Hakikat karşımızda! Nasıl olur bu? Hakikat düpedüz karşımızda! Olduğu yerde duruyor. Durdurulmuş. Dirençle. Direnç karşısında bu sefer ilerleyemiyor. Direniş!
Bütün olasılık ve olanakların yine bütün olasılık ve olanaklarla yüz yüze olma zorunluluğu. Durma!
Zulüm karşımızda! Nasıl olur bu? Zulüm düpedüz ve apaçık karşımızda! Olduğu yerde duruyor. Durdurulmuş. Dirençle. Direnç karşısında bu sefer ilerleyemiyor.
Zulüm tüketmekten ibaret! Durdurulmadığında ölüm olur.
Zaman karşımızda! Nasıl olur bu? Zaman apaçık karşımızda! Olağan ve Olağan Zamanın Dışında! Dirençle ve yüzleşmeyle kayıp sözcüğü hakikat sözcüğüne dönüşür.
Kayıp. Bütün olasılık ve olanakların yine bütün olasılık ve olanaklarla yüzleşme zorunluluğuyla doğan yeni zaman ve mekân, madde ve nesne, hiçlik ve hakikat.
Hakikat durmaksızın biri ya da öteki olur. Hakikat durmaksızın hepsi ya da hiçbiri olur. Hakikat durmaksızın durmamak, durmaksızın durmak olur. Peki ya sanat! Hakikat ve sanat birbirini sonsuzlukla doğuran iki ideal. İki dost. Fakat yeri geldiğinde iki düşman. Biri zulme dönüştüğünde ötekisi düşman. Sanat sıradanlaştığında, yavanlaştığında, uzaklaştığında hayattan hakikat ona düşman. Hakikat uzaklaştığında insandan, körleştiğinde, donmuş bir kesinlikle örttüğünde yüzünü sanat ona düşman. Yahut yasakladığında nefes almayı, kördüğüme dönüştürdüğünde var olmayı, hapsettiğinde zamanı, zamanın zaptedilmezliğini, dile gelmeyi kelepçelediğinde, bedeni büzdüğünde, dümdüz beton kıldığında yargılarla bedeni, sanat hakikate düşman.
Fatoş İrwen’in, Mahmut Koyuncu ve Ezgi Bakçay küratörlüğünde eş zamanlı olarak Karşı Sanat ve Depo’da 10 Temmuz’a kadar devam edecek Olağan Zamanın Dışında sergisi hakikat ve sanatın birer düşman olarak karşı karşıya gelmelerinin sergisi. Hakikatin bir geçişsizlik, bir duvar, gözün gözü görmediği bir sis bulutu olarak dikilmiş olduğu bir anda ve yerde, içgüdüsel bir itkiyle sanatla kurulan en az hakikat kadar maddi bir evrenin sergisi… Hakikate bir cevap sergisi değil fakat onunla yüzleşme ve bu yüzleşmeden olası bütün düzlemlere yayılarak zamanın ve mekânın farklı boyutlarında kendini kurmanın sergisi. Fatoş İrwen’in işlerinde maddileşen bu evren olanakların kör bir hakikat düzlemine çarparak bir yıldız parıldamasıyla kendi boşluk ve düzlemlerine yayıldığı, kendi nesnelerini kurduğu, kendi yalnızlık ve kalabalıklarını oluşturduğu bireysel fakat çoğullukla biçimlenen sınırı ufkun ötesinde, manasında mistik bir dinginlik taşıyan bir kozmos. Ve bu kozmos sadece sanat nesnelerinden değil, edimlerle, edimin hem sanat nesnesinde ve sanat nesnesiyle meydana gelmesiyle oluşuyor.
Fatoş İrwen’in işlerinde kendilik ve düzlem
Kör hakikat ve ona karşı doğurgan sonsuz doğrultu ve kıvrımda vektörlerle tüm olanakları zorlayan edim dışında kendi ya da kendilik de Fatoş İrwen’in işlerinde önemli bir nokta. Evren oluşturma sürecinde mesafe alarak bilinçli bir estetik edim gerçekleştirmeyi olanaklı kılmasının yanında güçlü bir şekilde bir var olma durumu olarak da gündemdedir bu kendilik. Belirsizlik üzerine kurulu mistik bir düzlemde neredeyse mitolojik bir güç olan bu kendi, Fatoş İrwen’in işlerinde bedensel olduğu kadar aşkın bir niteliktedir. Ve gücün, olanakların ve stratejinin kaynağıdır. Özellikle fotoğraf ve video işlerinde kudret sözcüğünün uçurum benzeri bir yüzü olarak belirginleşen bu kendi, diğer işlerinde malzemenin materyal düzlemiyle, desenler ve renkler düzlemi arasında soyut bir yüzey olarak yerini alır.
Düzlem de Fatoş İrwen’in işlerinin arka planda olmazsa olmazıdır. Öyle ki dikkatli bakılmadığında işlerinde düzlem ya da düzlemler olmadığı dahi düşünülebilinir. Yahut tam aksine işin asıl yüzünün, özünün ve anlamının düzlem olduğu düşünülebilir. Düzlem çünkü İrwen’in işlerinde bir aidiyet alanı işlevini görür, fakat İrwen bu aidiyet alanına mesafeler alıp işine derinlik katarak onun özgün anlamını oluşturur. Fatoş İrwen’in işlerinde bu düzlem materyal bir düzlem olabileceği gibi tümüyle soyut bir düzlem de olabilir. Özellikle soyut düzlem olarak bu düzlem saf bir iyinin ya da saf bir kötünün düzlemi olabilir. İrwen burada düzleme göre strateji geliştirir ve içinde kendinin yer aldığı özgün bir anlama bu şekilde erişir.
