Eleştiri

Zamanın kendi sesini duyurma denemesi 

Adalar’da yaşayan bir grup sanatçının ortak çalışması sonucu ortaya çıkan Ses Deneme sergisi 3-4-5 Haziran tarihleri arasında Heybeliada’da izleyicilerle buluştu.

Heybeliada'da gerçekleşen "Ses Deneme" sergisinden görünüm.

Şehirdeki mekânların aksine zaman kavramı adalarda biraz daha farklı işler. Daha yavaş, daha durağan ve belki de daha doğal. Zamanın akışındaki bu farklılıktan hareketle yola çıkan Adalar’da yaşayan bir grup sanatçı herkesin kendi kişisel deneyimlerini sunabileceği ortak bir sergide buluştu. Sinema filmleri ve tiyatro oyunlarıyla bilinen oyuncu Ayça Damgacı ve fotoğrafçı Tümay Göktepe’nin girişimleriyle Heybeliada’da yaşadıkları evde oluşturulan “Ses Deneme” sergisi farklı disiplinlerde işler üreten sanatçıların eserlerini üç gün boyunca izleyicilerle buluşturuyor. 

“Zamanın kökeni üzerine” temalı karma sergi; farklı geçmişlerden gelerek benzer arayışlarla adaya yerleşmiş ve sanat üretimini hızdan ve yoğunluktan arındırmaya çalışan bir grup sanatçının zamanın evreleri, anlamı ve bunun içinde devinen kendilik düşüncelerini paylaşmak adına ilk denemelerinden oluşuyor.

3-4-5 Haziran günlerinde Heybeliada’da gerçekleşen sergiye katılan sanatçılar ise şöyle; Ayça Damgacı, Tümay Göktepe, Dilruba Balak, Sercan Apaydın, Swoosh Lieu, Ronak Rabiee, Elif Zeynep Karagöz, Buğra Erol, panğyu, Zeynep Beler, Aslı Büyükköksal & Emre Kocabaş.

Tümay Göktepe

Serginin açılış etkinliğinde sorularımızı yanıtlayan Ayça Damgacı; “Tümay Göktepe ve ben uzun zamandır böyle bir şey yapmak istiyorduk. Adalar, özel dokusu ve tarihi geçmişiyle çok fazla esin kaynağı olan bir yer. Sergi yapmak ise kolektif bir edim. On yıldır burada yaşıyoruz. Bu sene Dilruba ve Sercan’la tanıştık, onlar da ressam ikililer. Bunu yapsak mı diye düşündük ve birdenbire bu temayı belirledik. Ortak bir fikirden doğdu. Bizim evimizin giriş katında her şeyi boşaltıp mini bir galeri ve sergi alanına dönüştürme fikriyle yola çıktık” diyor.

Damgacı: “Çöpe dönüşme ve çürüme anksiyetesi fikir verdi”

Bir video performans ve bir enstalasyonunu sergileyen Damgacı; “Heybeliada’nın çöplüğü ve çürümesi genel olarak yaşam ve ölüm çatışmasında çöpe dönüşme ve çürüme anksiyetesiyle ilgili bir fikir verdi. Özellikle son dönemde pandemi ve benim kişisel olarak yaşadığım hastalıklar gibi fikirler beni çok tetikledi. Yaptığım enstalasyon, yok olup giden bir kültür ve bana onu hatırlatan nesnelerle oluşturuldu. Genel olarak maddelerin çürümesiyle ilgili bir video art’ı sergiliyorum” şeklinde açıklıyor işin çıkış noktasını.

Ayça Damgacı

“İnsanların site hayatına geçmesinin arkasında ölüm korkusu var”

Henri Bergson’un “Zaman ve Özgür İstenç” adlı metninden ilham aldıklarını belirtiyor Damgacı: “Genel olarak zamansızlık ve zamanın kökeni ile ilgili bir yaklaşımız var. Bergson’un; mekânların bir toplumsal personamıza daha fazla katkıda bulunduğu ama zamanla olan ilişkimizde ise psikolojimizin ve varoluşumuzun elle tutulamayan yanlarını keşfetmemizle ilgili bir makalesi var. Adada sosyal, kültürel ve nispeten şehir hayatından yalıtıldığımız için tam da bunu yaşadığımızı fark ettik. İnsanların site hayatına geçmesinin arkasında bence büyük bir ölüm korkusu var. Tiyatrolar, sinemalar, barlar, publar aslında bu ölüm korkusunu unutturmak için. Fakat adada olan tek şey; sen, evin, hava durumu, doğa ve sürekli ölen canlılar… Burada yaşam ve ölüm üzerine olan duyguya hapsoluyorsun. Ondan yola çıkarak hep bu zamanın kökeni ile ilgili olan fikre takıldık. Burada hemfikir olduktan sonra da genel olarak yoğunlaşmaya gayret ettik”.

