Connect with us

Ne arıyorsun?

Argonotlar

Eleştiri /

Bir sanat büfesi

Quick Art Space’te gerçekleşen “Kısmet Büfesinden Dolaşarak” sergisi Bilge Karasu’nun görsel-metin kurgularına benzer bir dolaşma pratiği yaratıyor.

Seda Oturmak, Sünnet Düğünü, tuval üzerine yağlıboya, 110x160 cm, 2025

Sergileri genellikle bir dizilimin, bir kurgu akışının, bir tematik omurganın ya da küratörün bize işaret ettiği bir rotanın içinde gezeriz. “Kısmet Büfesinden Dolaşarak” ise bu beklentiyi daha ilk adımda kırıyor; kapısından içeri girildiğinde bizi karşılayan şey bütünlüklü bir anlatı değil, bir büfe: Az az ama her şeyden, her köşeden farklı tat, farklı malzeme, farklı duygu, farklı ritim sunan bir dağılım.

“Büfe” sözcüğünün Fransızca kökenini ve Türkiye kültürüne yerleşmiş melezliğini de düşündüğümüzde, bu sergi tam da adına yaraşır biçimde bir çeşitlilik tezgâhına dönüşüyor. Bilge Karasu’nun Kısmet Büfesi kitabındaki metin-görsel geçişlerinin dolambaçlı yapısı, burada medya, malzeme, form ve düşünce arasında dolanan bir sergileme mantığına dönüşmüş. Nergis Abıyeva’nın küratoryal metninde de belirttiği gibi, amaç yalnızca işlerin nihai hâlleri değil; üretimin belirsiz, sezgisel ve “kısmete” bırakılan tatları. Bir büfede tabağı nasıl kendimiz oluşturuyorsak, burada da sergi rotası izleyicinin kendi kısmetine kalıyor.

Büfenin ilk durağı: Bedenin ve metnin iç içe geçtiği kumaş

Çınar Eslek’in Mahşere Yanıt’ı, bir büfenin ilk “ağır” tadı gibi: Gövdeli, yoğun, hafızayla yüklü. Sokaktan bulunmuş kumaşın taşıdığı anonim yaşam izleri, dikiş izleriyle yeniden örgüleniyor. Buna eşlik eden şiir ise işi yalnızca görsel değil, metinsel bir deneyime de dönüştürüyor.

Karasu’nun genellikle resimleri ele aldığı ve kendi kurduğu sözsel ama yontulmuş biçimiyle göze de hitap eden metinlerindeki gibi görsel olan ile düşünsel olan arasındaki salınımını hatırlatır biçimde, bu iş hem okunuyor hem izleniyor. Büfenin başlangıç lokması gibi, insanı hem doygun hem de meraklı bırakan bir durak.

Erkeklik büfesi: Oyuncaklar, ritüeller ve sessiz şiddet

Seda Oturmak’ın Ödül’ü, toplumsal cinsiyetin nasıl çocuklukta kurulmaya başladığı üzerine sarsıcı bir yorum sunuyor. Nostaljik dekorasyonun altına gizlenmiş ataerkil kodlar, sergide âdeta “fazla baharatlı” bir tadı temsil ediyor: İlk anda çekici görünen, ama yaklaştıkça rahatsız edici. Çünkü Oturmak’ın steril bir biçim ile sunduğu hikayesinde seyircinin ilk karşılaştığı şey fotografik bir sünnet düğünü manzarası. Oysa yakınlaşıldığında her şeyin yerli yerine konulduğu ve kutsandığı hissini veren yapıtta, ilk önce orada olmaması gereken armağan paketleri dikkat çekiyor. Bu paketlerin resimdeki konumunu sorgulayan gözler yetişkin bir erkeğin kucağında oturan çocuğa çalındığında rahatsız edici bir figür adeta resimde tek başına kalıyor. Oturmak, tek bir çerçeveye birden çok anlamı çarpıcı ve iç içe yerleştirmeyi başarıyor. Oyuncakların erkek çocuklara bir ödül, bir “yetişkinliğe hazırlık kiti” olarak sunulması; yetişkin erkeğin çocuğu kucağında tutuşunun içerdiği saklı şiddet ihtimali; hepsi bu büfede katman katman açılıyor.

