Söyleşi

Emin Hitay: Kültür ve sanat alanında ihtiyaç odaklı destekler yaratmaya çalışıyoruz

Koleksiyoner ve girişimci iş insanı Emin Hitay ile koleksiyonerlik serüvenini, Hitay Vakfı’nın çalışmalarını ve bağımsız sanat yayıncılığına yönelik desteklerini konuştuk.

1980 yılında temelleri atılan Hitay Holding çatısı altında dijital teknoloji alanında çalışmalar yapan girişimci iş insanı Emin Hitay, 1986 yılında aldığı ilk eserle koleksiyonerliğe adım attı. Emin Hitay pandemiden hemen önce kurduğu Hitay Vakfı’yla eğitim, sanat ve kültür alanında destekler gerçekleştiriyor. Vakıf en son  çeşitli eleştirilerle de gündeme gelen 6. Mardin Bienali’ne destek oldu. Argonotlar Almanak 2022 ve Argonotlar Almanak 2023 yayınlarımızın da destekçilerinden olan Hitay Vakfı ve Argonotlar, bağımsız inisiyatiflerin sergilerine dair özgün  içerikler üretmeye yönelik yeni bir projeye adım atıyor. Emin Hitay’la koleksiyonerlik serüvenini, Hitay Vakfı’nın çalışmalarını ve bağımsız sanat yayıncılığa yönelik desteklerini konuştuk.

Bir söyleşinizde ilk eserinizi 1986 yılında aldığınızı okudum. Bedri Baykam’ın iki eserini almışsınız. Neredeyse 40 yıl olmuş. Türkiye’de sanatın, özellikle güncel sanatın dönüşüme uğradığı bir dönemden bahsediyoruz. Siz bu 40 yıllık dönemde Türkiye’deki güncel sanatın dönüşümünü nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Türkiye sanatının çağdaş süreci söz ettiğiniz zaman dilimlerine denk geliyor. Türkiye’nin çağdaş sanat üretiminde bienallerin oluştuğu, galerilerin açıldığı, fuarların kurulduğu bir süreç bu. Türkiye için bugünden geçmişe baktığımızda oldukça önemli bir döneme işaret ediyor. Uzun yıllar sonra da geçmişi değerlendirdiğimizde yine bu yıllar Türkiye sanatındaki çağdaşlaşma sürecinde kimlik, arayışlar ve varoluşlar sürecinde önemli dönemler olarak karşımıza çıkmaya devam edecek.

Bu yıllar dünyanın geçirdiği hareketli dönemler kadar Türkiye’nin de geçirdiği yoğun bir değişim dönemi. İlk eseri 1986’da aldıktan sonra tabii sanat dünyasıyla daha ilişkili bir hale geldim, uzun yıllardır da bir koleksiyoner ve sanat-kültür destekçisi olarak bu alanın bütün dinamiklerini takip ediyorum.

Koleksiyona eser aldığım dönem sonrası gelişen 80’lerin son çeyreğinde başlayan İstanbul Bienali, tek tük açılan galerilerin 90’ların sonunda ve 2000’lerin başında oldukça yoğun bir şekilde açılması, bunun yanında bağımsız sanatçı oluşumları çok değerli dönemlere referans veriyor. Buna şahitlik etmek de apayrı bir hikâyeyi oluşturuyor. Çağdaş sanatın büyük kırılmalar ve hızlı devinimlerle geliştiği ülke konjonktürümüzde, geçmişi Avrupa sanatı gibi çok köklü noktalara ulaşmayan Türkiye sanat ekosistemimiz bugün çok güçlü. Yurtdışındaki birçok bienal, fuar, galeri sergisi ya da alternatif projeye baktığınızda Türkiye sanatındaki çağdaş üretim ve kavramsal arayışların oldukça çarpıcı olduğunu görebilirsiniz. Hatta dozu biraz daha arttıracak olursam Türkiye sanat üretiminin çok iyi üretimleri bugün dünyaya servis ettiğini de açıkça söyleyebilirim. Böyle güçlü bir üretimin olduğunu söylememe istinaden Türkiye ölçeğinde bakınca sanat dünyamız henüz çok genç. Ancak buna rağmen Türkiye sanatı hem çok hızlı hem de çok güçlü. Avrupa ve Amerika, Uzak Doğu ve Afrika gibi birçok kıtanın sanatıyla eşdeğer bir kavramsal ve formal güç taşıyor. Bugün birçok önemli galeriye, yarışmaya, bienale, fuar, müze ve bağımsız inisiyatiflere ev sahipliği yapan Türkiye, birçok önemli sanatçısını ve sanat-kültür profesyonelini de yurtdışında önemli bienaller ve müzelerde izleyiciyle buluşturuyor.

