Söyleşi

Çinili Hamam’da “Kalıntıların Şifası”

Anlam de Coster ile küratörlüğünü üstlendiği grup sergisi “Healing Ruins (Kalıntıların Şifası)” ve serginin istisnai mekânı Zeyrek Çinili Hamam’ı konuştuk.

Healing Ruins (Kalıntıların Şifası) sergisinden yerleştirme görüntüsü, Zeyrek Çinili Hamam. 2023. Tüm fotoğraflar: Hadiye Cangökçe

Zeyrek Çinili Hamam, Anlam de Coster küratörlüğünde gerçekleşen “Healing Ruins (Kalıntıların Şifası)” başlıklı grup sergisiyle geçtiğimiz günlerde yeniden açıldı. Çinili Hamam’ın aslına uygun olarak işletilmeye başlamadan önce gerçekleştirilen bu son sergi, bir yandan mekânda gerçekleştirilen uzun süreli restorasyon sürecinin izlerini görünür kılıyor, öte yandan söz konusu alanın mimarisini farklı yönleriyle keşfetme olanağı tanıyor.

Küratörlüğünü Anlam de Coster’in üstlendiği “Healing Ruins” (Kalıntıların Şifası) sergisi, Zeyrek Çinili Hamam’ı arkeolojik bir kazıya dönüşen 13 yıllık restorasyon sürecinden ilham alıyor. Türkiye ve yurtdışından 22 sanatçıya yer veren ve mekâna özgü yeni yapıtlar da içeren sergi, tarihi kalıntıların keşfi ve onarımı sırasında açığa çıkan katmanların kişiyi bireysel ve toplumsal düzeyde dönüştürebilme olasılıklarını araştırıyor.

Sergiye katılan sanatçılardan Francesco Albano, Adrian Geller, Alice Guittard, Başak Günak, Maryam Hoseini, Ahmet Doğu İpek, Lara Ögel, Zoë Paul, Daniel Silver, Panos Tsagaris, Ezgi Türksoy ve Elif Uras hamamın tarihine, mitolojisine ve mimarisine yanıt veren, mekâna özgü yeni işler üretti. Sergide ayrıca Erol Akyavaş, Mehtap Baydu, Hera Büyüktaşcıyan, Dorothy Cross, Candeğer Furtun, Cecilia Granara, Renée Levi, Maude Maris, Ayça Telgeren ve Marion Verboom’un yapıtları da yer alıyor.

Anlam Arslanoğlu de Coster ile “Healing Ruins (Kalıntıların Şifası)” başlıklı grup sergisi, Çinili Hamam’ın sanatsal bir alan olarak kullanımı ve sergideki işler/sanatçılar üzerine konuştuk.

Mehtap Baydu, Ben ve Her Şey Arasındaki Mesafe, Polyester döküm 180 x 127 cm, 2017.

Fatih’te yer alan Zeyrek Çinili Hamam, geçtiğimiz günlerde uzun bir restorasyon sürecinin ardından küratörlüğünü sizin üstlendiğiniz bir sergiyle yeniden açıldı. Öncelikle oldukça uzun bir tarihe yayılan ve Mimar Sinan tarafından inşa edilen bu mekânın ruhu sergiye nasıl etki etti?

İstanbul’un UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan Zeyrek semtinde bulunan Çinili Hamam, Osmanlı hamam mimarisinin en dikkat çekici örneklerinden biri. 1530-1540 yılları arasında Kaptan-ı Derya Barbaros Hayreddin Paşa tarafından yaptırılan hamam, Mimar Sinan’ın tasarladığı en eski hamamlardan.

“Healing Ruins” (Kalıntıların Şifası) sergisi, bu hamamın 13 yıl süren olağanüstü yeniden doğuş serüveninden ilham alıyor. Hem Zeyrek Çinili Hamam’ın tarihçesi ve zorlu restorasyon süreci hem de genel anlamda hamamların sembolik dünyasıyla ilgili araştırma yaparken öğrendiklerim ve keşfettiklerimin beni dönüştürmeye başlaması da serginin omurgasını oluşturdu. Pek çok sanatçı için de serginin ve bu hamamla ilişki kurmalarının pratiklerinde yeni yollar açan bir rolü oldu.

