Connect with us

Ne arıyorsun?

Argonotlar

Eleştiri

Kuş evlerinin Füreya’yla buluştuğu yer: Malatya

2019 yılı itibariyle Malatya Kent Müzesi’nde Türkiye çağdaş seramik sanatının öncülerinden Füreya Koral’a adanan bir oda var. Kuş evlerinin yerleştirilmesini Rabia Çapa ve Güler Demir’le birlikte gerçekleştiren Nergis Abıyeva, Füreya Koral’a adanan kuş evlerinin hikâyesini yazdı.

Malatya Kent Müzesi, Füreya Koral Anısına Seramik Kuş Evleri Odası’ndan görünüm

Kuş evlerinin mimarlık tarihindeki yeri konusunda çalışmalar yapan, yakınlarda kaybettiğimiz araştırmacı, mimar Cengiz Bektaş’ın anısına…

Füreya Koral, Türkiye’nin çağdaş seramik tarihi söz konusu olduğunda Sadi Diren’le birlikte düşünülmesi gereken ilk seramik sanatçılarından biri. Seramik sanatımızın tarihini biraz da Füreya’nın öncü karakterinde, çığır açan yapısında ve kendini gerçekleştirme serüveninde aramak yanlış olmayacaktır. Maçka Sanat Galerisi, Füreya’nın 1985 ve 1992 yıllarında kişisel sergilerini açmıştı. Sanatçının ölümünden sonra 2010 yılında, Füreya’nın doğumunun yüzüncü yılında, MSG’nin direktörü Rabia Çapa ülkenin dört bir yanındaki seramik sanatçılarına Füreya anısına seramik kuş evleri yapmaları çağrısında bulunmuş, yüz küsür sanatçıdan yanıt alarak, yüzün üstünde seramik kuş evle 1910 – 2010 Füreya: Merhaba Füreya Merhaba sergisini açmıştı. Rabia Çapa, sergiyi şöyle anlatıyor: “Hem Füreya’nın 100. yaşını kutlamak hem de geçmişi 16. yüzyıla uzanan[1] kuş evlerinin günümüz mimarlığında unutulmuş olmasına dikkat çekmek istemiştik. Tabii Füreya’nın kuş sevgisi de bir başka nedendi.”[2] İlk olarak Maçka Sanat Galerisi’nde gerçekleştirilen sergi, hemen ardından Eskişehir’de 4. Uluslararası Pişmiş Toprak Sempozyumu kapsamında gösterilmiş, daha sonra 2012 yılında 4. Uluslararası Kervansaray Buluşması: Melita’dan Battalgazi’ye Tarih–Arkeoloji–Kültür–Sanat Günleri kapsamında Malatya’da yer alan Kervansaray’da sergilenmiştir. Kuş Evleri, 2019 yılındaysa Malatya Kent Müzesi’ne bağışlanarak, Füreya Koral Anısına adını verdiğimiz odada daimi yerini almıştır.

Güler Demir, Rabia Çapa ve Nergis Abıyeva, Malatya Kent Müzesi’ndeki Füreya Koral odasında

Kasım 2019’da Malatya Büyükşehir Belediyesi’ndeki Malatya Kent Müzesi’nde yer alan odanın yerleştirmesini yapmak için Rabia Çapa ve Güler Demir’le birlikte yola çıktık. Malatya’nın Battalgazi ilçesinde yer alan Malatya Kent Müzesi’nin binası II. Abdülhamit Dönemi’nde, 1893 tarihinde yapılmış şahane bir bina. 1947 ve 1997 yıllarında iki restorasyon geçiren bina, uzunca bir süre ilginç bir şekilde Askerlik Şubesi olarak kullanıldıktan sonra bir restorasyon daha geçirerek 2016 yılında Battalgazi Belediyesi’ne tahsis edilmiş, Mart 2019 tarihinden itibarense Malatya Kent Müzesi olarak kullanılmaya başlanmış. Müzenin binasının etkileyiciliğinin içeriğiyle örtüştüğünü söylemek zor. Adı üstünde bir kent müzesiyle karşı karşıyayız. Teşhir edilecek koleksiyonların oda oda ayrıldığı bir müze burası. Malatyalı İnönü Ailesi’nin de, Kemal Sunal gibi kamuya mal olmuş figürlerin de, Malatya’nın mevcut belediye başkanının da ‘kendine ait bir odası’ var. Estetikten uzak balmumu heykellerine, siyasi emellerle inşa edildiği ayan beyan odalarına rağmen, şaşırtıcı bir yer Malatya Kent Müzesi. Herhalde beni en çok şaşırtan, müzenin bir odasının ‘Malatya’nın delilerine’ ayrılması oldu. Daha önce bir müzede böyle bir bölüm gördüğümü hiç anımsamıyorum. Müzenin bu bölümünü deliliğin sınırlarını düşüne düşüne, şaşkınlıkla gezdim. Söz konusu ‘deliler’ şehirde insanlarla ilişki kurarak yaşamış ve bazıları hâlâ yaşamakta olan bireyler. Serginin bu bölümünü gezerken Erasmus’un Deliliğe Övgüsü’nü, Michel Foucault’nun Deliliğin Tarihi’ni akla getirmemek imkânsız. Foucault akıl bozukluğunun 17. yüzyıldan itibaren dünyanın büyük saplantısı olmaktan çıktığını, aynı zamanda aklın maceralarının doğal boyutu olmaktan da uzaklaştığını belirtir. Foucault’ya göre akıl bozukluğu insani bir olgu, toplumsal türler arasında kendiliğinden ortaya çıkan bir cins olma edasına bürünmektedir. Eskiden şeyleri ve insanın dilini, aklını ve ülkesini tehdit eden bir tehlike olan şey, şimdi bir kişilik çehresi kazanmaktadır.’[3] Toplum tarafından deli olarak kabul edilen, tarih boyunca farklı muamelelere maruz kalan bireylerin 21. yüzyılda Anadolu’nun bir kent müzesinde teşhir edilmeleri, yani ‘müzelik’ olmaları şaşırtıcı, ilgi çekici, düşündürücü ve bazı açılardan ilham verici.

