Söyleşi

Oyun başlamak üzere, lütfen sahnedeki yerlerinizi alın: Namevcut Konferans

Seyircilerin konuşmacı olduğu Namevcut Konferans’ı dramaturjik ve ekolojik açıdan yönetmeni Stefan Kaegi’yle konuştuk.

Helgard Haug, Stefan Kaegi ve Daniel Wetzel tarafından 2000 yılında kurulan Berlin merkezli tiyatro kolektifi Rimini Protokoll, kurulduğu günden itibaren güncel meseleler ve yeni gerçeklikler üzerine farklı bakış açıları ve anlatı biçimleri geliştirmek üzere çalışan bir kolektif. Geçen yıl Türkiye prömiyerini Kundura Sahne’de yapan kolektifin çalışması Namevcut Konferans Mayıs ayı boyunca yine Kundura Sahne’de gösterilecek.

Global krizler çağında sahne sanatları alanında sıklıkla ele alınan tartışmaları bünyesinde toplamayı ve başarılı şekilde sanatsal bir forma dönüştürmeyi başaran Namevcut Konferans’ta seyircinin oyunu izleyebilmesi için sahneye çıkıp “oynaması” gerekiyor. Böylelikle, konferans konuşmacılarının namevcut oluşu sorununu “bir yer değiştirmeyle” çözümlenmiş oluyor ve çeşitli sebeplerle konferansa katılamayan konuşmacıların yerini seyirciler alıyor. Oyuncu ve seyirci arasındaki keskin sınırları da tartışmaya açan bir formül bu. Seyirciler konferansta konuşma yapmak üzere sahneye çıktıkları andan itibaren konuşma metinleri kendilerine birer zarf içinde veriliyor ve yine sahnede kurulan bir teknik masa yardımıyla konuşma boyunca gerekli olacak teknik ekipman kendilerine sağlanıyor, geriye kalan şeyse direktifleri dinleyip oyunlarını oynamak. Her temsilde yenilenen bir oyun Namevcut Konferans. Oyunu sahneden deneyimlemek için kaçırılmaması gereken bir fırsat. Oyunun yönetmeni Stefan Kaegi’ye kulak veriyoruz.

Küresel kriz zamanlarında yaşıyoruz, böyle zamanlarda sanatın işlevi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Çok önemli. Özellikle de insanları bir araya getirme sanatı olarak canlı sanat türleri…

Kendinizi ve sanatsal bakış açınızı bugünün gerçekleriyle nasıl ilişkilendiriyorsunuz?

Gerçekleri çerçevelemeye ve onlara farklı sanatsal formalar üzerinden mümkün olduğunca doğrudan odaklanmaya çalışıyoruz. Bazen seyirciyi tiyatronun beraberinde getirdiği dikkatle kentsel mekânlara ve hatta kırsal alanlara bakması için tiyatrodan uzaklaştırıyoruz, bazen edebiyattan ziyade hayatları ve uzmanlıkları hakkında konuşmaları için uzmanları sahneye davet ediyoruz, bazense seyircilerin bir şeyi sadece düşünerek değil, deneyimleriyle anlamaları için etkileşime girmelerini sağlıyoruz.

“Yerel” olarak üretmek hakkında ne düşünüyorsunuz. Sizce bu politik anlamda ne söylüyor?

Uluslararası tiyatro sahnesi, işbirlikleri açısından avantajları olan bir ortak yapım ve turne döngüsü yarattı, ancak aynı zamanda ekolojik bir sorunun da parçası haline geldi. Çok fazla seyahat ediyoruz ve bazen çok fazla CO2 harcayan büyük prodüksiyonları taşıyoruz. Bu bağlamda, bazen daha az insanın seyahat ettiği ve daha fazla sorumluluğun yerel ekipler tarafından üstlenildiği, izleyicilerini daha iyi tanıyan ve onların dilini konuşan hareketli prodüksiyonlar üretmeye çalışıyoruz.

Nasıl çalışıyorsunuz? Yani merkezinde insan olmayan bir oyun sürecini kastediyorum.

Ah, oyunlarımızın merkezinde daima insanlar var. Burada insandan kasıt sadece sahnede gördüğümüz oyuncular değil.