Fatoş İrwen’in sergideki “Öteki Tarih” işinde örneğin düzlem dile getirilemez olan olarak belirlenmiştir. Bu aynı zamanda dile getirilemez olan hakikattirlerdir. Bu iş bu nedenle ilk bakışta şaşkınlığa neden olur sonra yerini bir susuşa bırakır ve daha sonrasında izleyiciyi bu tarihten ister uzak olsun ister olmasın susulan tarihin canlı şahidine dönüştürür. Fatoş İrwen’in kendiliği de diğer çoğu işinde özgün bir temsil olarak karşımızdayken, İrwen edimin ötekinin tarihinin yazımı edimi olduğu bu işinde edimin kendine dönüşür. Bu iş aynı zamanda bir performanstır. Çünkü bu tarih sadece Fatoş İrwen’in değil, aynı zamanda herkesin tarihidir. İrwen’in sergideki fotoğraf ve video işlerinde işlerin arka planındaki düzlem sıklıkla orada büyüdüğü dedesinin Diyarbakırdaki evidir, ki bu ev ve evdeki nesneler İrwen için kendinin keşfinin aidiyete oyunlar oynayarak gerçekleşip ilk biçimlerini aldığı yerdir, ya da bu evdeki içe dönük bir alan taşıyan bir nesne ya da “Varlığın-Teni Orman” işinde olduğu gibi bir ormandır. Yani İrwen’in köklerine uzanan doğadır. Bu doğa düzlemi üzerinde bir sonraki aşamada evrilen maddeye ve dünyanın kırılganlığına tinsel bir mesafeyle aşkın, bireysel etiğini estetikle ortaya koymasıyla kudretli bir kendi görmekteyiz. Bu düzlem örneğin “Akış Triolojisi”, “Ritüel”, “Melankolia” işlerinde dede evidir. “Saklı”, “Olmadığım Yerde” ve “Yazgıdan Derin” işlerinde evdeki içe dönük alan taşıyan nesnelerdir. Aynı zamanda kalem, boya ya da saç telleriyle çizdiği dünyaya ait her nesnenin düzlemi olabileceği fakat bununla birlikte doğru anlamın kendini bulması için yine düzlemin özenle seçildiği desen, çizim işlerinde ise kendi görece bağımsız bir şahit konumundadır. Çünkü bu işlerde İrwen’in şahitliğinde ondan bile bağımsız özgür olan bir şeyler fışkırmalıdır. “Sur Serisi”, “Komşu Evler”, “Mor Çiçekler Açmış Bedenler”, “Dikilitaş-Beden Yazıtlar”, “Evini Seçemeyenler”, “Yadê” ve daha bir çok işte akışların özgürlüğe atılımı içinde yeterince iyiyi de kötüyü de barındıran İrwen’in de oluşumuna şahitlik ettiği özgün bir evren yaratır.
İzleyicinin sorumluluğu
Fatoş İrwen işlerinde izleyiciye de mesafelidir. İşler kendilerini hemen açmaz, dahası izleyici ile aralarına birer uçurum yerleştirirler. Çünkü izleyici işi kavrayabilmek için sorumluluk almak zorundadır. İzleyici de kendi payına hakikatle yüzleşebilmek için az da olsa cesur olmalıdır. Aksi halde uçuruma düşecektir, hissedecektir ama kendini yeniden üretemeyecektir. Bu ise Fatoş İrwen’in işlerinin olmasını istemediği şeydir. İşler izleyiciden kendini özgürlük doğrultusuyla yeniden üretmesini beklemektedir. Fatoş İrwen’in kozmosunu girebilmek için bakışlarını özgürleştirmeleri gerekmektedir.
İki mekâna yayılmış “Olağan Zamanın Dışında” sergisinde, küratörler ve sanatçıdan öğrendiğimiz kadarıyla en zorlu kısım eser seçiminde yaşanmış ve İrwen’in son dönem ve önceki dönem eserlerinden çoğunluğu sergi dışında kalmış. Bu da Fatoş İrwen’in işleriyle dünyaya oradan öte bir dünya çıkarmak ve bunu mümkün kılmak için dirençle, inatla ve inançla sarılışının göstergesi. Fatoş İrwen durmaksızın eser vermiş, eser ortaya koymuş. Sergi, Fatoş İrwen’in kozmosunu olduğu gibi ortaya sermek için düzenli bir biçimde kurulmuş, işlere mesafeli yaklaşmak da, istendiğinde onlarla bağ kurmak da ve bazı birkaç işte kısmi olarak işlerin içine girmek de mümkün. Serginin amacı ve stratejisi popülist unsurlar, kavram keskinlikleri ve kargaşalarına takılmadan mümkün olduğunca ve etkin bir şekilde Fatoş İrwen’in eserlerini göstermek olmuş.
Dile getirilemeyen susulmamalıdır ama yazılmalıdır. Yazılamıyorsa gösterilmelidir. Gösterilemiyorsa edim ve üretimle bahçelerine ayak basılması, içinde gezinmesi, nefes alınması mümkün başka bir evren ortaya konarak yaşanmalıdır.