Hera Büyüktaşcıyan, Dünyanın Labirenti Kalbin Cenneti, Filmden ekran görüntüsü 17’16’’, Prag – İstanbul, 2022.

Çinili Hamam gibi bir yandan mimari ve yapı itibariyle özel, diğer yandan kamusal kullanım için inşa edilmiş bir mekânda sergi gerçekleştirmek, bir küratör olarak sizin çalışma sürecinizi nasıl etkiledi? Sergiyi bütün bir hamama yayarken nasıl bir yol haritası takip ettiniz, kurulum sürecinde nelere dikkat ettiniz?

Mimar Sinan’ın bir başyapıtında sergi yapmaya kalkışmak, üstelik de söz konusu 13 senelik meşakkatli bir restorasyondan sonra kusursuz bir hale gelen ve şehre mal olmuş bir kültür mirasında bunu yapmak pek kolay olmadı. Hem sanatçılar hem de benim için bu mekânın mimari ve sembolik önemi önce büyük bir “challenge”, ardından da kıymetli bir katalizör oldu.

Belki bazıları mekân bu kadar güzel olunca içine ne yerleştirilse güzel olacağını düşünebilir ama aslında bu kadar özenli bir restorasyonun ardından yaratılan o hassas harmoniyi bozmamak için çok dikkatli yaklaşmam gerekti. Ayrıca eserlerin normalde sergilendiği galeri ve müze yapılarından çok farklı bir mimarinin içerisinde, devasa bir ölçekte nasıl varolacağını bilmek eserler mekâna gelene kadar mümkün olmadığı için aslında çoğu zaman risk almak durumunda kaldım.

Tarihi bir yapının içinde gerçekleşen sergi için sanatçılarla pek çok kısıtı göz önüne alarak ortaya binanın mimarisi ve koşullarına uyum sağladık. Her detayı daracık insan genişliğinde kapılardan sığacak şekilde düşledik; duvarları, tavanı kullanamadık; zemine zarar verecek hiçbir işe yer vermedik. Bu özel yapının ulvi dengesine saygı gösterdik.

Kullanılan teknik ve malzemeler de hamamdaki hikâyelerin çeşitliliğini yansıtıyor. Sergide heykeller, resimler, fotoğraflar, desenler, ses ve video yerleştirmeleriyle mekâna özgü yerleştirmelere rastlamak mümkün. Malzeme olarak ise mermer, pirinç, çini gibi hamamın baskın mimari öğelerini kullanan işlerin yanı sıra hamam ritüellerini hatırlatan ipek, parafin, seramik gibi malzemeler de sergide yer alıyor.

Zeyrek Çinili Hamam, elbette nihayetinde bir kamusal alan. Yapılış amacı da serginin ardından dönüşeceği kimlik de bu anlamda işlevselliğiyle ilgili. Peki kamusal bir alanda sergi açmak ve mekânın kamusallığı serginin içeriğini belirleme konusunda sizi nasıl yönlendirdi?

Osmanlı Dönemi’nde hamamların kamusal rolü ve sosyal fonksiyonları üzerine okuduklarım serginin ana akslarından birini oluşturdu.

Ailenin bu tarihi mirası korumak ve onarmakla ilgili çabaları benim için mitolojik bir kahramanlık hikâyesi gibi. Aslında The Marmara Grubu pekâlâ kolay yolu seçerek açılışı hamamı ısıtıp yıkanmaya açarak yapabilirdi ama meşakkatli restorasyon sürecini başlatan ve yıllarca sürdüren annesi Bike Gürsel gibi Koza da zor yolu seçerek bir sergiyle başlamayı seçmişti. Bunun temel sebebi ise binbir emekle şehre kazandırılan bu tarihi mirasını, işleyen bir hamam olmadan önce geniş kitlelerle ücretsiz olarak buluşturabilme arzusuydu.

Dolayısıyla bu sergi, hamam asıl işlevine tekrar kavuşmadan önce yapıyı yıkanma ritüellerinden bağımsız olarak tecrübe etmek için de son şans. 2024’te hamama yıkanmaya geldiğinizde bambaşka bir tecrübe yaşayacaksınız ama hamamın iç bölümlerinde, halvetlerin ve eyvanların içinde giysilerinizle dolaşıp mimari detayları, açığa çıkan katmanları, çini kalıntılarını, günün her saati bambaşka suretlere bürünen ışık huzmelerini sessizlik içerisinde gözlemlemek için tekrar fırsatınız olmayacak.

