Ben o görüntüydüm, kendime geliyordum ve sanki daha önce hep böyle yapıyormuşum gibi, başörtüsü yakan bir kadın grubunun içinde olduğumu fark ediyordum. Tekrar kendime geliyordum ve birkaç dakika önce dövüldüğümü fark ediyordum.[1]
16 Eylül 2022’de Jina “Mahsa” Amini’nin İslam Cumhuriyeti’nin ahlak polisi tarafından öldürülmesinin ardından başlayan İran’ın devam eden ayaklanmasına/devrimine dair bilgilerin dolaşıma sokulması önemli bir endişe kaynağı oldu. Yerel gazetecilerin baskı altında olması ve yabancı muhabirlerin yokluğu sebebiyle, ayaklanmanın belgeleri, birincil haber kaynağı olarak çeşitli kuruluşların sosyal medya hesapları aracılığıyla günlük ham görüntü ve fotoğraflar gönderip paylaşan sivillerden geldi. İran’dan dış dünyaya yapılan bu paylaşım sistemi, şiddetli baskısıyla ilgili bilgilerin yayılmasını kontrol etmek isteyen devletin sürekli internet kesintilerine rağmen dört aydır devam ediyor. Batılı büyük medya kuruluşlarının haberlerini İran’ın mevcut bağlamına adapte etme konusunda yavaş veya isteksiz davrandığı ve bölgesel yayın organlarının kendilerinin istikrarı üzerindeki sonuçlarından korktukları için bu bilgilerin yayılmasını kasıtlı olarak susturdukları görülse de İran’daki ve diasporadaki insanlar haberleri paylaşmak ve kendi ağları için kaynak oluşturmak amacıyla kişisel sosyal medya hesaplarındaki gönderileri ve hikâyeleri kullanıyor.
Güncellemeler içerdiği tüm hakikatler ve yanlışlıklarla birlikte sosyal medya üzerinden sürekli olarak önce paylaşılıp ardından siliniyor ve daha sonra yeniden paylaşılıyor. Orijinal içerik oluşturucusunun kimliğini devlet güvenlik güçlerinden korumak için gerekli görülen bu silme işlemi sık sık uygulanan bir önlem. Mevcut protestoları desteklemek amacıyla hareket eden bu sosyal medya paylaşımlarına herhangi bir şekilde katkı sunmak, İran rejimi tarafından tutuklanma sebebi sayılabiliyor. Bu nedenle İran’da yaşayan pek çok insan için güvenlik önlemi almak amacıyla telefonlarını günlük olarak temizlemek ve sosyal medya arşivlerini silmek artık sıradan bir durum haline geldi. Ülke çapında ünlülerden sporculara, işçilerden aktivistlere ve öğrencilere kadar protestocuların yaygın bir şekilde ve ayrım gözetmeksizin tutuklanmaya başlamasıyla birlikte İran yönetimi hiç kimsenin rejimin gazabından kurtulamayacağını açıkça ortaya koymuş oldu. Kürt ve Beluç topluluklarının yanı sıra diğer etnik ve dini azınlıklar ve queer topluluklara karşı yapmış oldukları misillemelerde özellikle acımasız davrandılar. Yine de bu durum, sayıları her geçen gün artan kamuya mal olmuş kişilerin bu tür platformları ayaklanmayı desteklemek için kullanmaktan caydırmadı. Protestocular, siyasi tutukluların serbest bırakılmasını ve affedilmesini, rejimle bağlantılı markaların boykot edilmesini talep ederek ve daha da önemlisi dijital ve analog araçları kullanarak ülke çapında giderek daha sık aralıklarla uygulanan üç günlük grev yapma çağrısında bulunarak her geçen gün artmakta olan öfkelerini eyleme döküyorlar.
Tıpkı geçmişteki sözlü geleneklerin, kültür ve bilginin nesilden nesile aktarılmasında ve korunmasında önemli bir rol oynaması gibi, biz de benzer şekilde günümüzün bu olgusunu dijital çağın bir tür hızlandırılmış sözlü uygulaması olarak görüyoruz.
