Söyleşi

Zeki Müren’i aramak

Birçok nesilden, birçok farklı sosyokültürel çevreden insanın hayatında yer edinmiş sanatçının bireysel hafızalardaki izini Zeki Müren Hattı’na bırakılmış mesajlara odaklanan bir web belgeseli sürüyor. 

Zeki Müren toplumsal hafızamızda büyük yer kaplayan bir sanatçı. İkili cinsiyet sisteminin çok keskin sınırlarla belirlendiği bir ülkede, bu sınırları muğlaklaştırarak kendini sisteme ait hissetmeyenler için bir rol modeli oldu her zaman. Yalnızca sistemin dışıyla sınırlı kalmadı etkisi. Çok yönlü sanatçı kimliğiyle; birçok farklı nesilden, birçok farklı sosyokültürel çevreden insanın hayatında, hafızasında yer edindi. Bireysel hafızalardaki bu yerlerin izini, Zeki Müren Hattı’na bırakılmış mesajlara odaklanan bir web belgeseli sürüyor. 

2015 yılında, 90’ların 900’lü hat furyasına referansla kurulmuş Zeki Müren Hattı’na, açık kaldığı birkaç ay içerisinde yüzlerce mesaj geldi. Telesekreter hattına mesaj bırakanlar, hem Zeki Müren’in kendileri için anlamını ifade etme fırsatı buldular, hem de Müren’in de simgelerinden biri olduğu eski zamanlara özlemlerini dile getirdiler. Sanat Güneşimiz’in her türlü kültürel kodu aşan duygu seline, biri Türkiye’den, diğeri Amerika’dan kapılan iki yaratıcı zihin; bu işitsel arşivden seçkilerle, akıllı telefonlarımızdan ulaşabileceğimiz, interaktif bir web belgeseli oluşturdular. Belgeselin yönetmenleri, iz sürücülerimiz Beyza Boyacıoğlu ve Jeff Soyk ile, aramızdaki saat farkını internet sayesinde aşarak, Zeki Müren’in bizdeki yansımalarından toplumsal cinsiyet politikalarına uzanan patikalarda gezindiğimiz bir söyleşi yaptık.

Çocukluğunu 80’lerin darbe baskısıyla, ilk gençliğini 90’ların serbest piyasa karışıklığında geçirmişler için Zeki Müren çok önemli bir figür. Özellikle, bundan yıllar sonra da olsa kendilerini altında ifade edebilecekleri bir çatıya, kuir çatısına kavuşanlar için. Peki, kişisel olarak sizin için ne ifade ediyor Zeki Müren?

Beyza Boyacıoğlu: Benim için Zeki Müren’in cazibesi, öncelikle onun bir popüler kültür fenomeni olmasında yatıyordu. 2014 senesinde MIT’de Karşılaştırmalı Medya Çalışmaları yüksek lisans programına başlamıştım ve tez konum olarak Zeki Müren’in yıldız imgesini araştırmaya karar verdim. Aklımdaki soru şuydu: Zeki Müren, Türkiye’deki her alt ve üst kültürün kendine ait bir parça bulabildiği bir popüler kültür ikonu olabilmeyi nasıl becermişti?

Tabii ki her sanat projesinin veya akademik araştırmanın altında kişisel bir merak yatıyor. Ben de 80lerin sonunda doğmuş biri olarak Zeki Müren’i televizyonda izleyerek büyüdüm. Hatta hep anlattığım hikâye, klasik bir muhafazakâr Türk kadını olan anneannemin Zeki Müren aşkıdır. Hayatımın birçok alanında beni fazla liberal bulup tatlı tatlı eleştiren anneannem nasıl oluyor da apaçık bir şekilde cinsiyet normlarını esneten, kuir kimliğini TRT vasıtasıyla oturma odalarımıza kadar sokan Zeki Müren’i sorgusuz sualsiz kabul edebiliyordu? Senin de bahsettiğin gibi, kuir bireyler Zeki Müren’in aleni sırrını çok daha önceden kavrayıp, onun kimliğiyle kamusal veya özel alanlarda diyaloğa geçtiler. Ben cishet bir birey olarak, çocukluğumda Zeki Müren’in ana akım ünlülerden farklı olduğunu idrak eder, onu etkileyici bulur ve merak ederdim. Fakat bu farklılığın nedenine de tam olarak anlam veremezdim. Seneler sonra Müren’i yeniden düşünmeye başlayınca tabi ki zamanında anlam veremediğim fikirlerin adını koyabiliyordum. O zaman da LGBTİ+ bireylerle bu kadar çatışan bir toplumun aynı zamanda Zeki Müren’i bağırlarına basması ilgimi çekti ve buradan Zeki Müren projesi doğdu.