Malatya Kent Müzesi’nin en ayrıksı, en aykırı odasıysa Füreya Koral Anısına Seramik Kuş Evleri Odası. Füreya Koral’ın Malatya’yla doğrudan bir ilgisi olmasa da, kuş evleri Türkiye’nin her bir yanında olduğu gibi Malatya’da da mevcut. Cengiz Bektaş ‘Kuş Evleri’ kitabında kuş evlerinin en çok İstanbul’da olduğunu belirterek İstanbul dışında bulunduğu kentleri yazar, bunlar arasında Malatya yoktur.[4]  Oysa Malatya’nın pek çok yerinde kuş evleriyle karşılaşmak mümkün, kuş evlerinin bulunduğu mimari yapılar arasında Battalgazi Ulu Camii de yer alıyor. Cengiz Bektaş, Kuş Evleri kitabının girişinde, hiçbir çıkar gözetmeksizin, yalnızca karşısındakini korumak isteğinden doğan Kuş Evleri üzerinde düşünmek bize kimi unuttuklarımızı anımsatabilir diyor.[5]  2019 İstanbul Bienali’nin konusunun Antroposen, başlığının Yedinci Kıta olduğunu hatırlarsak, kuş evlerinin bugün neler söylediği, ne ifade ettiği daha iyi kavranabilir. Günümüzde İstanbul başta olmak üzere Türkiye’nin çeşitli yerlerinde kuşların konmaması için direklerin inşa edildiğini görüyor, kamusal alanların ‘pisliği önlemek için’ bu tür direklerle dolup taştığını deneyimliyorken, kuş evlerini hatırlamak ve hatırlatmak bence de çok kıymetli.

Seramik kuş evlerini, birbirleriyle diyalog içinde olarak, Rabia Çapa’nın deyimiyle ‘birbirlerinin hakkını yemeden’, odanın verdiği imkânlar ölçüsünde yerleştirdik. Üç gün süren çalışmalarımız sırasında farkına vardığımız ve şaşırdığımız bir diğer önemli noktaysa, müzenin çok yoğun bir şekilde ziyaret edilmesiydi. Malatya Kent Müzesi, turistik pek bir tarafı olmayan Malatya gibi bir şehrin, kendi sakinleriyle dolup taşan bir müzesi: Okullardan gelen grupların, kadın erkek, genç yaşlı bireylerin merakla gezdiği bir yer.