Kısmen sosyal medyanın artan kullanımına bağlı olarak yetişkinlerin azalan dikkat süreleri nedeniyle manşetlere çıkmak ve dünyayı bilgilendirmek için bir olayın viral hale gelmesi için riskler hiç bu kadar yüksek olmamıştı. Ancak İran’dan gelen direniş hikâyelerini güçlendirmenin ötesinde, biz bu sürekli devam eden ve her yerde bulunan paylaşımları, hatırlama konusunda bilinçli bir ısrarın ve toplu belleksizliğe yenik düşmeyi reddetmenin bir parçası olarak görüyoruz. Böylesi bir tavır, iktidardakilerin işlediği suçların örtbas edilmemesine, öldürülenlerin isimlerinin ve kimliklerinin kayıt altına alınmasına ve hem İran’daki hem de diaspora genelindeki siyasi manzaraya karşı şu anda var olan görüşlerin hatırlanmasına yönelik etkin bir duruştur. Bu duruş, İran’da hayatta kalabilmek için tepkisiz kalmaya mecbur bırakılan, aksi takdirde başlarına gelebilecek en sert tepkiden korktuğu için sessiz kalan İranlıların uyanışını yansıtıyor. Sanki toplumumuzdaki bir döngünün sonuna gelmiş gibiyiz: İslam Cumhuriyeti’nin boyun eğmez cephesi ve kuruluşundan bu yana halka dayattığı anlatılar, kendi değerlerini ve gerçeklerini yaymakta ısrar eden yüz binlerce kişi tarafından cesurca en temelinden yıkılıyor.
***
Bu kolektif arşivleme uğraşı, İran hakkında paylaşılan ve Instagram’ın yirmi dört saatlik hikâyelerinin ve içerik algoritmasının doğası gereği her gün kaybolan günlük video, resim ve slogan akışlarının işleyişine dair bir tepki ve alternatif oluşturmaya çalışmaktadır. Biz büyümekte olan bu halk ayaklanmasının kolektif bir arşivini oluşturmak amacıyla çeşitli hesaplardan sosyal medya paylaşımlarının görüntülerini toplayan İranlı kadınlardan oluşan bir kolektifiz. Ayaklanma hakkında içerik oluşturma ve paylaşma dürtüsü, bu cesur eylemlerin hatırlanmasını sağlamak için bir tür eylemde bulunma arzusunu ve dinmeyen bir öfkeyi yansıtan münferit bir hayatta kalma eylemi gibi görülebilir. Öte yandan, haberlerin ve yorumların paylaşılması ve dolaşımı, vaat edilen herhangi bir çözüm olmamasına rağmen, cevaplar ve umut arayan, sürekli büyüyen ve doymak bilmeyen bir izleyici topluyor. Öfke, insanlar tarafından sağlıklı ve meşru bir tepkidir ve öfkenin değişim dürtüsü oluşturmasındaki önemini ve rolünü kabul etmekteyiz. Belki de bu toplu hıncın sanal platformlara yönlendirilmesi, aynı zamanda sahadaki fiziksel şiddetin önlenmesinin veya daha az olmasının bir yolu olabilir. Bizler hükümete, destekçilerine ve temsilcilerine (örneğin din adamlarına veya yurtdışında cömertçe yaşayan yozlaşmış yetkililerin çocuklarına) yönelik mevcut öfkenin tamamen haklı olduğunu anlıyoruz, ancak daha fazla şiddet oluşturabilecek misillemeleri hiç bir şekilde desteklemiyoruz. Rejimin temsilcilerinin mahkemelerde hesap vermesi gerektiğini savunuyoruz.
Projenin ilk ayağında, toplanan arşivleri, konumları, bakış açıları ve içerik oluşturma çeşitlilikleri gibi faktörler neticesinde seçilen beş kişinin sosyal medya hesaplarından toplanan içerikle sınırlandırdık. Bu kişiler: Bahar, Goli, Mitra, Sheen ve Zehra.[2] 2022’nin sonuna kadar toplanan ekran görüntüleri, hem bu kişiler tarafından oluşturulan gönderilerden hem de başkaları tarafından kaydedilen ve paylaşılan çeşitli görüş ve hikâyeleri yansıtan içeriklerden oluşuyor ve de anonim kalmak isteyenlerin gizliliğinin korunmasını sağlıyor.[3]
