Gündem

2024’ün öne çıkan sergileri

Argonotlar ekibi olarak yıl içinde gördüğümüz, dikkatimizi çeken sergilerden bir seçkiyi bir araya getirdik.

2024, sanat dünyası için hem yerel seçimler, hem de İstanbul Bienali’nin ertelenmesi gibi sebeplerle durup bekleme yılına dönüştü. Galeriler tabii ki sergilerini açtı, müzeler ve sanat kurumları da planladıklarını yapmaya devam etti. Ancak durum pek çok sanat inisiyatifi için öyle olamadı. Bu yıl inisiyatiflerin adını mekânsızlık/bütçesizlik gibi sebeplerden ötürü maalesef çok az duyduk.

Yine de 2024 bizim için özenli ve derinlikli sergilerin, anlamlı sanat tartışmalarının olduğu bir yıldı. Argonotlar ekibi olarak bizde iz bırakan sergileri hatırlıyoruz.

Kültigin Kağan Akbulut

Sonsuz Yankı”, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Dirimart

Karagöz’ün Gemisi, Tuval üzerine guaj ve kâğıt marue, 1957 197.5 x 688 cm

2023’ün sonunda açılan “Sonsuz Yankı” sergisi sanatçının farklı dönemlerinden, çeşitli ölçülerinden işlerini Dirimart Dolapdere ve Dirimart Pera’daki üç farklı mekanda göstererek benim için yılın en anlamlı sergilerinden biri oldu. Sergide Ebabil Kuşu, Karagöz’ün Gemisi, Kuşlu Çocuk gibi büyük boyutlu eserlerinin yanında 1957 yılı Sao Paulo Bienali’nde yer alan Meyveler işini de görme fırsatı bulduk. Bence bu sergi Eyüboğlu retrospektifi ve belki de Eyüboğlu müzesi için önemli bir adım.

Meyveler, Kâgıt üzerine guaj, 1957, 100×70 cm

Elhamra: Zanaattan Öğrenmek”, Bilal Yılmaz, Art On İstanbul

İşlerinde sanat ve zanaati teyelleyen Bilal Yılmaz’ın Art On İstanbul’da gerçekleşen Elhamra: Zanaatten Öğrenmek sergisi derinlikli bir araştırmayı özgün bir sanatsal yorumla karşımıza getirdi. Kütahya’daki son çini atölyesi olan Elhamra’nın hikâyesini, sanatını ve zanaatini harmanlayan serginin genişlemesi ve farklı alanlara da yayılması gerektiğini düşünüyorum. 

Koray Ariş: İçinde Yaşadığımız Deri, Küratör: Selen Ansen, Arter

Senenin son sürprizi benim için Arter’de açılan “Koray Ariş: İçinde Yaşadığımız Deri” sergisi oldu. Selen Ansen’in büyülü küratörlüğü Ariş’in sanatını formlar, sesler ve hareketler arası yakınlıklar üzerinden bir araya getiriyor.

Özlem Altunok

Polifonik Bir Bahçe”, Küratör: Eda Yiğit, Tokatlıyan Han

Küratörlüğünü Eda Yiğit’in üstlendiği, bununla beraber bütün ekibin/sanatçıların serginin aktif ve organik bir bileşeni olduğu; başka türlü ve nefes açan bir fikrin, üretim biçiminin hayat bulduğu bir sergi gördük. Tokatlıyan Han üzerinden bizlere sıkıştığımız yerden söz söyleyen, düşünce patikaları açan “Polifonik Bir Bahçe” sergisinde bugünü, bugünün öznelerini ve mekânlarını tüm zamanlarla birlikte kapsayan, duyarlı, incelikli, nahif olduğu kadar kışkırtıcı bu sergiye dair Eda Yiğit’in sarf ettiği şu cümleleri de aktararak sonraya bıraktığı ilhamın altını çizmek isterim: “Polifonik bahçenin özneleri hem sanatçılar hem buradan yolu geçen özneler hem de bitkiler. Çokkültürlü bir alana çoklu bakışlarla sarılmak. Bir kapının aralığından sızıp incelikli bir şekilde üretmek, zamanın politik ruhuna, yarınımızı belirleyenlerin elimizden aldıklarına karşı hem zamanı hem mekânı hem de kendi emeğimizi ele almaya, eylemselliğe dair bir hamle.”