Kir, oyun, sınıf: Sepetin nostaljik tadı

Kerem Giriş’in iki işi (Köpek Yalasa Doyar ve Laleli Belkıs İçeriye Gir Kız) büfenin çocukluk köşesi gibi ancak aynı zamanda en sert sosyomekânsal sorgulamayı barındıran duraklar.

“Sepet”in mahalle dayanışmasından steril sitelere uzanan tarihini, bir aynanın karşısında sınıfsal bir yüzleşmeye çeviriyor. Kinetik yerleştirmede ise ip atlamanın neşeli döngüsü, yorulmaz bir mekanizmanın soğuk tekrarına dönüşüyor. Zira yapıtın kendisi de çocukken atladığımız ipin mekanik bir tekrarla otomataya dönüştürülmesinden başka bir şey değil. Oyun burada var oluşunu değil, yok oluşunu hissettiriyor. Bir büfenin o tanıdık lezzeti gibi: Ağzınızda kalan tat çocukluk, ama son yudumda bugünün gerçekliği.

Kerem Giriş; Sol: Köpek Yalasa Doyar; Sağ: Laleli Belkıs İçeriye Gir Kız; 2024; Fotoğraflar: M. Tahir Akkurt

Damak çatlatan kehribar: Post-human bir ara sıcak

Yekaterina Grygorenko’nun Kehribar Güneşi, post-human hissini yalnızca kavramsal çağrışımlarla değil, malzemenin kurduğu fiziksel deneyimle üretiyor: Yarı saydam yüzey, ışığı içine çekip kırarak mekâna sabit değil titreşen bir zaman duygusu yayarken; damarları andıran ince çizgiler ise hem organik bir fosilin dokusunu hem de yapay üretimin tekrar eden ritmini aynı anda açığa çıkarıyor. Gövdedeki hafif devinim, canlı ile mekanik arasındaki sınırı belirsizleştirirken, izleyiciyi ışık, renk ve gölge aracılığıyla geçmişle geleceğin aynı anda var olduğu bir ara-uzama davet ediyor. Böylece iş, spekülatif evrenini betimlemekle kalmazken, mekânın içinde bedensel olarak deneyimlenen bir anlatıya dönüşüyor.

Grygorenko’nun Kehribar Güneşi, bu yönüyle büfenin sürprizli tatlarından biri: Organik ile teknolojik, fosil ile gelecek, canlı ile insan-dışı arasındaki sınırların eridiği bir hibrit uzam.

Donna Haraway’in spekülatif masallarını andıran bir dünyanın kapısını aralayan bu iş, zamanı lineer bir akış olmaktan çıkarıyor. Kehribar güneşi, bir fosil değil; henüz yaşanmamış bir tarihin hatırası gibi. Büfenin ortasında bir “aroma patlaması”: Yadırgatıcı ama merak uyandırıcı.

Tülün içinden geçen ışık: Formun belirsizliği

Şafak Şule Kemancı’nın mekâna özgü yerleştirmesi daha hafif, daha geçirgen bir tada sahip: Quick Tower’ın büyük camlarının ışığını içine çeken tülümsü bir yüzey. İlk bakışta orkideyi andıran ama yaklaştıkça tanımlanamayan organik form, doğanın taklidinden çok bir “belirme” hâlini taşıyor. Hem tanıdık hem yabancı; büfede bir çeşit “salata barı”: Hafif, ferah, ama yakından bakınca karmaşık bir düzen.