Jeff Soyk: Zeki Müren’le ilk kez karşılaştığımdan beri, kendisini müziğe engin bir tutkuyla bağlı, seyircisiyle derin ve özel bir irtibat kuran, kendine özgü ve içten bir sanatçı olarak gördüm hep. Zeki’yi daha yakından tanıdıkça, onun geniş, ana akım kitlelere ulaşabilme yeteneğinden ve aynı zamanda bu kitlelerin kültürel kalıplarına meydan okuyabilmesinden çok etkilendim. Bence Müren, bu inanılmaz ikilemi temsil etmiyor yalnızca; aynı zamanda farklı idealleri olan ama Zeki Müren için aynı hayranlığı besleyen topluluklar ve insanlar arasında temel bir köprü görevi görüyor. Ve paylaşılan bu insanlık deneyimi onun müziğinde de güzelce ifade ediliyor.

Zeki Müren’in bu konuda açık bir beyanı olmadığı için tam olarak kuir bir kimlikten ve bu kimliğin kitlelerce kabulünden bahsedemeyebiliriz. Hatta Zeki Müren ve Zeki Müren’in sanatı olarak bir bölünme söz konusu toplumun gözünde. Zira sanatı göklere çıkarılırken ismi alay veya aşağılama sıfatı olarak kullanılıyordu. Bir sanatçıyı yaşamından soyutlayıp yalnızca sanatsal üretimiyle değerlendirmek mümkün mü sizce?

Jeff: Bence sanatçıyı ve işini yorumlamak için seçilen bakış açısına veya bağlama göre değişir. Başka bir insanın düşüncelerini, hislerini, deneyimini vs. hiçbir zaman bütünüyle anlayamayız. Yarattığı eser de seyirciye, zamana, coğrafyaya vs. göre farklı anlamlara bürünebilir. Böyle düşünürsek sanatçı ve üretimi arasındaki ilişki, tartışmaya açık olsa da, hiçbir zaman tutarlı ya da sabit olamaz. İkisini birbirinden ayırma girişimleri de, Zeki ve sanatsal üretimi üzerine başka özgün bakış açılarının ortaya çıkmasıyla sonuçlanabilir. Zeki Müren ve çalışmalarını bu minvalde değerlendirmek isterim. Kendisinin kimliği, sanatını yücelten ve Müren’i kendilerine göre tanımlayan birçok farklı insan için birçok farklı şekle bürünmüş durumda. Yine de bu birbirinden farklı insanların, Zeki’nin kalbinde ve özünde bulunan aynı şeyden etkilendiklerine inanıyorum.

Beyza: Çok haklısın, bence de Zeki Müren’i herkes kuir bir yıldız olarak algılamıyor/algılayamıyordu. Bence bunun altında onun bir nabza göre şerbet uzmanı olması ve çok katmanlı yıldız personası yatıyor. Devlet sanatçısı, Paşa, Sanat Güneşi, kuir ikon, ordu bağışçısı, hayırsever, muhafazakâr Müslüman, erken Cumhuriyet’in altın çocuğu, Uzaydan Gelen Prens… Bunların hepsi Zeki Müren’in karakterinin bir parçası ve herkes hoşuna giden kısmı görüp, gerisini göz ardı etmekte serbest.

50’lerde bir devlet sanatçısı, radyo müzisyeni olarak ünlendiğinde görünümüyle herhangi bir normu yıkması söz konusu değildi. Buna rağmen, ilk radyo konserinden sonra birçok dinleyicinin İstanbul Radyosu’nu arayıp onun kadın mı erkek mi olduğunu sorduğu hikâyesi anlatılır. Sesinin tınısındaki cinsiyetler üstülük fark edilmişti ve insanlar onu hangi kategoriye sokmaları gerektiğini netleştirmek için telefona sarılmıştı. Şöhrete kavuştuktan sonra, en önemli özelliklerinden biri olarak Türkçeyi doğru ve kibar telaffuz etmesi kabul edilecekti. Yani sesindeki kuirlik “ehlileştirilip”, dilin en anlaşılabilir ve doğru diksiyonu olarak halka tercüme edildi; kendisi de bu hikâyeye itiraz etmedi. Bu “ehlileştirme” meselesini sadece halk yapmıyordu; bu durum Zeki Müren’in biraz da kendi tasarısıydı. Mesela giydiği etekler hakkında yayınladığı bir manifesto vardır. Etek giymekle kadınsı olmadığını söylüyor ve benzer kıyafet giyen gladyatörler, semazenler, rahipler de mi feminen oluyor diye soruyordu. Tam bir laf cambazı.

