Connect with us

Ne arıyorsun?

Argonotlar

Eleştiri

Bütün mümkünlerin kıyısında: Etel Adnan

Bir yılı aşkın süredir mikro ya da makro ölçekli mesafelerden konuşurken Etel’in “İmkânsız Eve Dönüşü” bana tam tersi bir etkiyle mesafeler yerine yakınlıkları düşündürdü.

“Dünyanın birlikteliğe ihtiyacı var, ayrılığa değil. Sevgiye ihtiyacı var, şüpheye değil. Ortak bir geleceğe ihtiyacı var, izolasyona değil.”[1]

Etel Adnan’ın 2016 yılında Hans Ulrich Obrist’e yazdığı not.

Etel Adnan, yaşarken “efsaneleşen” nadir sanatçı kadınlardan biri. Dünyanın çeşitli yerlerindeki bienallere (Whitney ya da İstanbul gibi) katıldı, en “prestijli” sergilerde (DOCUMENTA gibi) yer aldı ve pek çok sanat kurumunda kişisel sergiler açtı. Yaşçılık yapmadan kendisinin neredeyse bir asırdır yeryüzünün bir tanığı olduğunu belirtmek için 1925 doğumlu olduğunu söylemek yeterli. Görsel sanat üretiminin dışında ve öncelikle yazı/şiir alanında eserler veren Etel, Paris’te başlayan felsefe öğrenimini Amerika’da hoca olarak sürdürmüş istisnai bir sanatçı. Tüm bunları çizgisel bir şekilde değil, yatay bir düzlemde yapması onu ilginç kılan, üretimini zenginleştiren özelliklerden.

Sanatçının Pera Müzesi’ndeki sergisine giderken kendisinde beni en çok neyin heyecanlandırdığını düşündüm. Leporelloları (akordeon şeklinde katlanan defterler) mı, şiirleri mi, video röportajları mı, üretimindeki modernist ruh mu, yoksa lezbiyen olduğunu 1970’lerin başından beri dünyayla paylaşmasındaki cesareti mi? Erken diyebileceğimiz bir dönemde açılmış sanatçılardan biri olarak Etel Adnan’ın bu anlamda aktivist bir tarafı olduğu düşünürüm.

Serginin “İmkânsız Eve Dönüş” başlığı taşıması, Etel’in şiirselliğine oldukça yakışmış. Etel Adnan söz konusu olduğunda imkânsızlığı eve dönüşte değil, evin kendisinde aramalıyız sanırım. Etel için “ev” denilen sabit bir yer olması bana imkânsız geliyor çünkü.

Etel’in resimleri ilk kez 1961 yılında San Francisco’da sergilenmeye başlamış. “Resim benim mutlu yanımı, evrenle bir olan yanımı ifade eder,” diyen sanatçının, yazıya, kâğıda kaleme olan düşkünlüğü nedeniyle desen, suluboya ve kâğıt üzerine işler en sevdikleridir. Bu kâğıtlarda yazının imgeye, imgenin yazıya dönüştüğü kaligrafik bir estetik söz konusudur. Sanatçı sergide yer alan bir video röportajında “1950’lerde ve 60’larda dünyada evrensel bir kaynama vardı. Eski dünyanın değiştiğini, patladığını, her şeyin mümkün olduğunu hissediyorsunuz.” diyor. Etel’in 2020 yılında, pandeminin ortasında ürettiği işlerde bile işte böylesi bir mümkünlükler âlemi, renklerle kurulan bir neşe, her şeyin mümkün olduğu bir dünya var. İlk defa bu kadar kapsamlı bir Etel sergisi görüyorum ve bu resimlere bakarken Turgut Uyar’ın çok sevdiğim, yazının başlığına da taşıdığım dizesini hatırlıyorum: “Bütün mümkünlerin kıyısında…”

Etel Adnan İmkânsız Eve Dönüş sergi görüntüsü.

Yazıya başlarken Etel için ev denilen bir yer olmasının bana imkânsız geldiğini söylesem de, sanatçı Kaliforniya’da yer alan Tamalpais dağlarını gördüğü anda kendisini “evinde hissettiğini” söylüyor ve dağların etkisiyle 1980’li yılların başından itibaren bir dizi resim yapıyor. Hatta 2019’da seramik karolardan oluşan Tamalpais Dağı II adlı büyük boyutlu bir seramik çalışma da yapıyor. Etel’in Tamalpais dağını neredeyse takıntı derecesinde resmetmesi, akla hemen Paul Cézanne’ın 19. yüzyılın sonundan 20. yüzyıl başına kadar bıkıp usanmadan defalarca resimlediği Fransa’nın güneyinde yer alan Saint Victoire Dağı’nı getiriyor. Nitekim Etel, Tamalpais Dağı’ndan sonra Cézanne’a “saygı” niteliğinde Saint Victoire dağını da resmediyor ve Hans Ulrich Obrist’le yaptığı bir konuşmasında bu dağın Cézanne için dağ olmaktan çıktığını, bir mutlak ve resim olduğunu vurguluyor.

