8. Çanakkale Bienali, çerçevesini “Birlikte Nasıl Çalışırız” sorusu etrafında kurarak beraber üretmeyi, ortaklaşmayı ve birlikte işe koyulmayı gündemine aldığı kadar yan yana gelememenin, “birlik” olamamanın nedenlerine, insanın “birlikte yaşama” zorunluluğu ya da tekil varoluşlar üzerine de sorular sorduruyor. Öte yandan insanın “kitlesel” yıkıcılığına mesafe alıp insan merkezli olmayan yapılar arasındaki ilişkilere de bakıyor. Bu içeriksel kapsayıcılık, bienalin biçiminde de karşımıza çıkıyor. Kentin hem geçmiş hem de bugünkü kimliğini göz önünde bulundurarak Çanakkale’nin farklı yapıdaki mekânlarına yayılması, farklı kuşaklardan sanatçıları kapsaması, kolektif üretimlere, inisiyatiflere geniş yer vermesi, birlikte deneyimlemeye açık ve dinamik yapısı, içeriğin nasıl hayata geçirildiğini göstermesi açısından uyumlu ve organik bir bienal ortaya koyuyor. Bu yıl bienal 1 Ekim – 5 Kasım 2022 tarihleri arasında gerçekleşiyor.
- Troya Müzesi, ÇSO Çanakkale Evi, Mokram Hayim Sinagogu gibi kentin karakteristik ve tarihi mekânlarının yanı sıra Bordo Bina, Mahal, FeHan gibi inisiyatiflerin kurduğu sanat yapılarıyla beraber etkinliğin hayat bulduğu bir alan da bienalin ana sponsorluğunu üstlenen Dardanel’in spor tesisinin dış cephesi. Çalışmalarının temelinde yer alan şiirsel mesajları aracılığıyla kavramsal sanat geleneğini sürdüren Robert Montgomery’nin bienale özel ürettiği çalışması, kelimelerin birlikteliğinden gücünü alan bir aşk nağmesi gibi: “Aşk aramızdaki mesafeyi küle çeviriyor, gecenin ateşinde zaptederken sele kapılmış kalbini…”
Troya üzerine antik kentin kazı başkanı Prof. Dr. Rüstem Aslan tarafından kaleme alınan “A Journey to the Homeric Landscape Troy” adlı kitabın da sponsoru olan Dardanel, önümüzdeki senelerde de bienale katkıda bulunmaya devam edecek.
- Troya antik kentinin girişinde yer alan ve 2018 yılında açılan Troya Müzesi, bienalin mekânlarından biri olmasının yanı sıra basın toplantısına da ev sahipliği yaparak etkinliğin düşünsel ağırlık merkezi oldu. CABININ’den (Çanakkale Bienali İnisiyatifi) Deniz Erbaş ve Seyhan Boztepe ile 8. Çanakkale Bienali’nin genel sanat yönetmenliği üstlenen Azra Tüzünoğlu’nun katıldığı basın toplantısında Tüzünoğlu sözlerine, kendini bienalin yönetmeni değil parçası olarak gördüğünü söyleyerek başladı. Tüzünoğlu, CABININ’in kentle kurduğu ilişkiyle organik ortaklıklar geliştiren bir yapılanma ve bir inisiyatif olmasının ister istemez birliktelik kavramını öne çıkardığını, ayrıca kavramsal çerçevenin göçmen sorunu ve savaşlarla çalkalanan dünyanın bugününü de kapsadığını belirtti. Bir geçiş bölgesinde konuşlanan Çanakkale’deki Troya antik kentinin girişinde yer alan müzenin, bienalin hareket noktası olarak seçilmesi kavramsal çerçevenin bütünlüğüne katkıda bulunuyordu.
- Bienalin Troya Müzesi’ndeki ayağında Türkiye sanat tarihinde önemli bir yere sahip Sanat Tanımı Topluluğu üyelerinden Alparslan Baloğlu’nu ağırlaması da anlamlıydı. Sanatçı kitaplarının Türkiye’deki ilk örneklerini üreten isimlerden biri olan Baloğlu’nun mini bir retrospektif sergisine ev sahipliği yapan müzede, ayrıca sanatçının bienal için ürettiği, Troya efsanesinin bir okuması olarak nitelendirilebilecek mekâna özgü yerleştirmesi de yer alıyor. Baloğlu, M.S. 2022 TROYA XI “Atlar, Tanrılar ve diğerleri” adını taşıyan yerleştirmesinde Troya Müzesi’nin ve arkeolojik alanın katmanları arasında yolculuğa çıkıyor. Baloğlu’nun bu yeni çalışması retrospektifine de taze bir nefes getirirken öte yandan bienalin en kıdemli sanatçısı olarak Troya efsanesinden yola çıkması bienalin bu edisyonunun inşasında da önemli bir yapı taşı gibi yükseliyor.
