Tığ işi dantel üzerinde üç taş, yumuşak bakışlı bir büst, katman katman bir göz
kırık fayanslar, sabunlar, Fransız balkonlu bir bina cephesinin siyah beyaz fotoğrafı
beyaz bir çiçek, kırık bir ayna, kıvrak bir yılan, anılmamış kayıpların acıları
kaya tuzu, sargı bezi, uçak kemeri
silgi koleksiyonu, çiviler, kum saatleri
Utançtan utanmamak için bir alan açan bu nesneler Huo Rf’nin “Hareket Alanı” başlıklı sergisinin merkezinde duruyor. Yere yakın yerleştirilen ve detaylarını okuyabilmek adına izleyiciden yaklaşmasını, üzerine eğilmesini talep eden bir tavır sergileyen bakır ağırlıklı nesneler, bizlere baş harfleriyle anılan kişilerin anonim hikâyelerini sunuyor. Yüzleşmek, üzerine gitmek, geri çağırmak, yeniden canlandırmak, bazen de unutmak, bastırmak, anımsayamamak, silmek. Utancı çağrıştıran durumların anıları bunun gibi farklı biçimlerde hayatlarımızda dolaşıp duruyor. “Hareket Alanı” ise yarattığı güvenli alan, teşvik ettiği bir arada olma ve birbirinden güç alma ihtimaliyle, utanılanı kutlayabilmenin mümkün olduğunu gösteriyor. Otuz dört kişinin hikâyesi kenetlenmiş bir koro gibi sergi salonunda birleşiyor.
Sanatçının Kişi, Eylem, Durum serisi olarak adlandırdığı bu seri, 2019-2024 yılları arasında ürettiği 36 nesneden oluşuyor. Birçok kişinin anılarından yola çıkarak üretilen seride her nesne utanca dair kişisel bir hikâyeyi temsil ediyor. Ağırlıklı olarak bakırın kullanıldığı bu yerleştirmede malzeme farklı açılımlarıyla öne çıkıyor: Ne kadar güncel bir bağlamda kullanılırsa kullanılsın, bakırın geçmişle bağ kuran, izleyiciyi geçmişe götüren bir yanı var.
Sally R. Munt, Queer Attachments başlıklı kitabında “Utanç, benlik üzerinde etkili olan, tanınma, yanlış tanınma ve tanınmayı reddetme eğilimleri tarafından şekillendirilen sosyal özneler oluşturan bir güçtür”[1] der. Dolayısıyla bu güç, kimlik inşası üzerinde önemli bir rol oynar. Lauren Berlant da Munt’a benzer biçimde: Kişiler, normatif davranış yasaları tarafından utanç duyulan bir topluluğun üyesi olarak işaretlendiğinde, bunun sadece utanç verici olmakla kalmayıp utanç duyulan bir öznellik ürettiğini savunur.[2] Kuir kimlik inşasında bir aradalık üzerinden yeniden yapılanan bu öznellik, utancı onura çevirerek ters yüz eder. Mahrem olan ve kamusal olan da çoğu kez birbirinden bu kavram aracılığıyla ayrışır. İnşa edilmiş normlar doğrultusunda kendini tanımlayan veya bu normlardan ayrışan, sapan, çevresinde dolaşan veya tamamen uzaklaşan kimlikler toplumsal düzlemde bir arada var olurken, mahrem ve kamusal kavramları da sıkça farklı biçimlerde ve genişlikte tasvir edilir. Mahremi kamusallaştırmanın güçlü bağlar kurabilme potansiyeli, sergide öne çıkan düşüncelerden birine dönüşüyor.
