İnisiyatifler & Bağımsızlar

Selin Söl: “Konuk sanatçı programının gücüne inanıyorum.”

2008 yılında kurulan Daire Sanat’ın kurucusu Selin Söl’le kurumun dönüşümünü ve Açık Atölye Sanatçı Konuk Programı’’nı konuştuk.

Ferhat Tunç atölyesinden, Fotoğraf: Jochen Proehl

2008 yılında Cihangir’de kurulan ve farklı gelir ve işleyiş modelleriyle bugüne kadar varlığını sürdüren Daire Sanat, 2019’da düzenlemeye başladığı konuk sanatçı programlarıyla formatını yeniden şekillendirdi. Yolculuğuna kesintisiz bir şekilde devam eden mekân, aslında bir galerinin nasıl süreç içerisinde farklı şekillerde hikâyesine devam edebileceğini, bu süreçte koşullara göre biçimlenebileceğine dair de iyi bir örnek. Daire Sanat kurucusu Selin Söl ile galerinin hikâyesini, zaman içerisindeki dönüşümünü ve konuk sanatçı programlarını konuştuk. Söl, söyleşimizde Daire Sanat’ın artık İstanbul dışından sanatçıların konaklama ihtiyacını karşılayacağını da kamuoyuyla paylaştı. 2025 İlk bahar dönemi katılımcıları Arek Quadrra ve Ferhat Tunç’un dönem sonu sergileri de 31 Mayıs Cumartesi günü 16.00-20.00 arasında ve sonrasında da 14 Haziran’a kadar randevuyla görülebilir.

Daire Sanat, 2008 yılında Cihangir’de, kâr amacı gütmeyen bir sergi mekânı olarak gün yüzüne çıktı ve bugüne kadar faaliyetlerine ara vermeden devam etti, ediyor. Öncelikle Daire Sanat fikri nasıl ortaya çıktı ve mekânın kuruluş sürecinde nasıl hareket ettiniz?

2008 yılında bugünden çok daha farklı bir sanat ortamı içerisindeydik. Bugün güncel sanata ve sanatçıya verilen ilgi ve değer o günlerde daha henüz yeni filizlenmeye başlamıştı. Genç sanatçıları galeri programına alan galeri sayısı da oldukça azdı. Sanat inisiyatifleri de bugünkü kadar yaygın değildi. Böyle bir ortamda tamamen genç sanatçıların görünürlüğünü arttırmak ve onlara destek vermek gayesiyle Daire Sanat’ı Cihangir’de kurdum.

Şüphesiz her kurumun, mekânın, organizasyonun temelinde bir fikir ve program yer alır. Daire Sanat da bu anlamda 15 yılı aşkın bir süredir çağdaş sanat alanında yürüttüğü çalışmalarla dikkat çekiyor. Daire Sanat’ın gayesi, misyonu, amaçları üzerine neler söylersiniz?

Daire Sanat’ın misyonu her zaman güncel sanatı ve sanatçıyı desteklemek oldu. Yıllar içinde bunun farklı yollarını farklı işletme modelleriyle denemiş oldum. Daire Sanat ilk iki yılında programını ticari kaygılarla belirlemeyen, gelirinin bir kısmıyla sanat öğrencisi bursu veren, genç sanatçı ve küratörlerin ilk sergilerine ev sahipliği eden bir yol çizdi.

Daire Galeri modeli ise sanatçı temsiliyetiyle çalışan klasik bir galericilik modeliydi. Bu modeli sadece genç ve güncel sanat yapan sanatçıların temsiliyeti ve fuarlara taşınmasıyla gerçekleştirdim. Bu alternatif modele olan ihtiyaç da o dönemin bir gerçeğiydi. Ancak 2010-13 yıllarında yaşanan herkesin “şişmiş balon” olarak tabir ettiği çağdaş sanat piyasası birden çökünce, yeni oluşan dinamiklere adaptasyon ihtiyacı doğdu.

Murat Kahya atölyesinden, Fotoğraf: Daire Sanat

Daire Sanat, “kâr amacı gütmeyen bir mekân” olarak kurulmakla beraber 2010 yılında genç sanatçılara destek olmak için ticari galeri formatına geçti, ardından da Tophane’ye taşındı.  Bu geçişle aslında galerinin serüvenini ikiye ayırmak mümkün. Bu noktada öncelikle kâr amacı güdülmeyen süreçte galeri nasıl çalışmalarına devam etti, nasıl bir gelir modeli üzerinden hareket etti?