- Açılış günü iki canlı performansa da sahne oldu bienal. Geçmiş zamanlara dair atmosferiyle dikkat çeken Bordo Bina’da bienal izleyicisini “eski ve başka türlü akan zamanlara” götüren “müzikli” işler yer alıyordu. (Merve Şendil’in profesyonel anlamda dolaşıma girmemiş müzik gruplarının kayıtlarını ve bunlarla bağlantılı materyalleri derleyip arşivlediği Underscene Project çalışması kapsamındaki Young Mirror adlı işi son konserini az önce verip dağılmışcasına gerçeklik hissi veren bir müzik grubunun kurgu hikâyesinden oluşuyordu) Murat Meriç ise Can Altay’ın bienal için ürettiği Reçel Çemberi‘nin içinde performansını gerçekleştirdi. Altay’ın müzik yapmak ve buluşmak için yarattığı, güneş şemsiyesinin altında plastik sandalyeler ve müzik ekipmanlarından oluşan çalışmasının adındaki “reçel” ise bilinçli bir yanlış çeviri, birlikte serbest ve kısmen doğaçlama müzik yapmaya verilen isim olan ‘jam’in Türkçeleşmişi. Murat Meriç bu ortamda TRT arşivi ağırlıklı olmak üzere müzik dünyamızdaki yan yana gelme hallerine bakarak “Birlikte çalışabiliyor muyuz?” sorusuna cevap aradı. Bir diğer performans ise Özlem Günyol ve Mustafa Kunt’un Frankfurt, İstanbul ve Çanakkale’den kamusal alan heykel ve anıtlarının kaidelerinden aldıkları kalıplarla ürettikleri Free Solo adlı tırmanma duvarıydı. Heykelleri daha da “ulaşılmaz” kılan kaidelerin birlikteliğinin kışkırtıcılığı tırmanma eylemini kaçınılmaz kılıyordu. Açılış günü profesyonel tırmanıcılar kaideler üzerinde yükseldi. Free Solo duvarında tırmanışlar ve Can Altay’ın Reçel Çemberi’nde kolektif müzik buluşmaları bienal kapsamında farklı zamanlarda gerçekleşecek.
- Birlikte çalışma meselesine odaklanan bienal, her ekibin kendi çalışma biçimini, ritmini oluşturmasına alan açarak Türkiye’nin farklı kentlerindeki sanat inisiyatiflerini de ağırlıyor. AVTO (İstanbul), Monitor (İzmir), Are Projects (Antalya), Ka Atölye (Ankara) ve Çanakkale’den Garp Sessions inisiyatifleri ve İtalya Lucca’dan bağımsız Giungla Festivali’nin davet edildiği bienalde bu sayede farklı yapıda kolektif üretim örnekleri yer alıyor. Bu kapsamda Eda Şarman, Melike Taşçıoğlu, Furkan Öztekin’in çalışmalarına yer veren Are Projects, bienal öncesinde yürüttüğü online tartışma programıyla üretimlerinin altyapısına derinlik katarak bu sürecin dokümantasyonunu da sergiliyor. 2015’ten beri Ülker Sokak üzerine çalışan Furkan Öztekin, 90’larda sokaktan sürgün edilen translardan 2021’de yaşamını yitiren Ceyhan Fırat’la bir diyaloğa giriyor. Hayatındaki dönüm noktalarını taktığı taçlar üzerinden anlatan Ceyhan Fırat’ı anmak adına, onun tacını referans alarak ekip arkadaşlarıyla birlikte yeniden üreten Öztekin, birinin geride bıraktığı arşivle nasıl çalışabilirim sorusu üzerinden ilerliyor bu işinde. Öztekin, çalışmasında Ceyhan’ın fotoğraflarına ve bir şiirine eşlik eden kolaj desenlere de yer veriyor.
- AVTO ev sahipliğinde Başak Altın’ın Hafir adlı kurgusal arşiv sergisi ise Korffman Kütüphanesi’nde yer alıyordu. Altın, Ankara’nın eskici depolarından birinde tesadüfen bulduğu 1920-1960’lı yıllara ait görsel arşivi, dilbilimci ve etnograf Hamit Zübeyr Koşay’ın yaptığı kazılarla ve dönemsel bağlantılarla bir araya getirerek kurguladığı bu hayali sergiyi, Etnografya Müzesi’nin kurucusu ve ilk müdürü olan, aynı zamanda Arşiv Nedir? kitabıyla Türkiye’de bu konuda ilk kalem oynatan Koşay’a atfediyor.
