Laura: Son birkaç yıldır ikinizin arasında dönen ve benim de tanık olduğum konuşmaların önemli bir yönü, çok uzun süredir de devam etmekte olan, kültürel altyapı inşa etmekle ilgiliydi. İkiniz de yerleşik kurallara uymayan çalışma, var olma ve yapma biçimleri olduğunu belirtiyorsunuz. Oldukça derin bir mesele bu. Loophole of Retreat gibi, bozup yeniden yapmaya izin veren altyapılar inşa etmek çok gerekli.
O halde, ilk Loophole of Retreat‘e[1] geri dönerek başlayalım. Konferansı ilk olarak 2018 yılında Guggenheim’da düzenlemeniz için size ilham veren şey neydi?
Simone: Platformu Guggenheim’da inşa etmek gayet doğal bir süreçti, çünkü oradan oldukça iyi destek görmüştüm. Çalıştığım en organize müzelerden biriydi ve Katharine Brinson ve Susan Thompson’a çok yakındım. Guggenheim’ın eğitim konusundaki taahhütlerine ilişkin öncesinde bazı deneyimlerim olmuştu, çünkü Studio in a School’da çalışırken çocuklar için resim öğretmeni olmam sebebiyle onların Eğitim Departmanı ile etkileşim halindeydim.
Başlangıçta, Loophole carte blanche derim diye düşünmüştüm çünkü başlıkta Siyahlığa ya da gerçekten belirgin başka bir şeye odaklanmayan ve gerçekten bir başlığı olmayan bir konferans yapmak istedim. Böylece insanlar belirli bir fikir yerine kişilere odaklanmak durumunda kalacaklardı. Siyah kadınların entelektüel çalışmalarının yokluğuna dikkat çekerek buradan doğru sanatın yaratımı ve deneyimlenmesini ele almak istedim. Sanat dünyasında şöyle bir ön kabul vardı: eğer ben kendi hayatımdan bahsediyorsam, o zaman bu “toplumsal cinsiyetle ilgili” bir şeydir. Ya da eğer ben kendi hayatımdan bahsediyorsam, o zaman bu “ırkla ilgili” bir şeydir. Ardından da bunların azınlıklara özgü belli kaygılar olduğu ve bu nedenle de lüzumsuz veya en iyi ihtimalle benim kendi ilgilendiğim hususlar olduğu sonucuna varılıyor. Bu yıllardır kullanılagelen bir yaftalama. Bundan bıktım. Ayrıca bugüne kadar Siyah kadınları hep birincil hitap ettiğim kitle olarak tanımlamaya da dikkat ettim. Geriye dönüp baktığımda bunun bir platform oluşturmanın ilk adımı olduğunu fark ediyorum. Çağdaş Sanat için bir Foucault ya da Hannah Arendt kadar gerekli görülmeyen, Sylvia Wynter, Hortense Spillers, Saidiya Hartman ve Christina Sharpe gibi teorisyenler vardı. Onlar sanat dünyasında çalışan pek çok insanla ilgili pek çok şey söylüyor ve yapıyorlardı. Leslie Hewitt ve Omar Berrada’nın Cooper Union’daki eleştirel oturumları (Intra-Disciplinary Seminar’ın halka açık konferans serisi) gibi birkaç müdahalenin dışında, bu kadınlar Sanat dünyası tarafından temel konular anlamında büyük ölçüde göz ardı ediliyordu.
Biz kapı bekçiliği yapmaya gerek olmadığını göstermiş olduk. Kapıları daha geniş açtık ve herkes daha güçlü hale geldi. Bu duruşu benimsemiş olduğumuz için de hiçbir şey kaybetmedik. Ve bu dünyada, sanat dünyasında etik olarak hareket edebilmemizin bir yolu da budur.
