Martch Art Project’in Ayvalık’ta gerçekleşen misafir sanatçı programının üçüncü edisyonundaki misafir sanatçıları Zeynep Beler ve Ekaterina Gerasimenko’ydu. İkilinin bu dönemdeki üretimlerinden oluşan “Chimera” başlıklı sergi 23 Eylül – 27 Ekim tarihleri arasında Martch Art Project Piyalepaşa’da izleyicilerle buluştu. Serginin sanatçılarıyla misafir programı deneyimlerini ve sergide yer alan eserlerinin üretim süreci üzerine konuştuk.
Kimeranın anlamları arasında, a) çeşitli hayvanlardan bir araya getirilmiş parçalara sahip efsanevi bir yaratık, b) en az iki farklı DNA içeren organizma veya doku, c) son derece akıl dışı bir fantezi veya hayal mahsülü ve d) hibrit bir üretim süreci, birlikte yaşayan ve yaratan iki insan vardır. Bu sonuncusu, bu yılın Mayıs ve Haziran aylarında Ayvalık’ta Martch Studio’da katıldığımız misafir sanatçı programına istinaden kendi tanımımız. Martch Art Project’in her yıl düzenlediği iki aylık misafir sanatçı programı süresince yaşam alanları ve atölyelerini paylaşmak için seçilen iki sanatçının bir uyum geliştirmesi zorunlu kılınmıyor, ancak bizim için öyle oldu. Katerina’nın griffin-kuğu heykelini yapmasına ilham veren balıkçıl kuşlarla bezeli katedralinin bulunduğu tarihi Taksiyarhis Kilisesi dahil, Ayvalık çevresindeki ilk keşif gezilerimizden başlayarak sinerji içindeydik.
Sergi metninden
İlk sorumu Ayvalık’la açmak istiyorum. Ben de yakın zamanda Ayvalık’ı ziyaret ettim. Bu denk geliş beni sergiye dair de heyecanlandırdı, sizin için Ayvalık’ta olmak nasıldı?
Zeynep Beler: Ege kıyıları benim dünyada kendimi en ait hissettiğim yer fakat Ayvalık’a daha önce hiç gelmemiştim. Benim için Ayvalık, Ege’yle ilgili en çok sevdiğim özellikleri içeren bir yer: Üzerinde şimdiki zamana kadar var olmuş tüm medeniyetlere dair işaretler ve çelişkileri sergileyen bir doku. İnsan kendisine dair, büyük ölçekte hikâyenin ögelerini katman katman gözlemleyebiliyor. Bir yandan da Mayıs ve Haziran aylarında yani turistik sezon tam anlamıyla başlamadan önce buradaydık. Sayfiye yerlerinin sezon dışı dinamiği de beni etkiler. Velhasıl İstanbul’da da böyle bir yerde yaşamaktayım.
Ekaterina Grasimenko: Şehri çok beğendim çünkü küçük ve tarihi bir yer, kendine has bir mitolojisi ve mirası var. Denize olan yakınlığını her şeyde, evlerin mimari öğelerinde, onunla ilişkilendirilen efsanelerde ve mitolojide bile hissedebiliyorsunuz. Geldiğim ilk günlerde zeytin bahçesine yaptığımız geziyi de çok iyi hatırlıyorum, oldukça gizemli bir havası vardı, Zeynep’in arkadaşlarıyla gitmiştik, İpek ve Tunca gezdirmişti.
Zeynep Beler’in Ayvalık günceleri
“Kimera”dan devam edelim, Ayvalık’taki süreç sonrası bu kelimeye yeni bir anlam yüklediniz: “Hibrid bir üretim süreci, birlikte yaşayan ve yaratan iki insan.” Bu sizin için bu kelimenin eski karşılığı ve yeni karşılığı var demek oluyor. Sergi ismine uzanan bu ilhamdan biraz bahsedebilir misiniz? Çünkü Ayvalık da doku olarak bir Kimera bence.
