15 Mayıs Dünya Vicdani Retçiler günü, zorunlu askerliğe karşı çıkan, devletin dayattığı militarist değerleri reddeden, savaşsız bir dünya hayalini savunan vicdani retçilerin sesini daha net bir şekilde duymamızı sağlayan bir gün. Bu gün, askerlik yapmayı reddetmenin ötesine geçerek, aynı zamanda militarizmin toplumsal hayatın her alanındaki tahakkümüne karşı da bir itirazın da sesini yükseltir. Tam da bu bağlamda, performans sanatçısı Onur Tayranoğlu’nun Performistanbul’da geçen Kasım ayında gerçekleşen ilk solo sergisi “ŞEY”, militarizm karşıtlığının kişisel ve kolektif izleklerini duyusal ve duygusal bir alan üzerinden görünür kılarak bu günü konuşmaya alan açıyor.
Genç sanatçının pembe tezkere alma süreci üzerine kurguladığı iki işten oluşan sergide, Tayranoğlu aynı zamanda annesiyle birlikte bir performans da gerçekleştirdi. Sanatçının kendi deneyiminden yola çıkarak bir tür oto-kurgu pratiği uyguladığı bu serginin temelinde yer alan sorulardan biri, konuşmaktan, yüzleşmekten kaçınılan konuların su yüzüne çıkmasıyla nasıl baş ettiğimiz meselesi. Anti militarizm, toplumsal cinsiyet rolleri, aile ilişkileri, devletin karşısında LGBTİ+ olmak gibi pek çok temaya dokunan sergi, kişisel olandan politik olana doğru bir yolculuk olarak okunabilir.
Prova: Devletin militarizminin karşısında bir anne ve çocuk
Sergi alanının alt katında bulunan ve yaklaşık yarım saatlik bir video-performans çalışması olan Prova, Tayranoğlu’nun annesi Fadime ile sanatçının “askerliğe elverişsiz” raporu alabilmesi için geçmesi gereken psikolojik testin bir provası. Gerçeklikle performans ilişkisini muğlaklaştıran bu işte, Tayranoğlu ve annesi tek tek hastanede sorulabilecek sorulara ne cevap vermeleri gerektiklerini konuşuyor. İlk başta bürokratik bir mesele için yapılması gereken teknik sorularmış gibi görünse de video ilerledikçe yavaş yavaş Tayranoğlu’nun geçmişine, çocukluğuna, yaşadıkları kayıplara dair bilgiler öğreniyoruz. Sanatçının kendi biricik kırılganlığını açarak babasının kaybı veya lise yıllarında yaşadığı zorbalıklar gibi meselelere değindiği bu video-performans, izleyiciyle Tayranoğlu arasında çok hızlı ve kendiliğinden bir bağ kurmasını sağlıyor. Yanı sıra, video-performansta dikkat çeken öğelerden bir başkası da Tayranoğlu’nun ve annesinin hatırladıkları şeylere dair farklılıklar. Tayranoğlu’nun hatırladığı travmatik bir deneyimi annesi hatırlamazken, sanatçının annesini bu travmatik olaya dair kendiliğinden bir yüzleşmeye çağırması ve annesine olayı hatırlatması, anne ve çocuk arasında güçlü bir bağ kurulmasını sağlıyor. Yani sanatçının bürokratik bir zorunluluk yüzünden geçmesi gereken ve aslında devletin bir dayatması olan bu test, Tayranoğlu’nun annesiyle bağlarını güçlendiren ve bu bağları yeniden kuran bir deneyime dönüşüyor. Sanatçı, kırılganlığını göstererek annesi ve izleyiciyle bağ kurmanın ötesine geçerek, kişisel ve kolektif olarak kurduğumuz bağların önemini işaret ederek militarizme ve onun dayatmalarına karşı neşeli bir kaçış çizgisi alanı da inşa etmeyi başarıyor.