Kâr amacı güdülmeyen ilk dönemimiz 2008-2010 yıllarındaydı. Daire Sanat o sırada benim sahip olduğum Cihangir’de bir apartman dairesinde kuruldu ve ilk iki sene ağırlıklı olarak ya genç küratörlerin hazırladığı sergilere ya da genç sanatçıların ilk solo sergilerine yer verdi. Böyle sergilerde satış az da olsa gerçekleştiğinde galeri payının bir kısmını öğrenci bursuna kalanını da mekânın giderlerine (galeri asistanı, aidatlar, kurulum masrafları vb.) kullanıyorduk. Bu dönemde önemli olan galeri programını ticari kaygılardan bağımsız bir şekilde belirleyebilmekti.

Mekânın 2010 yılında ticari galeriye dönüşmesi ve Tophane’ye taşınmasıyla neler değişti? Bu değişim galerinin misyonunu, faaliyetlerini, sanata yaklaşımı nasıl etkiledi/değiştirdi?

Ticari galeri formatı elbette birçok şeyi iyi ve kötü anlamda değiştirdi. Olumlu anlamda genç sanatçıların tanıtımını yapmakta misliyle daha başarılı olduğumuzu düşünüyorum. Örnek vermek gerekirse Ali İbrahim Öcal, Funda Alkan, Ahmet Duru, Sibel Horada ve Buğra Erol ilk solo sergilerini Daire Sanat bünyesinde açtılar. Kimisini iki sene üst üste Contemporary İstanbul fuarına kimisini Londra’daki Sotheby’s müzayedesine taşıyıp, çoğunun ikişer solo sergisine ev sahipliği yaptığımızda, sanatçıların bilinirliği ve satışları gözle görünür ölçüde artmıştı. Diğer yandan, solo sergilerde basılan sergi broşürleri, sanat fuarlarına katılım, galeri kirası ve personel masrafları arttıkça programımızda bağımsız sanatçı ve sergilere yer verebilme imkânımız gittikçe azalıyordu.

Her şeyin bunca zorlu olduğu bir dönemde şüphesiz birçok kurum, galeri ve mekân için en önemli mesele bağımsız bir yapı ve gelir modeli geliştirmek, bunu sürdürülebilir kılmak. Siz de Daire Sanat ile şüphesiz bu süreçleri yaşamış, bu tür deneyimlere sahip olmuşsunuzdur. Mevcut koşullarda bir galerinin/mekânın serüvenine devam edebilmesi için nasıl hareket etmesi gerekir? Güncel koşullar ve durum üzerine ne söylersiniz?

Bence mevcut koşullarda bir galerinin ticari kaygılardan bağımsız bir program çizebilmesi mümkün değil. Daire Galeri maceramız da zaten bu nedenle son buldu. Galeri masrafları o kadar yüksek ki, her galerinin bir sergiyi kurarken “bu sergiyi satabilir miyim, nasıl satabilirim” diye kaygılanması gerekiyor. Yatırım yaptıkları genç sanatçıları uzun vadede kaybetmemeleri de çok elzem hâle geliyor çünkü genç bir sanatçıyı tanınır hâle getirebilmek için galeriler çok emek, zaman ve para harcıyor. Ancak daha sonra da çabalarının ürünlerini elde etmeye başladıklarında sanatçı başka bir galeriye geçerse ya da bağımsız çalışmaya başlarsa bu o galeri için batık bir yatırım hâline geliyor. Ne yazık ki diyorum ama kapitalist sistemin tüm vahşi kuralları sanat piyasasında da geçerli. Hele hele sosyal medya üzerinden satışların yapılabildiği günümüzde galeri mekânlarının ayakta kalmasının çok daha zorlaştığını düşünüyorum. Sürekliliği koruyabilmek için galeriler fırsat kolluyor ve sıkça mekân değiştiriyor. Bence yoluna devam edebilmek için bir galerinin ticari başka bir yapıdan (kuruluş, şirket, dernek, sponsorluk) destek alması artık şart hâle geldi.

Esin Aykanat Avcı, Berka Beste Kopuz, Seniha Ünay, Esra Oskay, Özkan Işık, Meltem Sırtıkara

2017 yılında tekrar bir geçiş ve Cihangir’deki yeni mekânda yeniden “kuruluş misyonu”na uygun bir şekilde yeni bir yapılanma… Sizi tekrar bu konuda çalışmaya, ticari galeri formatından uzaklaşmaya yönlendiren ne oldu? Bu yeni yapılanma neleri dönüştürdü, farklılaştırdı?