Herkes Heyecanlanır Sanmıştım”, Nazım Hikmet Richard Dikbaş, Kıraathane İstanbul Edebiyat Evi

Nazım Hikmet Richard Dikbaş uzun zamandır “karikatürleştirdiği” öznelerin hayallerini, dertlerini, kafa karışıklıklarını, korkularını sansürsüzce ortalığa bıraktığı bir alan yaratarak ifadelere hayat veriyor, onları kamusallaştırıyor. Merakın, soruların, yaratıcılığın, duyguları koşulsuzca dışa vurmanın, daha fazlasının peşindeki düşünceler bunlar. Bu sınırsızca dile/akla gelebilecek düşüncelerin özneleri ise “herkes”. Üst üste, alt alta, kalabalık bir şekilde galeri mekânının duvarlarını kaplayan -komik, dramatik, kötücül- yüzlerce “kafa”nın aynı anda, etrafta olan biten hakkında konuştuğu, ülkenin “hava durumu”nu ortaya koyan uğultulu, kakafonik ve elbette heyecan verici bir sergiydi “Herkes Heyecanlanır Sanmıştım”.

Üç Kapı”, Hazırlayan: Forensic Architecture/Forensis, 19 Şubat Hanau İnisiyatifi ve Oury Jalloh Anısına İnisiyatif, Depo

Almanya’daki Hanau terör saldırısı ve Oury Jalloh cinayeti üzerinden polisin ihmalini ve suç ortaklığını araştırarak ortaya koyan “Üç Kapı” sergisi, hakikat üretimini toplumsallaştırmak isteyen Forensic Architecture’ın çalışmalarının bir kısmını görünür kılmış oldu Depo’da. Detaylı teknik analizlere dayanan sergi, iki ırkçı saldırıda polisin ihmalini ve suç ortaklığını araştırırken kapı metaforunu saldırı sırasında devlet tarafından açılamayan “üç kapı” üzerinden aktarıyordu. Mekânsal analiz ve dijital modellemedeki en son teknikleri kullanarak devlet şiddeti ve insan hakları ihlalleri vakalarını gün yüzüne çıkaran Forensic Architecture’ın politik olanı sanat alanına taşırken sergi mekânını performatif kılma, aktive etme yaklaşımı da ilham vericiydi.

Esra Ece Kuleci


“Havada”, Serkan Aka, Schneidertempel Sanat Merkezi

Duyma, dinleme, ses üretme ve görme “eylem” olarak hayatımınızın en orta yerindeyken üzerine çok az düşünüyoruz. Bir balonun, iğne ile arasındaki o “hava”nın düşündürdükleri serginin üzerinden aylar geçmesine rağmen hâlen benimle. Sergi vesilesiyle ilk kez ziyaret ettiğim Schneidertempel Sanat Merkezi ise Aşkenaz Yahudilerinin özellikli de terziler loncasının ibadethanesi olarak 19. yüzyılda inşa edilmiş. Son derece mütevazı inşa edilmiş bu yapının içine girdiğimizde hem sessizliğin içindeki “o sesleri” dinleme hem ses çıkartma hem de görmediklerinizi görme imkanımız olmuştu. Bir iğneden nasıl bu kadar güzel bir ses çıkabilir!

Kendinin Avcısı”, Küratör: Oğuz Karakütük, Versus Art Project

Ka & Versus Art Project ortaklığıyla düzenlenen “Kendinin Avcısı” başlıklı sergi, adını Metin Altıok’un aynı adlı şiirinden aldı. Serginin küratörü Oğuz Karakütük, bu sergiyi “fotoğrafın ilk zamanlarındaki varoluş ruhunu tekrar ortaya çıkarma çabası” olarak tanımlamıştı. Serginin ismi, günümüz fotoğrafının dar alanını tartışmaya açmasıyla da bağlantılı. “Kendinin Avcısı”, benim için bir fotoğrafçının üretimlerine bakarak kendisiyle olan içsel mücadelesini sorgulamasını çağrıştırıyor. Sanatçının kendine sık sık sorduğu “Benim fotoğrafım neden kendine alan bulamıyor?” sorusu, bir anlamda kendini sabote etmeye yatkın bir yaklaşımı da ifade ediyor. Serginin bu bağlamla konuşan bir diğer yanı da güncel ve yeni üretim baskısı olmadan bazı sanatçıların geçmiş yıllardaki çalışmalarına da yer vermesiydi. Bu tercih, izleyicilere daha önce göremedikleri işleri keşfetme imkânı sunarken sanatçılara da “asolanın üretmek” olduğunu hatırlatıyor.

