Araştırmaya dayalı, mimariden esinlenen yerleştirme ve heykelsi nesneler üzerine gerçekleştirdiği çalışmalarıyla tanınan Kyoto merkezli çağdaş sanatçı Yuta Nakamura, Atatürk’ün Katafalkı: Bir Diğer Ütopik Mimari Örneği mi? isimli işiyle 17. İstanbul Bienali’nin katılımcılarından biri oldu. Nakamura’nın Barın Han’da görülebilen bu işi, Türkiye ile Japonya’nın modernleşme süreçlerini karşılaştıran, her iki ülkenin bu süreçte ne tür ortak ve ayrıksı kültürel kodlar üzerinden hareket ettiği üzerinde duran bir çalışma olarak değerlendirilebilir.
Araştırmanın merkezinde ise Nazizm’den kaçarak önce Japonya’ya, ardından Türkiye’ye gelen Alman mimar Bruno Taut yer alıyor. Taut aynı zamanda Atatürk’ün Etnografya Müzesi’ne götürülürkenki katafalkını, yani naaşının yerleştirildiği platformu tasarlar. Emin Barın’ın Anıtkabir’in kitabelerini yazan kişi olduğunu da not edersek Nakamura’nın araştırmasının Barın Han’da yer alması ayrı bir önem kazanıyor.
Yuta Nakamura ile 17. İstanbul Bienali kapsamında Barın Han’da görülebilen Atatürk’ün Katafalkı: Bir Diğer Ütopik Mimari Örneği mi? başlıklı işi, bu çalışmasını ortaya koyarkenki araştırma süreci ve projenin merkezinde yer alan Alman mimar Bruno Taut üzerine konuştuk.
Ağırlıklı olarak araştırmaya dayalı, mimariden esinlenen yerleştirme ve heykelsi nesneler üzerinde çalışan bir sanatçısınız. Yeni çalışmanız Atatürk’ün Katafalkı, İstanbul Bienali kapsamında Barın Han’da sergileniyor. Bu çalışmanızda özellikle Türkiye ile Japonya’nın modernizasyon süreçlerini bir arada tahayyül ediyorsunuz. Öncelikle bu konuya nasıl çalıştınız? Proje için nasıl bir araştırma süreci geçirdiniz?
Son altı yıldır Bruno Taut’un Japonya’daki çalışmaları üzerine çeşitli araştırmalar yapıyorum. 1933’ten 1936’ya kadar Japonya’da kalan Taut, 1936’da Türkiye’ye taşındı ve 1938’e kadar burada çalışmalarını sürdürdü; aynı yılın sonunda da vefat etti. Bu nedenle onun mimarlığa bakışı/yaklaşımı sadece Batı’daki değil, Japonya ve Türkiye’deki deneyimlerle de gelişti. Atatürk’ün Katafalkı’nın tam da bu nedenle modern mimariye dair farklı bir bakış açısının somutlaşmış hâli olarak yaklaşıyor, buna inanıyorum.
Atatürk’ün Katafalkı Türkiye’de dini mimari tarzından ayrılan modern bir mimari olarak kabul edilebilir. Bununla birlikte, yapıyı taze bitkilerle kaplama tekniğinin izleri 20. yüzyılın başlarında gelişen Japon “yeşil kemer”inde de (green arch) bulunabilir. Ben de bu araştırmamla katafalkın bu tür detayları üzerinden Taut’un modern mimariye özgün bakış açısına dair somut bir eser çıkartmaya çalıştım.
Türkiye ve Japonya, modernizasyon süreçleri itibariyle belirli noktalarda paralel gelişmeler sergileyen iki ülke. Özellikle 19. ve 20. yüzyıllar bu süreçte ön plana çıkan tarihsel gelişmeleri içerisinde barındırır. Bu iki ülkenin modernizasyon süreçleri arasında siz ne tür ortaklıklar gözlemlediniz?