Zeki Müren hayattayken kendisine cinsiyet kimliği veya cinsel yönelimiyle ilgili sorulan tüm sorulara bu şekilde muğlak ve oyuncu cevaplar vererek işin içinden çıkıyordu. Bunu hayatta kalma yöntemi olarak da okuyabiliriz, yüreksizlik olarak da. Sanatçıyı yaşamından ayırıp sanatıyla hatırlama meselesine gelirsek: Zeki Müren’in kendisinden ziyade, onun mirasını emanet ettiği kurumların böyle bir tutumu var. Müren’in bu şekilde arzuladığı ve özel hayatının özelde kalması gerektiği düşünülüyor. Ben buna katılmıyorum. Kendi araştırmama dayanarak diyebilirim ki Zeki Müren ileride kendi hikâyesinin açıklıkla anlatılması için bize ekmek kırıntıları bıraktı. Zamanında yüzde yüz halka açılmamış olsa bile, vefatından sonra kuir mirasının yok edilmesini istediğini sanmıyorum.

Zeki Müren Hattı internet sitesinden görünüm.

Bunu isteyenler daha ziyade mirasçısı kurumlar sanırım. Onur Yürüyüşü tanıtımı için Zeki Müren’in kullanılması söz konusu olmuştu ve izin alınamamıştı diye hatırlıyorum. Ancak bir sanatçının, özellikle de Zeki Müren gibi bir sanatçının geride bıraktığı çok yönlü, çok sesli miras, yalnızca isim haklarına indirgenemez diye düşünüyorum. Zaten Müren’in kuir topluluk tarafından benimsenişi de bunu gösteriyor. Peki, bu çok yönlü kimlik hatta gelen mesajlara nasıl yansıyor? Nasıl ana başlıklar oluşuyor mesela?

Beyza: Zeki Müren Hattı’na, bir telesekreter hattıyken yüzlerce mesaj bırakıldı ama interaktif web belgeselini oluştururken bu mesajların hepsini kullanamazdık. Jeff ile beraber bir kürasyon yaparken seçtiğimiz mesajlar arasında tematik bir denge kurmak istedik. Proje hem Zeki Müren’in çok katmanlı ve geçirgen yıldız karakterini yansıtsın, hem de mesajlar arasında ahenkli bir akış olsun istedik.

Sonuç olarak seçilen mesajlar arasında birçok tema ortaya çıktı. Zeki Müren’in müzisyen kimliğini öven kişiler, onu kendi kişisel travmalarına derman edenler, onu gazinoda izlemiş jenerasyon, Onur Yürüyüşü’nde onun resmini görüp heyecanlananlar, onu bir Türk milliyetçisi olarak ananlar… Hakikaten her kesimden insan hattı aramış ve hepsinin farklı bir Zeki Müren algısı var.

Zeki Müren’in LGBTİ+ topluluğu için manası genellikle ana akımda göz ardı edilen bir mesele, o nedenle LGBTİ+ temalı mesajlara ek bir ilgi gösterdik ve o sesleri yükselten bir platform olmak istedik. Ek olarak benim çok ilginç bulduğum mesajların arasında Zeki Müren’in kuir kimliğini müzakere eden, akıllarında bir yere oturtmak isteyen (kendilerinin cishet olduğunu tahmin edebileceğimiz) kişilerin mesajları var. Örneğin bir kişi “Neden o kıyafetleri giyiyor, bir türlü anlam veremiyorum” diyor; naif ve açık fikirli olduğuna inandığım bir soru bu. Başka bir mesajda arayan kızını azarlayan ve arkadan laf yetiştiren bir baba var; çok matrak bir mesaj aslında ama satır aralarındaki kuirfobiyi de okumak mümkün. Birçok kişinin çocukluğunda Zeki Müren’i anlamaya çalışma hikâyesi var; anne-babalara sorulan sorular ve gelen ilginç cevaplar…

Zeki Müren Hattı arayüzünden bir görsel.

Jeff: Beyza’nın da söylediği gibi, Zeki Müren’in ve hayranlarının çok katmanlı özelliklerini vurgularken, bir denge ve akış hissiyatı yakalamak önemliydi. Beyza’nın vurguladıklarına ek olarak, mesajın tonunu ve duygusunu baz alarak yapılan bir gruplamadan da bahsedebiliriz. Bazı mesajlar samimi ve kasvetliyken, bazıları da oyunbaz ve espriliydi. Aitlik hissiyle karışık olarak, dışavurumcu ve derin düşünceler sonucu ortaya çıkmış olanlar da vardı. Bir kısmı büyük bir saygı ve hayranlıkla Zeki’yi göklere çıkarıyordu. Ama bütün mesajlar bir arkadaşa ya da bir sevgiliye bırakılmış gibi samimiydiler ve bu gayeyle yola çıkmışlardı. Şablonlar kesinlikle bizim belgesel için düzenlediğimiz mesajlarla ortaya çıktı ama bunlar Zeki’nin hayranları üzerindeki etkisinin duygusal çeşitliliğine ve derinliğine yüzeysel bir bakış atıyor yalnızca.