Makbul olmayan kimliklerin buluştuğu bir çatı kavram: O Şimdi Şey
Serginin üst katında bulunan diğer iş, el işlemeli pullu bir şal ile bir fotoğraf baskısından oluşan bir yerleştirme. Sanatçının annesiyle birlikte video-performansta sık sık kullandıkları “şey” kelimesinden yola çıkarak gerçekleştirdiği bu yerleştirme, aslında toplumsal normlar tarafından dışlanmış herkesi çatısı altına toplayabilecek bir kavram olarak ortaya çıkıyor. Sanatçı, “şey” kelimesini yapı bozuma uğratarak toplumsal ahlak tarafından hoş görülmeyen, dışlanan, hatta yok edilmek istenen kimlikleri bu kelime altında topluyor ve kendisi de tüm bu kimlikleri sahipleniyor. Tayranoğlu, bu açıdan kişisel olanla kolektif olan arasında bir ilişki kurarak toplumun dışına itilmeye çalışan tüm kimliklere alan açıyor. Yanı sıra, askere giden insanlara geleneksel olarak işlenen ve arkasında “asker” veya isim yazan şalı, pullarla işleyip şey kelimesini işleyerek, tüm bu dışlanma, öteye itilme, marjinalleştirme çabalarına bir nanik yaparak kendi alanını açıyor. Bir başka deyişle, Tayranoğlu kendi kişisel alanından yola çıkarak kolektif olarak ötekileştirilen herkese bir alan çıkıyor ve dışlanmaya çalışan kimliklerini inadına sahiplenmeye dair bir çağrı yapıyor. Yani aslında Tayranoğlu tüm bu dışlama, ötekileştirme, marjinalleştirme pratiklerine karşın kendi kimliklerimize ve eylemliliklerimize sahip çıkmanın önemine işaret ediyor.
Anne-çocuktan sanatçı-sanatçıya
Bu iki işin dışında, serginin açılış gününe özel olarak Tayranoğlu annesiyle birlikte bir performans gerçekleştirdi. Anne çocuk rolünden, iki sanatçı rolüne girdikleri bu performans, Tayranoğlu’nun annesinin ona oje sürmesi, birbirlerini kucaklamaları ve karşılıklı olarak birbirlerine ekmek yedirmelerinden oluşuyordu. Yavrusunu besleyen bir anne kuş ile onun yavrusunu akıllara düşüren bu performans, anne çocuk ilişkisinin giriftliği, annenin devlet gibi bir mekanizmanın karşısında çocuğuna elinden geldiğince şefkat verme çabası, kimi zaman çocuğun da annesine bakım verdiği ve onu hem maddi hem manevi beslediği gerçeği gibi pek çok meseleyi tartışmaya açtı.
Bitirirken: Anti militarizm, şefkat ve sanat üzerine
Sonuç olarak, Tayranoğlu’nun “ŞEY” sergisinde yer alan işler, bireysel deneyimlerden yola çıkarak kolektif olanla güçlü bağlar kurarken, sanatçının annesiyle birlikte gerçekleştirdikleri performansın bu bağların fiziksel ve duygusal bir temsili olarak öne çıktığını söyleyebiliriz. Video-performans Prova ve yerleştirme O Şimdi Şey kişisel kırılganlıkları, toplumsal normları, militarizmi, toplumsal cinsiyete ilişkin toplum ve devlet baskısını sorgularken; açılış performansı bu temaları annenin şefkati ve çocuğun desteği üzerinden somut bir şekilde yeniden yorumlanıyor. Sanatçının annesiyle gerçekleştirdiği performans, yalnızca serginin bireysel hikâyesini derinleştirmekle kalmıyor, aynı zamanda “şey” kavramı altında toplanan dışlanmış kimliklere bir aidiyet ve dayanışma alanı açıyor. Bu sayede Tayranoğlu’nun sergisi, kişisel olanın politikle kesiştiği ve dayanışmanın şefkatle güçlendiği bir karşı duruş mekânı inşa ediyor.
15 Mayıs Dünya Vicdani Retçiler Günü’nde Tayranoğlu’nun sergisini konuşmak, bize vicdani reddi sadece askerliği reddetmek olarak değil, militarizmin toplumsal, psikolojik ve kültürel tüm biçimlerine karşı bir karşı duruş olarak okuma imkânı sunuyor. Sanat, burada hem bir ifade ve anlatı biçimi, hem de bir direniş biçimi olarak devreye giriyor. Tayranoğlu’nun sergisi, kişisel olanın politikle kesiştiği, kırılganlığın direnişe dönüştüğü ve şefkatin bir karşı koyma pratiğine evrildiği özgün bir alan inşa ediyor.