Eleştiri

Normun reddi, norm dışının olanakları

DEPO’da 11 Kasım’a kadar sürecek sergisinde Çınar Eslek’in son dönem işlerinden kurulmuş bir evren bekliyor izleyiciyi, yaşadığımız dünyaya dair algımızı genişletecek bir evren bu.

Çınar Eslek, “Teyel, Uzuv, İlizarov” sergisinden görünüm, DEPO, 2023.

Yeni kişisel sergisi “Teyel, Uzuv, İlizarov”, Çınar Eslek’in uzun yıllara yayılan üretiminin -şu an için- ulaştığı doruk noktasının bir gösterimi niteliğinde. Serginin küratörlüğünü Ceren Erdem üstleniyor; çerçeve içinde sergilenmeleriyle önünü ve arkasını aynı anda görebilme imkânı tanıyan buluntu kumaş parçalarına işlenmiş manzaralara, hibrit varlıklar gibi konumlanmış heykellere sanatçının iki yeni video işi de eşlik ediyor. Erdem, sergide Çınar Eslek’in üretme biçimini mekâna uyguladığını belirtiyor. Mekânın kolonlu yapısını bir engel olarak görmek yerine onları da hikâyeye dahil ederek geçirgen bir yapı kurmuş oluyor. Kolonlar arasında, bilgisayar ekranında açılmış ve üst üste gelmiş sekmeler gibi görünen çerçevelerde sergilenen eserler izleyicinin görüş açısını daraltmıyor, aksine katmanlı ve derinleşen bir görüş imkânı sunuyor.

Çınar Eslek, Zemin (Prolog), 4’40” (Videodan ekran görüntüsü)

Sergi mekânının girişinde izleyiciyi bir fragman, belki bir yol haritası niteliğinde üç farklı yerleştirme karşılıyor. Kâğıt üzerine kara kalem çizimlerdeki objeler, bedenler ve yaklaşım, içeride kumaşlar, heykeller ve video aracılığıyla form bularak daha geniş ve daha geçirgen bir yapıya dönüşüyor. Yine girişte soldaki duvarı kaplayan iplikler, doğal boyalar, ve birbirine eklenmiş buluntu dantellerle yapılmış büyükçe bir kumaş işi; eski zamanlardan kalmış bir harita gibi karşımızda duruyor. Haritanın damarlara benzeyen iplikten yolları hemen karşı duvarda bizi serginin ana mekânına geçişimizi sağlayacak olan videoya taşıyor. Sanatçının çocukluğundan bir ânın, gündelik hayatından bir sabahın tanıklığına çağrılıyoruz. Günümüzde bir zamanda, bir ayak yataktan çıkıp kendinden emin bir şekilde zemini buluyor; geçmişte tek beden gibi görünen birbirine yaslanmış iki kız çocuğu bir tarlayı katediyor. Serginin ana mekânına yayılmış işler sanki bu iki zaman: çocukluk ve yetişkinlik, geçmiş ve bugün arasında katedilmiş yollardan manzaraların dökümü. Bu manzaralar bildiğimiz tarihten yaşanmış hikâyeler mi, sanatçının çocukluğundan izler mi, rüyalardan çıkmış parçalar mı ya da zamanın doğrusal olmayan akışından yakalanmış anlar mı, bilmiyoruz. Bu yönüyle “Teyel, Uzuv, İlizarov” hem dünyayla hem bedenimizle kurduğumuz sınırlı ilişkiyi aşmanın imkânlarına dair bir arkeolojik kazı alanı yaratıyor. Her şeyin her yerde aynı anda olması da ihtimaller dahilinde.[1]

Çınar Eslek, “Teyel, Uzuv, İlizarov” sergisinden görünüm, DEPO, 2023.

Çınar Eslek’in son zamana kadar olan üretimlerine baktığımızda bir mecra olarak resim, fotoğraf ve videonun ön plana çıktığını görürüz. Kasa Galeri’de 2021 yılında Yekhan Pınarlıgil küratörlüğünde gerçekleşen “Renk Ver Bana” sergisinde Çınar Eslek’le beraber Semiha Berksoy, Marguerite Bornhauser’ın işleri yer alıyordu. Eslek’in buluntu kumaşları birbirine düğümleyerek yaptığı üç boyutlu heykeli, serginin en akılda kalıcı işlerinden biriydi. Çaputu gördüm çıplak ağaçlarda adlı bu heykel, bir sarmaşık ya da örümcek ağı misali mekânın bir bölümünü ele geçiriyor; sanatçının daha önceki üretimlerinde dert edindiği konuları içermekle beraber Eslek’in malzeme bağlamında başka bir dönemine geçişinin de habercisi oluyordu.

Eslek’in Osmanbey’de kumaşçılar sokağı olarak bilinen bölgedeki atölyesi, tam da onun işlerini işlemek isteyeceği kanvası sağlar: atılmış, fazlalık, parçalı kumaşlar. Norm dışı beden, düşünce ve manzaraları işlemek için buluntu kumaşlar müthiş bir zemindir. Farklı boyutlarda, hiçbiri birbirine benzemeyen kumaşlar da fazlalık, atılmış ya da eksik olmalarıyla üstlerine işlenmiş varlıklarla diyalog içindedir. Sanatçı, üretim sürecinde kumaşın yapısı itibariyle kendi yönünü tayin edebilen varlığının bir işbirliğine de olanak sağladığının altını çiziyor. Onun kontrol edilemesi güç akışkan yapısı sanatçının hikâyesine bir zemin olmakla kalmıyor ona yer yer yön de veriyor. “Beni asıl ilgilendiren teyelleme eyleminin kendisiydi” diyor Çınar Eslek konuk olduğu radyo programında.[2] Seyrek ve eğreti dikiş anlamındaki teyel değiştirilebilir, sökülebilir ve yeniden dikilebilir yapısıyla bir sona ya da sonuca değil; sürecin kendisine işaret ediyor. Benzer bir şekilde yamalama yönteminin boşlukları, yarıkları doldurmak üzere kullanılması ten gibi vücudun açıklıklarını, yarıklarını kaplama görevi görüyor. Bedenin olanakları, sınırları, temsiliyeti üzerinde duran sanatçı için malzemenin kendisi ve onu işlerken kullandığı teyelleme, yamalama gibi yöntemler bu geçirgen evrenin yaratılmasında önemli bir rol oynuyor.