Odak noktaları çok katı olan bu konferansların aksine, entelektüellerin kendi konularını seçmelerine ve daha çok sanatçı gibi faaliyet göstermelerine izin veren bu deneysellik de ayrıca hoşuma gitti. Bunun ilginç olacağını düşündüm. Bana düşen kısmın da öyle. Saidiya Hartman ve Tina Campt ile işbirliği yaptım ve ikisi de Guggenheim’daki Loophole of Retreat için ve ardından da e-flux’ta yayınlanması için çalıştı. Ama Venedik’te olanlar gerçekten Rashida’ya aitti. Venedik’teki Loophole of Retreat’i o organize etti. Benim için durum platformu oluşturmak ve Venedik’e getirmekti. Gerçekleşmesini sağlamaktı. Ama bu büyük bir iş haline geldi, benim için de yeni bir deneyim oldu. Ama bu süreçte büyüdüğümü hissediyorum. Evet. Yani, bunun için gerçekten savaşmak zorunda kaldım.
Laura: Biraz garip bir şekilde, Venedik’teki Loophole of Retreat deneyimi, fiziksel bir mekân olarak köşelerine çekilmek zorunda bırakılanların tekrar alanlara dönüş yeri gibiydi. Rashida, bu şehirde ortaya çıkan konferansı nasıl kavramsallaştırdığınızdan, konferansın mekânlarını bu kadar özel bir atmosfer yaratacak şekilde düzenlemeyi nasıl hayal ettiğinizden bahsedebilir misiniz?
Rashida: Bu kadar inanılmaz olan şeylerden biri, dünyanın her yerinden kadınların Bienal sırasında Amerikan Pavyonunu, İskoç Pavyonunu görmek için, ilk kez Siyah kadınların çalışmalarını sunan bu payvonları görmek için Venedik’te olması gerektiğiydi. İlk başlarda insanların gelip gelemeyeceğine dair kafalarda sorular vardı sanırım. Ama bu tereddüt bizim için şaşırtıcıydı, çünkü birincisi, ilk Loophole of Retreat’te tıka basa dolu bir şekilde tüm biletleri satmıştık. Ve ikincisi de, herkesin Amerikan Pavyonunu görmek için Venedik’e gelmek istediğini biliyorduk. Ve insanlar karar vermeye çalışıyordu, Nisan ayında mı gelmeliyim? Loophole of Retreat’e mi gelmeliyim? Yoksa ikisine de mi gelmeliyim? Ama biz “Birileri gelir mi?” sorusunun aksine asıl sorunun “Tüm bu insanlara uyacak bir şeyi nasıl ayarlarız?” olduğunu biliyorduk.
Simone’un da dediği gibi, bu deneyimin davet edilen Siyah kadın entelektüellerin tamamı için kapsayıcı olduğundan, ve bu kadınların tam özgürlüğe sahip olduklarından ve de bu davetin her biri için adil olduğundan nasıl emin olacağımıza da odaklandık. Diyelimki bir performans gerçekleştireceksiniz, biz hem bu performans için gereken zamanı sağladık hem de gerçek anlamda bir teknik desteğe erişimi olduğundan emin olduk. Eski bir havuzun ortasına bir sahne inşa ettik, elbette bu gerçekten inanılmaz bir ekip olan ve en başından beri ne yaptığımızı tamamen anlayan İtalya’daki dahi ortaklarımız (A Consulting) sayesinde oldu.
Kendisinin de belirttiği gibi, Simone, Loophole’un Amerikan Pavyonu projesinin bir parçası olması için gerçekten için çok çabaladı, bu konuda çalışması için, parasını kendi cebinden ödeyerek, yeni insanlar işe aldı. Dört başı mamur bir ekibimiz oldu, çünkü Simone kendi stüdyosunda bu gerekli altyapıyı oluşturmuştu. Örneğin, Susan Thompson, Guggenheim ile Venedik arasındaki bağlantıyı sağlıyordu. Ve bir zamanlar Whitney’de performans sorumlusu olan Greta Hartenstein, teknik müdür olarak performansları organize etmek üzere iş başındaydı. Ve ayrıca benimle Açık Toplum Vakıflarında çalışan Daphne Hernandez ise müzik işini üstlenmişti. Yani, herkesin ihtiyaç duyduğu şeye sahip olmasını sağlamak ve bunu üst düzeyde başarabilmemiz için tüm bu kadınlarla beraber çalıştık.
