Film yapımcısı Dika Ofoma ve küratör Innocent Ekejiuba, Ofoma’nın Nijerya’da yaşamayı ve hükümetler şiddetin yayılmasına olanak veren bir boşluk yarattığında ne olduğunu konu alan Sessiz Bir Pazartesi filmi hakkında konuşuyor.
Innocent Ekejiuba: Dika, bu sohbeti gezegendeki zalim koşulları ele alan sanat işlerini konu edinen Protocinema’nın film gösterimleri programı kapsamında yapıyoruz. Program, bu zalim koşulları dikkate almak ve sunulanın ötesinde düşünmekle ilgili. Aynı zamanda yaşanılan durumların bazılarını haritalandırarak görünür kılmak ve bir anlamda işlerin geldiği Kamboçya’dan Hindistan’a, Filistin’den Irak’a ve Nijerya’ya kadar tüm farklı yerler arasında bir bağlantı kurmakla da ilgili. Sessiz Bir Pazartesi adlı filminiz de bu programda yer alıyor. Bize böyle bir filmi yapmayı gerektiren koşullardan biraz bahsedebilir misiniz?
Dika Ofoma: Nijerya’nın Enugu kentinde yaşıyorum ve 30 Mayıs 2021’de şöyle bir deneyim yaşadık, IPOB[1] ayrılıkçı grubu Biafra ve Nijerya İç Savaşı (1967-1970) anısı için ilk evde oturma emrini verdi. O cuma günü, The Cavemen isimli highlife müzik grubunun konserine gitmeyi planlamıştım, ancak ülkenin güneydoğu kesimindeki ayrılıkçı bir grup olan IPOB, herkesin dışarı çıkmasını yasaklayan bir karar yayınladı. Bu karar evde oturma emirlerinin başlangıcı oldu. Liderlerinin tutuklanmasının ardından IPOB, evde oturma talimatının her Pazartesi geçerli olacağını duyurdu. Yani her pazartesi kimse okula gitmemeli, kimse çalışmamalı, herkes evinde kalmalı. Şaka gibiydi. Aptalca bir şaka gibiydi, böyle saçma bir şey olamazmış gibi geldiği için ilk pazartesi kimse emri ciddiye almadı. Fakat özellikle kırsal bölgelerdeki okullarda öğrencilerin okula gittikleri için kırbaçlandığına dair haberler duyduk; pazartesi günü açıldıkları için dükkânlar yakıldı ve yağmalandı. Bu yaşananlar, insanlarda durumun ciddi olduğu hissini yarattı ve hükümet bu konuda hiçbir şey yapmıyordu. Sadece bir süreliğine böyle olacağını düşündük ama devam etti. Daha sonra Noel civarında bu durum sona erdi. 2021’in Noel’iydi ve insanlar yeniden dışarı çıkmaya başladı. Ancak Enugu’daki yeni yıldan sonraki ilk Pazartesi gününü hatırlıyorum, dışarı çıkmıştım—bir iş görüşmem vardı—ama birdenbire şehirde bir kaos çıktı. İddiaya göre IPOB şehrin her yerine yayılmış ve insanlara korku salmak için havaya ateşler açmıştı. Ertesi Pazartesi herkes evinde kaldı ve o günden bugüne kadar da bu durum devam etti. Hükümet vatandaşlara pazartesi günleri dışarı çıkmaları konusunda güven aşılamak için bazı girişimlerde bulundu; artık yavaş yavaş okullar ve bankalar gibi yerler pazartesi günleri tekrar açılmaya başladı. Ancak Enugu hâlâ pazartesi günleri hayalet şehir gibi oluyor. İşte tüm bu deneyimleri yaşamak bu hikâyeye ilham verdi.
IE: IPOB grubu her ne kadar İgbo devletinin özgürlüğü ve bir Biafra devletinin kurulması için savaştığını iddia etse de, düşününce IPOB’un muhtemelen başka herkesten daha fazla İgbo öldürdüğü şeklinde bir ironi var. Uğruna savaştıklarını iddia ettikleri kişiler en çok zarar verdikleri kişiler. IPOB misyonuna sempati duyan veya IPOB organizasyonunda yer alan kişilerle konuşmayı denedim ve yer yer başardım da; birçok yazar ve gazetecinin aynı şekilde onlarla görüşmeye çalıştığını biliyorum. Bunun ne kadar zor bir şey olduğunu ben şahsen biliyorum. Peki bu zorlu ilişki filmin yapımını ve dağıtımını nasıl etkiledi?
