Eleştiri

Tarifi zor bir tecrübe: “Sosyalizme Tercüme”

Yugoslavya’daki Türkçe konuşan sosyalist toplulukların çalışmalarına eğilen “Sosyalizme Tercüme” sergisini konuştuk.

Tefeyyüz okulu pionerler örgütü toplantısından bir fotoğraf, tarih bilinmiyor Tefeyyüz 30 Yıl, Üsküp, 1975

Uzun süredir saklı duran bir tarihçenin su yüzüne çıkışına tanıklık eden Sosyalizme Tercüme” sergisi Salt Galata’da açıldı. Yugoslavya tarihine Türkçe konuşan Müslüman azınlığın deneyimlerini merkeze alarak bakmayı hedefleyen sergi sunumu ve ortaya koyduğu arşivle etkileyici bir görsellik sunuyor.

Pykë-Presje yayınevi, Salt ve Lumbardhi Vakfı işbirliğinde gerçekleşen “Sosyalizme Tercüme” sergisini araştırmacılar Tevfik Rada, Sezgin Boynik ve küratör Merve Elveren’le konuştuk. Yugoslavya’da azınlıklara yönelik sanat eğitiminden, avangard ve sosyalizm arasındaki gelgitli ilişkiye kadar çeşitli başlıklarda gerçekleşen sohbet, politika ve sanat arasındaki yer yer gerilimli ilişkiyi araştırmacıların reel sosyalizmin tarihinde açtıkları mercekte inceliyor.

Kosova’da başlattığınız, sosyalist ve avangard literatürden çevirilerle bilinen Pykë-Presje yayınevine Türkiye kültür-sanat alanı bir süredir aşina. Şener Özmen’in fotoroman çalışmalarını değerlendirdiniz, Paçariz’in şiirlerini güncelleştirdiniz. Lumbardhi Vakfı ve Salt arasında ise yeni ve gelişmekte olan bir ortaklaşma görünüyor. Sergide meyvesini tattığımız bu süreç nasıl gelişti?

Sezgin Boynik ve Tevfik Rada
: 2021 yılında Prizren, Kosova’da Pykë-Presje’i kurduk; pykë Arnavutçada takoz, virgül demek. El Lissitzky’nin 1919’da ürettiği bir işine referans. Pykë bağımsız bir yayınevi; aynı zamanda kitapçısı, küçük bir galerisi ve kütüphanesi olan da bir mekân. Dediğin gibi sosyalist, avangard ve çağdaş sanat literatürüne yoğunlaşıyor. Hacı Ömer Lütfü Paçariz’in devrimci şiirleri dışında Cornelius Cardew’ın öğrencilerinin Sosyalist Arnavutluk hakkında yaptıkları bir albüm üzerine bir kitap ve Film as Political School (Politik Bir Okul Olarak Sinema) başlıklı seri kitabı bastık. Mekânda yapılan sergiler arasında Tolga Güldallı’nın düzenlediği “Yerin Dibi! A Collection of Punk and Underground Fanzines and Posters from Turkey”arşiv sergisi de var.

“Sosyalizme Tercüme”sergisine gelince, Salt’taki sergiden önce Lumbardhi Vakfı altında zaten bu konu hakkında bir araştırma yürütüyorduk. Hatta bu araştırmanın küçük bir bölümü 2021 yılında Prizren’deki Autostrada Bienali’nde Ferit Bayram ve Nakiye Bayram Kimdir? adı altında gösterilmişti. Aynı dönemde zaten Merve ile bu konular hakkında derin bir muhabbet ve iletişime geçmiştik. Aramızda bu araştırmanın Türkiye’de de gösterilmesi gerekliliğini tartışıyorduk. Böylece olası bir sergi hakkında düşünmeye ve konuları beraberce geliştirmeye giriştik. Şener Özmen’in eski sanatçı kitaplarının ilginç olduğunu düşünsek de bu konuda henüz bir şey yapmış değiliz.