Serginin ana mekânında bu diyaloğa kemik, beton, kil ve kumaştan yapılmış heykeller de eklenir. Malzeme olarak kumaşın daha geçirgen ve dökümlü yapısına karşın kemik, seramik bebek uzuvları, beton ve kil gibi materyallerden yapılma heykeller izleyiciyi daha tekinsiz bir zemine çeker. Kırbaçlanan Tanrıların Sırtında Çıkan Kanat, Ötekine Giden İlk Adım, Biz Değil miyiz Danslarla Uyanıp gibi isimleriyle heykeller arkeolojik bir kazıdan çıkarılmış hibrit canlılar gibi sergilenir.

Bihter Sabanoğlu’nun sanatçının Baltalimanı Kemik Hastalıkları Hastanesinde kaldığı süre boyunca tuttuğu günlüklerden de yararlanarak oluşturduğu metni ve sanatçının kendi fotoğraflarıyla hazırlanmış video işi Oh White, otobiyografik özellikleriyle öne çıkar. On dokuzuncu yüzyılın ilk yarısında kâgir bir yapı olarak inşa edilen hastane binası, dönem mimarisinde ahşaptan tuğlaya (organikten inorganik olana) geçişin de örneklerindendir. Bina zamanla atıl hale gelir, yıllar içinde virane bir yapıya dönüşür ve 2000 yılındaki restarasyonundan bugüne hastane olarak hizmet vermeye devam eder. Videoda sanatçının kendi imgesini bu kadar güçlü bir şekilde kullanmasındaki öznelliğe, hastane binasının zamanla değişen yapısı ve kamusallığı eşlik eder.

Çınar Eslek, İlk Kez Düşledim Ölümü, kumaş üzerine karışık teknik, 159×95.5 cm, 2022

Düşünebilen bedenli bir varlık olarak insanın dünyada kendine bir yer bulma uğraşı, çoğu zaman normlara uymakla çözüm bulurken Eslek normun dışında bırakılmış ya da kendi olmak amacıyla normun dışında konumlanmayı tercih etmiş insanı merkeze alır. Bu insan normun dışında oluşuyla barışık, kendi hikâyesini yaşamaya ve anlatmaya devam eden bir varlığa dönüşür. Doğayla yakınlaşır, uzuvları farklılaşır, bazen İlizarov tekniğiyle olduğu gibi makineyle birleşir. İktidar rejimleri tarafından sürekli bir müdahale alanı olan bedeni, norma göre şekillenmesi gereken bir şey olmaktan çıkarıp ona bir özgürlük alanı açar. Bu yönüyle sergide kumaşlar üzerine işlenmiş varlıklar ya da kemikle betonu birleştiren heykellerde gördüğümüz beden temsilleri normun reddine işaret eder. Varoluşu gereği, insanın yüzeydeki en bilindik temsilcisi olan “beden”i sadece özgülüğü inşa etmenin olanaklarıyla da değerlendirir sanatçı. Birbirine hiç benzememekle beraber birbiriyle bağları dikkatli bakınca okunabilecek bu varlıklar; kullanılan malzeme kumaştan, iplikten, boyadan ibaret olsa da (tıpkı günün sonunda insanın kemik, et ve deriden ibaret olması gibi) kendi özgülüklerinin arayışında gibidirler.


[1] Burada Her Şey Her Yerde Aynı Anda (Yön. Daniel Kwan ve Daniel Scheinert, 2022) filmine referans vermeden edemedim. “Teyel, Uzuv, İlizarov” sergisindeki kumaşlara işlenmiş anlar, normu aşan beden imgeleri ve heykeller, bana filmin göçmenlik, ailenin ve toplumun normatifliği gibi konuları işlerken çoklu evren fikrini bir araç olarak kullanmasını hatırlattı.  

[2] Çınar Eslek’in ‘Teyel, Uzuv, İlizarov’ sergisi üzerine, “Modanın Bilinçdışı Kayıt Arşivi”, Açık Radyo, https://acikradyo.com.tr/podcast/241084


Daha fazla Argonotlar içeriği için:

İlginizi Çekebilir

Söyleşi

Civan Özkanoğlu ile .artSümer'de gerçekleşen ilk kişisel sergisi "Hepimiz Biliyoruz"u konuştuk.

Duyurular

Argonotlar Almanak 2024'ün basılı olarak yayımlanması için başlattığımız destek kampanyasının detayları bağlantıda!

Söyleşi

Uluslararası Sinop Bienali’nin yaratıcı sürecinin merkezinde yer alan Hal kolektif’le, şehirle kurduğu bağlar ve katılımcı bir yaklaşımla gerçekleştirdiği projeler üzerine konuştuk.

Söyleşi

Diclekent’teki yeni mekânları vesilesiyle Merkezkaç Sanat Kolektifi’nden Uğur Orhan’la konuştuk.

© 2020

Exit mobile version