DO: Calistus rolü için oyuncu seçerken bariz bir zorlukla karşılaştım. Oyunculara ulaşıp onlara hikâyeyi anlattığımda, genellikle reddediyorlardı. Bu isteksizlik, genç erkeklerin filmde de yer verdiğimiz IPOB grubu tarafından sıklıkla hedef alınmasından kaynaklanıyordu. Politik olmak öncelikli amacım olmasa da film IPOB’a yönelik bazı eleştiriler içeriyor. Ancak benim asıl odaklandığım nokta, durumun gerçeklerini Kamnonu ve kardeşi Ogbonna gibi sıradan insanların gözünden tasvir etmekti. Yine de Calistus’u oynamak istemeyen üç ya da dört oyuncudan vazgeçmek zorunda kalacağımı öngöremedim. Sonuç olarak Calistus’u benim bir arkadaşım oynadı. Ona ilk gittiğimde o da hayır demişti. Yaklaşık dört oyuncu rolü reddettikten sonra ona geri döndüm. Benim arkadaşım olduğu için bir şekilde onu ikna ettim. Kendisi profesyonel bir oyuncu değil, filme zorla dahil ettiğim teknoloji meraklısı biri sadece. Sadece Calistus için değil, Ogbonna rolünü de geri çeviren oyuncular oldu. Diğer yandan Uzoamaka mesela Kamnonu’yu oynamak için resmen atladı ve karakterden de gayet memnundu. Ama erkek başrol oyuncularını seçmek zor oldu. Ayrıca, Sessiz Bir Pazartesi’nin çekimlerine başlamadan hemen önce, birlikte çalışmak istediğimiz görüntü yönetmeni Imo eyaletinde başka bir çekime gitmişti. Bir Pazartesi günü çekim yaptıkları için IPOB onlara saldırmaya gelmişti, yaşadığı o deneyimden dolayı TSSB (Travma Sonrası Stres Bozukluğu) yaşıyordu. Kendisine ulaştığımızda, güvenlik endişeleri nedeniyle Enugu’da veya Güney Doğu’da başka bir yerde çekim yapmakla ilgilenmeyeceğini söyledi. Bu durum bizi de korkuttu, bu yüzden bir süre Lagos’ta çekim yapmayı düşündük. Bu kararsızlık, çekimleri Kasım 2022’den Ocak 2023’e kadar geciktirdi ve en nihayetinde filmi Enugu’da çektik. Ancak insanları film için bir araya getirmek çok zor oldu.
IE: Bu konuda aşırı göstermeci olmadan da politik olmanın mümkün olduğunu düşünüyor musunuz?
DO: Haklısınız, benim anlatmak istediğim de filmin doğrudan didaktik olmadığı. Sessiz Bir Pazartesi siyasi eleştiri içeriyor olsa da, asıl amaç kararnamenin yarattığı zorlukların ortasında günlük hayatlarını sürdüren bu kardeşlerin hikâyesi üzerinden izleyiciyle duygusal olarak bütünleşmekti. Yani, evet, özünde politik bir hikâye ama odak noktası bu grubun korku ve kısıtlamaları içinde yaşamanın nasıl bir şey olduğuna dair duygusal düzeyde izleyiciyle bir bağ kurmak.
IE: Nijeryalılar ağırlıklı olarak film izlemeyi bir eğlence biçimi olarak görüyorlar ki bu da Nollywood’un etkisini gösteriyor ve sektöre finansal bir başarı sağlıyor.[2] Sonuç olarak, birçok Nijeryalı film yapımcısı film yapımına ikili bir şekilde yaklaşma eğiliminde: ya tamamen eğlenceli filmler ya da tekil konulara odaklanan sert belgeseller yapıyorlar. Ancak siz hikâye anlatımına biraz daha farklı yaklaşıyorsunuz. Belki de büyürken çok fazla pembe dizi izlediğiniz için filmlerinizde iç içe geçmiş bir hikâye anlatımı unsuru var. Hikâye anlatımını, kritik sosyopolitik koşulları ulaşılabilir kılmak için bilinçli olarak mı kullanıyorsunuz?