Ayrıca, Osmanlı Dönemi’nde hamamların insanları bir araya getiren, aidiyet duygusu yaratan sosyal bir rolü vardı. Biz de kültür sanat programıyla Zeyrek Çinili Hamam’ın tekrar bu fonksiyonu üstlenmesini umuyoruz. 

Serginin başlığı da içeriği kadar anlamlı ve katmanlı. Sizin için farklı bir değere sahip olduğunu açılışta da dile getirmiştiniz. “Healing Ruins (Kalıntıların Şifası)” başlığını nasıl açmak gerekir? Sizin için bu başlığın anlamı/değeri/hikâyesi nedir? “Kalıntılar” ve “şifa” nasıl iç içe geçti?

Üçlü anlam taşıması sebebiyle tam çevirisi mümkün olmayan İngilizce sergi başlığı “Healing Ruins”, kalıntıların (ruins) kendiliğinden şifalı (healing) olmasını vurgulamaktan ziyade tarihi, toplumsal ve ruhsal harabeleri (ruins) onarma eyleminin (healing) üzerimizdeki iyileştirici, dönüştürücü etkileri üzerine düşünmeye davet ediyor. İngilizce başlığın ilk bakışta pek akla gelmeyen üçüncü okuması olan “İyileşmek Harap Eder” ise hamam ritüellerinde olduğu gibi arınmanın, yaratmanın ve onarımın ancak meşakkatli süreçlerden geçerek mümkün olabileceğini ima ediyor. Benim için serginin yaratım süreci tam da böyle oldu. Sergi için mekâna özgü iş üreten çoğu sanatçı için de böyle olduğunu söyleyebilirim.

Kendiliğin manevi harabeleri ve bizden önce gelen medeniyetlerin somut kalıntılarının ortak bir noktası var: İkisi de kimliklerimize dair anahtarlar taşıyor. Onları gömmeyi, yok saymayı, hasarlı veya terk edilmiş temeller üzerine inşa etmeyi seçebiliriz. Ya da cesaretimizi toplayarak onları kazmayı, sırlarını açığa çıkarmayı, yüzleşmeyi, analiz etmeyi ve hatta bu kalıntıları onarmayı deneyebiliriz. Belki de bir varış noktası olmayan bu “Odysseia”ya yelken açmazsak kendimizi tanımamız ve ileri gitmemiz olası mı? 

Maude Maris, Antique, Tuval üzerine yağlıboya, 185 x 250 cm, 2016.

Farklı kuşaklardan, disiplin ve eğilimlerden birçok sanatçının işlerini “Healing Ruins (Kalıntıların Şifası)” başlıklı grup sergisinde bir arada görebiliyoruz. Sergide yer alan sanatçılara nasıl karar verdiniz? Bu süreç sanatçılar üzerinden mi, yoksa belirli işler üzerinden mi sizin zihninizde canlandı/gelişti?

Kalıntıların Şifası için yakın bir arkadaşımın deyimiyle otobiyografik bir sergi diyebiliriz. Koza Güreli Yazgan beni Zeyrek Çinili Hamam’da bir sergi yapmak üzere davet ederek, yıllardır zihnimde dolaşan arkeoloji ve tarihe olan merakımla güncel sanatı birleştirme hayalimi gerçekleştirmek adına bana alan açmış oldu.

Dolayısıyla hangi sanatçıları ya da eserleri göstereceğimi düşünmeden önce, ilk olarak bu özel hamamın tarihi ve restorasyon süreci ile Osmanlı’da hamamların kültürel tarihini özümsemeye çalıştım. Derken kendimi Barbaros’un hayat hikâyesinden Pompeii’nin katmanlarına uzanan bir araştırma serüveninde buldum.

Sergide Türkiye ve yurt dışından toplam 9 farklı ülkeden 22 sanatçının 60’a yakın eseri yer alıyor. Hamama sergi için ilk geldiğim anda gözümün önünde, spesifik noktalarda beliren, âdeta hamamın bana fısıldadığı işler oldu: Francesco Albano’nun Shipwreck isimli işi, Marion Verboom’un totemleri, Lara Ögel’in asaratonları ve Candeğer Furtun’un işlerini bunlar arasında sayabilirim.