Türkiye sanat ekosisteminde çağdaşlaşma sürecinin geçirdiği büyük serüven, eser aldığım ilk yıllardan bu zamana gerçek dönüşümlerin olduğu sosyo-kültürel döngülere dair önemli bir süreç. Kişisel olarak bunu birebir deneyimlemekten ve ülkemiz sanatının iyi yerlere geldiğini görebilmekten ve buna katkı sağlayabilmekten mutluyum. 

Bu 40 yıllık döneme sizin koleksiyonunuz üzerinden baksak nasıl olur? Uluslararası bir koleksiyon olduğunu vurgulamışsınız. Koleksiyonda Türkiye’den kaç sanatçı yer alıyor, bir yüzdelik dilim vermek mümkün mü? 

Henüz kırk yılı tamamlamadık ama az kaldı diyebilirim. Tam olarak bir sayı vermek pek doğru olmaz ama koleksiyonun uluslararası skalasında Türkiye’den % 60-70 sanatçı var diyebilirim. Özellikle 2000’lerden sonra ülkemizin sanat ekosisteminin gelişimi için olabildiğince daha çok sanatçıyla iletişime geçmeyi önemli buldum.

Ezgi Yakın, Biriken, Kâğıt üzerine sulu boya, 88 x 118 cm (çerçeveli), 2023, Fotoğrafçı: Arto Davulciyan

Koleksiyonunuzu oluştururken belirli bir tema ya da konsept etrafında şekillendirmeye yöneldiniz mi peki? Koleksiyonunuz zaman içinde değişime uğradı mı merak ediyorum. Bir bütünlük ve eserlerin birbiriyle etkileşim halinde olması sizin için ne kadar önemli örneğin? Bu bütünlüğü sağlarken eserleri seçme ve tematik bir çerçeve oluşturma sürecinde hangi kriterleri göz önünde bulunduruyorsunuz?

Koleksiyonu oluşturmaya başladığımdan bu yana herhangi bir konuda tema ya da konsept etrafında şekillendirmeye yönelmedim. Konu ve tema olmasa da koleksiyon zaman içinde tabii ki bir değişim süreci geçirdi. Bu değişen dünya, ülke konjonktürü bunların sanata yansıması olduğu kadar benim sanata bakışım ve izlenimlerim olarak da şekillendi. Koleksiyondaki değişimi bu şekilde betimleyebilirim. Koleksiyonda yer alan birçok eser birbiriyle ilişki kuran, kavramsal ve formel açıdan dil bütünlüğü oluşturan bir yaklaşıma sahip. Bu noktada yine tema ve konsept olmasa da belirleyici bir göz, ilgilenilen çeşitli bağıntılı konular var. Bunlar eser seçkisinde belirleyici roller taşımıyorlar ama ilgilendiğim konular ve sanatın kendi ilerleyişindeki üretimler radarıma giriyor ve koleksiyonda yerini buluyor. 

Koleksiyonunuzun mutlaka toplumsal temasları vardır. Türkiye’nin geçirdiği dönüşüm sanatı da etkiliyor. Peki, sizin koleksiyonunuz üzerinden bakarsak nasıl bir dönüşüm görüyoruz?

Koleksiyonda elbette dünya ve Türkiye’nin geçirdiği çeşitli sosyo-kültürel değişimlerin izlerini, sorularını, kendince çözümlerini sunan ve irdeleyen eserler var. Bugün sanat güncel yaşamdan, sosyo-politik ve kültürel değişimlerden bağımsız kalamaz. Belki de sanat tarihinde hiçbir zaman öyle değildi. Dünyadaki ve insanlığın geçirdiği tüm toplumsal değişkenler daima sanatın öznesi haline geliyor. Bu da koleksiyonda karşımıza çıkan birçok eserde kendini gösteriyor. Bu değişim süreçlerini koleksiyonda bir anlatı, tarihsel bir arşiv olarak izlemeyi, zamanın tozlu dönemeçlerini yeniden geçmiş ve bugün arasında görebilmeyi değerli buluyorum.