Venedik’in tam bir loophole olduğunu söylüyorsun. İlginçtir, çünkü 2015’te Venedik’e ilk gelişim, Thelma Golden’ın Ford Vakfı’ndan on Siyah küratör getirmesi için bir hibe almış olması nedeniyleydi. Ve bu çok imrenilen bir davetti, çünkü sanat dünyasında belirli bir ayrıcalık seviyesinden gelmiyorsanız, Bienali görme fırsatınız asla olmayabilir. Bu yüzden 2015’te olanlarla geçtiğimiz sonbahar olanlar arasındaki kat edilen mesafenin gerçekten önemli olduğunu düşünüyorum. İster akademiden gelsinler, ister küratör olsunlar, ister sanatçı olsunlar, sanat alanındaki bu kadar çeşitli konumlardan binlerce Siyah kadının orada olduğunu görmek inanılmazdı. Loophole’a katılan herkes konuşmacı olabilir veya performans gerçekleştirebilirdi. Bu da oradaki kitle ile ilgili en inanılmaz şeylerden biriydi. Ve Lorraine O’Grady, “kendi kendine konuşuyormuş” gibi hissettiğini söylemişti, bu hem komik bir durum hem de harika bir şeydi. Her yaptığı şakada, etrafındaki insanların açıklama yapmadan hemen anlayacağını biliyor olduğunu söyledi.
Simone: Normalde bu alanlarda sahip olmadığımız bir rahatlık ve topluluk duygusu inşa edebildik, çünkü normalde birbirimizden çok izole edildik.
Laura: Loophole, temsilin yalın ve bütünsel halini en derinlikli yollarla aktarmış oldu. Simone, Amerikan Pavyonu’nu açalı neredeyse bir yıl oldu ve son Loophole’dan bu yana altı ay geçti, bu durumu göz önüne aldığında ne düşünüyorsun? Beklentilerinizi karşıladı mı? Tahmin etmediğiniz ama hoşunuza giden ne oldu?
Simone: Pavyondaki sergim ve Loophole of Retreat, en çılgın hayallerimin de ötesinde başarılıydı. Ancak bana pahalıya mal oldu ve neredeyse özbakımla geçen bir yılı geride bırakıyorum. Gerçek manada kendime gelebilmek için zaman ve alan yaratabildiğim için cidden şanslıyım. Ama sonucun başarılı olduğunu düşünmemin nedeni 55 yaşında olmam ve böylesi zor bir süreç karşıma geldiğinde 35 yaşında olmamamdı.
Laura: Bunu biraz açabilir misin? Çünkü bence çok önemli bir şey söylüyorsun.
Simone: Kariyerimin bu noktasında sanatçı olarak kim olduğumu biliyorum. Güçlü yönlerimi ve sınırlarımı anladım. Bunlar benim gözümü korkutan şeyler değil. Bu konuda netim. Örneğin Rashida ve ben yirmi yıllık bir işbirliğini devam ettiriyoruz. Birbirimize karşı kim olduğumuzu biliyoruz. Bir çok deneyimle pişen ilişkilerim var.
Bununla birlikte, riskler çok yüksek olduğu için bu süreçten geçebilmek için en önemli şey gerçekten kendini tanıma ve duygusal kaynaklardı. Maliyetler yüksekti ama projeye gönülden bağlı herkes için kariyerlerindeki en büyük fırsatmış gibi hissettirdi. Ve bu çok zor ve karmaşık bir alan yarattı.
Daha genç olsaydım, şu ya da bu sebebin altında ezilip kalabilirdim. Bundan kaçınmak zor olurdu. Ama 50’li yaşlarımda, halihazırda New York’ta kız çocuğu büyütmüş biri olarak, beni korkutmak gerçekten zor, anlıyor musun? Ya da sanat yaparken New York’ta nispeten fakir bir insan olarak bir kız çocuğu büyüttüğüm için beni yılgın hissettirmek de zor. Sanat dünyasının üzerime atabileceği bundan daha zor bir şey yok. O nedenle gençken kariyerimin aşırı hızlı ilerlememiş olmasının bana yardımcı olduğunu düşünüyorum. Bu yolda pek çok insan bana yardım etti ve bunun için çok şanslıyım ama kariyerim öylece ellerime verilmedi. Bunun için gerçekten savaşmak zorundaydım. Bu yaşta olmanın bu görevi başarmak için beni doğru ruh haline soktuğunu düşünüyorum.