Buğra Erol

“Şehirde bir şey sunamadığın zaman hayattan kopuksun sanılıyor” 

Son olarak şehir yaşamındaki hareketlilikle adaların sakinliği arasındaki ayrıma dikkat çekiyor Ayça Damgacı; “Sanki her şey Taksim, Beyoğlu ve Kadıköy’de geçiyor ve orada bir şey sunamadığın zaman hayattan kopuksun ve çok şey kaçırıyorsun sanılıyor. Orada yoksan yoksun gibi. Halbuki öyle bir şey yok. İlk elden beraber olup burada bir şey üretebiliriz. Adalarda bunu yapan birçok topluluk var ama Heybeliada’da bu ilk sayılabilir. Bunu yapıp yapamayacağımızın denemesi oldu bu sergi. O yüzden de ‘Ses Deneme’ diye bir şey ortaya çıkardık. Adalar’da genel bir anons vardır; “Dikkat! Dikkat! Sayın adalılar, işte şu kişi vefat etmiştir…” falan gibi. Bu kasabalarda yapılan anonsun aynısı var burada. Arada da hep ses deneme diye bir şey geçiyor. O yüzden de biz de kendi sesimizi duyurmanın denemesini yaptık”.

Dilruba Balak

Dilruba Balak: “Adanın her yerinden duyulan bayrak sesi adanın sesi gibi”

Sergiye bir yağlı boya resmi ve bir video art eseriyle katılan, sinema sektöründe başlayan kariyerini resim yapmaya yoğunlaşarak sürdüren Dilruba Balak ise; şehirden ayrı bir duygu olarak adada yaşayan insanların ortak akılla bir şeyler yapma fikriyle projenin oluşturulduğunu belirtiyor: “Zamanın Dört Köşesi adlı bir yağlı boya resimle sergiye katıldım. İşleri nasıl seçtiğimiz de ortak bir akılla oldu. İnsanı bir şeyler denemeye bir durumun motive etmesi gerekiyor. Burada herkesin paylaşımda bulunması bir motivasyon oluşturdu. Bir de banyoda küçük bir enstalasyon olarak bir video yaptım. Çizimlerimde sinema ve video teknik bilgisine sahip olarak bir şekilde animasyon denemeleri yapmak istiyordum.”

Dilruba Balak

Ve devam ediyor: “Videodaki dış seste adanın en yüksek tepesine konulmuş bir bayrak var. Memleket geleneğinde çökülen yerlere bayrak asılır ya o mantıkta biraz. Aslında orası Değirmen Tepesi. Manastırın değirmeni varmış ama onun yerine koca bir bayrak dikiliyor. Orman yolundan geçtiğiniz zaman onunla karşılaşıyorsunuz. Bütün bu yaşadığım baskı duygusunun temsili gibi aslında o bayrak. O bayrağın sesi bir kamçı gibi adanın her yerinden duyulabiliyor. Adanın sesi gibi bir şey bu. Küçük bir alanda bir sürü baskıyı deneyimliyoruz fakat bir yandan da daha kolay birbirimize ulaşıp hareket edebiliyoruz onun getirdiği de bir ada ütopyası durumu var. Bu videoda da o sesi kaydetmiştim. Benim için simgesel bir şeydi adanın tepesinde beni izleyen bir bayrağın olması. Onunla ilgili bir şey yapacaktım, biraz onu çizince o duyguyu kırıyormuşum gibi bir şey oldu, beni öyle rahatlattı. Yaptığım işler adada geçirdiğim zamanıma dair. Zamanla olan ilişkimizi anlatırken kendimizle olan ilişkimizi ortaya koymaya çalışıyoruz. Kendini olduğun gibi ifade edebilmeyi denemek için bir şans oldu bu sergi.”

Zeynep Beler.

Zeynep Beler: “Yapılan işlerin kapsayıcı bir duygusu var” 

Sergide eserleri izleyiciyle buluşan Zeynep Beler ise; “Burada yaşayıp üretmekle ilgili bir düşünceden yola çıktığımız için yapılan işlerin kapsayıcı bir duygusu var. Adada olmak; sanat dünyasında belli bir takvime göre üretilen işlerin dışında üretilmiş olması açısından temayla örtüşüyor. Burada bir şey yapmak çok iyi geldi bana, merkeze devamlı çekiliyoruz çok uzakta olsak bile. Kolektif bir şeyin içerisinde bulunamamıştım uzun süredir, kendi mahallemde olması çok güzel oldu.” diyor.

İlginizi Çekebilir

Kütüphane

21 Aralık 2024 tarihine kadar Bozlu Art Project Mongeri Binası’nda görülebilecek olan “İçinde Bir Bağ” sergisinin katalog metni Argonotlar Kütüphanesinde.

Kütüphane

Sibel Kırık'ın "Akt-Metabol" isimli kişisel sergisi için Emre Zeytinoğlu'nun kaleme aldığı metin Argonotlar Kütüphanesinde.

Kütüphane

Mehmet Çeper'in "Derhal" isimli kişisel sergisinin katalog metni Argonotlar Kütüphanesinde.

Duyurular

Kreşendo'nun düzenlediği "Bu Festival Bizim," 1-8 Kasım tarihleri arasında gerçekleşen birbirinden renkli konser, atölye ve konuşmalarla şehrin nabzını mutluluğun ritmiyle attırdı.

© 2020

Exit mobile version