Connect with us

Ne arıyorsun?

Argonotlar

Kütüphane

“Ne İlyas Ne Cemşit” sergimle ilgili eleştiri yazısına bir cevap

Argonotlar’da yayınladığımız “Ne İlyas Ne Cemşit” sergisiyle ilgili eleştiri yazısına Işıl Eğrikavuk’un Medium platformunda yayınladığı cevap metni Argonotlar Kütüphanesinde.

Ana görsel: Işıl Eğrikavuk, Ne İlyas Ne Cemşit, Performans, 2024. Performansçılar: Öykü Gür, Doğa Tutal, Hazal Deniz Tunç, Gökçe Gizem Uzun, Ece Uzunhasan, Peren Vardarlıer, Pınar Yün, Performistanbul iş birliğiyle, Performistanbul, İstanbul Fotoğraf: Gülbin Eriş

Argonotlar güncel sanat platformunda birkaç gün önce yayımlanan, Mart 2024’te Performistanbul’da gerçekleşen sergim “Ne İlyas Ne Cemşit” ile ilgili eleştiri yazısına bir cevap vermek istiyorum.

Öncelikle Türkiye’de o kadar az sanat eleştirisi yazısı çıkıyor ki, Argonotlar’a ve yazar Seda Niğbolu’ya teşekkür ediyorum. Sanat eleştirisinin basın bülteni kopyalamaya indirgendiği bir ortamda bir platformun ve yazarın değer verip işimle ilgili yazı yazdığını görmek çok kıymetli. Öte yandan yazıda eksik gördüğüm pek çok şey var, bunlardan ilki ve en önemlisi de benim sanatçı ve akademisyen olarak pratiğim ve işlerimi üretim biçimim, ikincisi ise performans sanatını okuma ve değerlendirmenin farklılığı. Bunu okuyucular için toparlamak, tamamlamak ve kapsamlı bir yanıt yazmak istedim.

Benim sanatçı olarak ele aldığım tek mesele feminizm değil, fakat Türkiye’de doğup büyümekten kaynaklı, kendini kadın olarak tanımlayan pek çok birey gibi, ben de yaşadığım yerin tecrübelerini yansıtıyorum. 2009 İstanbul Bienali’nde sergilediğim “Gül” adlı video, 2015’te ürettiğim “Hareket Vakti “adlı foto-performans işim, 2016’da The Marmara Pera Otelininin çatısında yer alan YAMA İstanbul’da sergilediğim ve zabıta tarafından sansürlenip kapatılan “Havva Elmanı Bitir Kızım” sloganlı video enstelasyonum, yaşadığım kültürde kadın olarak mücadele etmenin sonucu olarak ortaya çıktı. Bunların haricinde 2009–2017 yılları arasında çalıştığım İstanbul Bilgi Üniversitesi‘nde verdiğim güncel sanat pratikleri derslerinde ve halen çalıştığım Berlin Sanat Üniversitesi’nde verdiğim Sanat ve Feminizm derslerinde sürekli olarak feminizm tartışmalarını ele alıyor ve öğrencilerimle birlikte işler üretiyorum. 2021’de yine bu dersin sonucu olarak öğrencilerimin işleri ve benim Feminist Sanat Pedagojisi Manifestomu yazdığım bir kitap yayımladık. (Bunları web sitemde bulabilir ve kitabı ücretsiz olarak indirebilirsiniz).

Resim: Işıl Eğrikavuk, Yeni Bir Şarkı Söylemek Lazım, Video Enstalasyon, 2016, YAMA İstanbul.

Bunu, ben ne kadar çok iş ürettim diye değil, “Ne İlyas Ne Cemşit” ile işimin yegane tek bir üretim değil, Niğbolu’nun tek bir iş olarak değerlendirdiği serginin aslında bir birikimin uzantısı olduğunun altını çizmek için yazıyorum. Sanat eleştirisi yapmanın aynı zamanda bir sanatçının geçmişte yaptığı işleri araştırmayı, ve bu doğrultuda da sanatçının dilini anlamayı ve yansıtmayı gerektirdiğini düşünüyorum. Niğbolu serginin konu aldığı ‘Selvi Boylum Al Yazmalı’ filmini uzun uzun araştırmış ve yazmış, fakat yazıda benim geçmiş işlerim, bu işlerin benim yıllar yılı oluşturduğum tüm sanat üretimimde nasıl bir izlek oluşturduğu, bu işin nereye oturduğuna dair okuyucuya en ufak bir ipucu sunmuyor. Bunu yapmak zorunda mı? Böyle yazdığına göre kendince değil, ama bu şekilde benim pratiğimin özünden kopuk, öznel bir şekilde seçilmiş ve performans sanatının dilini anlamaktan da yoksun bir eleştiri yazısına da imza atıyor.

