İnsanın iz bırakma içgüdüsüyle bir ifade aracı olarak kullandığı duvarlar, tarihin her döneminde insanlığın hikâyesini türlü biçimde anlattığı önemli bir mekân olageldi. Sakıp Sabancı Mardin Kent Müzesi – Dilek Sabancı Galerisi’nde açılan “Duvarlar ve Ötesi” sergisi, bu uzun yolculuğun hikâyesini duvar halılarını odağına alarak aktarıyor.
Mağara resimlerinden fresklere, goblenden duvar kâğıdına, çiniden duvar halılarının çağdaş sanattaki örneklerine uzanarak duvarların “resimli” tarihinde yol alan sergi için pek çok özel koleksiyondan eserlerin yanı sıra Mardin bölgesindeki evlerden, kiliselerden, Ezidi köylerinden bir seçki bir araya getirilmiş. 30 Nisan 20223’e kadar sürecek serginin merkezinde bölgenin tarihi ve kültürel birikimine referans veren büyük boyutlu iki duvar perdesi ve halılar yer alıyor. Bu örneklerin restore edilerek sergilenmesi, müzenin kentle kurduğu bağ açısından da anlamlı.
Açılıştan önceki gece ilerleyen saatlerde Mardin Kırklar Kilisesi’nden 20. yüzyılın başlarına tarihlenen İsa’nın Çarmıha Gerilişi ve 12 Havari’nin resmedildiği duvar perdelerine son dokunuşları yapan kişinin Sakıp Sabancı Müzesi Müdürü Nazan Ölçer’in olması, onu tanıyanları şaşırtmayacaktır. Her sergide olduğu gibi, açılışında büyük bir heyecanla sergiyi basına anlatan Nazan Ölçer, bu seçkiyi sunmayı planlarken “Duvarlar neden süslenir? Neden Picasso, Miro gibi ressamlar, heykeltıraşlar ve fotoğraf sanatçıları duvar halısı da yapma ihtiyacı duymuştur? Camilerimizi benzersiz kılan çiniler ilk ne zaman beyaz duvarların yerini aldı? Mardin’deki kiliseler biraz da onları faklı kılan duvarlarıyla hepimizi bambaşka bir dünyaya götürmüyor mu?” gibi sorular eşliğinde ilerlediklerini ve sergiyi bu soruların şekillendirdiğini söyledi.
Serginin bir yandan -geleneksel ya da dini- anonim duvar halılarını, bir yandan çağdaş sanatçıların güncel tasarımlarını bir arada sunması, sergiye katmanlılık ve güncellik katmasının yanında bulunduğu coğrafyayı kapsayıp oradan taşmasına da vesile oluyor.
Dilek Sabancı’nın da katıldığı ve kısa bir konuşma yaptığı açılışta Nazan Ölçer, müzenin yeni müdürü Fırat Şahin’i de tanıttı. Uzun zamandır Mardin’de yaşayan Diyarbakırlı genç bir müze müdürünün bundan sonraki sergilerde kentle daha geçişken bağlar kuracağının da işaretini taşıyor bu yenilik müze ve galeri için.
Sergiye dönecek olursak, insanlık tarihinde duvarların yerini ve duvar süslemelerinin hikâyesini ilk mağara resimlerinden başlayarak günümüze kadar takip eden ve 110’un üzerinde örneğin yer aldığı seçki aracılığıyla, duvara “işlenmiş” bu ifade biçimlerinin zaman içinde sanat eserine dönüşmelerinin izini sürmek de mümkün.
Sergide kronolojik bir akışta mağara resimleri, yerleşik hayatla birlikte duvar freskleri ve mozaikler, ilk duvar halısı kalıntılarının bulunduğu Mısır’dan örnekler ile Avrupa duvar halıları fotoğraf ya da projeksiyonla sunuluyor.
Antik Yunan ve Roma’da üst sınıfın villa ve saraylarında yer alan fresk ve mozaiklerin sosyal statü temsili olduğu kadar, duvar halısı geleneğine dair ipuçları da taşıdığını aktaran bu dizgede, Avrupa aristokrasisinin 1400’den itibaren duvara asılan resimli dokumaları, seyahatlerinde beraberlerinde götürerek sosyal konumlarını sergilediklerini, aynı zamanda bu dokumaların fresklerin yerini alarak taşınabilir hale geldiğini anlatıyor.
İslam dünyasından ise 13. yüzyılda Mısır’da Memluk Sultanlığı döneminde büyük önem kazanan halı dokumacılığının yanı sıra ağırlıklı olarak çinilerle bezenen duvarlar karşımıza çıkıyor. Halı dokumacılığı ticari ilişkiler aracılığıyla Venedik üzerinden Avrupa’ya taşınıyor. Ortaçağ’da ağırlıklı olarak dini konuları içeren duvar halıları, Rönesans boyunca gündelik hayat ve doğa betimlemelerinin yer verildiği önemli bir dekoratif öğe olarak kullanılıyor, 18. yüzyıl Avrupa’sında ise önemli resimlerin kopyalandığı bir mecraya dönüşüyor. Öte yandan genellikle üst ve aristokrat sınıflara özgü bir sanat olan duvar halısı dokumacılığı kırsalda ise masal ve efsanelerden sahnelerle manzara resimleri içeren halı ve kilimlerde karşımıza çıkıyor.
1920 ve 1930’lardaki Bauhaus figürleri, 1932’de Pablo Picasso, Georges Braque, Henri Matisse, Fernand Léger, Joan Miró ve mimar Le Corbusier gibi isimlerin yapıtlarını dokumalara uygulamasıyla bu geleneksel sanat, çağdaş sanat içinde de kendine yer buluyor.
“Duvarlar ve Ötesi” sergisinde Türkiye’den birçok sanatçının 60’lardan bugüne duvar halılarını mecra olarak kullandığı örnekler de var. Bunlar arasında TRT İstanbul Radyoevi’nde yer alan Özdemir Altan’ın iki dev duvar halısı ilk defa kurum dışında Mardin’de sergileniyor. İstanbul Radyoevi’nin konser salonu fuayesi duvarlarını süslemek için TRT tarafından 1968’de düzenlenen yarışmayı kazanan Altan’ın dokumayı öğrenerek soyut kompozisyonlardan ürettiği bu iki eseri, Çağdaş Müzik ve Üç Antik Anadolu Kralı ile Tepegözün Dansı adlı müzik ve dans temalı çalışmaları.
Sergi ayrıca Zeki Faik İzer’den Belkıs Balpınar’a, Tulga Tollu’dan Gültekin Çizgen’e, Burhan Doğançay’dan Gülsün Karamustafa ve Vahap Avşar’a duvar halılarını farklı dönemlerde farklı disiplinlerden sanatçıların malzeme, form ya da kavramsal bir araç olarak kullandıkları işlerini bir arada görme olanağı sunmasıyla da dikkat çekiyor.
30 Nisan’a kadar görülebilecek “Duvarlar ve Ötesi” sergisi, Mardin ve çevresine özgü “dokuyu” kapsamakla kalmıyor; bağlamıyla, geçmişle ve güncelle kurduğu ilişkiyle de bir sürekliliğin izini sürüyor.