Ne kadar sakin,
Bahçede bekleyen bir sevgili gibi…
Ruth Stone, The Fig Tree, 2006[1]
Nisan’a göre oldukça sıcak bir İstanbul gününde, kalabalıkların arasından sıyrılıp Milli Reasürans Sanat Galerisi’nin serin duvarlarından geçiyoruz. İlhan Sayın’ın altı yıl aradan sonra gerçekleştirdiği ikinci kişisel sergisi “İncir Ağacı”nı kurulum aşamasında ziyaret ederken hissettiğim ilk şey kesinlikle sakinlik oluyor. Sergiyi gezdikten bir süre sonra sakinliğin yanıltıcı olduğuna karar veriyorum. Çünkü İlhan Sayın’ın resimlerinin altında sessiz ve sisli bir manzaranın gerilimi yatıyor.
Ne tuhaftır ki serginin açıldığı tarih, incir ağaçlarının tomurcuklanıp yeşerdiği zamana denk geliyor. Çoğunlukla kâğıt ve mürekkebin birlikteliğinden doğan işleri izlerken sergiye adını veren İncir Ağacı resminin önünde duruyorum. O sıradan İlhan pandemi patlak vermeden hemen önce gerçekleştirdiği bir doğa yürüyüşünde görüp etkilendiği incir ağacından bahsediyor: “Bulunduğu yeri istila etmiş, dalları birbirine dolanmış, kökleri topraktan yukarı doğru çıkmış.” İlhan, resimdeki incir ağacının gövdesine güvenlik tedbiri için kullanılan, yuvarlak dış bükey bir ayna yerleştirdiğini anlatırken müdahaleler üzerine düşünüyorum. Doğanın insana, insanın doğaya yaptığı müdahaleler. Aklıma hemen Tekirdağ’daki bir arkadaşımın atölye olarak kiraladığı ahşap eve yaslanan incir ağacı geliyor. Bir süredir nasıl kurtulmamız gerektiğini bilemediğimiz, kökleri zapt edilemediği için ahşap evin temellerine zarar veren o ağaç. İncir ağaçlarıyla ilgili hikâyelerimiz birbirini kovalarken İlhan Sayın’ın 20 Nisan – 4 Haziran 2022 tarihleri arasında Milli Reasürans Sanat Galerisi’nde devam edecek olan sergisi nihayet açılıyor.
İlhan Sayın desende ısrar ettiği pratiğine yirmi yılı aşkın süredir devam eden bir sanatçı. Çoğu zaman sessiz ama kararlı bir şekilde ortaya çıkarır resimlerini. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Heykel Bölümü mezunu olan Sayın’ı bazen renkli, bazen de monokrom desenleriyle çeşitli karma sergilerde görürüz. 2000’lerin ortasına kadar uzanan üretimlerini sergilediği yerler sadece galeri mekânlarıyla sınırlı kalmaz. Fatih Özgüven’in öykü kitaplarında ve Gürcan Keltek’in Gulyabani (2018) isimli filminin posterinde karşımıza çıkar. Renkli boya kullandığı desenlerinde insan portrelerine odaklanırken, monokrom desenlerinde iç/dış mekânlara yer verir. Fatih Özgüven’in “desende kararlı, sergi açmakta yeterince kararsız”[2] olarak bahsettiği Sayın, ilk kişisel sergisi Seyir‘i ise 2016 yılında Tütün Deposu’nda gerçekleştirir.
Sergide yer alan desenlerde inorganik ya da endüstriyel olarak tanımlayabileceğimiz nesneler, doğayı tahakküm altına alır. Doğaya ait formlar, yapay veya terk edilmiş olarak niteleyebileceğimiz bazı nesneler, Sayın’ın pastoral manzaralarının öğelerini oluşturur.[3] Bozulan manzarayla, doğayla, empati kurulabilir mi? Yoksa manzaraya ve temsiline baktığımızda olan şey hep aynı mı?[4] gibi sorularla açılan sergide tahta kasalar üst üste birikirken işlevsiz otomobil lastikleri olmamaları gereken bir yere yığılır.
İlhan Sayın’ın pandemi başlangıcından bugüne uzanan desenlerinden oluşan İncir Ağacı sergisi, 2016 tarihli Seyir’le ortak bir dile sahip diyebiliriz. Genellikle karakalem ve mürekkep tekniğinde ilerleyen desenler, kâğıdın steril boşluklarıyla doğrudan ilişkiye girer. Sayın, farkında olarak ya da olmayarak desenden çok deseni çevreleyen boşlukla ilgilenir.[5] Boşluğun da etkisiyle beraber doğa ve insan ikilisinden doğan sessiz gerilimi hissederiz. Örneğin Duvar (2022) isimli desende eski bir yerleşime ait olduğunu düşündüğümüz tuğla yığınlarının arasında demir iskelelere rastlarız. Demir iskeleler, uzun zamandır insan eli değmeyen bu bölgenin değişime ve müdahaleye açık olduğuna dair bir uyarıdır. Yine İskele (2022) isimli bir başka resimde restorasyon sürecinde olduğunu tahmin ettiğimiz bir camiye misafir oluruz. Günışığının içeri sızmasıyla beraber parlayan iskeleler, kutsal mekânın korunaklı ve dokunulmaz haliyle tezatlık oluşturur. Sayın’ın titreşen çizgileri bir araya gelerek mekânı kaplayan sis bulutuna dönüşür. Bu sis bulutu, kâğıdın beyaz yüzeyine doğru yayılır. Serinin aynı ölçeğe sahip diğer resimlerinde de zamana yenik düşen yıkıntılar, yenilenmeyi bekleyen yapılar ve insan tarafından işgal edilmiş hissi uyandıran mekânlar, İlhan Sayın’ın görsel dünyasını yansıtır.