Bahsettiğim koşullar ve sanatçılarla temsiliyet bazlı çalışmanın sürdürülebilir olamadığı kanısına vardım. Bir sanatçının temsiliyetini aldığınızda onun yaşamını devam ettirmesinin de sorumluluğunu yüklenmiş oluyorsunuz ve bunun uzun vadede sürdürülebilir olması gerekirken diğer taraftan bu süreklilik yeni sanatçılara imkân verme şansını azaltıyor. Daire Sanat’ı tekrar Cihangir’e taşıyarak yeniden bağımsız bir program hazırlayabilme kapasitesine kavuştum ve ilk iki sene yoğunlukla sanatçıların küratörlük yaptığı grup sergilerine ağırlık verdik. Bu bir seçimdi, hedef yine aynıydı. Genç sanatçıları desteklemenin farklı yollarını araştırdım kariyerim boyunca.

2019’da Cihangir’de bulunan sergi mekânında Konuk Sanatçı Programı’nı başlattınız. Bu tür programların ne derece önemli olduğu günümüzde çok daha iyi anlaşılır bir hâl aldı. Söz konusu bu programın ortaya çıkış hikâyesi ve genç sanatçılara açtığı alanı nasıl görmek gerekir?

Yıllar içinde Daire’nin iki kere format değiştirmesinin kafa karıştırıcı geldiğini biliyorum. Ancak ben değişim ve dönüşüme inanan bir insanım. Budist felsefe de değişikler karşısında kırılmamak için eğilmenin öneminden bahseder. Geçmişe baktığımda aslında çok doğru zamanlarda bu dönüşümler için harekete geçtiğimi görüyorum. Örneğin, Konuk Sanatçı Programı’nı başlatmamız tam da pandemi öncesine denk geldi. Bu programı, 2008-2019’a kadar deneyimlediğim sanat çevremizdeki bir boşluğu tanımlayarak başlatma kararı aldım. Koca bir metropol ve Türkiye’nin en büyük sanat piyasasını kapsayan İstanbul’da 2019 itibariyle tek bir konuk sanatçı programı vardı. O da SAHA Derneği’nin stüdyo programı olup bizimle neredeyse eş zamanda Sonbahar 2019’da başlatılmıştı. Yurtdışında “residency programları”nı gezdiğimde ve onlar hakkında okumalar yaptığımda aslında bu sürecin sanatçı kariyerinde ne kadar değerli bir yer tuttuğunu fark ettim. Türkiye’de ise sanatçının böyle bir deneyimi yaşaması için bir alan nerdeyse yoktu. 2008’den beri sanatçıları evlerinde ya da atölyelerinde ziyaret ettiğimde çok kısıtlı imkânlara sahip olduklarını gözlemliyordum. Çoğu genç sanatçı evinin bir köşesini atölye olarak kullanıyordu. Halbuki evden çıkıp atölyeye her gün gitme rutininin bile sanatçının pratiğini çok olumlu yönde etkilediğini biz bu programda deneyimle sabitledik. Programa katılan birçok sanatçı, atölye ortamına geldiklerinde üretimlerinin hatırı sayılır derecede arttığını, programın sağladığı başka bir sanatçıyla mekânı paylaşma deneyiminin ve ziyaretçilerle etkileşimin sanat pratiklerinde önemli bir olumlu etki yarattığını ifade ettiler.

offgrid art project’in “Tesirli Karşılaşmalar” sergisinden, Fotoğraf: Barış Özçetin

Bu atölye programını geliştirirken ne tür modeller üzerinden hareket ettiniz? Mekânı atölyeye çevirme süreci nasıl şekillendi?

Daire Sanat Cihangir’de bir apartman dairesinden oluşuyor. Dairenin biri önde diğeri bahçeye bakan iki ayrı kanadı var. Programda iki sanatçıyı eş zamanlı konuk etmek bence programa büyük zenginlik katılıyor. Seçilen iki sanatçı ya da sanatçı ikilisinin üç ay boyunca etkileşimi çok değerli işbirlikleriyle sonuçlanabiliyor. Bunun bir örneği geçtiğimiz ay Offgrid art project’te açılan ve Sonbahar 2024 döneminde Daire Sanat’ta atölyeleri paylaşan Can Memişoğulları ve Kovan Project’in çalışmalarını bir araya getiren “Tesirli Karşılaşmalar” sergisi oldu diyebilirim. Programa katılan sanatçılarımız dönem sonunda doğru birlikte düşünüp üretmeye başladılar ve ortak çalışmalar doğurdular.