DO: Hikâye anlatıcılığıyla ilk tanışmam Afrika romanları okumakla oldu. Bu romanlar eğlendirirken sosyal yorumları da aktarıyorlardı, bazen hikâyeler politik bir arka plana dayanıyordu ve bu durum hikâyeleri daha zengin ve daha ilgi çekici hale getiriyordu. Hikâye anlatıcılığına ciddi bir ilgi duymaya başladığımda bilinçli olarak incelemeye çalıştığım film yapımcılarından biri Afrikalı film yapımcısı Ousmane Sembène’di. Filmleri Senegal hükümetini ve liderlerini eleştiriyordu ve hatta bazen yasaklanıyordu. Senegal hükümetinin bu filmlere karşı çıkması, hikâye anlatımının insanlar arasında farkındalık yaratmadaki gücünün altını çiziyor. Ve bu, bazen o ana kadar gözden kaçırdığımız şeyleri insanlara geri yansıttığımızda ortaya çıkan türden bir farkındalık. Hikâyeleri duyduğumuzda, günlük zorluklarımızın arasında sadece bir manşet gibi kalabiliyor ve kendimizi uzak hissedebiliyoruz. IPOB’un direktifleri nedeniyle evde oturmak da bu türden bir başka rahatsızlık gibi görünebilir. Ancak filmin yaptığı şey dikkate değerdir; film bu deneyimlerle aramızdaki uçurumu kapatır ve empatiyi geliştirir. Başkalarının duygularını anlama ve paylaşma becerisi aktivizmi harekete geçiren güçlü bir etkendir. Önde gelen aktivistlerin çoğu savunucusu oldukları durumlardan doğrudan etkilenmiyor. Onları ileriye taşıyan şey, başkalarına duydukları empatidir. İşte filmin yapabileceği şey budur. Empati.
IE: Bazen empati tamamen doğru dili bulmak, işinizi anlatmak ve mesajın yerine ulaşmasını sağlamakla ilgili bir şeydir. Bu meselede dikkate alınması gereken önemli noktalardan biri de dilin kendisi; dilin empatiyi iletmek için nasıl kullanıldığı ve bazen gerekeni yapmakta nasıl yetersiz kaldığı meselesi. Filmde konuşulan dilin İgbo dili olmasına ve bu dilin daha sonra İngilizce altyazıyla verilmesi kararına nasıl vardınız?
DO: Kararlarımın çoğu bana neyin doğru olduğunu hissettiren şeyler üzerinden ilerledi. Enugu’daki ana dil İgbo dilidir. Enugu’da yaşayan insanların çoğu İgbo dilini konuşuyor, dolayısıyla Enugu’da yaşayan insanlar hakkında bir film yapıyorsak, otomatik olarak bu filmi İgbo dilinde yapmak mantıklı olacaktır. Ama aynı zamanda bu filmi Nijeryalılara göstermeyi planlıyorum ve Güneydoğu dışındaki pek çok Nijeryalı İgbo dilini konuşmuyor. O halde hangi dil izleyicilerimi birleştirebilirdi? Bu nedenle ben de filmi İngilizce altyazılı yapma kararı aldım.
IE: Biraz IPOB’a geri dönecek olursak, istediklerini iddia ettikleri şey ayrılmak, ancak bana göre gerçekte istedikleri şey anarşi. Nijerya’daki Biafra’nın tarihi ve Nijerya’daki İgboların dertli tarihi, iç savaş öncesi ve sonrası yaşadıkları göz önüne alındığında IPOB’un iddia ettiği gibi ayrılık gerçekten de bir çözüm mü?