Galerinin diğer bölümlerine göre kısmen daha karanlık olan köşesine doğru ilerlediğimizde Gece (2022) isimli bir seriyle karşılaşırız. Siyah ve mor arasında gidip gelen mürekkep, diğer desenlere göre oldukça karanlık sahneler yaratır. İlhan Sayın’ın koyu tonlar kullanarak kurguladığı bir gölge oyunudur bu. Fakat bu sefer perde beyaz değildir. Serginin tümünde sıklıkla rastladığımız iskele ve ağaç motifleri, karanlık gökyüzünün altında adeta silüete dönüşmüştür. Issız ve tedirgin edici bir atmosferi vardır Gece serisinin. İçerisi ve dışarısı arasındaki sınır diğer serilerde ne kadar muğlaksa Gece‘de de bir o kadar belirgindir. Gölgeler, mürekkebin rastlantısal lekeler oluşturduğu yüzeyde durmadan keskin hatlar çizer. Ayrıca Gece serisi, sanatçının 2019 yılında Beral Madra küratörlüğünde Evliyagil Dolapdere’de gerçekleşen “Karmaşık Sorular, Büyüleyici Yanıtlar” isimli grup sergisinde yer alan işlerinin devamı niteliğindedir.
Sergiden en çok aklımda yer eden serilerden biri de İsimsiz (2022). İsimsiz, sanatçının eskiz olarak başladığı, bir nevi büyük boyutlu desenlerinin sağlamasını yaptığı ve sergiye dahil etmeye sonradan karar verdiği küçük boyutlu işlerden oluşur. Ne tuhaftır ki, bu eskizler İlhan Sayın’dan görmeye pek alışık olmadığımız soyut bir dile sahiptir. Sayın’ın “defterden kopup gelmiş” hissiyatını taşıyan eskizleri, serginin geneline göre daha mahremdir. Artık kurgu gitmiş, yerini rastlantısallığa bırakmıştır. Bu anlamda Sayın, yaratım sürecinde çizginin dışında mürekkebin rastlantısal bir şekilde yüzeyde dağılarak düzensiz bir biçimde oluşturacağı kompozisyonu önemser.[6] İçerisi ve dışarısı arasında sınır artık daha muğlaktır. Bloklar halinde lekelerin başrolde olduğu eskizler, İncir Ağacı sergisinde belki de lavi[7] tadını en çok hissettiğimiz parçalardır. Çerçeve içindeki paspartunun ön plana çıkmadığı, kâğıdı kusurlu/dalgalı haliyle kabul edebildiğimiz bir sergileme biçimi eskizlerin gündelik diline daha çok uyum sağlayabilirmiş. Sergiye dair değineceğim teknik bir eleştiri bu küçük eskizlerin çerçevelere hapsolması olabilir.
İlhan Sayın, İncir Ağacı isimli sergisinde ilk bakışta dingin olarak tanımlayabileceğimiz manzaraların ötesine bakmayı öneriyor. Ufuk çizgisini aşan, görünür olanla yetinmeyen bir tavrı benimsiyor pratiğinde. Büyük bir titizlik ve sabırla işlediği desenlerin kuytu köşelerine küçük felaketlerin gözden kaçan detaylarını gizliyor. Mürekkebi yüzeyde zapt ederek, boşlukları yücelterek yapıyor bunu. Tüm bunların yanında insan tahakkümü altında savunmasız kalan ve her gün değişen doğaya dair alternatif bir bakış geliştirmeyi hedefliyor. Bu bakış, karamsarlıktan ziyade belirsiz bir gelecek ihtimalini akıllara getiriyor.
Kısacası çizgileriyle bilinçli bir seyri arzuluyor İlhan Sayın.
İster gece ister gündüz olsun.
[1] The New Yorker, Poems, Ruth Stone, 07.08.2006, s.75
[2] Fatih Özgüven, Kendi seyrinde desenler, İstanbul Art News, Haziran 2016, Sayı: 32
[3] Kaya Genç, Daily Sabah, In first solo show, artist focuses on the art of ‘Looking’, 04.06.2016
[4] İlhan Sayın, Seyir, Sergi Bülteni, Tütün Deposu, 25.05.2016
[5] Fatih Özgüven, Kendi seyrinde desenler, Istanbul Art News, Haziran 2016, Sayı: 32
[6] Hüseyin Gökçe, Tortular, rastlantılar ve dağılan şeyler, İncir Ağacı Sergi Kataloğu, Milli Reasürans Sanat Galerisi, 2022, s.14
[7] Lavi, Çin ve Doğu Asya kökenli bir boyama tekniğidir. Sulandırılmış tek renkle veya mürekkeple yapılan çalışmalara denir. Sulu boya tekniğine yakındır fakat lavi tekniğinde çoğunlukla siyah çini mürekkebi kullanılır.