Connect with us

Ne arıyorsun?

Argonotlar

Eleştiri /

“Bir Arada”: Yan yana durmanın estetiği

“Bir Arada” sergisi Fulya Çetin ve İlhan Sayın’ın doğa, insan bedeni, ekosistem ve kent gibi temaları farklı ama birbirine temas eden biçimlerde işleyen eserlerini bir araya getiriyor. 

Fulya Çetin, Ormanda, tuval üzerine yağlıboya, 90x204 cm, Fotoğraf: Koray Şentürk, 2006

“Burada yabani yulafların içinde, yabancı mısırların arasındaki bizler, bazılarımız, başka bir hikâye anlatmaya başlarsak belki eskisi bittiğinde insanlar buna devam edebilir de, anlatılacak hikâyeler hepten bitmez diye düşünüyoruz. Belki. Mesele şu ki, hepimiz öldüren hikâyenin bizi de içermesine göz yumduk, dolayısıyla onunla birlikte biz de bitebiliriz. Öbür hikâyenin, anlatılmamış olanın, hayat hikâyesinin doğasını, konusunu, sözlerini bunca telaşla arayışım bu yüzden.”

Ursula K. Le Guin, “Çuval Kuramı ve Kurgu”, Kadınlar Rüyalar Ejderhalar 

Bazen iki sanatçı bir araya gelir, eserleri pek de birbirine değmeden yan yana durur. Bazense söz konusu sanatçıların eserleri birbirine temas eder, sürtünür, dolanır, akışkanlaşır ve âdeta yeni bir organizma oluşturur. Yapı Kredi Kültür Sanat’ta yıl sonuna kadar sürecek Fulya Çetin ve İlhan Sayın’ın eserlerinden oluşan “Bir Arada” sergisi, tam da bu ikinci türden. Küratörlüğünü Didem Yazıcı’nın yaptığı “Bir Arada” seyirciyi temasın, tenselliğin, kırılgan birlikteliklerin imkânları üzerine düşünmeye çağırıyor. Kent, doğa ile beden üzerine açılan düşünsel katmanlar ve bireyler arası ilişkiler -özellikle de kuir bir biçimde örülmüş ilişkiler- yeniden yorumlanıyor.

Doğa, beden ve rüyanın kırılgan dili: Fulya Çetin 

Fulya Çetin’in eserleri, doğayla insan bedeni arasındaki çizgiyi belirsizleştiriyor. Yumuşak renkler, akışkan formlar ve yer yer bilinçdışıyla temas kuran imgeler, seyirciyi tanıdık bir yabancılığa davet ediyor. Seyirci olarak gözümüzü kimi zaman toprakta, kimi zaman insan bedeninde; kimi zaman bitkisel olanın, kimi zamansa düşsel olanın çevresinde gezinirken buluyoruz. Bu eserler, doğanın sadece arka plan olmadığını, insan ve insan olmayan sayılamaz çoklukta faili kuşattığını hatırlatıyor.

Örneğin Çetin’in Ormanda adlı eseri, bitkiler ve insan bedeni arasındaki sınırları belirsizleştiren, insan bedeninin bu bitkilerle neredeyse bütünleştiği kırılgan ve şiirsel bir anı yakalıyor. Yemyeşil yaprakların arasında sere serpe uzanan kadın figürü, ekosistemin insan bedeniyle çeşitli bağlantılar aracılığıyla etkileşime geçen yaşayan bir varlık olduğunu hatırlatıyor. Bu tablo, doğayla insanın organik bir birlikteliğini gözler önüne sererken seyirciyi insan bedeniyle doğa arasındaki geçirgenliğe ve yeni bir temas biçimine davet ediyor. Fulya Çetin’in bu işinde doğa hem bilinçdışının hem de hayatın içsel katmanlarının açıldığı, özenle dokunulan kırılgan bir mekân olarak karşımıza çıkıyor.

Sanatçının seramiklerden oluşan Yerin Altından serisi ise seyirciyi tekinsiz bir alana davet ediyor. Böcek, diken, kuyruk gibi sivri formlardan oluşan bu seri, seyirciyi yeraltı yaratıklarıyla tanıştırıyor. Çetin, burada da insanın doğayla kurduğu karmaşık ve bazen rahatsız edici ilişkiye odaklanırken görünmeyenin iç yüzünü, saklı öznellikleri ortaya çıkarıyor. Yerin Altından serisi, “Bir Arada” sergisinde sunulan diğer işler gibi ekosistemle insanın iç içe geçmiş varoluşunun farklı yönlerini, doğanın hem büyüleyici hem ürkütücü yanlarını keşfetmeye davet ediyor.


Çetin’in Uzadıkça Daha Yakın ve İç İçe adlı video-yerleştirmeleri, bedeni olmayan saç örgülerinin rüzgârlı bir havada hareket eden tüyler gibi özgürce uçuştuğu, ekosistem ve insan bedeni arasındaki sınırların belirsizleştiği anları yakalıyor. Vahşi bir hayvanın hareketlerini çağrıştıran bu işler, insan bedeni ile insan olmayan varlıklar arasındaki fiziksel yakınlığı ve sürekliliği ön plana çıkarırken bedenler arası geçişkenliği şiirsel bir şekilde vurguluyor. Çetin burada, “Bir Arada” sergisinin temasına paralel olarak farklı varoluşların yan yana durmasının, birbirine dokunmasının ve birbirine karışmasının estetik ve ontolojik olasılıklarını gözler önüne seriyor. Ayrıca Çetin’in bu işlerde yapay malzemeler yerine organik saç, tüy ve kılları tercih etmesi; eserlerin ekosistemle insan arasındaki organik bağı ve gerçekliğini güçlendiriyor. Böylece bedenin ve doğanın iç içe geçmişliğini daha dokunaklı ve somut kılıyor. Bu tercih, işlerin hem fiziksel hem de kavramsal olarak seyircide canlı ve dokunulabilir bir etki bırakmasını sağlıyor.

