Connect with us

Ne arıyorsun?

Argonotlar

Gündem

Yeni kuir sanatçılar: Dört dörtlük

İşlerini sosyal medyadan takip edebileceğiniz dört kuir sanatçıyla kendi hikâyeleri ve sosyal medyanın sanatsal üretime etkisi ekseninde dolanan dört soruluk bir söyleşi yaptık. 

Kuir kendine sürekli yeni anlamlar, anlamını genişletebileceği yeni alanlar bulan bir kavram. Belki de bunun sebebi yüzyıllardır tanımlanamayan, tanımlanması yasaklanan, baskılanan bir pratiğe karşılık gelmesi. Yaşadığımız dönemde sosyal medyanın ifade özgürlüğüne olmasa bile ifadeleri kitlelere ulaştırmaya etkisi yadsınamaz. Kuir kavramının dolaşıma girmesi ve tartışmaya dâhil olmasında büyük katkısı var. Sanatın kuirle ve sosyal medya dediğimiz mecrayla olan çetrefil ilişkisi de sıkça gündeme geliyor. Bu ilişkiyi, üretimlerini çoğunlukla sosyal medya üzerinden paylaşan sanatçılarla irdeledik. Sanatçılar Must & Kika, Mercan Baş, İlker Artıran ve Üzüm Derin Solak’la kendi başlangıç hikâyeleri, kuir kavramının onlar için anlamı ve sanattaki karşılığı, sosyal medyanın sanatsal üretime etkisi ekseninde dolanan dört soruluk bir söyleşi yaptık. 

Sanatçılara aşağıdaki soruları sorduk:

  • Kendinizi sanat kanalıyla ifade etmeye nasıl başladınız?
  • Sizin için kuir ne anlama geliyor?
  • Kendinizi ya da işlerinizi kuir olarak tanımlıyor musunuz?
  • Sizce sosyal medya sanatsal üretimi nasıl etkiledi?

Must & Kika

Must & Kika

Must & Kika İstanbul’da yaşayan, üreten bir drag sanatçısı. Üretim yaptığı alan hem kendi bedeniyle, hem de bedenlerimizin sosyo-politik anlamlarıyla yakından alakalı. O an dönüştüğü her varlık, toplumun cinsiyet algısına atılan bir taş, cinsiyetin performatifliğine yapılan bir atıf. Çeşitli eğlence mekânlarında gerçekleştirdiği performanslarının yanı sıra, nakış kullanarak oluşturduğu erotik portrelerle de genelde domestikle özdeşleştirilen nakşı başka platformlara taşıyor.  

  • Lisansım güzel sanatlar üzerine olduğu için, sanat aracılığı ile kendimi ifade etme biçimim belki de üniversite yıllarında başladı. Ama gün geçtikçe disiplinler arası geçişler oldu, tabii ki. Bu geçişlerde gündelik olaylar, politik olaylar benim kendimi tamamlama yolculuğumu etkilediler.
  • Kuirin benim için anlamını toplumun genel algı ve normlarına itiraz etme biçimi şeklinde özetleyebiliriz.
  • Her ikisi için de cevabım evet.
  • Şu an güncel olarak tek kullandığım alan İnstagram diyebiliriz, sonsuz bir deniz gibi mübarek. Başka insanların işlerini görmek de beni çok besleyen bir durum. Ben de birilerine ilham verebiliyorsam ne âlâ ki bazen çok güzel geri dönüşler alıyorum. Dünyanın en uç köşelerinden diğer kişilerle iletişim içinde olabiliyorum. Hoş, son zamanlarda kuir görünürlüğü olan tüm sanatçılar sıkıntı yaşıyorlar. Sistematik bir şekilde hesaplarımız siliniyor, şikâyet ediliyor. Bu durum beni korkutuyor. Şöyle ki bu medya benim dükkânım gibi ve birisi benim dükkânımı haksız yere ateşe veriyor. Umudum, ileride bu platformların daha özgür ve güvenli olması yönünde.

Mercan Baş

Mercan Baş, 2017’de açtığı The Bores of Perception adlı Instagram hesabından, basit ama derin bir bakış açısıyla oluşturduğu duygu durum portrelerini paylaşıyor dünyayla. Naif figürleri, yerine göre tedirgin metinlerle birleştirdiği çizimleri ve kolajları; yaşlılık, yalnızlık, ölüm gibi kafasına takılan meseleleri yansıtarak, çeşitli hallerimizi anlatıyor bizlere. 