E.G.: Evet, kavramların belirsizliği ve sanat ya da tarihle ilgili olmayan şeylerin bağlamdan ne kadar farklı algılanabileceği hakkında çok tartıştık ve bence başlangıç noktası tam da bu sürekli tartışma ve fikir alışverişi süreciydi. Ama onun dışında Taksiyarhis Kilisesi’ndeki gerçek kimera kuğuyu ilk gördüğümüz andan itibaren bu fikri gerçekten çok beğendik.
Z.B.: Ayvalık kesinlikle doku olarak bir kimera. Burada bir araya geldiğimizde Kate ile benim ortak okuyabildiğimiz ve yorumlayabildiğimiz çok fazla şey vardı. Üretimlerimiz ve metodolojilerimiz ile ilgili de çok fazla kesişim ama bazı noktalarda sertçe ayrımlar da vardı. Fikir alışverişimiz çok yoğundu. Bir yandan da geçici olarak bir misafir sanatçı programında kamp kurmuş iki sanatçı olarak olağan durumları yaşıyorduk, mesela Kate’in odasından çıkan böcekleri ben alıp atıyordum. Programın sonuna doğru bu böceklerin merkezi bir rol oynadığı bir pop-up sokak sergisi bile yaptık.
Ekaterina Gerasimenko,
Chimera-Swan, 2023
Seramik, astar, sır, epoksi, akrilik,
51 x 34 x 18 cmEkaterina Gerasimenko,
Swans’s Head, 2023
Seramik, astar, şeffaf sır
Ekaterina, Chimera-Swan eserinin ilhamından biraz bahsedelim istiyorum.
Mermerden oyulmuş o kuğu serisinin kendisinden ve şehrin tarihi imajıyla ne kadar uyumlu olduğundan çok ilham aldım. Aynı zamanda heykel sanatı açısından da hâlâ çok modern göründüğünü düşünüyorum.
Chimera sergisinden görünüm, 2023
Zeynep, senin The R*pe of Leda isimli eserin de Leda ve kuğu mitlerini barındırıyor aynı zamanda yapay zekâ aldatmaya dair bir deneyim. Hem yapay zekâ sürecinden hem de bir sanatçı evinde seramikle üretebilmenin olumlu yanlarından bahsedebilir miyiz?
Resimlerim yüklenmeyen ya da platformlar tarafından bir şekilde sansürlenen görselleri temel alıyor ancak Ayvalık’tayken bu renk haritalarını oluşturmak için yapay zekâyı da kullanmaya başlamıştım. Kullandığım robot zaten müstehcen ifadelere müsaade etmiyor ama belirli konfigürasyonlarda uzuvlar ve figürleri dolaylı olarak tasvir edebilirsen tuhaf, mutasyonlu organizmalar üretiyor; bazen kendi ürettiği şeyleri müstehcen bulup sansürlüyor ki ben daha çok bunların peşindeyim. Sansürlemediklerinden birini The R*pe of Leda işi için kullandım ve tam o sırada Kate’nin yapmakta olduğu Chimera-Swan heykelinden esinle kanat ekledim. İşin son anda bu formu ve ismi almasının sebebi, bir gün önce Kate ile animeden girip de II. Dünya Savaşı’nda Japonya’nın Çin’de işlediği savaş suçlarından çıktığımız bir konuşmaydı. The Rape of Nanking isimli kitabı bulup okumaya başlamıştım ve aklımda bu kitap dönüp duruyordu.
Zeynep, yağlı pastel çalışmalarından devam edelim Caeruleum, sergiyi gezerken benim önünde en fazla duraksadığım eserin. Pastel boya üretimlerinde teknik olarak sence sana nasıl bir özgürlük sağlıyor?