Bu ilk sosyal medya içeriği koleksiyonunda, mevcut durum açısından dikkat çekmenin önemli olduğuna inandığımız temaları vurgulayarak protestoların çeşitli yönlerine dair bağlam oluşturuyoruz. Bu temalar şöyle: Dayanışma / Ulusötesi Hareketler, Sindirme / Sistemik Baskı, Yas Tutma ve Kod Oluşturma. Bu çabanın İran, Kürdistan ve daha geniş bölgedeki mevcut ve gelişen durumun tüm unsurlarını içeren bir kapsamı ele almadığının ve alamayacağının farkındayız. Dört grubun her birine dair, öldürülme pahasına boyun eğmeyen cesaret görüntüleri, sporcular ve diğer ünlüler tarafından halka açık bir şekilde gerçekleştirilen ayaklanmaya atıfta bulunan kareler ve farklı şehirlerde halka açık yerlerde baş örtüsü olmadan yürüyen veya yemek yiyen kadınların fotoğrafları gibi çok sayıda direniş yönü de yansıtılmaktadır. Bu görüntülerin birçoğu birden fazla gruba yerleştirilebilir ve Kod Oluşturma kategorisine geldiğimizde tüm temaların birleştirildiğini görebiliriz. Bu görüntüler, özellikle İran’ın siyasi iklimi, tarihi ve mevcut örgütlenmesine aşina olmayan bir okuyucu için zaman zaman bağlantısız gibi görünse de, biz bu arşivin okuyucularını bu uzun süreli devrimin nüanslarını ve risklerini daha fazla araştırmaya teşvik edeceğini umuyoruz. Dünyanın dört bir yanındaki insanların İran hakkında sahip olduğu çarpık imaj, genellikle jeopolitik gazeteciliğin veya Hollywood’un filtrelerinden doğru oluşuyor. Durum böyleyken, İranlıların sahada meydana gelen olaylar hakkında bilgi yaymak için potansiyel olarak hayatlarını riske atmaları şaşırtıcı mı? Daha önce de belirttiğimiz gibi, hem yerel halktan hem de diasporadan gelen sosyal medya baskısı, özellikle ölüm cezasına çarptırılan protestocuları kurtarmak için kullanılıyor, sanal platformlar bedenlerinin fiziksel bütünlüğünü korumanın bir aracı haline geliyor. Kadınların önderlik ettiği bu devrim temelde beden, kadınların, queerlerin ve azınlıkların bedenleri ve bu toplulukların var olma haklarıyla ilgilidir. Çünkü özgürlük zihinde tasavvur edilir, ama bedende yaşanır.
Dayanışma / Ulusötesi hareketler
Jina “Mahsa” Amini’nin cenazesinde, memleketi Rojhelat, Saqqes’teki (Doğu Kürdistan/Kuzeybatı İran) kadınların başörtülerini çıkardıkları ve Jin, Jiyan, Azadi (Kadın, Yaşam, Özgürlük) sloganları attıkları kaydedildi. Bu Kürtçe slogan, İran genelinde konuşulan diğer dillerin yanı sıra Farsça’ya çevrildi (Zan, Zendegi ,Azadi), ve o zamandan beri bu ayaklanmanın temel dayanaklarından biri olarak kabul edildi. Kökeninin, Türk devletine karşı onlarca yıldır süren Kürt silahlı ve sivil hareketine kadar uzandığı görülebilir. Bu hareket içinde kadınların kurtuluşu, demokrasiye ve özerkliğe ulaşma yolunda itici bir güç olmaya devam ediyor.
Ulusötesi dayanışma ve kesişimsel protesto hareketleri, İran ayaklanmasının başlamasından bu yana direnişin çerçevesinin belirlenmesinde önemli bir rol oynadı. Bu fotoğraf dizisi, sosyal medyadaki pek çok kişinin Kürt ve Beluç kadınlarını ve kendi toplumlarını merkeze alma, Tahran’daki baskıcı merkezi hükümete karşı uzun süredir devam eden mücadelelerini merkez alma çabalarını yansıtıyor. Sahadaki topluluklar birbirlerini sınırların ötesinde ve ülkeler arasında desteklemenin yollarını buldukça, ulus devletler de bu sınırları korumak ve eleştirel sesleri susturmak için güç kullanıyorlar ve bu şekilde halkın direnme dürtüsünü daha da körüklemiş oluyorlar. Örneğin Taliban’ın 2021’de devralmasından bu yana haklarını sürekli kaybeden Afganistan’daki kadınlar, İranlı kadınlarla dayanışma içinde seslerini yükselttiler.
Bölgedeki ve Küresel Güney’deki protestocular birbirlerinden öğreniyorlar ve birbirlerinin şarkılarını, sloganlarını ve direniş yöntemlerini ödünç alıyorlar.
Bütün halkların diktatörlük ve milliyetçi rejimlerine karşı mücadeleleri birbirine bağlıdır. İranlı kadınların ve İran içindeki azınlık topluluklarının kurtuluşunun, komşu Türkiye, Afganistan, Kürdistan, Irak ve bir bütün olarak bölgedeki topluluklar üzerinde doğrudan sonuçları olacaktır.