  • Kendimi çocukluğumdan beri öyle veya böyle resimlerimle, kolajlarımla ifade etmeye çalıştım. Sürekli pastel boyayla gezerdim veya çocukluk arkadaşımla, isimleri “ekoföt” olan toplama insan figürleri yapardık mesela. Fakat en tanımlayıcı dönüm noktası, komşunun arabasına akide şekeriyle resim çizdiğim gün olmuş olabilir. İnsan çocuksuluğunu, öfkesini, arzusunu hep bir arada ancak böyle bir kanaldan dışarı dökebiliyor sanırım. Yaşım ilerledikçe artık daha bilinçli ve istekli bir şekilde yapmaya başladım bunu, tabii. Vandalizm’i de yerine göre azalttım ☺
  • Benim için kuir hiçbir alt metne, etikete ihtiyaç duymadan, olduğun gibi olabilmek galiba. Cinsiyet yükünden kurtulmuş olmak gibi geliyor açıkçası. Tabii, ne yazık ki toplumun bizi algılayışı, çoğu zaman beyanlarımızı ya da beyansızlığımızı hiçe sayabiliyor. Kendimize ancak varoluşumuzu bas bas bağırarak karşılık bulabiliyoruz.
  • Eskiden olsa işlerimi hep “kadınlık halleriyle” tanımlardım. Hala da bu yön ağır basıyor dönem dönem. Ama herhangi bir tanımla tam olarak barışık hissetmiyorum. Beyanımı her an, her yöne esnetebilecek bir kadınım diyebilirim, sanırım. İşlerimde sıklıkla kadın motifleri kullansam da, belli bir cinsiyet kimliği veya yönelim yüklü olmaktan ziyade (kadın veya LGBTQ+), hepsi kümülatif, tekinsiz hislerimizi taşıyor diye düşünüyorum. Aslında yaşlılık, yalnızlık, geçmişe ve eşyaya bağlılık gibi meseleleri çok kafaya taktığım için; herkesi kapsayan duygular tabii ki bunlar. Ama birçok duygudaşlığı kadın ve/veya LGBTQ+’larla paylaşmayı daha kolay buluyorum elbette.
  • Oldukça iki yönlü bir etkisi var bence.Sosyal medyanın herkese kendini böylesi bir yolla ifade alanı açtığını düşünüyorum. Ama bir yandan da belki bizi birtakım üretime karşı hissizleştiriyor ya da duygularımızı yontabiliyor. Kendi adıma da bazen bir şeyi üretmeye sebep olan itkinin mi, yoksa paylaştıktan sonraki tepkinin mi daha önce geldiğini unutabiliyorum.

İlker Artıran

İlker Artıran’ın felsefeyle olan uzun süreli ilişkisi, czjned isimli sayfasındaki işlerine de yansıyor. 2018 yılından itibaren paylaştığı, çeşitli yöntemlerle oluşturduğu kolajlarıyla, sistemin dişlilerini gözler önüne seriyor. Tekrarlarla güçlenen desenleri rutinin politik yapısını sorguluyor. Kendisinin, 2014 yılında Kült Neşriyat’tan çıkan Sub Sole isimli bir de kitabı var. Sub Sole, “Kim, ötekini anlayabilir?”, “Kim, nasıl kendini kendine anlaşılabilir kılabilir? ” sorularının, bir cevaba ulaşmaya yeltenmeden sürekli tekrarlandığı bir metin.

  • Herhangi bir kanalla kendimi ifade etmeyi başarıp başarmadığımı bilmiyorum. Benim için süreç bu alan içinde bir şeyler yapabildiğimi keşfetmekle başladı. Bir şeyler üretmek kendimi ifade etmeme yetmiyor belki ama sağaltım sağlayarak istenmeyen kirlerden arınmama yardımcı oluyor. Hiçbir fonksiyonu olmasa bile bir şeyler üretmek iyidir.
  • Benim için kuirin anlamı, başkasının “sen neysen osunu” yerine, bireyin kendi “ben neysem oyumunu” koymasıdır. Kendi dışında birinin belirlediği normların ve formların genişletilmesi, değiştirilmesi ya da ortadan kaldırılmasıdır. Üstten dayatılan değil, içten keşfedilen bir benliğe sahip olmaktır. İnsanın kendine yakıştırdığını giymesidir. Gibi gibi büyük laflar.
  • Bir erkek vücudunda doğdum, bir erkek olarak ‘yetiştirildim’ ve erkeklerle ortak aptallıklarının bir kısmını paylaşıyorum. Ama kendimi tanıdıkça bu ikili ya da çoklu formların herhangi birine girmediğimi ya da girmek istemediğimi fark ettim. Kendimi kuir olarak tanımlayabilir miyim, onu da bilmiyorum. Ben neysem oyum. Ne olduğumu ve ne olmadığımı anlamaya çalışıyorum. Başkalarının kavramlarıyla nitelenmek hoşuma gitmiyor. Yaptığım şeyler için de böyle düşünüyorum sanırım.
  • Sosyal medya insanların işlerini başka insanlara ulaştırabilmesini kolaylaştırdı, başka sanatçıların işleriyle karşılaşma olasılıkları arttı. Ayrıca ülke sınırları gibi soyut şeyleri de bu konuda tedavülden kaldırıp, dünya çapındaki bir kitleye ulaşabilmelerini sağladı. Tabii, bu ulaşım kolaylığı fikir ve eser hırsızlığı olasılığını da benzer bir şekilde artırdı. Ayrıca insanları ve yaptıkları işleri, takipçi ve beğeni sayısı gibi bazı niceliksel birimlere indirgeme tehlikesi olduğunu da düşünüyorum. Ama nicelikler üzerinden kıyaslamak, kıyaslanmak zaten hep olan bir şeydi. Bunların sanat adına yakışmayacak hareketler olduğunu düşünüyorum.