Laura: Bu çok önemli bir nokta. Ve kariyerinizin tüm bu dönemlerinde izlediğiniz yol hakkında son derece etkileyici olan şeylerden birinin, yaptığınız işe kattığınız yoğun entelektüel ve yaratıcı zenginlik olduğunu söyleyebilirim. Ve bu açıkça somutlaşmış sanat eserlerinin ötesine geçiyor, ama onları dışlamıyor. Film çalışmanızı, kolektif çalışmalarınızı ve Rashida ile uzun süreli yol arkadaşları olarak yaptığınız bu işin pek çok yönünü düşünüyorum. Bu sizi nasıl etkiledi? Akla, ruha, yaratıcılığa, kaynak paylaşımına ve diğer her türlü şeye dair halihazırdaki bu zenginlik, özellikle Venedik’teki bu işe yaklaşma şeklinizi nasıl etkiledi?
Rashida: Simone ile olan ilişkimde beni üretken olmaya sevk eden en iyi şeyin onun bana güvenmesi olduğunu düşünüyorum. Simone’un özellikle Venedik’teki Loophole kadar önemli bir konuda bana güvenmiş olmasına çok minnettarım. Simone, benim, oraya kimin katılacağı, bunu nasıl organize edeceğimiz ve günlerin akışının nasıl olacağı gibi konularda gerçekten sorumlu olmamın önünü açtı. Ve bu benim için inanılmaz bir armağandı. Bu seviyede bir proje yapmam için bana güvenmene hâlâ hayret ediyorum Simone. Ama dediğin gibi, 20 yılı aşkın süredir birlikte çalışıyoruz. Ve Simone yaptığım şeylerde, özellikle de Açık Toplum Vakıflarındaki çalışmalarımda, hep yanımdaydı. Dünyanın dört bir yanından sanatçılarla bir buluşma düzenlediğimde Marakeş’e geldi. Bu da bana Küresel Güneyi nasıl merkezlediğimiz ve Siyah kadınları nasıl merkezlediğimiz konusunda ortak bir ahlakımız olduğunu hissettirdi.
Biliyorsunuz, pek çok entelektüel çalışma var. Bu buluşma, Loophole’un nasıl bir şey olabileceğine dair bir girizgah yapmayı sağladı. Lopphole’un küresel bir buluşma olacağını biliyorduk ve örneğin FESTAC 77 gibi tarihi buluşmalardan ilham aldık, bunun yanı sıra 2014 yılında ASIKO için Senegal’e gittiğimizde küratör Bisi Silva ile yaptığımız çalışmalardan ilham aldık. İnsanları bir araya getirmenin yoğun bir entelektüel çalışma olduğunu ve herkesin pratikleri için gerçekten önemli olduğunu kavradık. Ve Simone’un ve benim için bu türden bir karşılıklı dayanışmanın kendisi, en az estetik ve entelektüel açıdan ne kadar etkili oldukları ortada olan, ancak bir şekilde göz ardı edilen Siyah kadınların hak ettiği değeri elde etmesi kadar önem verdiğimiz bir durum. Venedik’teki Loophole, insanlara bu platformu sağlayarak, tüm bunları çözmeye dair nihai bir yöntem oldu. Ve her ne kadar yollarımızın kesiştiği bu insanların kariyerleri ve görünürlükleri farklı seviyelerde olsa da aslında yaptıkları işler bir tür bütünsellik oluşturuyor. Ne yazık ki sanat dünyasının işleyiş biçimi ve akademinin işleyiş biçimi nedeniyle, bu insanlar çoğu zaman kendilerine uyan bir platforma sahip olmayabiliyor.