Kentsel sessizliğin içinde bir çığlık: İlhan Sayın

İlhan Sayın’ın işleri ise daha çok marjinalleştirilmiş grupların sesinin bastırılmasıyla, veya şehrin gürültüsü, kalabalığı, telâşı içerisinde mekanların unutulmasıyla ortaya çıkan yapısal sessizlikler üzerinden konuşuyor. Şehirdeki gerek görsel gerek işitsel gürültünün içinden süzülen sessiz bakışlar, terk edilmiş alanlar, kırılgan varoluş hâlleri… Sayın’ın işleri, kentin içinde kaybolan bireyin hikâyesini anlatıyor. Betonun, çeliğin ve yalnızlığın arasında yolunu arayan bir duygu hâli. Sayın’ın eserleri, yalnızlığı romantize etmiyor; onu olduğu gibi çiğ haliyle sunuyor. 

Sayın’ın Demir Çağı eseri, sanatçının Turgut Uyar’dan ilhamla kendi seçkisine koyduğu “Geyikli Gece” isminin vücut bulmuş hâli gibi. İnşaat kalıntılarının arasından fırlayan ve görkemli bir şekilde şaha kalkan bu geyik şehrin döküntülerinin, kentsel dönüşümün, metalin, betonun insan olmayanların ekosistemlerine ve bedenlerine ne yaptığının bir ifadesi gibi.

İlhan Sayın, Demir Çağı, kâğıt üzerine renkli füzen kalem, 100×70 cm, Fotoğraf: Koray Şentürk, 2024

İlhan Sayın’ın sergide dikkat çeken eserleri arasında otoportreleri de yer alıyor. Kendini bıyığını kıvırırken ya da hafif kelleşmiş saçını tararken tasvir ettiği bu otoportreler, alışılageldik güzellik ve beden imgelerini kırarak insan bedenini olduğu gibi kılıyla, tüyüyle, çatlağıyla ve eksiğiyle gösteriyor. Sayın, bu resimlerle ana akım anlatıya kuir bir gedik açıyor; bedenin kusurlarını ve sıradanlığını kucaklayarak normatif kalıpların dışına çıkan bir estetik ve varoluş dili yaratıyor.

İlhan Sayın’ın Gece serisi, seyirciyi şehrin izbe, yıkık dökük sokaklarında bir gezintiye çıkarıyor. Bu çalışmalar, gece hayatının coşkusunu değil aksine terk edilmiş, harabe halindeki mekânların melankolik ve kırılgan yüzünü resmediyor. Sayın şehirde unutulmuş, arka planda kalmış bu alanları gözler önüne sererken kentsel dönüşümün ve modern yaşamın yarattığı yalnızlık ve yabancılaşmayı sanatın diline taşıyor.

Temas alanı: İki sanatçı, ortak bir evren

Fulya Çetin ve İlhan Sayın’ın eserleri aynı mekânda bir araya gelirken birbirini bozmuyor, bastırmıyor ya da önünü kesmiyor. Aralarındaki ilişki daha çok bir beraberlik hissiyle örülü. Donna Haraway, “hepimiz kompostuz” der; yani çürüyen, dönüşen, birbirine karışan varlıklarız. Bu eserler, insanla insan olmayan arasındaki sınırları, kentsel ekosistemler ile insan olmayanlar arasındaki geçirgenliği ve bireyler arası özeni düşünmeye alan açıyor. 

“Bir Arada” sadece iki sanatçının eserlerinin aynı çatı altında toplanmasından ibaret değil. Daha ziyade farklılıkları saklamadan yan yana durmanın yollarını aramanın bir çabası yahut bir arada yaşamanın estetiği üzerine yeniden düşünmeye dair bir çağrı: Kimi zaman sürtünerek, kimi zaman usulca dokunarak ama asla birbirini bastırmadan, önünü kapatmadan… 

Bitirirken Ursula K. Le Guin’in yazının başındaki sözlerine geri dönecek olursam eğer: Bu sergide anlatılan hikâye, çatışmanın değil ilişkinin, ölümün değil çeşitli formlarda bir arada yaşama çabasının, eril bir kahramanlığın değil dayanışmanın ve özenle temas etme hâllerinin; kısacası bu temaslardan yeni bir hayat kurmanın hikâyesi.

İlginizi Çekebilir

Kütüphane

Sosyolog Nazlı Ökten'in dünya tarihinde ve sanatında takının yerine dair kaleme aldığı metin Argonotlar Kütüphanesinde.

Kütüphane

Seda Niğbolu'nun Sanat Dünyamız'daki sanat tarihinde sokak köpeklerinin temsiline odaklanan yazısı Argonotlar Kütüphanesinde.

Eleştiri

Bor Sanat ve Erimtan Arkeoloji ve Sanat Müzesi işbirliğiyle gerçekleşen “Zihnin Sınırlarında Bir Rota: Fikret Muallâ” sergisini Nergis Abıyeva, Uras Kızıl ve Emre Erbirer...

Eleştiri

Delal Eken’in 5533’te gerçekleşen “Hüzme” sergisi örtme ve sızma pratiklerini araştırıyor.