Programla aynı zamanda sanatçılarla izleyicilerin buluşmasına da alan açmış oluyorsunuz. Sanatçıyı galeri ortamıyla bir atölye ortamında bir araya getirmek arasında ne tür bir ayrımdan söz edilebilir? Her ikisini de gerçekleştirmiş bir mekân olarak Daire Sanat, bu anlamda nasıl bir yaklaşımla hareket ediyor?

Çok doğru bir soru bu, çünkü tam da programın hedeflediği gayeye işaret ediyor! İzleyiciyi galeri ortamında sanat eserleriyle bir araya getirdiğinizde çok farklı bir etkileşim ortaya çıkıyor. Aslında birçok izleyici galeriden içeri adım atmaya bile imtina eder. İçeride bir satın alma baskısıyla karşılaşacakları ya da sanat eserini anlamayacakları kaygısını taşırlar. Atölye ortamı ise çoğu bitmemiş, “work in progress” işlerden oluştuğundan izleyici sanat eserini anlama kaygısında olmuyor ve onun yerine sanatsal süreci anlamaya teşvik ediliyor. Sanatçı zaten eser yaratım sürecini izleyiciyle paylaşmak için orada oluyor. Dolayısıyla sanatçı ve izleyici arasında çok daha sıcak bir iletişim ve dolayısıyla da bir bağ oluşuyor. Atölyesini ziyaret ettiği bir sanatçının adını unutan hiçbir izleyiciye bugüne kadar rastlamadım. Ama sergisini ziyaret ettiği sanatçılar unutulabiliyor çünkü kişisel bir temas, bir bağ orada oluşturulamıyor. Kısacası konuk sanatçı programı aslında farklı bir sergileme alanı oluşturuyor ve bu alan çoğu ziyaretçiye daha samimi gelebiliyor. Konuk sanatçı programının gücüne gerçekten inanıyorum ve bu programların sayısının artmasını diliyorum.

Bu dönem hangi sanatçılar Daire Sanat’ta atölye çalışmalarını sürdürüyor?

İlkbahar 2025 döneminde Arek Quadrra ve Ferhat Tunç’un sanatçı atölyelerine evsahipliği yapıyoruz. Arek Geleceğin Arkeolojileri adlı serisinde bir yandan yapay zekayla çalışırken diğer yandan yapay zekâ yardımıyla modellediği geleceğe ait nesneleri anakronik bir şekilde natürmort olarak resmediyor. Ferhat Tunç ise Küller, Kelimeler ve Kalanlar serisinde yaktığı hurda kâğıt ve bazı nesnelerin ardında kalanlarla ilgileniyor. Yok okurken kalan üzerine düşünerek eserlerini üretiyor. İki sanatçının üretim tarzları çok farklı olsa da güzel bir uyum içinde çalışıyor ve birbirlerini destekleyerek aynı mekânı paylaşıyorlar.

Yeni bir imkân olarak Daire Sanat artık şehir dışından sanatçıları da mekânında ağırlayabilecek. Bu aslında yeni ve güncel bir gelişme. Biraz bu imkândan da söz edebilir misiniz?

Evet, zaman içinde böyle bir ihtiyaç oluştu. Konaklama imkânı olmadığından programa daha önce şehir dışından sanatçı davet edememiştik. Ancak bu yaz mekânda bazı değişikliklere giderek, dönem içinde yine iki sanatçı atölyesine yer verirken, bunlardan birinin konaklayabileceği bir düzene geçiyoruz. Yani değerlendirmeler sonucunda yine iki sanatçının atölyelerini konuk edeceğiz ancak seçilenlerden biri şehir dışından bir sanatçı olursa Daire Sanat’ta konaklayabilecek. Sanatçı atölyelerimiz yine haftada iki gün ziyarete açık olacak, dolayısıyla mekânımız bir ev atölyeye dönüşmüş olmayacak. İki sanatçı eşzamanlı olarak atölye paylaşımına devam edebilecekler.

İlginizi Çekebilir

Kütüphane

Fransız Kültür Merkezi'nde 25 Ocak 2025'e kadar görülebilecek olan "Var Kalma Pratikleri" sergisinin küratör metni Argonotlar Kütüphanesinde.

Söyleşi

İrem Tok ile “Karanlıkla Buluşmak” üzerinden yakın dönem işlerini, insansız hikâyelerini, kültür-doğa-insan üçgenini ve SAHA Studio’daki çalışmalarını konuştuk.

Queer Sanat

Ari P. Büyüktaş, SAHA Yazı Dizisi kapsamında hazırladığı bu yazıda queer sanatın günümüzdeki tanımı/sınırları ve tartışılma biçimlerine odaklanıyor.

© 2020

Exit mobile version