İlk Loophole hakkında sevdiğim şeylerden biri de söz konusu uygun platformların yokluğuna üzülmek yerine ihtiyaç duyulan bu alanı yaratmasıydı. Venedik’te yaptığımız da buydu. Biz, “İster performans, ister film, ister şiir alanında üretiyor olsunlar, bu kadınlar bizim yaratmaya çalıştığımız tüm bu şeyler açısından önemliler. Onları sadece biraraya getirmek ve yalnızca birbirlerini görebilecekleri bir alan yaratmak yerine, aynı zamanda tüm dünyanın onları doğrudan duyabileceği bir alanı nasıl yaratırız?” dedik. İsimsiz referanslar olmamak için savaşıyorduk, sanat yapan, akademik alanlarda ve hatta benim durumumda hayırseverlik işlerinde çalışan Siyah kadınlar olarak hepimizin şikayetçi olduğu bir şeydi bu. İnsanlar gerçekten sizin kaynak malzeme falan olduğunuzu ve size atıfta bulunmadan fikirlerinizi ödünç alabileceklerini düşünüyorlar. Ve bence Loophole gerçekten bu kadınların ve fikirlerinin, ister YouTube’da, ister canlı yayında, isterse yayınlayacağımız kitapta olsun, ileriye dönük olarak kayıt altına alınması anlamına geliyor. Bu politik olarak gerçekten önemli bir duruş, özellikle de içinde bulunduğumuz an dünyadaki kadın hakları açısından çok yoğun bir an olduğu için. Birçok düzeyde çok yoğun bir an. Fransa’daki protestolardan bahsettik; dünyadaki işçi hakları için önemli bir an mesela. Siyah kadınları etkileyen pek çok siyasi aciliyet içeren hususlar için önemli bir an bu. Ve Combahee River Collective’in bize söylediği gibi, Siyah kadınların hakları varsa, platformları ve kaynakları varsa, bunun hepimizin de bunlara sahip olduğumuz anlamına geleceğini biliyoruz, değil mi? Simone, sık sık, çalışmalarının birincil kitlesinin Siyah kadınlar olduğundan bahsetti. İşte tam da bu yüzden. Venedik’teki Loophole’un, zamanının on yıl öncesine göre ne kadar farklı olduğunu görebilirsiniz. Ve bu gerçekten inanılmaz. Ve evet, tüm bu deneyim, başarabileceğimizi düşündüğümüz şeyler açısından en çılgın hayallerimizi bile aştı. Ve birçok yönden bunu tarif etmekte zorlanıyorum, çünkü bunun aslında tarif edilemez bir şey olduğunu düşünüyorum.
Laura: Ve kesinlikle etkileri hâlâ görülmeye devam ediyor.
Rashida: Evet, hâlâ görülüyor ve umarım gelecekteki şeyler için de ilham verici olur.
Simone: Sadece bir şey söylemek istiyorum, bence bu hem ben hem de Rashida için geçerli. Rashida bunu 25 yılın ardından yaptı, iki yılın değil. Bu gerçekten bir hayat işi. Pavyondaki sergim için de aynı şeyi hissediyorum. Onlarca yıldan beridir çıkardığım dersler ve kurduğum ilişkiler bu işi yapabilmemde benim desteğim oldu. Ve bence bu gayet ortada.
Rashida: Kesinlikle. Ben de böyle düşünüyorum. Bundan bahsetmen hoş oldu. Loophole’da birlikte dans ederek büyüdüğüm arkadaşlar vardı. Ve bence dans okulunda öğrendiğimiz bazı prensipler, örneğin “dolu dolu” dans etmek gibi, her zaman geçerli şeyler. Dolu dolu, çünkü size “Kandırmaca yok, dolu dolu dans et!” derlerdi. Ve bu benim sanat dünyasında da uyguladığım bir şey. Kendime soruyorum, “Kendimin en dolu hali nedir?” Bu doluluğu tüm her şeye nasıl aksettirebilirim? Küratörlüğe mesela? Loophole için gerçekten önemli olduğunu düşündüğüm, bir mekânın duygusal akışını yaratma hususunda kendimi nasıl ortaya koyabilirim? İnsanların kendilerini rahat hissetmelerini istedik. Örneğin, Montessori okulundan beri tanıdığım en iyi arkadaşım Gingie McLeod, burayı şimdiye kadar bulunduğu en güvenli yer olarak adlandırdı. Bu çok özeldi çünkü faşist bir cumhurbaşkanını yeni seçmiş olan bir İtalya’daydık. Avrupa’nın bir grup Siyah kadın için en güvenli yer olacağını hiç düşünmemiştim, ama bir şekilde öyle kıldık. Konferansla ilgili tüm herşeye dair niyetimiz gayet netti. Örneğin bir film odası vardı. Pek çok katılımcının çeşitli filmleriyle buluşabiliyordunuz, birebir katılamayan ya da gelip konuşamayanların ki de dahil olmak üzere… Tourmaline’in filmi gösteriliyordu. İskoç Pavyonu’ndaki Alberta’nın [Whittle] filmi de oradaydı. Sadece dinlenmek için bir oda vardı mesela. Orada oturup e-postanıza bakabiliyor ve böylece bir kayığa binip de otele geri dönmek zorunda kalmıyordunuz. Bazı insanlar orayı biraz kestirmek için kullandı. Tabii, çocuklar da düşünülmüştü, onlar için de alanlar vardı. Bütün bunlar, gerçekten bize odaklanan bir rüya alanını hayal etmekten çıktı. Ve bence son derece başarılıydı; tüm bu detayları düşünmek bizim için zahmetli olsa da, bunu başardık.