DO: Nijerya’nın kuzeydoğusunda bir kasaba olan Gombe’de büyüdüğüm için kendimi her zaman Nijeryalı ve İgbo[3] olarak gördüm. Her iki kimliğim de bir çatışma halinde değildi. İgbo, Hausa ve İngilizce konuşarak büyüdüm ve insanlar nereli olduğumu sorduklarında kendimi Gombe ile özdeşleştirdim. İnsanlar bana sıklıkla “Ama sen İgbo’sun” diyor ve ben de “Ah, evet. Annem babam Imo’lu” demek zorunda kalıyorum. Yine de Nijeryalı kimliğimden memnuniyet duyuyorum. Ancak iş ayrılma fikrine ve IPOB’un Biafra vizyonuna gelince, bu bir ütopyayı tasavvur etmeye benziyor; Hıristiyanların cennetten bahsetmesine benzer şekilde, sanki Güney Doğu’daki tüm sorunların ortadan kalktığı bir yer gibi. Ancak ben pratikte olanlara bakarım. IPOB liderleri İgbo halkı için ne yaptı? Biafra gerçekleşse bile, çok az değişiklikle aynı İgbo elitleri yönetmeyecek mi? Güney Doğu’nun adını Biafra olarak değiştirmek ve yeni semboller benimsemek sihirli bir etki yaratmayacaktır. IPOB’un evde oturma emri gibi taktikleri federal hükümete karşı çıkmayı amaçlasa da en çok sıradan İgboları vuruyor. Buhari iktidardayken, IPOB’un Güney Doğu’yu kapatması onu hiç korkutmamıştı, tıpkı şimdilerde Tinubu’yu da korkutmadığı gibi.[4] En büyük acıyı çalışamayan ya da okula gidemeyen sıradan insanlar çekiyor. Dolayısıyla IPOB’un ütopik vaatlerini sorguluyorum. Şahsen ben ayrılmaya inanmıyorum.
IE: Peki izleyicilerden herhangi bir soru var mı?
Bir izleyici: Filminizde beni en çok etkileyen şey karakterlerin sahiciliği oldu. Kamnonu’nun yemekten hemen önce dua etmeyi hatırlaması, Katolik yetiştirilme tarzımı anımsatarak bana oldukça samimi geldi. Bunu nasıl sağladınız, sahneleri sık sık tekrarlamak zorunda mı kaldınız, yoksa bu daha ziyade dile ve kültüre aşina oyuncularla çalışmanın bir getirisi miydi? Ya da en başından doğru oyuncuları seçmenin? Veyahut bu gerçekçiliği elde etmek için başka bir takım zorluklarla karşılaştınız mı?
DO: İlk olarak yazmakla başladı. Ne yapmak istediğimi biliyordum. Film için belgeselvari bir duygu arıyordum ve bu da kameranın nasıl çalıştığını etkiledi. Performanslar için de, oyunculara çalışmaları için doğal oyunculuk tarzları içeren film referansları gönderdim. Ayrıca, özellikle İgbo dilinin doğruluğunu sağlamak için birkaç prova da yaptık. Diyalogların aktarımında ve zamanlamada netlik sağlamak için en başından itibaren prova yapmak çok önemliydi. Oyuncuların farklı yerlerde olmasının getirdiği lojistik zorluğa rağmen sette Zoom toplantıları ve deneme çekimleri yaptık. Sahicilik ise Katolik bir İgbo ailesinde yetişmem gibi gerçek hayat deneyimlerimden aldığım diyaloglardan kaynaklandı ve beyazperdede gerçek kardeş etkileşimlerini yakalamayı amaçladım.
Bir izleyici (her ikisine hitaben): Film yapımı söz konusu olduğunda, niyetin etkiden daha önemli olduğunu düşünüyor musunuz? İzleyici tepkisi teorisinin pragmatik bir eleştiriden daha önemli olduğuna inanıyor musunuz?
DO: Benim vizyonum karşısında izleyicinin ondan ne çıkardığını mı kastediyorsunuz?