Merve Elveren: Autostrada Bienali’ndeki Ferit Bayram ve Nakiye Bayram Kimdir? gösterimi dışında, Tevfik ve Sezgin’in hazırladığı Sosyalist Fecri gazetesinin transliterasyonu 2023 yılında TÜSTAV tarafından basıldı, Pykë’nin Hacı Ömer Paçariz-Devrimci Şiirler kitabıyla aynı sene içinde. Yani “Sosyalizme Tercüme” sergisinde yer alan arşive dair araştırma yaklaşık üç senedir devam etmekteydi. Bizim yolumuz da bu dönemlerde kesişti; sergi fikrini aramızda tartışmaya başladık. Öte yandan Lumbardhi Vakfı ve Salt’ın arşivler üzerine devam eden bir işbirliği vardı. Geçmişteki arşiv sergileri yapma pratiği sebebiyle böyle bir sergi içeriği için Salt’ın uygun olduğunu düşündük.

Yugoslavya çok dinli, çok dilli bir yapıydı. Sosyalist bir ekonomi ve yönetim usulü yokluğunda çözülmesi tesadüf müdür? Çoğulcu, demokratik bir kültür ortamının geleceği nedir?

S.B. ve T.R: Serginin de asıl göstermeye çalıştığı nokta Yugoslav Komünizminin, çokuluslu ve eşitsiz gelişime sahip olmuş bir coğrafyada ulus sorununu aşmaya çalışırken kullandığı yöntemler. Tabii bu tarih içinde de farklı kırılma noktaları, yaklaşımların değiştiği noktalar var; bu konu üzerine çokça uğraşan, hatta hayatını veren insanlar var. Sergide bu kişilerin bir kısmını görmemiz mümkün.

1990’larla beraber tüm bu tarihin bir yalandan ibaret olduğu fikri ortaya atıldı. Uluslar ve işçi sınıfı arasındaki dayanışmanın tarihi bir kenara itildi; etnik ve kültürel farkların ezeli bir çatışma doğuracağı tezi popülerleşti. Oysa Yugoslav Komünizmi tarihi çok zengin ve politik dayanışma hakkında da eğitici bir tarih.

Sanat eğitiminin dili ve görsel eğilimleri Yugoslavya’da yerel, ulusal ve enternasyonal bağlamda nasıldı?

S.B. ve T.R: Modern sanatın estetik yönelimi konusunda Yugoslavya diğer sosyalist ülkelere nazaran farklı bir çizelge izliyor. Sosyalist Gerçekçi yönelime mesafe alırken, modernist sanatın benimsenmesi söz konusu. Bu tercihin politik arka planında Yugoslavya’nın 1940’ların sonunda başlattığı Stalinizm’le bir tür hesaplaşma var. Fakat Yugoslavya’da gelişen sanat sadece bilindik estetik modernizmden çok daha fazlası, kavramsal sanattan Siyah Dalga sinemasına, görsel şiirden post-punk müziğine kadar çok önemli eser ve sanatçıların yetiştiği bir ortam.

M.E: Bu soru için sergide yer alan sanatçılardan Fevzi Tüfekçi’nin işlerine bakmak önemli. Fevzi Bey 1970’te Priştine Pedagoji Yüksek Okulu Resim Bölümü’nü bitiriyor ve 1971’de İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Yüksek Resim Bölümü Bedri Rahmi Eyüboğlu Atölyesi’ne giriyor. Mezuniyetinin ardından tekrar Kosova’ya dönüyor, öğretmen olarak çalışıyor, 1976’da Yugoslavya Görsel Sanatçılar Birliği’ne üye olarak seçiliyor. Uzun yıllar Prizren Belediyesi Kültür Anıtlarını Koruma Kurumu’nda ressam-restoratör olarak görev yapıyor. Eğitiminin bir kısmını Yugoslavya’da tamamlayan Fevzi Bey’in işleri tekrar eden soyut kompozisyonlardan oluşuyor.