Bu sergi tarihi hamamın iç bölümleri ile Bizans sarnıçlarını kapsayan ilk ve son sergi olduğu için sergide yer alan 22 sanatçıdan 12’sini de mekâna özgü eserler yaratmaları için davet ettim. Serginin ana temaları arkeoloji, harabeler, psikanaliz ve mitler gibi şahsi ilgili alanlarımla ilişkili olduğu için bu sanatçılar uzun zamandır işlerini takip ettiğim isimlerdi. Seçim süreci hayli içgüdüsel bir şekilde gelişti.

Sergide yer alan işlerin çok boyutluluğu, özellikle şifa arama sürecinde su ve mekânla kurduğu ilişki/diyalog benim ayrıca dikkatimi çekti. Sergi büyük bir alana yayılıyor ve hamamın her bir kurnası, odası, penceresi başka türlü bir derde deva sunuyor. Şüphesiz her sanatçının ve her bir işin farklı bir düşünsel altyapısı var, herkes derdine göre bir şifa arıyor. Peki bu şifa arama sürecinde “su” ve “mekân”la işler arasında nasıl bir diyalog gelişti(rdiniz)?

Aslında ilk kertede hamamlar sadece şifalı sularla ilişkilendirilse de dört elementin diğer üçü ateş, hava ve toprak da hamam ritüellerinde suyla ahenkle bir araya gelerek dönüştürücü, hatta simyevi bir rol oynuyor. Hamamın sembolik alanında ise elementler bilinç ve bilinç dışı alanların etkileşimini yansıtan metaforlar olarak işlev görüyor. Bu konuda bana en çok Gaston Bachelard’ın elementler üzerine yazdıkları yol gösterdi. Bu tarihi hamamın eşiğinden geçtiğimizde bu dört unsurun yarattığı çoklu duyusal deneyim (sinestezi) sergide de kendini hissettiriyor.

“Healing Ruins (Kalıntıların Şifası)”, Zeyrek Çinili Hamam’da gerçekleşen son sergi olacak. Hamam, bu serginin ardından asli göreviyle yeniden kullanıma açılacak. Son olarak bu durum, bir daha sanatsal bir işlevle kullanılmayacak bir mekânda/alanda sergi açma fikri sizi nasıl etkiledi?

Tabii ki bu eşsiz tarihi yapıda mekâna özgü tasarlanan ilk ve son serginin küratörlüğünü üstlenmek büyük bir sorumluluk. Hamam ısındıktan sonra geri dönüşü olmadığı için, eksiklerin başka bir sergide telafi imkânı yok. Keşke şu işi de gösterseydim, şu sanatçıyı da hamama davet etseydim deme şansı bir daha olmayacak. Ayrıca insanların zihninde bu mekânla özdeşleşecek, anılar oluşturacak son güncel sanat deneyimi. Dolayısıyla aylarca uykusuz geceler geçirdim diyebilirim.


Daha fazla Argonotlar içeriği için:

  • 📩 Argonotlar haftalık güncel sanat bültenine abone olarak 3000+ kişilik topluluğmuzun bir parçası olun: E-posta adresinizle ücretsiz kaydolun
  • ✍️ 2024 yılı Argonotlar Telif Kumbarası kampanyamız yayında. Telif Kumbarası’na destekte bulunarak Argonotlar Almanak 2023’ün basılı kopyasına sahip olabilirsiniz:

İlginizi Çekebilir

Kütüphane

Esra Özdoğan'ın Galeri Nev İstanbul'da gerçekleşen "Makinedeki Hayalet" sergisinin metni Argonotlar Kütüphanesinde.

Söyleşi

Raziye Kubat’la dağ köyüne dönüşünü, romantik imgelerden uzak bir perspektifle, doğanın sertliği ve direnişiyle şekillenen yaratım sürecini konuştuk.

Kütüphane

Sanat Dünyamız dergisinin "Sanat Tarihi Nasıl Yazılır?" temalı Eylül/Ekim 2024 tarihli sayısında yayımlanan Sezin Romi'nin yazısı Argonotlar Kütüphanesinde.

Söyleşi

Civan Özkanoğlu ile .artSümer'de gerçekleşen ilk kişisel sergisi "Hepimiz Biliyoruz"u konuştuk.

© 2020

Exit mobile version