Temple du Présent (Şimdinin Mabedi), Tekinsiz Vadi ve Namevcut Konferans… Türkiye’deki izleyiciler için de tanıdık olan bu üç oyunu, insanın merkezden kaldırılması açısından nasıl yorumluyorsunuz?

Temple du Présent’in ana kahramanının bir ahtapot olduğu doğru. Her ne kadar bazen insan perspektifinden kurtulmak istesek de yine de o perspektiften bakıyoruz, çünkü beynimizi ahtapot gibi merkezsizleştiremeyiz. Tekinsiz Vadi’de sahnede gördüğümüz ise insan görünümlü bir insansıdır ve aynı zamanda anlatacak çok insani bir hikayesi olan Alman yazar Thomas Melle’nin kopyasıdır ve yazarın sahnedeki bu kopyası bipolar bozukluktan mustarip kırılgan durumu hakkında konuşur. Namevcut Konferans‘ta ise çok farklı hikayeleri olan 9 farklı insan var sahnede.

Namevcut Konferans’ın arkasındaki ana fikir ya da imge neydi?

Biz sanatçılar olmadan seyahat edebilecek bir oyun yapmak ve seyirciyi oyuncuların yerini almaya davet etmek istedik. Bu sebeple bizimle seyahat edememek için gerçek bir nedeni olan ve yokluğu seyirciler olarak bizi ilgilendiren kişileri aramaya başladık. Yasadışı olacağı için sahnede bizimle olması mümkün olmayan bir mülteci, hareket edemeyen locked-in sendromlu bir kişi, seyahat edemeyecek kadar yaşlı bir soykırım mağduru bunlardan yalnızca birkaçı…

Seyirciler sahnede performans sergiliyorlar… Seyircilerin performansa “aktif katılımı” hakkında ne düşünüyorsunuz?

Orada olamayan karakterleri temsil ediyorlar. Orada olamayan karakterlere seyirciye mesajlarını iletebilmeleri için bedenlerini ve seslerini ödünç veriyorlar. Sanki gerekli araç ve gereçlerini verdiğimiz bir oyun oynuyorlarmış gibi. Böylece seyirciler doğaçlama yapmak zorunda kalmıyor. Yapmaları gereken şey metni, sesleri, video görüntülerini alıp keşfetmek ve temsil ettikleri kişiler için icra etmek.

Bir kavram olarak “namevcudiyeti” ekolojik düşünce açısından nasıl yorumlayabilirsiniz?

Sahnede görmediğimiz dokuz ana karakter bu meseleyi çok bireysel yollarla açıklıyorlar. Bazıları karbon ayak izlerini azaltmak için İstanbul’a seyahat etmeyerek, diğerleriyse seyirciler tarafından yeniden üretim döngüsüne girmemeyi önererek.

İzleyicilerin sahnede yaptıkları konuşmaları konferansın konseptiyle nasıl ilişkilendiriyorsunuz?

Bunu biraz gerçek bir konferanstaki gibi yapıyoruz. Her biri kendi başına duruyor ve sadece bazen aralarında köprüler kurmaya ve sonunda bir oyun haline gelen tüm konferansın dramaturjisini optimize etmeye çalışıyoruz.


Namevcut Konferans Mayıs ayı boyunca Kundura Sinema Sahne’de. Biletler passo’da!

İlginizi Çekebilir

Duyurular

Beykoz Kundura 2023-2024 sezonunu dans gösterisi, belgeseller, sanatçı konuşmaları ve çocuk atölyeleriyle kapatıyor.

Duyurular

Yafa’da Dans, Namevcut Konferans ve çocuk atölyeleri, hafta sonu Beykoz Kundura’da!

Duyurular

Argonotlar ekibi olarak baharın gelişini kutlamak için hazırladığımız sergiler ve etkinlikler seçkisi karşınızda!

Söyleşi

Kundura DocLab vesilesiyle İstanbul’a gelecek olan Rabih Mroué ile dünya ahvalini, tiyatro ve performans ilişkisini ve İstanbul’la bağını konuştuk.

© 2020

Exit mobile version