Bu soruyu hem Türkiye’yi hem Amerika’yı deneyimlemiş olduğu için Beyza’ya yöneltmek istiyorum. Zeki Müren’in de (bilerek ya da bilmeden) öncülerinden biri olduğu ikili cinsiyet sistemi karşıtı tartışmaların geleceğini nerede görüyorsun? Bir gün kendi içimizdeki Zeki Mürenleri de anlayabilecek miyiz sence?

Beyza: Keşke anlasak ve birbirimizi dar kalıplara sokma alışkanlığından kurtulsak. Yıl olmuş 2022, gerçekten ne gerek var…

Ben ABD’de yaşadığım için hem burasını hem Türkiye’yi paralel olarak takip etme şansım oluyor. Benim yaşadığım şehir olan New York’da (bunu belirtmem gerekir çünkü ABD’de şehirden şehre büyük kültür uçurumları var) ve Amerika’nın liberal medyasındaki temsillerde cinsiyet kimliklerinin akışkan olması kavramı artık bayağı yaygın. Ama bunun yanında unisex tuvaletler olsun mu olmasın mı gibi sıkıcı ve çağdışı bulduğum sorular gündemi hala meşgul edebiliyor.

Türkiye’de ise ana akım medyada Amerika’daki gibi bir liberal kanat olmadığı için, daha progresif temsilleri sosyal medya paylaşımları veya alternatif medya platformları üzerinden takip edebiliyoruz sanırım. Ama alternatif medya da zamanla merkeze kayıyor ve popülerleşiyor. Mesela Şokopop, Yine Yeni Yeniden 90lar podcasti bu duruma birer örnek bence. Zeki Müren Hattı’nı yaparken aklımda olan fikirlerden biri de merkezi konfor alanı dışına çekmekti. İçinde Zeki Müren ismi geçen bir proje otomatik olarak büyük kitlelerin ilgisini çekebiliyor. Zeki Müren Hattı projesiyle, LGBTİ+ temalı bir filme, sergiye gitmeyi akıllarına getirmeyecek muhafazakâr kitleyi (ulaşılması çok basit olan) web belgeseline çekip, onlara kuir bir bireyin mesajını dinletebildik. Veya normalde sorulmaya çekinilen cinsiyet kimliğine dair sorular telesekreter hattının yarattığı mahremiyet içerisinde daha kolay dile getirilebildi. Bu proje vesilesiyle “kuir” kelimesini öğrenmiş kişileri tanıyorum. İkili cinsiyet sistemini eleştiren tartışmaların geleceğini tahmin etmek benim alanım değil diye düşünüyorum ama bir ‘‘ally’’ olarak kutuplaşmış kesimler arasında bir etkileşim yaratmayı umut etmiştim. Umarım ufak da olsa bu konuda bir diyalog alanı açabilmişizdir.

***

Zeki Müren’in de zamanında yaptığı buydu sanırım: alternatif bir yol, bir alan açmak. Kendi ağzından politik bir söyleme dönüşmese de, ondan kalanları yorumlayanlar tartışmayı başka yerlere taşıyabildiler. Hem bu kısa söyleşi hem de belgesel için ikinize de teşekkür ederim. Zeki Müren Hattı web belgeseline ulaşıp, bu tartışmayı bir köşesinden tutmak isteyenler, cep telefonlarıyla zekimurenhatti.com’u ziyaret edebilirler.

İlginizi Çekebilir

Eleştiri

Galerist’te yer alan “Distilled From Scattered Blue” sergisi vesilesiyle mavinin yolculuğu, potansiyeli ve çağrışımları üzerine…

Kütüphane

Mehmet Çeper'in "Derhal" isimli kişisel sergisinin katalog metni Argonotlar Kütüphanesinde.

Duyurular

Kreşendo'nun düzenlediği "Bu Festival Bizim," 1-8 Kasım tarihleri arasında gerçekleşen birbirinden renkli konser, atölye ve konuşmalarla şehrin nabzını mutluluğun ritmiyle attırdı.

Kütüphane

Açık Radyo’nun karasal yayın lisansını iptal etmesinin ardından 2021’den beri ilk kez yayınlanamayan Bağımsızlar, Açık Radyo ile dayanışan Argonotlar aracılığıyla size ulaşıyor.

© 2020