Kemancı’nın yapıtı, tülümsü bir materyal üzerine ilk bakışta bitkisel bir form hissi veren ancak yakınlaştıkça simetrik bir dağılıma sahip dört adet deniz kızının birleşimi olduğu anlaşılan ve bir anlamda çift anlatıya sahip bir yorum. Bulunduğu yer itibariyle içeriyle dışarı arasında ve mekanla iç içe geçen bu yapıt o yönüyle de uzak ve yakın okumalar içeren bir görünüm kazanıyor.

Şafak Şule Kemancı, İsimsiz, kumaş ve
akrilik, 120×200 cm, 2025

Enginarın faydaları

Cansu Sönmez’in Cynara’sı serginin en kapsamlı, en çok bileşeni olan işi. Bayrampaşa’nın çok katmanlı tarihinden mitolojiye, yapay zekâ üretimlerinden hibrit malzemelere uzanan bir araştırma estetiği var. Öte yandan çeşitli kaynaklara, çeşitli materyallere ve çeşitli biçimlere dayanan yapıtın bütünü merkezine enginarı alıyor. Bunun da gayet makul bir nedeni var. Sönmez’in kişisel tarihi ile enginarın tarihinde bir kesişim olması. Enginarı seramikten dijitale her çeşit yorumuyla deneyimlemenin mümkün olduğu yapıt sergide ağırlıklı bir yer kazanmayı başarmış.

Enginarın katmanlı yapısı, kentin katmanlarıyla birleşiyor; geçmiş ile fütüristik yeşil bir ada arasında geçirgen bir spekülasyon kuruluyor. Büfenin “en doyurucu” tabağı belki de bu: Çok malzemeli, çok katmanlı… Hem yerel hem küresel bir tat.

Cansu Sönmez, Cynara II,
seramik, bronz, metal bileşenler ve polyester,
değişken ölçüler, 2023-2025

Sergiyi büfe yapan şey: Çeşitlilik değil, geçişler

Bir büfenin gücü yalnızca çeşitlilikten değil, o çeşitlilikler arasındaki geçişlerden gelir. Bu sergide de malzeme değişimleri, kavramsal ton farklılıkları, üretim süreçlerindeki belirsizlikler bir araya gelip Karasu’nun görsel-metin kurgularına benzer bir dolaşma pratiği yaratıyor.

Küratör Nergis Abıyeva’nın işaret ettiği gibi: “Sanatçıların kontrolü elden bırakıp kısmete bıraktıkları anlar, işlerin nihai hâlini belirleyen dinamiklere dönüşüyor.” Tam da bu nedenle sergi bir büfe gibi işliyor: Seçimler, tatmalar, duraksamalar, fazla gelen ve eksik kalan tatlar izleyicinin deneyimini belirliyor.

Büfede dolaşmak bir izleme değil, katılma biçimidir

“Kısmet Büfesinden Dolaşarak” yalnızca çok çeşitli medyalara sahip olduğu için bir büfe değil. Asıl büfeye dönüştüğü nokta, izleyiciyi bir tüketici ya da pasif gözlemci olmaktan çıkarıp “seçim yapan”, “karar veren”, “kendi rotasını oluşturan” bir özneye dönüştürmesi.

Bu sergi, Karasu’nun metinlerinde olduğu gibi, görsel ile düşünsel arasında gidip gelerek kendi anlatısını izleyicide kuruyor. Büfeden tabağınızı nasıl kendiniz hazırlıyorsanız, bu sergide de anlamı kendiniz kuruyorsunuz. Kısmet Büfesi’nin adı boşuna değil: Bu sergide dolaşırken karşınıza çıkan her şey biraz sizin kısmetiniz.

İlginizi Çekebilir

Eleştiri

Desen Halıçınarlı’nın işleri Sanayi Devrimi’nden beri bireyi yutan kenti anlatıyor.

Kütüphane

Kaan Kemal Öner’in “Gökyüzünün Karnında(n)” ismiyle Quick Art Space’de gerçekleşen ilk solo sergisinin küratör metni Argonotlar Kütüphanesinde.

Kütüphane

Quick Art Space'in ilk sergisi "Yapıntı Doğa"nın küratör metni Argonotlar kütüphanesinde.