Yazar serginin verdiği mesajın bir alternatif sunmadığını söylüyor. Bir sanat eserinin amacı, mutlaka bir mesaj vermek, bu böyledir demek mi olmalı? Bu anlayışla bakarsak, sanat tek bir doğruya işaret eden bir mesajdan öteye geçmemeli, ki ben bunu çok didaktik buluyorum. Kaldı ki ben işimin “Ne İlyas, Ne Cemşit” diyerek oldukça net bir mesaj verdiğini ve tam tersi pek çok farklı alternatife işaret ettiğini düşünüyorum. Slogan Asya üzerinden tüm kadınlara farklı seçim olanakları olabileceğinin (ya da bunun hayal etmenin mümkünatının) kapısını aralıyor. Bunun daha da ötesinin (yani daha da net mesaj vermenin- Ne İlyas Ne Cemşit, işte size tek yol budur demenin) oldukça dikte edici olacağına inanıyorum. Benim üretimin bu yönde değil. Ben tüm işlerimde varolan metinlere, mitlere, hikayelere alternatif sunuyorum, ve sloganlarla yapmayı seçiyorum. “Havva Elmanı Bitir Kızım” “But You Don’t Look Turkish” işlerim bunun örnekleri. Bunun ötesini doldurmayı izleyene sunuyorum.

Resim: Işıl Eğrikavuk, BUT YOU DON’T, Fotoğraf, 2018

Diğer bir mesele, yazarın işlerimin görsel ve naratif açıdan aceleye getirildiğini söylemesi. Bu söylemi gerçekten de sanat eleştirisi dili açısından sorunlu buluyorum, çünkü görsel ve naratif dilin neye/kime/hangi değerlere göre değerlendirildiğini anlatmıyor. İşlerimde yıllardır hikaye anlatmakla, slogan üretmekle, dili kullanıp ters yüz etmekle uğraşıyorum. Her sanatçının medyumu farklıdır, benim dilim her zaman dil/anlam ve kelimeler olmuştur. Sergi hem görsel hem naratif açıdan hangi kriterleri karşılamıyor? Yazarın bu dilini oldukça muğlak , yüzeysel ve kişisel buluyorum. Kaldı ki bir performans sanatı eleştirisi, obje odaklı sanat üretimi eleştirisinden farklıdır. Performans bir süreçtir, yazıda benim bu performansta birlikte çalıştığım kadınlarla nasıl bir süreç izleyerek çalıştığıma dair en ufak bir ipucu yok. Performansı oluşturan sürece, diyaloğa, sese, bedene, ve duygulara dair tek bir referans yok. Ben her performansımı katılımcılarla birlikte, onların hikayelerini, görüşlerini işin içine katarak oluşturuyorum. Performansın dilini bu süreç şekillendiriyor. Asıl, bunu görmezden gelip bu performansın görsel ve naratif dili zayıf gibi genel geçer ifadeler kullanmanın bu işe ve performans sanatına haksızlık ettiğini düşünüyorum. Performansı üretirken katılımcı performasçılarla ortaklaşa konuşarak bugün şehirli genç kadınlar Asya’yı nasıl yorumladığımızı tartıştık ve beden dilimizi, sloganlarımızı bunlarla kurguladık. Bu üretim sürecimizi sergi sonrasındaki sanatçı konuşmamızda bulabilirsiniz.

Diğer yandan yazıda Asya’nın şehirli olmadığını ve performansta birlikte çalıştığım genç kadınların sosyo/kültürel sınıflarını ve Asya ile sınıfsal uzaklıklarını sorgulayan bir eleştiri ile karşılaşıyoruz. Ben bu eleştiriyi de çok tepeden ve açıkçası kolaycı buluyorum. Bir sanatçı olarak, özellikle de ortak çalışmayı, üretimimi bireysellikten uzak tutarak paylaşmayı kendine mesele edinen bir sanatçı olarak şunu soruyorum. Neden sanatçı olarak üzerimizde bir ‘Yurt Ressamları’ misyonu konulmak isteniyor? Ben 2024 yılında Berlin-İstanbul arası yaşayan bir sanatçı ve sürekli öğrencileriyle ortak iş üreten 16 yıllık bir akademisyen olarak üniversiteli genç kadınlarla çalışmayı seçiyorum. Burada asıl benim akademisyen kimliğimin ve öğrencilerimle her daim ortak çalışmamın görülmeyip, performansçıların şehirli kadınlar olarak genellenmesini sorunlu buluyorum. Kaldı ki, kiminle çalışacağını seçmek sanatçılar için bir seçimdir, ve burada asıl problemli olan sanatçılara, özellikle de feminist sanatçılara sürekli bir toplumcu miras yükleme görevi yükleyen zihniyettir. 