Laura: Çocuklar vardı, yaşlılar vardı, uzun uçuş saatlerinden dolayı öyle ya da böyle yorgun düşen farklı coğrafyalardan gelmiş insanlar vardı! İlk güne katılmak için yola çıktığımda Venedik kordonboyundaki ana cadde Riva dei Schiavoni’de yürüyen Siyah kadın selini gördüğümü hatırlıyorum. Ben de birden, “Hah, hangi yöne gitmem gerektiğini biliyorum,” olmuştum. Teknede bizi karşılayan kadınlar vardı ve pek çok kavuşma anı yaşanıyordu. Eşsiz bir deneyimdi. Daha konferansa gelmeden öncesi böyleydi! Yani sahnelerde, performans alanlarında ve aralarda olup biten her şey çok güzeldi.
Ve sonra gelelim sunumlarda olanlara. Hem Payvon hem de Loophole için çok önemli olan kendi kaderini tayin hakkını ön plana çıkarmak için insanların neye katkıda bulunabileceğinin ucunu açık bırakma isteğinizi gerçekten hissettim. Elbette, tıp, kölelik karşıtı direniş, el emeği, egemenlik ve büyülü gerçekçilik gibi direktiflerin yazılı olduğu yönlendirme tabelalarınız vardı. Her biri, Loophole’da inşa etmekte olduğunuz o bir nevi kozmoloji için anlamlıydılar. Ama aşırı yönlendirmeci değillerdi. Özellikle de sırf bir konusu var diye değil de, daha çok her panelin adının bilindiği ve her konuşmacının bir temasının olduğu türden konferanslara gitmeye alışkın kişiler için faydalı olduklarını düşünüyorum.
Bu yüzden ikinize de bundan sonra ne olacağını sormak istedim. Loophole devam edecek mi, belki farklı bir coğrafyada? Farklı bir formu olabilir mi? Guggenheim’da ve de Venedik’te o seyirciler arasında olmak çok güçlüydü. Bu deneyimleri farklı bir şekilde yeniden yaşamayı çok isterim. Bu arada kitabı nasıl yapmayı planlıyorsunuz?
Rashida: Kitapla insanlara, sizin de dediğiniz gibi, Loophole’u deneyimlemenin gerçekten alternatif bir yolunu sunmak istiyoruz diye düşünüyorum. Ayrıca ilk Loophole’daki yazıları da eklemeyi düşünüyoruz, çünkü o ilk versiyonu Saidiya Hartman ile birlikte düzenleyen ve de bir çok tavsiyede bulunan Tina Campt, onları düzenleyip çevrimiçi yayınlama işini yapmıştı zaten. Bu yüzden bu yazıları da kitaba koymayı değerlendirmek istiyoruz. Başka bir Loophole olacak mı sorusuna gelince, biz şu an neye ihtiyaç olduğunu anlamaya çalışıyoruz, sırf yeniden yapmış olmak için yapmaya çalışmıyoruz. Bundan Simone da bahsedebilir gerçi ama, bir anlamı olduğundan emin olmak istiyoruz, çünkü bu işin en zor kısımlarından biri maddi kaynak bulmaktı. Ve Simone geçen yıl sırf kaynak yaratmak gibi başlı başına ayrı bir işi daha üstlenmek zorunda kaldı, bu kesinlikle dikkate alınması gereken bir şey.