Ayça Telgeren, Kırık Ufuk I, Tuvale marufle kâğıt üzerine çini mürekkebi ve suluboya, 68 x 208 cm, 2024, Fotoğrafçı: Barış Özçetin

Hitay Holding çoğunlukla dijital alanda yatırımlar yapıyor. Son 10 yılda da dijital sanat ve sanatta dijitalleşme en çok konuştuğumuz konulardan. Bunun yanında yapay zekâ, sanatı ve medyayı dönüştürecek bir potansiyele sahip görünüyor. Siz koleksiyonunuzda dijital sanata ya da dijital araçlarla yapılan sanata eğiliyor musunuz? Ya da bu konuda öngörüleriniz var mı? 

Evet, Hitay Holding tarafındaki tüm şirketlerimizde dijital ve teknoloji temelli çalışmalar mevcut. Biz, sürdürülebilir bir gelecek için dijital yatırımlara büyük önem veriyoruz. Yapay zekâ bütün dünyayı bir noktada yeniden güncelleyecek, bu düşündüğümüzden de hızlı bir şekilde gelişecek üstelik. Koleksiyonda elbette dijital eserler yer alıyor. Diğer sorunuzda belirttiğim gibi belirgin bir tema ve konseptin altını çizmezken disipline de referans vermiyorum. Ama koleksiyonda plastik eserler yanında dijital, teknoloji temelli üretimler de mevcut. Uzun yıllar önce koleksiyon çok daha genç bir yaştayken gördüğümüz eserler, koleksiyon alımları plastik ağırlıktaydı. Bir dönem çok yoğun biçimde fotoğrafın sanat eseri olup olmadığı tartışıldı. Şimdi estetik kaygıların biçim değiştirdiği, sanatın formal kaygılarının azaldığı bir dönem. Yapay zekâ, dijital teknolojiler günümüz sanatının şekillenmesinde, üretiminde oldukça önemli bir yere geliyor, üretimlerde dijital teknoloji kullanımları çok arttı. Yapay zekânın sanatı nereye taşıyacağını da göreceğiz.

Gelelim Hitay Vakfı’na… Hitay Vakfı olarak Argonotlar Almanak 2022 ve Argonotlar Almanak 2023 projelerimizi desteklediniz. Aynı zamanda vakıf olarak bağımsız sanat inisiyatiflerinin sergilerine yönelik yeni projemizi de desteklediniz. Bunun yanında Vakıf olarak birçok başka projeyi de destekliyorsunuz. Sanat yayıncılığını desteklemek neden önemli? Bunun yanında vakfın diğer alanlardaki desteklerini de ele alırsak bu konuda nasıl bir strateji izliyorsunuz? 

Hitay Vakfı’nı kurmadan çok uzun zaman önce de sanat ve kültür alanına olabildiğince hem kişisel hem de Hitay Holding aracılığıyla ihtiyaç odaklı noktalarda desteklerimi gerçekleştiriyordum. Argonotlar olarak kurulduğunuzdan bu yana yazılarınızı, güncel üretimlerinizi ve sanat dünyasına katkılarınızı okuyorum, takip ediyorum. Almanak 2022 ve Almanak 2023’ü desteklemek önemliydi. Türkiye’de sanat alanında yayınların devamlılığı birçok noktada çok zor. Son yılların ekonomik düzensizlikleri sanat dünyasına ve yayın alanına da mutlaka yansıdı diye düşünüyorum. Birçok basılı yayının sektörden çekildiğine hepimiz şahit olduk. Bu noktada Almanak’ı basılı bir yayın ve sanat tarihine gelecek bir arşiv niteliği taşıyacağı şekilde destekleme kararını verdik. 

Bağımsız bir yayın kuruluşu olarak son yıllarda önemli yazıları kaleme aldınız. Özellikle Vakfın misyonu ile de örtüşen ihtiyaç odaklı, inisiyatif ve bağımsız alanlar ile gerçekleştirdiğimiz işbirliklerinde sizden gelen sanat inisiyatiflerinin projelerini, sergilerini görünür kılabilmek için üretilecek yazı destekleri de çok değerliydi, bunu desteklemekten mutluluk duyuyoruz. 

Vakıf olarak eğitim, sanat ve kültür alanında ihtiyaç odaklı birçok konuda destek yaratmaya çalışıyoruz. Doğal afetler ve yaşamsal ihtiyaçlar da buna dahil. 6 Şubat depreminden bu yana hâlâ birçok depremzede öğrencimize eğitim bursu sağlıyoruz, çeşitli dernek ve vakıflar ile işbirliği kurarak depremzede ailelere yaşamsal destekler sunuyoruz. Elbette bunlarla kalmıyor, sanatçılara üretim desteği, konuk sanatçı programlarına katılabilmeleri için ulaşım ve konaklama, yurtdışı projelerinde üretim destekleri, atölye ve alan destekleri gibi katkılar sunmaya gayret ediyoruz. Türkiye’deki bütün bienallere sürdürülebilirlik destekleri sağlamayı kıymetli buluyoruz. Bahsettiklerimiz dışında bireysel desteklerle yaşamsal ve üretimsel boyutta birçok desteği yaratmaya gayret ediyoruz. Eğitim, kültür ve sanatın bir destekçisi olarak zaman içinde katkılarımızın artarak topluma yayılacağını ümit ediyorum.