Senelerdir meşgul olduğum şeylerden biri internetteki görselliğin yassılaşması, fotoğrafın kimliğindeki değişimler ve bunların süperempoze edilerek veya resmedilerek derinleşme olasılığı. Bir diğer şey de aslında resimlerimin boyutları büyüdükçe yitirdikleri savrukluk ki bu dijital görsellerin durumunun tam tersi denebilir. Özelde devamlı buna bir çözüm arıyor gibiydim. Ayvalık’ta bir yıldan beri yaptığım yağlı pastel desenlerimi büyük boyutlarda çalışma şansını yakaladım ve pikselleşen görseller için de iyi bir analog, istediğime yakın bir çözümü bulduğumu hissettim. Caeruleum düşük kaliteli yer tutucu diye tabir edilen, bir tür veri ekonomisi sağlayan bulanık görseller üzerine çalıştığım serinin bir parçası. Vapurda, metroda giderken akışımda yüklenmeyen bu tür imgeleri biriktiriyordum. Nasıl ki bunları büyüttükçe piksel gürültüsü ve renk çeşitliliği artıp halüsinatif bir etki yaratıyorsa resimlerimde aynısını yakalamak istiyordum.
Ekaterina, yağlı boya tablolarından devam edelim istiyorum. Gündelik akışta şehirden enstantaneleri pastel renklerle buluşturuyorsun. Sanatçı programları durmayı da hareket etmeyi de içinde barındırır aslında, belki buna da bir ”Kimera” diyebiliriz. Resimlerin kimi bir fotoğraf kadar gerçek, kimi ise “Bir yanılsama mı yoksa hayal mi?” sorusunu sorduruyor. Bu seride sen onları nasıl bir gerçeklikle resmettin?
Bu seride aşırı gerçeküstü unsurlar eklemedim; sadece Ayvalık’ta çekilen fotoğrafları biraz yeniden kolajlayarak belli bir mistisizmi ve endişeyi ama aynı zamanda çok gerçek, algılanması güç bir şeyi vurguladım. Yani sanırım bu seriye, tıpkı bir filmdeki karelerin dondurulması gibi daha sinematik bir şey denilebilir. Aynı zamanda ben bu seriyi “büyülü gerçekçilik” olarak da sınıflandırıyorum.
Ayvalık’taki sanatçı evinden sonra kendi üretim alanlarınıza dönmek sizin üretim pratiklerinizi nasıl etkiledi? Oradan bugün kendi üretim alanınıza taşıdığınız bir rutin var mı? Zorlandığınız ya da daha kolaylaştığını düşündüğünüz bir dinamiği de paylaşabilirsiniz.
Z.B.: Benim evdeki ve dışardaki atölyemdeki çalışma alanlarım oldukça küçük ancak kâğıt üzerine çalışmak zaten belli bir alan ekonomisi yaratmamı sağlamıştı. Ayvalık’taki alanımız çok genişti ancak dönüşte kendime bunu taklit eden bir düzenek kurabildiğimi düşünüyorum. Ayvalık’ta pratik edemeseydim tam olarak kafamda oturtamayabilirdim. Misafir sanatçı programlarından dönünce aynı disiplin ve odaklanmışlığı sağlamak her zaman zor oluyor tabii ki. Bunu kabul ettim ve elimden geldiğince misafir sanatçı programına katılmaya veya kendime benzer, odaklı ve sadeleşmiş çalışma süreçleri yaratmaya çalışıyorum. Bir yandan Kate ile diyaloğumuz da devam ediyor.
K.G.: Büyük seramik heykeller yapma fırsatının kesinlikle etkisi olduğunu düşünüyorum, Moskova’ya döndükten hemen sonra GES-2’deki “Friends of the Vaults” rezidans programına başladım ve orada kimera imajları üzerine çalışmaya devam ettim ve çalışmalarımın neticesinde bir aslan gövdesi ile bir flamingonun boynu ve başından oluşan flamingo-kimera adlı büyük bir heykel daha yaptım. Ama resim olarak da geliştirmeye devam ettiğim görseller var: Mesela örümcek ağlı bir kapı, bir nevi onun koruyucusu gibi. Rutin meselesine gelecek olursak yoğun bir çalışma temposu açısından Ayvalık’ta işim daha kolaydı tabii, bu çok hoş bir his ama eve döndüğümde aynı tempoyu sürdürmem mümkün değildi.