Simone: Bu deneyim için minnettarım ama hep de kaynak yaratan olmak istemem. (kahkaha). Ayrıca, sırf bir şey harika oldu diye bunu tekrar tekrar yapmamız gerektiği fikrine karşı her zaman çok dirençli oldum. Geçmişte birçok başarılı projeden elimi eteğimi çekmişliğim var, çünkü öyle yapmanın zamanı geldiğine inandım. Be Black Baby (Siyah Bebek Ol) partisi mesela iyi bir örnek, sonsuza dek sürebilirdi ya da Black Women Artists for Black Lives Matter (Siyah Hayatlar Önemlidir diyen Siyah Kadın Sanatçılar) da sonsuza dek sürebilirdi ama bu projelerin gerçekten bitmesini gerektiren farklı nedenler vardı. Miadlarını doldurmuşlardı, işte tam da bu nedenle onlar kapitalist bir şey değil de sanatsal bir iş oluyor diye düşünüyorum.
İlk iki Loophole’un etkisini azaltacak bir şey yaptığımız duygusunu asla hissetmek istemem. Eğer tekrar yaparsak, onlar kadar güçlü olmasını isterim. Bu yüzden şu anda tüm dikkatimizin ya da tüm niyetimin gerçekten kayıt altına alma işine odaklandığını düşünüyorum, çünkü size katılıyorum: Dışarıda, çalışmalarımın ancak kitaplar olduğu müddetçe ulaşacağının farkında olduğum koca bir insan topluluğu var. Videolar ve hatta sergilerim, izleyici kitlemin önemli bir kısmını oluşturduğunu düşündüğüm kesime ulaşmayabilir. Ve çalışmalarım hakkında gerçekten önemli, etkili ve hatta ilginç olacağını düşündüğüm bir şekilde yazma görevini üstlenen bir Rosalind Krauss veya herhangi bir sanat tarihçisinin olmadığının farkındayım. Bu yüzden bazı kitaplar yapmayı ve belki de biraz da olsa eserin etrafındaki dilin ve anlatılma şeklinin sorumluluğunu da üstlenmeyi düşünüyorum.
Laura: Bunun gerçekten akıllıca ve aynı zamanda inanılmaz derecede önemli olduğunu düşünüyorum. Hepimizin raflarında sürekli başvurduğu kitapları var; ayrıca esere de farklı bir değer katacaktır. Tabii ki, oradaki havada tarif edilemez bir şey vardı, mekânın enerjisi mesela, sadece bir kitap olarak aktarılamaz. Fakat bu, bir kitabın projeye tamamen farklı bir anlam değeri sağlayamayacağı manasına da gelmiyor. Bir dizi metne ve imgeye bakmak ve onları yan yana gerçekleşen olası (veya gerçek) konuşmalar olarak görmek. Anlatılagelen dil ve tarih ile Loophole’daki tüm bu harika insanların konuşmaları arasında inanılmaz tesadüfler vardı, basılı bir kitap sayesinde tüm bunları tekrar hatırlamak isterdim.
Bir sorum daha var ve Simone, burada bir süre önce konuştuğumuz bir şeye geri dönüyorum. Yine Venedik’te düzenlenen 2015 Creative Time Summit’te (2015 Yaratıcı Zaman Zirvesi), “Belki de gizliden faaliyet yürütmeye geri dönmemiz gerekiyor”, diyip mikrofonu bırakma anınıza. O zamanki düşünceleriniz ve duygularınızla konuşabilir misiniz ve o an ile Loophole ve Sovereignty(Egemenlik) için Venedik’e geri dönmeniz arasındaki bağ nedir?