Füreya’nın sanatında ev ve kuş kavramları

Kuş evleri sergisi, Füreya’ya saygı niteliğinde, ona adanmış bir sergi. Rabia Çapa’nın her zaman üzerinde durduğu Füreya’nın kuş sevgisinin izini sanatında da sürebiliyoruz. Kuşlar, sanat tarihinin farklı farklı dönemlerinde pek çok sanatçı için olduğu gibi Füreya için de özgürlüğün simgesi. Füreya, ne yaptığıyla değil; nasıl yaptığıyla ilgilenen bir sanatçı olarak, seramikten kuşlar yaptığında Giacometti’nin figürlerinin yürümesi gibi, kuşların uçuşa geçtiği anı gerçekleştirmek ister.[6] Üretimi boyunca ‘ev’ olgusuyla, evle ilişkilenen ve Evler serisi üreten bir sanatçıyı kuş evleriyle anmak başka türden bir homage doğrusu.[7] Evlere, evlerin içindeki insanlara ve yaşayışlarına her zaman merak duyan Füreya, 1980’lerde seramikten evler yapmaya başlar. Sanat üretimi boyunca mekânla, mimariyle ilişkilenen, mimarlarla işbirlikleri yaparak çeşitli üretimler gerçekleştiren bir sanatçının kendine ev konusunu seçmesi hiç şaşırtıcı değil. Füreya, eski ahşap evlerden yola çıkar. Evlerin formal yapısı, Füreya’nın toprağı kullanmadaki becerisinin neticesidir; fakat evlerin kapısına numara koymak bundan çok daha fazlasıdır. Füreya, insanların yaşam alanlarını kullanarak hayata dair bir his uyandırır temaşa edende. Sanatçı ağaçlarıyla, insanlarıyla, kuşlarıyla isteğinin ev görünümleri vermek olmadığını; hayata, insana ve belki de ütopyalara dair bir şeyler söylemek olduğunu hissettirir. Füreya’nın sembolizmi özellikle bu seramik evlerinde ortaya çıkar. Örneğin 1981’de Rabia Çapa’ya hediye ettiği ve “Takvim” adını verdiği evler otuz bir adettir; bu otuz bir gün ayın günleridir; daha küçük boyutlardaki yedi ev ise haftanın günleridir.

Merhaba Füreya Merhaba sergisinden, üstte Esra Carus, altta Candeğer Furtun’un çalışmaları

Füreya’nın ‘ev’ odaklı seramik heykeller yapmaya başlaması tarihsel olarak da dikkat çekicidir. 1960’lar ve sonrasında dünya genelinde modernleşmeye dair pek çok mesele ele alınmaya başlamıştır. Ev ve ev kavramı da bunlardan biridir. Modernlik idealinin bir nesnesi olan ev, kavram olarak dünya genelinde pek çok sanatçı tarafından ele alınır.[8] ‘Zamanın ruhunu Arif Paşa’daki evinden gördüğü değişimlerle yakalayan Füreya, böylece ilk bakışta romantik gözüken, fakat derinleştikçe eleştirel tarafı belirginleşen Evler serisinini yapar.

Füreya Koral gibi, insanlarla ilişki kurmak, evlerine girmek, hayata karışmak isteyen bir sanatçı, Anadolu’nun bir şehrinde, yoğun ziyaretçi ilgisi gören bir kent müzesinde, kendisine adanan bir serginin onur konuğu artık. Bu şahane odayı görmek için son tarih yok, umuyoruz ki ‘sonsuza kadar’ ziyaretinize açık.

Son bir not olarak, “1910 – 2010 Füreya: Merhaba Füreya Merhaba” sergisine katılan ve şimdi Füreya Koral Anısına Seramik Kuş Evleri Odası’nda kuş evleri sergilenen yüz küsür sanatçının adını bu yazıda geçirmem mümkün olmasa da, Türkiye seramik tarihinin en büyük işbirliklerinden birini gerçekleştirdiklerini belirtmek isterim.

[1] Cengiz Bektaş, çoğu araştırmacının en eski kuş evlerini 16. yüzyıla tarihlendiğini söylese de, kendisinin 13. yüzyılın başından kuş evleri tespit ettiğini aktarır, bkz: Cengiz Bektaş, Kuş Evleri / Bird-House, Literatür Yayıncılık, s. 67

[2] Rabia Çapa’yla yapılan çeşitli görüşmelerden.

[3] Foucault, Deliliğin Tarihi, İmge Kitabevi, s. 170.

[4] Cengiz Bektaş, Kuş Evleri / Bird-House, Literatür Yayıncılık, s. 57.

[5] A.g.e., s. 9

[6] Ferit Edgü, Ateş ve Sır, Mas Matbaacılık, İstanbul,1992, s.15.

[7] Füreya’nın kuş evleri de yaptığı bilinmektedir.

[8] Bu konuda ayrıntılı bir okuma için, bkz: Nilüfer Talu, “Bir arzu nesnesi olarak ev”, e-Skop.

Click to comment

Yorum yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

İlginizi Çekebilir

Söyleşi

Civan Özkanoğlu ile .artSümer'de gerçekleşen ilk kişisel sergisi "Hepimiz Biliyoruz"u konuştuk.

Duyurular

Argonotlar Almanak 2024'ün basılı olarak yayımlanması için başlattığımız destek kampanyasının detayları bağlantıda!

Söyleşi

Uluslararası Sinop Bienali’nin yaratıcı sürecinin merkezinde yer alan Hal kolektif’le, şehirle kurduğu bağlar ve katılımcı bir yaklaşımla gerçekleştirdiği projeler üzerine konuştuk.

Söyleşi

Diclekent’teki yeni mekânları vesilesiyle Merkezkaç Sanat Kolektifi’nden Uğur Orhan’la konuştuk.