Akademisyen ve aynı zamanda Argonotlar yazarlarından da olan Melike Bayık’la danışman olarak çalışıyorsunuz. Biraz da koleksiyon oluşum sürecini konuşabiliriz. Eser alırken nasıl bir süreç işliyor?

Koleksiyonun oluşum süreci çok uzun yıllar önceye dayanıyor. İlk eseri 1986 yılında AKM’de izlediğim bir sergiden almıştım. O zaman eseri alırken zihnimde bir koleksiyon başlatma gayesi yoktu tabii, zaman içinde büyüdü ve koleksiyona dönüştü. Melike Bayık ile yaklaşık beş yıldır koleksiyon ve Vakıf için birlikte çalışıyoruz. Koleksiyon belli bir noktaya ulaştıktan sonra yönetmek ve koleksiyonun istikrarlı sürecini devam ettirmek üzere uzun yıllar öncesinde bir proje aracılığıyla koleksiyonumuz özelinde bir çalışma fırsatımız olan akademisyen, küratör ve sizin de yazarlarınızdan olan Melike Bayık ile yollarımız kesişti. Koleksiyonda eser alırken önceliğimiz Türkiye sanatına ve sanatçılarına katkı sunabilmek, koleksiyon uluslararası bir yapı gütse de ağırlığımız Türkiye çağdaş sanatı, buna katkıda bulunmak ve gelişimine bir noktada destek sunabilmeyi çok önemli buluyorum. Galerilerin güncel sergileri, inisiyatiflerin projeleri, bağımsız sanatçılar ve genç sanatçılar, fuarlar ve bienaller özellikle sanatçıları izlediğimiz yerler. Ayrıca bağımsız ve bireysel genç hiç karşılaşmadığımız sanatçıları da olabildiğince sosyal medya ve çeşitli projelerde takip ederek atölye ziyaretleri ya da sergi buluşmaları üzerinden de koleksiyonda bir yer bulmasına da gayret ediyoruz. Tüm bu alanlardan koleksiyona uygun olacak birçok eseri izliyoruz ve koleksiyona ekliyoruz diyebilirim. Titiz bir araştırma, izleme süreci eserler koleksiyonda yerini buluyor.

6. Mardin Bienali açılışından

Bu sene 6. Mardin Bienali’nin ana sponsoruydunuz.  İstanbul dışı sanat etkinliklerinin görünür olması, desteklenmesi bizim de yayın olarak önemsediğimiz bir konu. Ancak bir yandan da eleştirel bir bienal süreci geçirdik. Siz Mardin Bienali’ne destek olmaya nasıl karar verdiniz? Bienal sonrası görüşleri nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Vakfımızın ve kişisel hedeflerimin içinde yer alan bir konu yukarıda da belirttiğim gibi sanat ve kültür alanındaki devam edebilmek, sürdürülebilir olabilmek. 6. Mardin Bienali’ne olan desteğimiz bu ölçekte görünürlük kazandı. Bir önceki bienalin zorluklarla hazırlandığını biliyorduk, bütün bienallere olan desteğimiz minvalinde katkı sunmak istedik ve merkez dışı bir bienalin devam edebilmesi üzerine destekçi olduk. Bienale yaptığımız destek bir dış yapı olarak ayakta tutabilme, devam edebilme gayesini sundu, içerideki yapı ve üretim süreci bienalin her zaman sürdürdüğü şekilde devam etti. Bienalin gerçekleştirildiği süreç ve sonrasında oluşan tartışmaları uzaktan gözlemdim. Biz bienali ve bölgeyi Vakıf olarak destekleme gayesi güttük, elbette farklı görüşler oluşabilir, eleştirel konular gündeme gelebilir; farklı görüşlerin olmasını da destekleriz bizim nihai amacımız büyümesine destek verdiğimiz Türkiye’de sanatın gelişimi aslında. Her zaman daha da anlayarak, öğrenerek daha iyisine gideceğimize inanırım. 

