Connect with us

Hi, what are you looking for?

Argonotlar

Eleştiri

Yeni düzene doğru: Murat Germen’in Feyezan sergisi

Sergide aynaların özel bir yeri var; hem eserlerin kendilerine, onları mekân içinde algılama biçimimize dönük olarak hem de kendimize dönük sorgulamamızda bir araç olarak.

Murat Germen, Feyezan/Overflow sergisi, "Beraberlik Manzaraları" serisinden detay. Ferda Art Platform, 2020

Bu metin, Ferda Art Platform’daki Murat Germen’in Feyezan sergisini kritik etme arzusunda ve hâliyle benzer maksatlarla yazılan her metinde olduğu gibi bir dizi handikapla boğuşmak durumunda kalıyor.

Bunlardan ilki serginin geçiciliğiyle metnin kalıcılığı arasındaki çelişki. Sözgelimi elimizdeki örnekte 10 Ekim’e (2020) kadar gezilebilecek etkileyici bir sergi var. Hâlbuki sergi karşısında metin, muhtemelen çok daha uzun ömürlü olacak. Böyle bir durumda metnin eserlere ve bir bütün olarak sergiye haksızlık etme olasılığı oldukça fazla. Yazar dikkat kesilmeli! İkinci belirgin çelişki serginin, izleyici tarafından bir bütün olarak algılanması karşısında eserlerin tek başınalıklarının çoğunlukla göz ardı edilmesi. Gelgelelim onların bir kısmının kendi hayatları olacak, bu eserler farklı mecralarda başka başka şekillerde sergilenecek, koleksiyonlara girecek, bir kısmı sanat tarihimizde –umarım– sabitlenecek.

O hâlde eserlerin tekillikleri bağlamında da değerlendirmelerde bulunulmalı mı? Onların biricik var oluşları üzerine galeri mekânından, serginin içinde devindiği tarihsel/toplumsal koşullardan bağımsız bir yorum yapılmalı mı? Dahası bu mümkün mü? Tüm sergi eleştirilerinde belirebilecek bu önemli soruları bazı başka meselelerle birlikte ileriki yazılara havale edelim ve şimdilik sadece Feyezan’a odaklanalım. Çünkü bu sergi tüm dikkatimizi hak ediyor, eli yükseltelim: Bu sergiye odaklandıkça kendimize odaklanma, onu düzeltme fırsatı buluyoruz.

Ama öncelikle, Feyezan ne demek? Bu sorunun dillendirilebileceği sanırım galerinin aklına gelmiş zira basın bülteninin Türkçesinde sergi adı Feyezan/Overflow şeklinde yer alıyor; oysa İngilizcesinde sadece Overflow tercih edilmiş. Sergiyi gezen “sayın Türkçe bilen arkadaşların” ‘Feyezan’dan çıkaramazlarsa (varsayılmış) kültürel sermayelerini kullanarak ‘Overflow’dan manayı çözümlemeleri arzu ediliyor olmalı. Oysa bu yaklaşım Murat Germen’in eserlerindeki arzusuyla taban tabana zıt. Doğrusu, daha baştan böylesi bir detaya odaklanmak işgüzarlık olarak görülebilir ama “bütün parçaların toplamından daha fazla” bir şey olduğuna göre böylesi detaylarla uğraşarak bütüne müdahale etmek ancak mümkün olabilir inancındayım, tıpkı Germen gibi… Dahası itiraf etmeliyim ki ne Türkçe ne de İngilizce isim beni tam olarak ikna ediyor. Belki serginin gönlümdeki ismini işbu metinde çıkarsarım, kim bilir…

Murat Germen, Feyezan
Murat Germen, Feyezan/Overflow sergisi, “Düşünce Heykelleri” serisinden detay. Ferda Art Platform, 2020

Karşımızda oldukça etkili bir iş birliği var. Sanatçı Murat Germen, serginin küratörü Necmi Sönmez, sergi tasarımını gerçekleştiren Kerem Piker ve Ferda Art Platform’un kurucusu Ferda Dedeoğlu… (İzleyici/Okur buradaki mimar çokluğuna dikkat etsin ve metnin ilerleyen kısmındaki mimari açıklamalara müsamaha göstersin.) Belli ki bu sergi özelinde sürdürülen müzakereler olabilecek en verimli sonucu doğurmuş. Ne var ki bu, eleştiriyi kapatan bir sonuç: Çünkü insanın aklına övgüleri sıralamak dışında doğrusu pek bir şey gelmiyor. Dahası kişiyi endişe salıyor; sergi tasarımını övsek çalışmaların kendisine haksızlık yapacakmışız, çalışmalardan dem vursak küratoryal etkiyi yok sayacakmışız, küratörü ön plana çıkarsak içinde bulunduğumuz bedbin ekonomik atmosferde tüm bu maliyete göğüs geren mekânı unutacakmışız gibi… Bu denge doğrusu az yakalanır bir başarı, takdir etmek lazım.