Simone: Creative Time’da Free People’s Medical Clinic (Özgür Halkların Tıp Kliniği) (FPMC) hakkında konuşmak için Rashida’sız oraya gittiğim zamanı tekrar düşünüyorum da şimdi. Neden Rashida da orada değildi ki? Oradaki şey, Rashida’nın ve benim tüm kariyerimiz boyunca katlanmak zorunda kaldığımız ve pek çok kişinin başına geldiğine de şahsen tanık olduğum türden bir silme politikasının oldukça iyi bir örneğiydi. Afro-Amerikan direniş geleneklerinde özellikle önemli olduğunu fark ettiğim bir şey olarak faaliyetleri gizli yürütmekten bahsediyordum. FPMC’yi oluşturma sürecinde, United Order of Tents (Birleşik Çadır Düzeni)‘in çalışmalarından haberdar oldum. Yüz elli yıldan fazla bir süredir çoğunlukla gizlilik içerisinde çalışmalarını sürdürüyorlardı. Ayrıca, biz FPMC’yi organize ederken, Emmanuel Ana Kilisesi’nde incil okuyan birkaç kişi vurulmuştu. Nat Turner isyanından sonra, söz konusu kilise faaliyetlerine gizli devam etti ve 1834’te Siyahi kiliselerin yasaklanmasının ardından 35 yıl boyunca gizlice toplandı. Faaliyetlerini gizli yürütmek önemli bir araçtır. Bu görüşü New Museum’da, müze kapalıyken bir grup kızın şifalı bitkiler, feminizm ve Taiko davulu çalma üzerine çalıştığı “Ev Ekonomisi” çalışması ile yeniden canlandırmaya çalıştım. Aimee Meredith Cox bu projede benimle çalıştı. Fotoğraf çekilmesine izin vermedim çünkü fotoğraf çekmeyi bir tür gözetleme biçimi olarak görüyorum. Saklanmaya dair kölelik karşıtı direniş ve diğer diaspora gelenekleriyle ilgili ya da göz önündeyken saklanmakla ilgili düşünceler falan değildi benimkisi. Daha az görünür olma stratejisinin, daha fazla görünürlük yaratmanın nihai bir hedef olduğu bir alanda yardımcı olabileceğini düşündüm sadece. Daha çok entelektüel açıdan tarihsel bir öneriydi. Madem bahsettin. Harriet Jacobs’ın loophole of retreat görüşü de faaliyetleri gizli yürütmeye dairdi.
Gerçekten gurur duyduğum şey, Rashida ile son 20 yılda birlikte gerçekleştirmiş olduğumuz şey. Biz kapı bekçiliği yapmaya gerek olmadığını göstermiş olduk. Kapıları daha geniş açtık ve herkes daha güçlü hale geldi. Bu duruşu benimsemiş olduğumuz için de hiçbir şey kaybetmedik. Ve dünyada, sanat dünyasında etik olarak hareket edebilmemizin bir yolu da budur. Başarılı olmak için ahlaki temellerinizden ödün vermek zorunda değilsiniz. Ve bunu kendi değerlerimizle başardığımız için gerçekten gurur duyuyorum.
İngilizceden çeviren: Erdem Gürsu
Protocinema’nın yeni dijital yayını PROTODISPATCH, sanatçıların kıtalararası kaygıları ele aldığı, kişisel bakış açılarını içeren deneme serilerinden oluşuyor. İngilizce dilinde yayınlanan denemeler Protocinema işbirliğiyle 2023 yılı boyunca her ay Türkçe olarak Argonotlar’da kendine yer bularak bu küresel kaygıların Türkiye sanat ortamında da tartışılmasına alan açacak. Protodispatch’in diğer yayın partnerleri, New York’tan Artnet.com ve Bangkok’dan GroundControlth.com
[1] “Loophole of Retreat”, Afrikalı-Amerikalı yazar Harriet Jacobs’un kendi kölelikten kurtulma sürecini anlattığı otobiyografik romanı Incidents in the Life of a Slave Girl romanındaki bir bölümün başlığıdır. Jacobs, romanda kendisi için Linda Brent takma adını kullanmıştır. Linda’nın oturamayacağı veya ayakta duramayacağı kadar kısıtlı olduğu tavan arasındaki sığınağı, onu özgür olmaktan alıkoyan tüm güçleri temsil etmekteydi. Fakat tam tersine, bu koşullar altında kendi zihninde kendisi için bir özgürlük alanı yaratarak zorluklardan kurtulmayı başarmıştır. Loophole kelimesi zor ya da tekrar eden bir durumdan çıkış, kaçış anlamına gelirken, retreat ise inziva, sığınak veya askeri geri çekilme anlamına gelmektedir. Romanda ise Linda’nın retreat’i hem zorunlu bir sığınma/geri çekilme yeri hem de kendi zihnini dinleyebilmesi için bir inziva yeri olup bu zorlu koşuldan bir çıkış yolu (loophole) bulmasını sağlamıştır.