Sosyalist devlet Müslüman azınlıkların görsel kültürü alımlayış biçimlerinde nasıl bir kırılmayı teşvik ediyordu? Türkiyeli sanatçılarla çalışmak bu anlamda nasıl bir deneyimdi?

S.B. ve T.R: Dönemsel farklar olsa da sosyalist devlet görsel kültürün alımlanış biçimini uluslararası ve işçi sınıfı tabanında bir dayanışmaya yer açacak bir yöne doğru taşıyor. Yani bildiğimizin dışında bir kimlik inşasını teşvik ediyor. Sergideki Türkiyeli sanatçılar direkt olarak Yugoslavya’daki durum hakkında değil, daha çok bu fikrin etrafında olmuş veya olabilecek deneyimleri kurguladılar.

M.E: Yugoslavya’da Türkçe konuşan Müslüman azınlıkların görsel kültürünün gelişmesi aslında partinin diliyle de doğru orantılı. Sergide yer alan Sevinç ve Tomurcuk gibi çocuk dergileri, pedagojik kitaplar, Ferit Bayram ve Fetah Süleymanpaşiç’in birlikte hazırladığı ilk Türkçe alfabe kitabı, Birlik gazetesi gibi mecralarda desenler ve karikatürler ideolojiyi sağlamlaştırmak ve daha da önemlisi yaygınlaştırmak için önemli birer araç hâlini alıyor. Sergiye Türkiyeli sanatçılar Dilek Winchester, Ahmet Öğüt ve Mustafa Emin Büyükcoşkun’u davet ederken aklımızdaki, sergide yer alan arşiv malzemelerini ve anlatıyı güncel işlerle açabilme, araştırmayı genişletebilme imkânı sağlayabilmekti.

Yugoslavya kültür programı anlamında epey deneyci bir ülkeydi. Meksika ve Slav müziklerini sentezleyen Yu-Mex, Prag’ın entelektüel canlılığı… Türkler bu gelişmeler içerisinde nasıl konumlanıyordu?

S.B. ve T.R: Müzik konusunda çok bir deneyleri yok. Daha doğrusu üretimler ancak folk müzikte kalıyor. Gene de ilginç birkaç plak mevcut.

Sergide görsel ve yazılı materyal mebzul, sergi biçimi agit-prop. Tito Koçaklaması’ndan ilkokul marşlarına, epey veri var. Sovyet avangardı, KomFut ve Yugoslav sanatı ve kültürü arasındaki alışverişi biraz açar mısınız?

S.B. ve T.R: Yugoslavya ve Sovyet avangardı arasındaki alışverişi o kadar güçlüydü ki Zagreb’de dokuz ciltlik kocaman bir Rus Avangard Sözlüğü bile yayımlanmıştır. Dünyada, Rusça dilinde dâhi bu kitabın başka bir benzeri yok.

Modernlik, modernizm, modernite… Tarifi çeşitli ve bagajı bol bir döneme ışık tutmak ihtiyacı nasıl doğdu? Bu noktada ortaklaşmanız varsa eğer, nasıl vuku buldu?

S.B. ve T.R: Aslında sergi uzun bir dönemin temsili şeklinde kurgulanmadı. Daha çok belli politik anların, kişilerin, yayınların vs. ürettiği etki ve yeniliklere yoğunlaştık. Bu yüzden 1920 yılına kadar, yani Hacı Ömer Lütfü Paçariz’in şiirine kadar dönmeye verdik. Sergideki panolardan da anlaşılabileceği gibi kesintili bir anlatı bu; daha doğrusu kesintiye uğratılmış bir anlatı. Serginin lineer olmayan yapısını malzemeyi 1990’da bitirmeyişimizden de anlayabilirsiniz. Teorik olarak “Sosyalizme Tercüme” modernizmi eleştiriyor ve onun yerine devrimci dünya görüşünü savunuyor. Amaç modernizm ipliklerinin gevşediği noktaları görünür kılmak. Sergide yer alan Büyük Medrese konusu bunun bir örneği.