Özellikle 19. yüzyıldan sonra gelişen Japon modernleşmesi, Batı’nın modernleşme sürecini olduğu gibi takip etmiyordu. Tüm bu süreçte ana sorun, geleneksel Japon yaşam tarzının Batı’nınkiyle nasıl birleştirileceğiyle ilgiliydi. Japonya’da Taut’un mimari ve endüstriyel sanat üzerine yaptığı açıklamalar da bu bakış açısıyla gelişmiştir. Bu süreçte Japonya’da da görülen söz konusu dalgalı modernleşmenin izlerinin Türk mimarisinde de bulunabileceğini düşünüyorum. Bir süredir üzerinde çalıştığım bu sunumda 1938’de Türkiye’de satılan yapı taşlarıyla gerçekleştirilen benzer bir yaklaşım bulabilirsiniz. Bu yapı taşları, 20. yüzyılın başlarında Almanya’da piyasaya sürülen yapı taşlarının tasarımıyla tamamen benzer bir tasarıma sahip. Türk çocukları bu tür oyuncaklarla kubbe gibi geleneksel bir yapıyı nasıl inşa ettiler?
Atatürk’ün Katafalkı’nda nasıl bir “ütopik mimari” düşüncesi sorgulanır? Bu ütopik mimarinin kaynakları nelerdir?
Ekranımın korelasyon tablosu, Taut’un tasarladığı mimarilerin ikonografi açısından benzerliğini açıkça gösteriyor. Söz gelimi Taut’un ütopik mimarisini içeren “Die Auflösung der Städte, 1920”deki bir dizi işte yer alan kulelerin çizimleriyle Atatürk’ün Katafalkı arasında benzer bir tasarım bulabilirsiniz. Ben de bu tür çoklu bağıntılar bularak/geliştirerek Taut’un kastettiği “ütopik mimariyi” duvara resmetmeye çalıştım.
Çalışmanız kapsamında Alman mimar Bruno Taut Nazizm’den kaçarak önce Japonya’ya, ardından Türkiye’ye geliyor. Kendisi hem Türkiye’de geliştirdiği mimari anlayış, hem de Atatürk’ün Etnografya Müzesi’ne götürülerkenki katafalkını tasarlayan kişi olmasıyla önemli bir kişilik. Atatürk’ün Katafalkı’nda ve araştırma sürecinde Taut, size nasıl bir yol gösterdi? Bruno Taut ile nasıl bir diyalog/etkileşim geliştirdiniz?
Taut ile ağırlıklı olarak yazdığı kitaplar vesilesiyle bir “diyalog” geliştirdiğimi söyleyebilirim. Özellikle Mimarî Bilgisi, 1938’in Japoncaya çevrilmesi bana birçok fikir verdi.
Türkiye’de kaldığım son gün İstanbul banliyösünde bir mezarlık ziyaret ettim. Bana öyle geliyor ki, Taut’un yaptığı tüm öteki işleri bir kenara bırakırsak onun sadece Müslümanların gömülmesine izin verilen bir mezarlıkta yatıyor olması dahi kendisinin bu ülkede üstlendiği işin/misyonun ne derece karmaşık olduğunu bize anlatan özel bir durum olarak görülebilir.
Eseriniz, Anıtkabir’in kitabelerini yazan hattat Emin Barın’ın sahibi olduğu Barın Han’da sergileniyor. Son olarak eserin sergilendiği mekân ve Barın Han üzerine neler söylersiniz?
Sunumumu/işimi Barın Han’da gerçekleştirerek çok katmanlı bakış açıları geliştirebildim. Atatürk üzerinden Emin Barın ve Bruno Taut ile olan etkileşimimin yanı sıra, Danarto dkk, Endonezya ve Barın Han’ı yöneten Emir Barın’la geliştirdiğim, üzerinde durduğum diyalog bana birçok yeni fikir verdi. Dolayısıyla bundan sonraki süreç için de bu tür birden fazla alanı birbirine bağlayan araştırmalara devam etmeye hazır olduğumu söyleyebilirim.
Bu yazıyı beğendiniz mi?
Argonotlar Telif Kumbarası desteğinizi bekliyor!
Çok sesli ve bağımsız güncel sanat yayını Argonotlar, 2025 yılı yazar telifleri için okurlarını desteğe çağırıyor.
Siz de kampanyaya tek seferlik 750₺, 1000₺ ve 2000₺ olmak üzere üç farklı kategoriden sizin için en uygun olanını seçerek destek olabilirsiniz.