Nihayetinde video çalışmasını dışarda bıraktığımızda karşımızda üç grup eser var. Bunlardan ilki, belli bir hacimle galeri içinde sıkıştırılmış ayrı bir mekân üreten, tersine çevrilmiş strüktürel hafiflikle izleyiciyi çağıran ve doğrusu yönlendiren Beraberlik Manzaraları serisi. Çok geniş açılı bir lens kullanarak sanırım tümü bel hizasından çekilmiş binin üzerinde insan fotoğrafından ve izleyiciye de o ‘büyük insanlık’ın birer parçası olduğunu hatırlatan aynı ebatta (yani baskıyı taşıyan pleksiler gibi 11x37cm boyutunda) hazırlanıp bütüne eklemlenmiş aynalardan oluşan bu dizi, Murat Germen’in mimarlık ve kent etiketinden sıyrılma gayreti olarak yorumlanabilir; ama kendisine kaçış yok gibi: Kerem Piker’in tasarımıyla insan odaklı bu seri, bu sefer de kendi başına müstakil mimari tasarım hâline bürünmüş. Yine de resmedilen sosyo-politik uzamsal kesit çokluğunun böylesi bir tasarımsal bütünde kendini belirgin bir akış içinde sabitlemesi ve izleyiciye şu mesajı hatırlatması mühim: De te fabula narratur! [1]

Murat Germen, Feyezan/Overflow sergisi, "Başka Tas Başka Hamam" serisinden detay. Ferda Art Platform, 2020.
Murat Germen, Feyezan/Overflow sergisi, “Başka Tas Başka Hamam” serisinden detay. Ferda Art Platform, 2020.

İkinci seri, Necmi Sönmez’in verdiği isimle Düşünce Heykelleri. Maket ile heykel arasında salınan serbest çalışmalar bunlar… Tam da bu serbestiyet onları mühim kılıyor. Bu çalışmalarda mimari görgü ile eldeki maharete ve zihindeki hünere dayalı meditatif kendiliğindenlik doğru bir denge tutturmuş. Yine de yer yer fotografik bakışın belirleyiciliğini seziyoruz. İki boyutlu bir yüzeye yakınsama veyahut da işlerin bazılarında özellikle aynaların kullanımı bunu bize hissettiriyor; iyi de oluyor. Bu heykelsilerin bazılarında ayrıca ip/bağ kullanımı tercih edilmiş: Düşünce Heykelleri’nin tümünde bu güçlü tercih keşke sürdürülseydi; çünkü ortaya çıkan form serinin eleştirel yanını kuvvetlendiriyor. Her hâlükârda sanatçının karar verme mekanizma ve süreçlerinin özgürlüğünü arzuladığı bu çalışmalarda, bu denli sert bir toplumsal muhalefet üretmesi takdire şayan.

Üçüncü ve son seri: Başka Tas Başka Hamam, ki benim bu sergide en sevdiğim örnekler de bunlar oldu. Murat Germen’in çalışmalarında tekil belgesel fotoğrafları dışarıda bıraktığımızda çoğunlukla iki çeşit sergileme eğiliminin olduğunu görüyoruz. Bunlardan ilki kolonlar ve satırlardan müteşekkil matrisler aracılığıyla izleyiciye aktarımın gerçekleştirilmesi. (Geçen yılın sonunda, bu yılın başında Pera Müzesi’ndeki Bir Yol Öyküsü projesi içinde yer alan Murat Germen’in dizisi bunu çok güzel örnekler.) Bu sunumun avantajı, parçaları ve bütünü ayrı ayrı algılamaya imkân vermesi. Ne var ki bu sunumda bütünle parçalar arasındaki ilişki rahatlıkla ölçümlenebildiği için didaktik düzlemde elde edilen kazanım karşılığında biçimden taviz vermek gerekiyor. Aslında Germen, istediğinde bu problemi (ki bu gerçekten bir problem midir, doğrusu hiç emin değilim) çeşitli şekillerde pekâlâ aşıyor. Örneğin bu sergide Bebaberlik Manzaraları’nın pencereleri andırır şekilde sıralanmış (tasarlanmış boşluklara yerleşen) fotoğrafları sunumun kendi akışkan strüktürü ve esnekliğiyle ilgili problemi bertaraf etmiş duruda. Geriye gidelim: Sanatçının 2017’deki üç boyutlu fotoğraf çalışması Kırılma ya da geçen yıl Merdiven Art Space’deki Adım Adım yerleştirmesi gibi fotoğrafın görüntüleme düzeyini boyutlandırarak anlatım imkânlarının genişletilmesi de rahatlıkla “bütün” lehine uygulanmış münferit çözümler olarak yorumlanabilir.