Işıl Eğrikavuk, Hareket Vakti, Fotoğraf, 2015

Bir yandan bu eleştirileri yazarken, tüm performansa Mor Dayanışma’yı ortak etmiş olmamızın, hazırlık aşamasında dahi onların fikirsel katılımlarının olmasının, performansçıların bazılarının bu çalışmaya Mor Dayanışma aracılığıyla katılmış olmasının, ve tişört gelirlerinin Mor Dayanışma ile paylaşılmasının yazıda hiç belirtilmemiş olmasını da anlamıyorum. (Buna dair tüm bilgileri sergi bültenini okumak, ufak bir internet/sosyal medya araştırması yapmak ya da sanatçı konuşmasını dinleyerek edinmek mümkün.)

Farklı komünitelerle yaptığım işleri araştırmak isteyenler, 2010 Antakya Bienali’nde ürettiğin Mozaik Pasta performansımda Antakyalı gençlerle, 2018 ‘de Berlin Brandenburg’da ürettiğim Dear Fear adlı performansımda Afrikalı mülteci gençlerle çalıştığım işlerime bakabilirler. Ben her işimde site-specific (mekana has) çalışıyorum ve bunun dikkate alınmamasını eksik ve kolaycı buluyorum.

Işıl Eğrikavuk, Dear Fear, Performans, 2019

Son alarak yazar işin patriarka öfkesi ötesinde kucaklayıcı bir dil sunmadığına dair bir eleştiri belirtmiş. Bir işi eleştirmek işin sunabilecekleri üzerinden değil, sundukları üzerinden olmalıdır, yoksa bakıp yüzlerce eksik şey bulabilir, ‘bu da eksik, bu da olsaymış’ diyebiliriz. Araştırmadan, karşılaştırmadan, nedenini açıklamadan “olmamış, eksik, zayıf” gibi ifadeleri sanat eleştirisi olarak sunmak sanat eleştirisine de, sanatçıya da, yapılan işe de yeterli sorumluluğu göstermemektir. ‘Ne İlyas Ne Cemşit’ işimin amacının cinsiyetler ötesi bir kucaklayıcılık olmadığını, özellikler kültleşmiş anlatılarda kadınlara dayatılan siyah-beyaz seçimleri yıkıp farklı alternatifler olabileceğinin, bunun da bir günümüzde halen popülerliğini koruyan bir anlayışı ters çevirmeye yönelik bir tercih olduğunun altını çizdiğimi tekrar hatırlatıyorum. Çok çeşitlilik ve kapsayıcılık ile ilgili işlerimi merak edenler Berlin’de öğrencilerimle birlikte kurduğumuz, sadece Almanya’ya göç etmiş yabani otlarla çalıştığımız göç, beden ve türler arası kapsayıcılık ile ilgili çalıştığımız bahçe projemiz, ‘the other garden’ a bakabilir.

The Other Garden (öteki bahçe), 2021-halen devam ediyor, UdK Berlin.

Ve son olarak birkaç yıl önce Türkiyeli kadın sanatçılar olarak bir araya gelip İstanbul Adalar’da bir duvar resmi yapmak istediğimiz zaman yine güvenlik güçleri tarafından sansüre sebep olan ve sergileyemediğim şiirimle bu yazıyı bitiriyorum.

Kızkardeşler, hemşireler, bacılar için

Hatun, katun, katınlar için

Kadınlar, gacılar, garılar için

LGBTQIA ve tüm + lar için

Burdayız, yan yanayız

Bir aradayız


Işıl Eğrikavuk, Bir sanat eserinin amacı mutlaka bir mesaj vermek, “bu böyledir” demek mi olmalı?, Medium, 5 Eylül 2024

İlginizi Çekebilir

Eleştiri

Arter'de Selen Ansen küratörlüğünde Ömer Koç Koleksiyonu’ndan seçilen eserlerle oluşturulan Farz Et Ki Sen Yoksun sergisine bir toplayıcının gözünden bakış.

Söyleşi

Bu yıl 6. Mardin Bienali’nde Bor Sanat desteğiyle “INVITED: Müşterek/Unified” sergisine ev sahipliği yapan EXIT Kolektif’ten Mehmet Çimen ve serginin küratörü Ebru Nalan Sülün...

Söyleşi

Yunus Emre Erdoğan'la kavramsal ve bilimsel arayışlarla kurgulanmış manevi bir birikimi de gözler önüne seren "Nefes Almak" sergisi üzerine.

Söyleşi

Tarihi ve sınırları belirsiz bir antik kent olan Permessus'un alt katmanlarına ulaşmak için daha fazla “eşelemek” istediğimiz konuları Betül Aksu’ya sorduk.