M.E: Modernizm eleştirisi dışında sergide yer alan malzemelerin büyük çoğunluğu üstüne hiç konuşulmamış, yazılıp çizilmemiş bir tarihe dair. Yugoslavya’da Türkçe konuşan topluluk, bu topluluğun önde gelen aktörlerinin ve oluşumlarının -Kemal Seyfullah gibi, Ferit Bayram ve Nakiye Bayram gibi, Suat Engüllü gibi, Anti-Faşist Kadınlar Cephesi gibi- attıkları adımlar, yoğunlaştığı faaliyetler bugün yeniden üstüne düşünmeye değer.

Tevfik, öğrenciliğimizde beraberdik. Fanzin çıkarmak, DJ’lik, film gösterimleri… Yan uğraşlardan, günübirlik telaşlarından biraz bahsetmeni istesem? Sergi organizasyonu ve yayıncılık dışında ilgi alanların neler?

T.R.: Ben şu an Viyana’da Karşılaştırmalı Tarih üzerine doktora yapıyorum. Çalışma konum 1970 ve 1980’lerde Arnavut Marksist-Leninistler. Prizren’deyken kolektivradio.com’da arkadaşlarla müzik yapıyorum.

Sezgin, yakında Boston’da bir seminerde olacaksın. Konusu, teması bu sergiye nasıl temas ediyor? Biraz gelecek yayınlardan ve çalışmalardan bahseder misin?

S.B.: Boston’da katıldığım sempozyum hayatının büyük bir kısmını Paris’te geçirmiş Rusça yazılar yazan Gürcü Fütürist sanatçı, şair ve tasarımcı Ilia Zdanevic üzerine. Çok bilinen bir isim değil. Zdanevic’in anlamı olmayan bir dilde yazmış şiirlerini Helsinki’de yürüttüğüm Rab-Rab dahilinde tercüme edip politize etmeye çalışıyoruz. Yavaştan bir çevre oluşmaya başladı.

Sergi duyumlarıma göre pek çok Avrupa ülkesini de gezecek, ancak nasıl, ne biçimlere girmek suretiyle? Biraz önünüzdeki süreci anlatır mısınız?

M.E: Sergiyi farklı şehirlerde gösterebilmek baştan beri arzu ettiğimiz bir durumdu. İlk olarak Mayıs 2025’te Ljubljana’daki Moderna Galerija’ya gidecek “Sosyalizme Tercüme”; sonrasında da devamı gelecek. Arzumuz her sergilemede bağlama göre arşiv malzemesini değiştirebilmek, yeni kırılma noktaları ekleyebilmek, var olanları geliştirebilmek ve tabii sergide yer alan sanatçı pozisyonlarını da benzer bir şekilde genişletebilmek.


Bu yazıyı beğendiniz mi?

O halde yazarlarımızın telif ücretlerini karşılamak için başlattığımız Telif Kumbarası kampanyamıza destek olabilirsiniz!


İlginizi Çekebilir

Eleştiri

Salt Galata'da sürmekte olan Reşad Ekrem Koçu ve İstanbul Ansiklopedisi Arşivi sergisi üzerine, araştırmacı Serdar Soydan'dan İstanbul ve çocuklar özelinde bir değerlendirme.

Gündem

"2022'de gördüğünüz sergilerden yalnızca birini önermeniz gerekse bu hangisi olurdu?" Yazarlarımızın yorumlarının yer aldığı çok sesli bir derlemeyle karşınızdayız.

Eleştiri

Yine Yeni Yeniden 90'lar podcastinin yaratıcılarından İlker Hepkaner'le, Salt Beyoğlu ve Galata'da 12 Şubat 2023'e kadar görülebilecek Sahnede 90'lar sergisini ziyaret ediyoruz.

Queer Sanat

Teneffüs sergisi sırtını İstanbul Erkek Lisesi isimli, benim de bir ara öğrencisi olduğum okulun, binanın tarihçesine yaslıyor, diye söze başlıyor Aykan Safoğlu.

© 2020

Exit mobile version