Üzüm Derin Solak

Üzüm Derin Solak

Üzüm, kuir eğlence hayatına aşina olanların ezbere bildikleri bir isim. Kuirlerin kendi eğlence kültürlerini yaşadıkları ve yaşattıkları öncü mekânların işletmecisi olarak tanıyoruz onu. Kendilerini güvende hissedemedikleri bir ülkede, onlara böyle güvenli eğlence alanları açabilen kapsayıcı gözlerini, pandemi döneminde işinden olmasıyla birlikte objektifin arkasında da kullanmaya başladı. Genelde sertliğiyle bilinen gece hayatının o sertlikten azade öznelerini, yumuşak karınlarıyla birlikte fotoğrafladığı işlerini uzumphoto adlı sayfasında paylaşıyor.

Çocukluk yıllarımdan itibaren sanatın çeşitli dallarına hep bir merakım oldu. Kendimi daha fazla ifade edebilmenin yollarını hep aradım. Bu zaman zaman müzik, zaman zaman resim oldu. Ya da bazen yazıyla kendimi ifade etmeye çalıştım. Kendimi sanatla ifade etmemin alt yapısında sosyo-psikolojik analizler olabileceğini düşünüyorum. Yani sadece bir yetenek olabileceği gibi, bu yetenekle beraber buluşan bir ihtiyaç hali de var. Dolayısıyla bu cevabı geniş bir soru bence. Tek bir yer ve zaman olabileceğini pek düşünmüyorum ama daha somut ve üretimlerimi paylaştığım bir yerden, güncel olarak cevaplamam gerekirse ergenliğimden itibaren gelişen fotoğraf tutkumun tüm sıkışmış yaşamında son yıllarda biraz nefes alabilmek için kendime özel bir alan yaratmak isteğiyle başladı diyebilirim. Özellikle pandemi süreciyle çok keskin bir başlangıç oldu benim için. Bir yandan hayatımda bir sürü şey kaybettim, hayatımı kazandığım mesleğimi yapamaz hale geldim. Birçok insan gibi maddi, manevi zor bir süreç olsa da öte yandan meslek hayatımın koşullarından dolayı sosyal hayatta yapamadığım pek çok şeyi, özellikle fotoğrafa dair olan kısmını yaratabilme fırsatını buldum.

