o yolculuk esnasında kendi hikâyesini anlattığı bir video çalışması da yer almakta. 

Anadolu parsı avına çıkan avcıların kol gezdiği ve konumlandığı siyasal sınırdan kaynaklanan çatışmaların sürdüğü bir yaşam alanının sadece kendisi için değil, kendisi dışındaki bütün canlı ve cansız varlıklar için nasıl bir yok oluş ve kaçış alanına döndüğünü parsın dilinden aktaran videoda, yol boyunca parsın durup dinleneceği, korkuya ve telaşa kapılmadan biraz mola vereceği ya da orayı kendisine yeni bir yurt edineceği herhangi bir yerin kalmadığına da tanıklık ediyoruz. 

Mehmet Ali Boran, Araf, Minyatür, 43,5 cm x 58,5 cm, 2021.

Yıkılmış Sur’un, sular altında kalmış Hasankeyf’in üzerinden uçan bir parsın anlattığı hikâye sadece bir hayvanın hikâyesi olmaktan çıkıyor. 

Ülkü Tamer’in Serçe isimli şiirinde geçen bir yolculuğun hikâyesi karşılıyor bizleri.

“Kelimesini bulmuştum yolculuğumun. 
Umutsuzluk.”

Yürüyüşüyle, koşusuyla, benekli derisiyle meşhur bir pars, hikâyesini bize bir ağacın gölgesi altında, çıktığı bir kayalığın üstünde, su içtiği bir derenin kenarında anlatabilecekken sırf hikâyesini anlatmak için bile göğe çıkması her ne kadar sanatçının ona açtığı büyülü bir gerçekliğin olanağı gibi görünse de aynı zamanda “anlatmayı” imkânsızlaştıran baskının büyüklüğünü de görünür duruma getirmekte. 

Umutsuzluk, hem anlatıcının yaşayabileceği güvenli yerinin artık olmadığına hem de bunu anlatabilecek her yerin tekinsiz oluşuna çıkıyor. 

Mardin Bienali’nin açıldığı bir dönemde paralel bir etkinlik olarak yapılmış bu solo sergide üç video çalışmasının yanı sıra fotoğraf, resim, yerleştirme, baskı ve çizimlerin olduğu sanatçının toplam 13 işi yer alıyor. Yolunuz Mardin Bienal’ine düşerse hafıza, adalet, kimlik ve mekân etrafında şekillenen Boran’ın bu kapsamlı sergisini ziyaret etmeyi atlamayın. 

İlginizi Çekebilir

Gündem

Argonotlar ekibi olarak yıl içinde gördüğümüz, dikkatimizi çeken sergilerden bir seçkiyi bir araya getirdik.

Gündem

Argonotlar ekibi olarak yıl boyunca yayınladığımız yazılardan bir seçkiyle karşınızdayız.

Kütüphane

Esra Özdoğan'ın Galeri Nev İstanbul'da gerçekleşen "Makinedeki Hayalet" sergisinin metni Argonotlar Kütüphanesinde.

Söyleşi

Raziye Kubat’la dağ köyüne dönüşünü, romantik imgelerden uzak bir perspektifle, doğanın sertliği ve direnişiyle şekillenen yaratım sürecini konuştuk.

© 2020

Exit mobile version