IE: Roland Barthes, anlam yaratmayı başarmak için yazarın ölümü ve okurun doğumunun gerekliliği hakkında ünlü bir yazı yazmıştır. Benim için etki ve niyet aynı derecede önemlidir, çünkü niyet olmadan etkiyi sağlayacak herhangi bir araç da olmayacaktır. Mesela ordunun herkesi tutuklamak üzere ortaya çıkışı, Ogbonna ile Calistus arasındaki ilişki ve tüm bu olayların filmde Kamnonu’yu nasıl etkilediği. Bu, izleyicinin kim olduğuna bağlı olarak filmi izleyen kişiler üzerinde kalıcı bir etki yaratabilir.
IE [DO’ya hitaben]: Biafra siyasetinin ötesinde, kardeşler veya romantik partnerler arasındaki ilişkilerin politikası da var. Her ikisi de sizin için önemli mi?
DO: Sizin de dediğiniz gibi, her ikisi de önemli. Seyirci de yekpare değil, dolayısıyla herkes filmden farklı bir şey çıkaracaktır. İşin etkili olmasından mutluyum. Farkında olarak ya da olmayarak, bu etkinin bir kısmı benim niyetimin bir yansıması.
Dika Ofoma ve Blessing Uzzi (Yapımcı, A Quiet Monday), Kamera arkası Fotoğraf: Eddie Eduvie, 2023
Bir izleyici: Benim sorum buradaki gösterimlerin video/film küratörlüğü ile ilgili. İlk gösterilen filmler tiranlığı ele alıyor ve sadece küresel güneye bakıyor gibi görünüyordu ve çok şükür ki Michael Rakowitz’in filmiyle nihayet Batı’nın veya küresel kuzeyin tiranlığın ortaya çıkışındaki rolüne ve zaman zaman kimlerin tiranlığı kolaylaştırdığı hususlarına bir göz atmış olduk. Peki, bunun ne kadarı bilinçliydi, yoksa şansa mı öyle denk geldi?
IE: Mari Spirito ve Laura Raicovich bu gösterimin küratörlüğünü yaparken, bu filmlerin zülmün sınırlılıklarının ötesine geçmesi konusunda çok bilinçli ve dikkatliydiler. Araştırma sürecinde, zalimlerle/ezenlerle/Batı’yla yüzleşen sanatçılar olduğu gibi, yeni dünyaların yaratılmasıyla da yüzleşen başka sanatçılar olduğunu gördüler. Bunlar sanatçılar ve küratörler tarafından bilinçli olarak alınmış kararlardı. The Ballad of Special Ops Cody, Batı’nın tiranlığın sürdürülmesindeki rolünü anlatan ilk iş değil. Rattanna Vandy’nin Monologue’u da Kamboçya’nın Batı tarafından bombalanmasını ve bu durumun kendi ailesi üzerinde bıraktığı etkiyi ele alıyor.
Fikirlerimizi ve topluluklarımızı yüceltebileceğimiz ve eleştirel bir şekilde onlarla etkileşime geçebileceğimiz zaman ve enerjiyi, sürekli olarak fikirlerimizi ve topluluklarımızı kontrol etmeye çalışan Batılı varlıklara harcamaya inanmıyorum. En iyi muhalefetin, zalimi merkeze almak ve ona daha fazla görünürlük sağlamak yerine, topluluklarımız için görünürlük sağlamak ve felsefelerimizi, fikirlerimizi ve hareketlerimizi merkeze almak olduğuna inanıyorum.
Bu bana bir zamanlar Tarihi Yeniden Canlandırma Merkezi’nin (Center for Historical Reenactment) duvarlarını siyaha boyama seçiminin White Cube’e doğrudan bir tepki olup olmadığı sorulan Gabi Ngcobo’yu hatırlattı. Kendisi duvarları siyaha boyamayı seçerken White Cube’ü düşünmediğini ifade etmişti. Üzerinde çalıştıkları projeye uygun olduğu için duvarlar siyaha boyanmıştı. Bizim odağımız Batılı güçleri anlatıya koyacak bir yer bulmak değildi. Bizim için daha önemli olan bu sanatçıların ve film yapımcılarının anlattıklarıydı, o kadar.
Bir seyirci [DO’ya hitaben]: Bir film yapımcısı olarak asıl odak noktanız sıradan insanların hikâyesini anlatmaksa, bir taraftan da her şey politik olduğu için insanlar politikaya aşırı takılıp kaldığında zorlandığınız zamanlar oluyor mu?