Sindirme / Sistemik baskı
İslam Cumhuriyeti, kırk dört yıl önce, 1979’da iktidara geldiğinden beri, muhaliflerini susturmak ve yönetimlerine meydan okumak isteyenleri caydırmak için daima terör yarattı ve güç kullandı. Mevcut ayaklanmayı bastırmak için rejim, hepimizin aşina olduğu internet kesintileri, tehditler, işletmeleri kapatma, casusluk, geniş çaplı tutuklamalar, zorla itiraflar, sahte yargılamalar, fiziksel ve beyaz işkence mahkumlara tecavüz, infazlar ve başka bir çok benzeri şeyi içeren çeşitli zalimane baskı ve sindirme yöntemlerini sergilemekten çekinmedi.
Bu fotoğraf seçkisi, rejimin ellerinde baskı görenlerin anlatımlarının yanı sıra geçmişteki ayaklanmalara ve direniş hareketlerine atıfları da içeriyor. Protestocuların ve aktivistlerin gösterdikleri kararlılık karşısında maruz kaldıkları sistematik saldırılara rağmen sebat etme konusundaki sarsılmaz iradelerini aktarıyor. Aktivistlerin, yazarların, düşünürlerin, sendika ve topluluk örgütleyicilerinin mücadelesi uluslararası manşetlerde yer almasa da bu gruplar yaşamı tehdit eden koşullara rağmen onlarca yıldır aktif bir mücadele veriyorlar.
Yas tutma
İran toplumunda sevdiklerinin yasını tutma geleneği önemli bir rol oynamaktadır. Yas dönemi kırk gün sürer; bir kişinin ölümünden sonraki üçüncü, yedinci ve kırkıncı günler, en önemli anma günleridir. Hükümetin aralıksız devam eden öldürme çılgınlığı aynı zamanda haksız cinayetlere karşı toplum çapında kitlesel protestolara dönüşen sürekli bir yas toplantıları zincirini de başlatmış oldu. Bu görüntüler, İran’daki toplulukların tanık olduğu ölümlerin ve dehşetin kapsamına yalnızca kısa bir bakış sunuyor.
Şiilikle bağlantılı yas gelenekleri, İran rejiminin halkın inancını yönetmesi sayesinde İran ruhunun içine gömülmüştür, ancak farklı yas biçimleri de zaman içerisinde görünür hale geldi ve hatta bunların arasında daha önceki dönemlerden miras kalmamış olanlar da var. İran’daki insanlar, ana akım olmayan etnik toplulukların yas tutma biçimlerini öğreniyor. Dans etmeyi, öldürülen protestocuların doğum günlerini kutlamayı ve ölenlerin mezarlarında kuşları serbest bırakmayı içeren farklı bir toplu yas türüne tanık oluyoruz. Yastan doğan kolektif bir hareketlilik ve kabul var ve rejim artık yas biçimlerini onaylama veya itibarsızlaştırma yetkisine sahip değil.
3 Kasım 2022’de Karaj’da güvenlik güçleri tarafından öldürülen genç kadın Hadis Necefi’nin kırkıncı günü anmasında yüzlerce kişi tutuklandı. O geceden sonra Rejim gayet keyfi bir şekilde on altı protestocuyu bir paramiliter subayın ölümünden sorumlu tuttu ve bu yazının yazıldığı tarihte dört kişi idam edildi: Mohsen Shekari, Majidreza Rahnavard, Mohammad Mehdi Karami ve Mohammad Hosseini. İslam Cumhuriyeti’nin kırk dört yıllık hükümdarlığı boyunca çok sayıda infaz gerçekleşmiş olsa da, idam cezasına karşı halkın öfkesi İran genelinde daha önce görülmemiş bir ölçekte arttı.
Kod oluşturma
İran’daki devrimci ayaklanmanın devam ettiği her gün, direniş kodları ortaya çıkmaya devam ediyor; bu kodlar sosyal medyada olduğu kadar sokaklarda da doğuyor. Son gruptaki görüntüler, İran’ın dört bir yanındaki şehirlerde sprey boyalı sloganlar, protesto için kadınların kestiği saç telleri, başörtüsüz halkın arasında dolaşan kadınlar, queer aşk, toplu kucaklaşma eylemleri, yeni devrimci şarkılar bestelemek ve daha pek çok şey gibi bu devrimin sembollerini ve kodlarını bir araya getiriyor. Kökleri Kürtçe Jiyan (Yaşam) kelimesine dayanan Jina’nın adı, bu yeni kodların belki de en öne çıkanı.