“Kendinin Avcısı” sergisinden görünüm

Farz Et Ki Sen Yoksun”, Küratör: Selen Ansen, Arter

Ömer Koç Koleksiyonu’na ait eserlerle oluşturulan “Farz Et Ki Sen Yoksun” benim için “bir koleksiyonu sergi mekânında nasıl deneyimleyebilirim?” sorusuna kapı aralıyor. Kronolojinin ve hiyerarşinin olmadığı bir kürasyonla bu soruma yanıt alıyorum ve o kapı ardına kadar açılıyor. Claudia Swan sergiye eşlik eden kitap için kaleme aldığı yazıya“Bir Harikalar Diyarı” başlığını koymuştu. Ben de iki kata yayılan bu sergiyi deneyimlerken kendimi bir harikalar diyarında hissediyorum. “Bir Kapı ya Açık ya Kapalı!” İçeri girsen ne olur? Farz Et Ki Sen Yoksun!

Ozan Ünlükoç

“Kudretin Silüetleri”, Gizem Akkoyunoğlu, SANATORIUM

İlk olarak Olympos Portre sergisinde işini gördüğüm Gizem Akkoyunoğlu’nun çalışmalarını sonrasında da yakından takip ettim. Sanatçının olağanüstü incelikli füzen işlerinden oluşan sergide büyüleyici bir işçilikle birlikte Akkoyunoğlu’nun tekinsiz canlılarını görmek, geleneksel anlatılardaki kadınlık deneyimlerine dair hikâyeleri resimlerinde okumaya sevk etti.

“Distilled From Scattered Blue”, Küratör:  Károly Aliotti, Galerist

İsmini Lavinia Greenlaw’ın From Scattered Blue şiirinden alan sergi kelimenin tam anlamıyla şiir gibiydi. Küratörlüğünü Károly Aliotti’nin üstlendiği sergideki tanıdık isimler bir yana özellikle Onur Kılıç gibi bir sanatçıyla tanıştığım için aklımda kalan sergilerden biri oldu.

“Darmadağın”, İlhan Sayın ve Nalan Yırtmaç, Kıraathane İstanbul Edebiyat Evi

En son Milli Reasürans Sanat Galerisi’nde işlerini gördüğüm ve doyamadığım İlhan’ın sergisi olunca çok heyecanlanmıştım. Fakat bu sergiyi özel kılan aslında, 30 yılı aşkın bir arkadaşlığın sonucunda gerçekleşen ilk duo sergiyle Kıraathane İstanbul Edebiyat evinde karşılaşmaktı. Nalan Yırtmaç’ın doğaya karşı çaresizliğimizden bahsettiği resimleri ve İlhan’ın yeni natürmortlarıyla konuşması bir dostluğun başka üsluplar ve sözlere evrilse de benzer tonlar taşıdığını gösterdiği için bu yılın özel bulduğum sergilerinden oldu.


Görsele tıklayarak Telif Kumbarası kampanyamıza erişebilir ve destek verebilirsiniz.




İlginizi Çekebilir

Gündem

Argonotlar ekibi olarak yıl boyunca yayınladığımız yazılardan bir seçkiyle karşınızdayız.

Kütüphane

Esra Özdoğan'ın Galeri Nev İstanbul'da gerçekleşen "Makinedeki Hayalet" sergisinin metni Argonotlar Kütüphanesinde.

Kütüphane

Sanat Dünyamız dergisinin "Sanat Tarihi Nasıl Yazılır?" temalı Eylül/Ekim 2024 tarihli sayısında yayımlanan Sezin Romi'nin yazısı Argonotlar Kütüphanesinde.

Söyleşi

Civan Özkanoğlu ile .artSümer'de gerçekleşen ilk kişisel sergisi "Hepimiz Biliyoruz"u konuştuk.

© 2020

Exit mobile version