20. yüzyılın başında Pablo Picasso, Henri Matisse gibi sanatçıları çok etkileyen ve genellikle “modern resmin babası” diye klişeleştirilen Paul Cézanne, Emil Bernard’a yazdığı 15 Nisan 1904 tarihli bir mektupta doğaya “silindirler, küreler ve koniler” şeklinde bakılmasını öğütlemişti. Etel’in pek çok resminde de geometrik formlar hâkimdir. Uzunca bir süre, her resmine önce kırmızı kare yaparak başladığını ifade eden sanatçının bu tavrı, sanat tarihsel bir mirasa içgüdüsel bir katkı gibi: Etel’in kırmızı karesi, Kazimir Malevich’in siyah karesini çağrıştırınca, acaba kareler arasında sanatçının kendisinin kurduğu bir ilişki olabilir mi diye düşündüm. Yaptığım literatür taraması beni Malevich’in Etel’in en çok etkilendiği sanatçılardan biri olduğu bilgisine götürünce, Etel’in kırmızı karesi daha da anlaşılır oldu. 

Etel’in hayran olduğu Paul Klee de resimlerinde geometrik formları, özellikle kareleri mimari bir öğe olarak kullanmıştı.[2] Son yıllarda, Etel’in kırmızı karesinin, dünya ve ay temsilleri olarak “kırmızı küreye” dönüştüğünü gözlemleyebiliyoruz. Etel günümüz dünyasında hâlâ ürettiği için çağdaş bir sanatçıdır ancak, görsel çalışmalarında 20. yüzyıl modernizminin formları karşımıza çıkar. Kompozisyonlarındaki çocuksuluk ya da boyayı ham bir şekilde kullanması gibi özellikler, Etel’in modernist çizgisini pekiştirir.

Fakat yine de Etel Adnan mevzubahis olduğunda, formları aşan “modernist bir tavır” söz konusu. Tıpkı diğer 20. yüzyılın modernist sanatçıları gibi, Etel’in üretimi de Richard Wagner’in (1813-1883) “gesamtkunstwerk” (topyekûn sanat) kavramıyla yakınlık içinde. Nitekim serginin Serhan Ada’yla birlikte eş küratörlüğünü üstlenen Simone Fattal da, sergi kataloğunda yer alan, Hans Ulrich Obrist’ten ödünç aldığı “Tüm Boyutlarıyla Etel Adnan” başlıklı yazısında, Etel’in hem şair, hem yazar, hem halı desinatörü hem de ressam olduğunu ve bu yönlerinden yalnızca herhangi biriyle anlatılamayacağını belirtmiş, sanatçının tüm özelliklerinin anlaşılması, tüm yönleriyle birlikte incelenmesi gerektiğini vurgulamış.[3]

Etel Adnan İmkânsız Eve Dönüş sergi görüntüsü.

Bence Etel’in çok kültürlü, çok dilli yaşamı sanatçı kimliğini de şekillendiren bir olgu: Çocukken Rum annesinden öğrendiği Yunanca, babasından öğrendiği Arapça, ebeveynlerinin ortak dili olan Türkçe, doğduğu Lübnan’da ana dili gibi öğrendiği Fransızca, erken yaşta öğrendiği İngilizce, Etel’in her üretim alanına yeni bir dil hissiyle yaklaştığını duyumsatıyor. Etel’de kâğıttan, seramiğe pek çok malzemenin dilini öğrenme istenci bu çok dilli dünyanın bir yansıması olabilir. Etel’in üretimi bana plastik sanatların da kendine has ve içsel bir dili olduğunu ve kelimelerle ifade edilmesinin zaman zaman zorlaştığını hatırlatıyor.

Yine de aynı dili konuştuğumuz, karşı karşıya geldiğimizde herhangi bir dışsal tercümeye ihtiyaç duymadığımız sanatçılar var. Bir yılı aşkın bir süredir fiziksel, sosyal, mikro ya da makro ölçekli mesafelerden konuşurken Etel’in “İmkânsız Eve Dönüşü” tam tersi bir etkiyle mesafeler yerine yakınlıkları düşündüğüm, sanatçı jestini hissettiğim, “modernist” bir duygulanım yaşadığım özel bir sergi ve öznel bir deneyim oldu.


*Başlıkta yer alan “Bütün mümkünlerin kıyısında…” sözü Turgut Uyar’ın Tütünler Islak kitabının girişinde yer alır.

[1] Etel, Hans Ulrich Obrist’e el yazısıyla yazdığı cümlenin orijinali şöyledir: “The world needs togetherness, not separation. Love, not suspicion. A common future, not isolation.” Çeviri bana ait.

[2] Bkz: Paul Klee, Mayıs Resmi, 1925, https://www.metmuseum.org/art/collection/search/483161

[3] Simone Fattal, “Tüm Boyutlarıyla Etel Adnan”, İmkânsız Eve Dönüş sergisi kataloğu.

İlginizi Çekebilir

Kütüphane

Esra Özdoğan'ın Galeri Nev İstanbul'da gerçekleşen "Makinedeki Hayalet" sergisinin metni Argonotlar Kütüphanesinde.

Söyleşi

Civan Özkanoğlu ile .artSümer'de gerçekleşen ilk kişisel sergisi "Hepimiz Biliyoruz"u konuştuk.

Kütüphane

Özkan Işık’ın İMÇ YÜZONBİR'de devam eden “Kısır Gecesi” sergisinin metni Argonotlar Kütüphanesinde.

Kütüphane

Irmak Canevi’nin “Aralıktan Seksek” adlı kişisel sergisinin metni Argonotlar Kütüphanesinde.