6. Mardin Bienali açılışından

Daha önce bir koleksiyoner, sanat sektörü dışında işler yapan koleksiyonerlerin sanatı güçlü bir şekilde yönlendirecek etkiye sahip olmalarının ilginç olduğunu vurgulamıştı. Sizce koleksiyonerlerin sanat alanını yönlendirmede gücü nedir? Bu güç bir otoriteye dönüşebilir mi? Ya da böyle bir otorite varsa, bu dönüştürülebilir mi?

Sanat dünyası için çarpıcı bir değerlendirme. Koleksiyonerler belki de özellikle sanat sektörünün dışındaki işlerde faaliyet gösterenler, maddi kaynakları ve bağlantılarıyla sanat dünyasında önemli bir etkiye sahip olabilirler. Bu güç, belirli sanatçıları veya eğilimleri destekleyerek sanatsal üretimi ve sanat piyasasını yönlendirme konusunda belirli bir değişimi gerçekleştirebilir. Ancak bu güç, zaman içinde sanat alanının bağımsızlığını tehdit eden, kanonlaşmalar yaratabilen bağımlı bir otoriteye de dönüşebilir. Eğer böyle bir otorite oluşursa, sanat dünyasında şeffaflık, çeşitlilik ve demokratik katılımı teşvik eden yapılarla bağımsız üretimler gibi konuların çarpışması söz konusu olabilir. Alanın içinden ya da dışından olması fark etmeksizin koleksiyonerlerin sanat dünyasına bağımsız ve şeffaf biçimde destek verebilmeleri mutlaka gelecek kuşakların sanat tarihi çizgisinde olabilmelerine imkân tanıyacaktır.

Koleksiyonerlik mefhumuna/müessesesine dair Türkiye’de ve dünyada değişen koleksiyonerlik algısı ve profili nasıl bir eğilim gösteriyor sizce? Yeni koleksiyoner profili diye bir şeyden bahsetmek mümkün mü?

Koleksiyonerlik algısı hem Türkiye’de hem de dünyada önemli değişimlere uğruyor. Geleneksel koleksiyoner profili genellikle prestij ve yatırım amaçlı sanat toplama şeklinde tanımlanırken, günümüzde bu profil daha çeşitli ve demokratik hale geliyor. Yeni koleksiyonerler, dijital sanat, NFT’ler ve sosyal medya aracılığıyla sanatla etkileşimde bulunuyor ve bu, sanat koleksiyonculuğunu daha geniş bir kitleye açıyor. Ayrıca, genç koleksiyonerler sosyal adalet, çevresel sürdürülebilirlik ve toplumsal konulara duyarlı sanat eserlerine de yöneliyor. Bu değişim, koleksiyonerlik mefhumunun daha erişilebilir, çeşitli ve etkileşimli bir hale gelmesini sağlıyor.

Osman Dinç, Ahlat Ağacına Anıt, Fotoğraf yerleştirme, unique, 24 adet, 2024, Fotoğrafçı: FLUFOTO

Koleksiyonu nasıl değerlendiriyorsunuz? Çeşitli biçimlerde sergilemek, kamuyla paylaşmak gibi bir yaklaşımınız ya da bir mekân/müze açmak gibi planlarınız var mı? Bu tür sergileme durumlarında hangi kriterleri göz önünde bulunduruyorsunuz?

Koleksiyon, uzun  yıllardır eklenen eserlerle uluslararası bir anlatının yanı sıra Türkiye sanatına dair de oldukça kapsamlı bir izlenceyi sunuyor. Eserleri hem evimde hem de işyerimde sıklıkla değiştirerek sergilemeye mutlaka öncelik veriyorum. İşyerinde katlar arasında da değişime açtığımız eserlerle çalışanlarımızın da bütün katlarda eserler ile sık sık temas etmesini önemsiyorum. Bunun yanında topluma açık geçici sergiler de ilerleyen süreçlerde gerçekleşebilir. Ancak şu an için bir mekân ya da müze açmak gibi bir gayem yok. Bu gibi kaynakları Vakfın sürdürülebilir kılma gayesi güttüğü bireysel ve inisiyatif odaklı ihtiyaca yönelik yanıt vermeye çalıştığımız projelere destek olarak sağlamayı daha çok önemsiyorum.

Projemizin detaylarına görsele tıklayarak erişebilirsiniz.

İlginizi Çekebilir

Duyurular

Argonotlar ve Hitay Vakfı bağımsız sanat eleştirisinin gelişmesine yönelik yeni bir projeye başlıyor.

Duyurular

Argonotlar ekibi olarak baharın gelişini kutlamak için hazırladığımız sergiler ve etkinlikler seçkisi karşınızda!

© 2020