- Bienalin birliktelik kavramına tersinden bakan işleri arasında The FeHan’da İhsan Oturmak’ın Baraj Hakkında Bir Resim ve Patinaj adlı işleri yer alıyor. Birliktelik kavramının sorunlu yanlarına bakan Oturmak, onlarca insanın suda (baraj) boğulmakta olan birini sessizce izlediği anları önce fotoğraflayıp sonra da bunu resme aktardığı Baraj Hakkında Bir Resim’de, bir araya gelen ama hiçbir şey yap(a)mayan kalabalıkları hatırlatıyor izleyiciye. Güneydoğu’da son yıllarda açılan onlarca barajın yuttuğu tarihi kentler ya da Ege Denizi’nde boğulan göçmenler… Patinaj adlı videosunda ise Diyarbakır Silvan’a Türkiye’nin en büyük barajının yapılmasının planlandığı bir zamanda çamura batmış bir arazide patinaj çektikçe daha çok çamura batan lüks bir arabayı görüntülüyor. Oturmak’ın işlerinin hemen yanında da Forensic Architecture’ın 2020’den beri yürüttüğü Ege denizinden geçmeye çalışan göçmenlere uygulanan şiddeti çeşitli kaynaklardan derleyerek geliştirdikleri yerleştirme yer alıyor görmezden gelmekte ortaklaştığımız durumları hatırlatarak…
- Birlikteliğin imkânları ya da yıkıcılığı, bir arada ya da yığın olmak, yalnızlaşmak ya da yalnız bırakılmak, birlikte üretmek ya da kaynakları birlikte tüketmek… Çanakkale Evi’nde Serge Najjar’ın inşaat işçilerini çalışırken tekil olarak görüntülendiği kent ve mimariyle baş başa kalmış yalnız figürlerin bağlamından koparılmış yansımaları, inşa ettikleri binaların devasalığı içindeki varoluşlarına karşılık kaybolmuş halleri akla birlikteliği en son getirecek bir ıssızlıkla sarılıydı. Aynı mekânda sergilenen Mircea Cantor’un Senin Varoluşunun Sıfatı adlı video işi “kırılgan” kalabalıkları kadrajına alıyordu. Bir devam filmi olan videonun 2003 yılında Milano’da çekilen ilk versiyonunda göstericilerin elinde pankart yerine protestoyu görüntüleyen medyanın kendisini göreceği aynalar yer alırken, sanatçı yeni çalışmasını protesto kültürüne sahip olmayan Japonya’da kurgulayarak pankart yerine şeffaf panolar taşıyan kitle aracılığıyla protestonun içeriğinden çok kalabalığın kendisinden aldığı gücü ortaya koyuyordu. Kentlilerin kolektif katılımıyla oluşan Maider Lopez’in “Hareketli Bahçe”si ise bitkiler ve insanlardan bir bahçe oluşturuyor. Bir grup insanın sakısdaki bitkileri taşıyarak yürüdüğü video ve fotoğraflarda doğayı kucaklayan insanların hareketli bir kent yarattığını görürüz ya da kentin doğa tarafından işgal edildiğini…
- İkili buluşmalar / karşılaşmalar üzerine kurulu sergileme biçimini İzmir’in tarihi, kültürel ya da kentsel değeri olan mekânlarında uygulayan “seyyar inisiyatif” Monitor, Çanakkale’deki Musevilerin (azalan) varlığına işaret eden Mekor Hayim Sinagogu’nda, Liliya Lifanova ve Cevdet Erek’i bir araya getiriyordu. “Aktığı yerden büyüyen” başlığı altında akışın kesintiye uğramadığı bir gerçeklik üzerine düşündüren sergide, Liliya Lifanova’nın Çorak Ülke Üzerinde Seyir adlı performatif video çalışması, insanın umutsuzluğu ile doğanın döngüsünü karşı karşıya getirerek hafızanın, (birlikte ya da tek tek) tekrar harekete geçmenin, devam etmenin önemine vurgu yapıyordu. Cevdet Erek ise sinagogun bahçesinde yer alan 4 Sesli Nokta ve bir Gölgelik ile Avlu Süslemesi ve bir Havra isimli çalışmasında, dört ayrı noktaya yerleştirilmiş hoparlörlerden yayılan bir ritmin parçalarının ancak gölgeliğin altında birleşerek anlamlı bir bütün oluşturduğunu gösteriyordu. Yahudilerin özel ve kutsal günlerinde kullandıkları, koç boynuzundan yapılan şofar üflenmesi ile elde edilen ses örneklerini kaynak olarak kullanan Erek, seslerin bir aradalığında bir uyumun peşine düşüyordu.
- 2008 yılından bu yana düzenlenen ve kentin en köklü kültür sanat etkinliği olan bienalin yaratıcısı CABININ , sosyal programlarıyla bir etkileşim ortamı oluşturma çabasını 2012 yılında kurdukları Troya Kültür Derneği ve 2013’te açılan Mahal Sanat ile tüm yıla yayarak gerçekleştiriyor. Ekip Bienal Genç, Bienal Çocuk, Bienal Engelsiz, Bienaldeyiz oluşumlarıyla kentin farklı kesimlerinin katılım ve üretimini destekliyor. Bu yıl 11 mekânda izleyiciyle buluşan bienal, ana sergilerin yanı sıra panel, atölye, film gösterimlerinden oluşan bir programa ve Troya köylerinde gerçekleştirilecek Sanat Günleri’ne de 5 Kasım’a kadar ev sahipliği yapacak. Bir başka birliktelik de ilk kez aynı yıla denk gelen İstanbul ve Çanakkale bienalleri arasında kurulan işbirliğiyle “Kuşlar ne düşünüyor?” Çocuk Atölyeleri ve 17. İstanbul Bienali Film Programı’ndan bir seçkinin Çanakkale’ye taşınmış olması.