“Hareket Alanı”nın bir sonraki bölümü için duvarla aynı sarı tonlarında bir halıyla kaplanmış kucaklayıcı bir alana geçiyoruz. Burada yer alan ve mekâna büyük ölçüde hâkim olan oval kaidenin üzerinde çamurdan yapılmış heykeller yer alıyor. Sergilenen işlerin boyutu da her seferinde sanatçının topladığı malzemelerle atölyesinde/evinde şekillendirdiği bir üretimin samimiyetini taşıyor. Ölçeğiyle etki yaratma derdi olmadan, anlattığı hikâyelerin zenginliği ve çok katmanlılığıyla her bir heykel kendi ağırlığını hissettiriyor. Kalp biçimindeki heykeller, açık kahve kadife bir kumaşa yatırılmış, çatlak camlardan oluşan bir küpün içine hapsedilmiş, bir tenekenin üzerine yerleştirilmiş, mermer bir sunum tepsisinde veya iki kişilik bir yatağın başına çivilenmiş biçimde karşımıza çıkıyor. Yara almış ama gücünü kaybetmemiş, hatta belki daha çok güçlenmiş gibi görünen bu heykeller, içinde bulundukları odanın sıcaklığından da güç alıyor.
Neyi saklayacağımıza yön veren ve sonra da kendisini saklama ihtiyacı duyduğumuz bir duygu olarak beliren utancı şekillendiren yargılar, kim olduğumuzu belirlemek ve tanımlamak için güçlü sistemler kuruyor. “Hareket Alanı”nda bu güçlü sistemlerle mücadelenin mümkün olduğunu hatırlatan bir şeyler var. Eve Kosofsky Sedgwick ve Adam Frank’a göre, benliğin benlik tarafından deneyimlenmesi olarak utanç kavramı hem olumlu hem de olumsuz etkilere sahip olabilir ve öz-bilinç, utangaçlık ve aşağılanma ile yakından bağlantılıdır: “Utanç, benliğin ve diğerlerinin dikkatini diğer nesnelerden benliğin bu en görünür ikametgâhına çevirir, görünürlüğünü artırır ve böylece öz-bilincin azabını yaratır.”[3] Kaynağı dışarıda olmasına rağmen bu denli içe dönük ve kişisel bir etki yaratan utanç ile bireysel olarak başa çıkmaktansa, dışarıya dönmek, müttefikler edinmek, beraber direnmek belki de onu dönüştürmenin en etkin yöntemi.
Serginin son koridoruna geldiğimizde karşımıza çıkan posterlerde de bireysel bir hikâyenin kamusal alanları kapladığı bir işle karşılaşıyoruz. Sanatçının 2021 yılına tarihlenen Spot Işığı başlıklı çalışması, o dönem sokaklara asılan posterleri bu sergide yeniden bir araya getiriyor. Huo Rf’nin Saha Studio’nun eski binasında çektiği fotoğrafta bir temizlik bidonu duvarın önünde duruyor. Bu, pandemi sırasında orada uyuyan birinin yastık olarak kullandığı plastik bir bidon. Posterde yer alan fotoğrafın altında ise Banu Karaca’nın fotoğraf üzerine yazdığı yazıdan kısa bir parça yer alıyor: “Fotoğrafta neredeyse dayanılması zor bir yalnızlık mevcut… Ama aynı zamanda onurlu bir yaşam ve güvenli bir ev dileğinin, arzusunun da ifadesi.” Metnin daha uzun bir versiyonu ise serginin tüm odalarında Tilbe Saran’ın sesinden hoparlörler aracılığıyla deneyimimize eşlik ediyor.
Sergide yer alan işler, ağırlıklı olarak bir hikâyeyi temsil eden nesne veya fotoğraflar olarak karşımıza çıkıyor fakat bütünsel olarak baktığımızda her biri “temsil etme” görevlerinden sıyrılarak izleyicinin hissettiği güçlü duygulara dönüşüyor. Voyeuristic bir biçimde başkalarının hikâyelerini izlemek yerine, izleyiciyi de hikâyenin içine çekerek, onu kendi seviyesinden bakmaya davet ederek, hikâyenin parçası olmaya ve dayanışma göstermeye çağırıyor.
[1] Sally R. Munt, Queer Attachments: The cultural politics of shame (Aldershot, England: Ashgate, 2008).
[2] Lauren Berlant, “The Female Complaint”, Social Text, 1988.
[3] Eve Kosofsky Sedgwick & Adam Frank, Shame and its Sisters: A Silvan Tomkins Reader (Durham: Duke University Press, 1988).