Matris formatının karşısında (daha doğrusu yanı başında) akıllıca (ekseriya katmanların içine) gizlenmiş, çoğu zaman başkalaştırılmış, biçim değiştirilmiş bir ızgara referans düzeni bulunuyor; ki çoğunlukla bu ikisini birbirine karıştırılır. Aradaki fark ritimle ilgilidir: Matris formatındaki yerleşimlerde ritmi seçen, belirleyen ve her adımda kontrol eden izleyicidir; zaten bu eserler her daim öncelikle Logos’a seslendikleri için, izleyicinin zihninin biçimlendirilmesi de öncelikli amaçtır. Mimarlıktan gidersek, düzenli bir referans çerçevesi olarak ızgaranın/gridin vurgusu (sanılanın ve matrisin aksine) verilere değil bütünsel toplama dönük olduğundan bu ikinci seçim (fotoğraftaki başkalaştırma tercihleriyle de birlikte pentürü de andıracak şekilde) izleyicinin Ethos’suna seslenir. Yani onun eleştirisi daha ziyade vicdanîdir… Burada ritmi kontrol eden de sanatçının tamamen kendisi olur! Bunu Başka Tas Başka Hamam serisinde de aynı şekilde deneyimliyoruz. Fotoğrafı bir nesne olarak görüp insanların gönlünü ve aklını çelmek bu iki yöntemden birinin böylesi fotoğraflarda akıllıca tercih edilmesini, zaman zaman da bir arada kullanılmasını gerektirir ve doğruyu söylemek gerekirse Murat Germen bugüne değin bunu fotoğrafta hep başarmış bir sanatçı: Zaman ve mekâna dönük bu yaklaşımın içindeki şiirsel doku, kimi zaman mimarlarımız tarafından dahi görmezden gelinirken/anlaşılmazken, Murat Germen’in sanatında bunu her daim hissediyor ve gösteriyor olması ise ayrıca önemli.

Yazıyı birazcık daha uzatma pahasına son olarak şunu söylemeliyim: Bu sergide aynaların özel bir yeri var; hem eserlerin kendilerine, onları mekân içinde algılama biçimimize dönük olarak hem de bizim kendimize dönük sorgulamamızda tanıdık bir araç olarak. Bu yüzden anlatılan sahiden bizim hikâyemiz olabilir. Çokluk içinde birliği, teklik içinde tümlüğü, tamamlanmışlığı bulmanın vaktidir. Çünkü, Dünya dönüyor dönmesine ama istikbal hiç de müspet gözükmüyor. Bu sebeple kendimize, herkese ve her şeye çeki düzen vermek, tüm bunlardaki çarpıklıkları tespit edip düzeltmek ve hatta mümkünse büsbütün yeni bir Düzen inşa etmek gerekiyor. Dixi et salvavi animam meam.


[1] Kapital’in 1. cildinin Almanca ilk basımına yazdığı önsözde Marx bu lafzı okuruna çığırır; sözün aslı Horatius’un Satirlerinde geçer: “Quid rides? Mutato nomine, de te fabula narratur.” Türkçesiyle “Neye gülüyorsun? İsimleri değiştir, anlatılan senin hikâyendir.” Serginin gönlümdeki ismini de bu vesileyle bulmuş olduk.

İlginizi Çekebilir

Kütüphane

21 Aralık 2024 tarihine kadar Bozlu Art Project Mongeri Binası’nda görülebilecek olan “İçinde Bir Bağ” sergisinin katalog metni Argonotlar Kütüphanesinde.

Kütüphane

Sibel Kırık'ın "Akt-Metabol" isimli kişisel sergisi için Emre Zeytinoğlu'nun kaleme aldığı metin Argonotlar Kütüphanesinde.

Kütüphane

Mehmet Çeper'in "Derhal" isimli kişisel sergisinin katalog metni Argonotlar Kütüphanesinde.

Duyurular

Kreşendo'nun düzenlediği "Bu Festival Bizim," 1-8 Kasım tarihleri arasında gerçekleşen birbirinden renkli konser, atölye ve konuşmalarla şehrin nabzını mutluluğun ritmiyle attırdı.