Ateş ise protestocuların şehirleri rejimin sembollerinden ve propaganda araçlarından arındırdığı bir araç olmuş durumda. İnsanlar sloganlar atmak için çöp tenekelerine atlıyor ve onları ateşe veriyor, böylece hiç bir silahı olmayan protestocular kendilerini güvenlik güçlerinin kurşunlarından koruyorlar. Bu ayaklanmada ateş, yok etmek, korunmak ve yenilenme alanları yaratmak için kullanılan bir araç.
Ortaya çıkan bu kodlar videolar, fotoğraflar ve sloganlar şeklinde internette dolaşıyor. Rejim güçleri bu kodları fiziksel alanlarda sansürlemek için şiddet uygulasalar da yayılmalarını fiilen durduramıyorlar. İnternette dolaşan ve dolaşmaya devam eden görüntüler arasından bazılarının süregelen devrimin dışındaki kaynaklara dayandığı da görülebilir. Örneğin yaygın olarak paylaşılan ve güvenlik güçleriyle yaşanan çatışmaların ardından çekildiği sanılan kırık bir arabanın camından orta parmağını uzatan bir kadının görüntüsü aslında 2016 Lovers & Drifters Club moda çekiminden bir kare. Görüntülerin bu şekilde tahsis edilmesi kod oluşturmanın bir parçası haline geliyor ve söz konusu görseller bu tekrar tekrar paylaşılma sürecinde devrimle ilişkilendirilen yeni bir kimlik kazanıyorlar. İnternete ve sosyal medya platformlarına yüklenen içerik kalıcıdır, bununla birlikte bu kodlar yeni bir dijital hayata geçmeye başladığında, içerik üreticisinin kimliği de nihayetinde silinmiş oluyor. Bu kadın devriminin sembolleri ve imgeleri tarihin sanal kayıtlarında kodlanıyor. Günümüzde, “kadın” özü itibariyle bedenle bağlantılıdır ve aynı zamanda “özgürlük” ile eş anlamlıdır. İran’da yaşamak, sevinci ifade etmek, sevgiyi hissetmek, baskıcı, yozlaşmış bir sisteme karşı sürekli meydan okuyan direniş eylemleridir. Bu yeni kodlar kolektif umuda kök salmakta ve bu rejimin sonunu öngörmemizi daha da mümkün kılmaktadır.
KADINA, YAŞAMA, ÖZGÜRLÜĞE
İngilizceden çeviren: Erdem Gürsu
Protocinema’nın yeni dijital yayını PROTODISPATCH, sanatçıların kıtalararası kaygıları ele aldığı, kişisel bakış açılarını içeren deneme serilerinden oluşuyor. İngilizce dilinde yayınlanan denemeler Protocinema işbirliğiyle önümüzdeki yıl boyunca her ay Türkçe olarak Argonotlar’da kendine yer bularak bu küresel kaygıların Türkiye sanat ortamında da tartışılmasına alan açacak. Protodispatch’in diğer yayın partnerleri, New York’tan Artnet.com ve Bangkok’dan GroundControlth.com
*Homa ve Saba, yazarların kimliklerini korumak için kullanılan takma adlardır.
[1] L, “Women Reflected in Their Own History,” e-flux Notes, 14 Ekim 2022, https://www.e-flux.com/notes/497512/women-reflected-in-their-own-history, son erişim tarihi 8 Ocak 2023.
Anonim yazar L’nin kendi kasabasından protesto deneyimlerini gayet yerli yerinde anlattığı bu metni şiddetle tavsiye ediyoruz. Onun betimlemeleri ve hatıraları, bu devrimin somut bir tasavvurunu ve gerçekleştirilme potansiyelini ortaya koyuyor. L’nin dilin kendi içsel görselliğini de içinde barındıran yaklaşımına hayran kalıyoruz ama yine de bizim metnimizin doğması görsel arşivlere dayanıyor.
[2] Bireylerin kimliklerini korumak için bazı isimler değiştirildi.
[3] Bahar, Londra’da yaşayan bir sanatçı, yazar ve film yapımcısıdır. İngilizce konuşan izleyiciler için içerik çeviriyor ve bağlam oluşturuyor. Goli, Los Angeles’ta çalışan ve yas estetiğine odaklanan bir sanatçı. Mitra, İran diasporası içindeki alt kültürleri araştıran, Toronto’da yaşayan bir yazardır. Tahran’da yaşayan Sheen, kendi düşüncelerine ve eleştirel sorgulamalara dayalı diyaloglar kurduğu bir izleyici kitlesi olan bir sanatçı. Sekiz yıl İran’da yaşadıktan sonra şu an İstanbul’da çalışmalarına devam eden bir sanatçı olan Zehra ayaklanmadan gelen gönderileri ve güncel haberleri anadili olan Türkçesine çeviriyor.