DO: Buna yanıtım, hayır. İşte bu yüzden film yapımcısı yapmak istediği filmi yapar ve seyircinin de görmek istediği filmi görmesine izin verir. Ve evet, bu film kasıtlı olarak politiktir. Elbette Biafra ve Nijerya politikaları hakkında bir film yapıp sonra da çıkıp politik bir film yapmadığımı söylemedim. Politikti. Ancak benim asıl odaklandığım nokta, siyasetin sıradan insanların hayatlarını nasıl etkilediğini yansıtmaktı.
Biafra üzerine bütüncül bir söz söylemek yirmi dakikalık bir filme sığdırılamaz. Biafra’nın hikâyesi 60’lı yıllara kadar uzanıyor. 1966’da Kuzey Nijerya’da binlerce İgbo’nun ölümüne yol açan katliamlarla başlıyor. Bu ölümlerin hesabı sorulamadı. Daha sonra Biafralılar olarak bilinen halk, kendilerini korumak için Nijerya’nın geri kalanından ayrılmaya karar verdiğinde, Nijerya hükümeti saldırdı ve milyonlarca İgbo’nun ölümüne yol açan üç yıllık bir savaş başladı. Sessiz Bir Pazartesi‘de olan şeyler, bu olayların travmasıdır, bu savaşın sonrasının bir tasviridir. Savaş sona ermiş olsa da, bu insanların henüz iyileşmediğini ve kendilerini sağaltamadığını gösteriyor.
Ve evet, bu sırada federal hükümet IPOB’un Güney Doğu’da uyguladığı pazartesi günleri sokağa çıkma yasakları ve grubun yaptığı ayrılma çağrılarıyla başa çıkma biçimiyle büyük bir sorumluluk taşıyor olsa da, tüm bunlar IPOB’u şiddet uygulamaktan alıkoymuyor. Ogbonna filmde bile şöyle diyor: “Bizi bu dinsiz karanlıkta bırakan aynı Nijerya.” Bu sözüyle doğrudan Nijerya hükümetinin ayrılıkçı duyguların alevlenmesine izin veren beceriksizliğine işaret ediyor.
Çeviri: Erdem Gürsu
Protocinema’nın dijital yayını PROTODISPATCH, sanatçıların kıtalararası kaygıları ele aldığı, kişisel bakış açılarını içeren deneme serilerinden oluşuyor. İngilizce dilinde yayınlanan denemeler Protocinema işbirliğiyle 2023 yılı boyunca her ay Türkçe olarak Argonotlar’da kendine yer bularak bu küresel kaygıların Türkiye sanat ortamında da tartışılmasına alan açacak. Protodispatch’in diğer yayın partnerleri, New York’tan Artnet.com ve Bangkok’dan GroundControlth.com
[1] IPOB (Indigenous People of Biafra- Biafra Yerli Halkı) 2014 yılında Nnamdi Kanu tarafından kurulan ayrılıkçı ve bölücü bir gruptur. Bakınız “Biafran leader Nnamdi Kanu: The man behind Nigeria’s separatists,”BBC News, 5 Mayıs, 2017, https://www.bbc.com/news/world-africa-39793185
[2] Bkz “Nigeria – Media and Entertainment” International Trade Administration | Trade.Gov, 6 Haziran, 2023, www.trade.gov/country-commercial-guides/nigeria-media-and-entertainment
[3] Nijerya’daki coğrafi çatışmanın arka planı için bakınız Frances Jumoke Oloidi ve Leonard Ilechukwu, “Ethnicity in Nigeria in Post Colonial Era and Implications for Reader-Centred Library Collections,” Library Philosophy and Practice (2021), https://digitalcommons.unl.edu/cgi/viewcontent.cgi?article=13384&context=libphilprac
[4] R. O. Okonkwo, “The trouble with IPOB’s sit-at-home orders,” Premium Times, 23 Ocak, 2022, https://www.premiumtimesng.com/opinion/507361-the-trouble-with-ipobs-sit-at-home-orders-by-rudolf-ogoo-okonkwo.html.