  • Kuir tarihi oldukça uzun olan bir konu. Her ne kadar bunu ülke koşullarında, özellikle son yıllarda cinsiyet halleri ve politikaları üzerinden konuşsak da bence normun, geleneksel toplumsallığın, kapital yaşam sistemlerinin baskıya dönüşen tüm hallerine karşı, çeşitli yerlere oturtabileceğimiz bir refleks kuir. Bireysel olarak cevabım da tabii ki trans deneyime sahip bir kadın olarak yaşadığım coğrafyadaki varoluş mücadelemle edindiğim tüm hayat tecrübelerimin özeti bir yandan. Aynı refleks beni bu anlamda, bu varoluştaki bir özneye dönüştürüyor. Kimileri tarafından bir kimliksizleşme gibi yorumlansa da hayır, kimlikleri yok etmiyor. Bir alan açıyor ona, bir kimlik de veriyor. Kimliksizleşen şey bu süreçlerdeki bir nevi öz yaşama halinin, bir tavır koyarak, zaman zaman öz savunarak baskılayanları dönüştürmesi. Dolayısıyla kuir benim açımdan yaşam sınırlarını koruyabilmenin, inşa edebilmenin bir yol haritası da. Tüm bu deneyim, konu ve kimliklere göre değişkenlik kazanabilir ama pratik olarak böyle bir formülasyonu olduğunu düşünüyorum.
  • Kuir bir kadınım ama soruya şöyle cevap vermek istiyorum: Kuir perspektifli sanat, üretimi acısından bakarsak kuir bir iş ya da sanat olmasının yanı sıra; hangi dalda olursa olsun sanat üreten insanların sosyolojik bağlamda kimlik (cinsiyet kimlikleri, yönelim çeşitlilikleri), kültür, sınıf, etnik köken, aidiyet dinamikleri vs. gibi açılardan, hangi erişim standartlarında, nasıl iş çıkarabildikleriyle de ilişkili. Ben fotoğraflarımda kendi penceremden hayata dair bir sürü şeye değinmek istiyorum. Sadece kuir özneleri ve yaşam alanlarından kesitleri çekmiş olmam, tek başına bu işi ya da fotoğrafları kuir, beni kuir sanatçı kılmıyor. Sırf bu yöntemlerle üretilmiş işlerin de kuir işler olduğunu düşünmüyorum. Esasında sanatçıyım da demiyorum. Ortalama bir sanat disiplini ve perspektifiyle bir takım eserler üretip yol almıyorum. Muhteşem fotoğraflar çekiyorum gibi bir iddiam olmadığı gibi bence yaptığım işlerin, çektiğim fotoğrafların kuir olma biçimi benimle de ilgili. Bugün güncel olarak fotoğraf çeken, arşiv üreten, açık kimlikli, görünür, trans deneyime sahip bir kadın olarak aynı zamanda yaşamımın pek çok tarafından alıntılarla; özellikle kuir bir özne olarak içerden bir gözle fotoğraf çekmekle beraber, çoğunlukla hem sektörel hem kolektif anlamda cis-heteronormatif erkek gözüyle anlatılan, belgelenen, estetize edilen Türkiye fotoğraf tarihinde ilklerden biri olarak, trans kadın fotoğrafçı çentiğini de atmış oluyorum. Politik bağlamda içinin dolduğu yerlerden birisi burası: Özneleşmek. Kimliklerin, nesnelerin, araçların yer değiştirmesi ve dönüştürmesi. Dolayısıyla kuir dediğimiz şey, tüm sistemin tarihiyle çok ilgili. Üretilen işlere yansıması ve o işin kuir bir iş olması çok olası ki böyle bir açıdan bakarsak sanat biraz da kuir.
  • Sosyal medya artık günümüz çağının bir gerçeği. Bundan daha da fazlası olacak ki yeni dijital çağ daha fazla seçeneği bizlere sunacak. Sosyal medyanın gelişimi ve entegrasyonuyla ilgili etik tartışmaları yapabiliriz elbette ki, zaten yapılıyor bunlar. Ama soruya istinaden bence sanat üretimini olumlu olarak etkiledi. Yaşam pratiklerimizde her şey bir devinim halinde. Sanat, bilim ve teknoloji ile iç içe geçişken ve akışkan bir halde yol alıyor. Her yüzyılın bir devrimi ve gelişimi var. İnsanlık tarihi ve buna paralel sanat tarihi açısından da alternatif olarak günümüz iletişim biçimi sosyal medya. Kapital dünya içinde her zaman ulaşılmazlıklar ve zorluklar olacak ama güncel olarak şunu söyleyebilirim ki sosyal medya sanatın ve sanatçıların daha görünür ve süreci hızlandırarak özellikle üretimlerin daha ulaşılabilir olmasını sağladı. Bugün dünyanın dört bir yanından sanatçıyı ve ürettikleri işleri, sergilendikleri yerlere gidemesek de görebiliyor; gerek sanatçının kendisi, gerekse işleriyle ilgili ihtiyacımız olan, istediğimiz bilgilere ulaşabiliyoruz. Sosyal medya kullanmasam, çektiğim fotoğraflar bir arşiv olarak, sadece hard diskimde kalacaktı belki de. Sanat kolektiflerinin içinde aktif olarak bulunmadığım gibi, uzun vadede erişim hakları kısıtlı, azınlık guruplardan biri olarak ürettiğim, diğer zamanlarda üretebileceğim işleri sunmak için bir platform yüksek ihtimalle olmayacaktı. Ama bugün fotoğrafla ilgili bir sürü fotoğrafçı, alan ve platformlarla iletişim kurabiliyorum. Sosyal medyanın dünyaya açılan bir kapı olabileceği gerçeğini görmeliyiz.

İlginizi Çekebilir

Söyleşi

Civan Özkanoğlu ile .artSümer'de gerçekleşen ilk kişisel sergisi "Hepimiz Biliyoruz"u konuştuk.

Duyurular

Argonotlar Almanak 2024'ün basılı olarak yayımlanması için başlattığımız destek kampanyasının detayları bağlantıda!

Söyleşi

Uluslararası Sinop Bienali’nin yaratıcı sürecinin merkezinde yer alan Hal kolektif’le, şehirle kurduğu bağlar ve katılımcı bir yaklaşımla gerçekleştirdiği projeler üzerine konuştuk.

Söyleşi

Diclekent’teki yeni mekânları vesilesiyle Merkezkaç Sanat Kolektifi’nden Uğur Orhan’la konuştuk.