Connect with us

Ne arıyorsun?

Argonotlar

Eleştiri

Zihinde bir bulanma: Yazı nerede?

Berkay Tuncay, “Clicktrance” sergisinde internet aracılığıyla yazının dönüşümüne, bu dönüşümün yazının tarihi ve insan algısındaki etkilerine odaklanıyor.

Berkay Tuncay, Yazının Öyküsü ASMR, 5 kanallı video, ses, 55', 2024

Berkay Tuncay internet, onunla ilişkimiz ve hayatımızın tam orta yerinde duran bu ilişkinin algımızı nasıl şekillendirdiği üzerine deneylerine yeni sergisi “Clicktrance” ile devam ediyor. Tuncay’ın işlerindeki bu tutarlı ve yaratıcı sürecin izini 2020’de yine SANATORIUM’da “İnsan Tuhaf, Ne Hoyrat, Ne Şaheser ve Nasıl İlkel Hayret” başlıklı sergisinde de görmüştük. Bu sergide sanatçı, modern insanın geçmişle bugünü arasında kurduğu çelişkili bağları ve popüler kültürün getirdiği ilkel-modern karmaşayı inceliyordu. Sanatçı, mağara resimlerinin yapımında da kullanılan Tempera tekniğiyle[1] sergi mekânının duvarlarına uyguladığı To-Do List: Nothing (Yapılacaklar Listesi: Hiçbir Şey) ve Nobody Cares (Kimsenin Umrunda Değil) adlı işlerinde internette dolaşan meme’leri birer anıta dönüştürüyordu. Sanatçının sözleriyle bu “internet hakkında bir sergi”ydi. “Clicktrance” ise Tuncay’ın “internetle olan ilişkimize” odaklanarak ürettiği eserlerini bir araya getiriyor. Bir önceki sergide “yazı”, hâlâ meme’ler aracılığıyla da olsa ana işlevi olan “mesaj verme”yi sürdürürken “Clicktrance” yazının bu işlevini neredeyse görmezden geliyor. Bildiğimiz anlamıyla “yazı” yerini klavyede dolaşan ellere, piktogramlara, iz ve lekelere, kâğıdın içine işlemiş ve okunamaz hale gelmiş şiirlere bırakıyor. Click (tıklama) ve trance (transa geçme) kelimelerinin bir araya gelmesiyle oluşan “Clicktrance” başlığıyla sanatçı, internet deneyimini bu iki eylem arasında bir noktada konumlandırıyor. Sanatçı bu serginin üretim süreci boyunca atölyesinde geçirdiği zaman ile web sayfaları ve platformlar arasında gezinirken etkileşimden yorgun düşme hali arasındaki benzerlikten yola çıkarak yazının soyutlanmasına dair araştırmalara odaklanıyor.

Yazının Öyküsü ASMR, 5 kanallı video, ses, 55′ 19”, 2024, Fotoğraflar: Zeynep Fırat

“Clicktrance” sergisinin galeri mekânında yarattığı atmosfer, internette saatler geçirdikten sonra yaşanan zihin bulanmasına karşılık gelebilecek bir deneyim sunuyor. İnsanı rahatlatması beklenen ASMR[2] tekniğiyle hazırlanmış, beş ayrı videodan çıkan klavye sesleri, bırakın rahatlatmayı zihnimizin daha da uyarılmasına sebep oluyor. Galeriye girerken izleyiciyi galeri vitrinini kaplayan, bilgisayar ekranında görmeye alışık olduğumuz haliyle e-posta sayfasının arayüzü karşılıyor. Yazıların olması gereken yerlerde, sanatçının Instagram biyografilerindeki sembol ve şekilleri metin benzeri yapılar haline getirerek oluşturduğu lekeleri görüyoruz. Bu görüntü metni anlamdan uzaklaştırırken izleyiciye dilin biçimsel bir oyun olabileceğini de düşündürüyor. Bu yazıları okumak mümkün olmasa da tüm bu şekiller, bana cevaplamam gereken mailleri hatırlatmaya yetiyor. E-posta kutusunun soyut bir temsilini sunan Gelen Kutusu [Inbox] adlı bu iş, metnin internette anlamsızlaşmasını ve ekran karşısında geçirilen zaman ile bu bilgi bombardımanının insan algısında meydana getirdiği bulanıklığı sembolize edecek şekilde metni lekeye dönüştürüyor ve dilin internet üzerinden işlevsizleşen yönlerine dikkat çekiyor. Galerinin iç duvarında bu eserle sırt sırta duran Pasif Agresif Şiirler (Yırtılmış) [Passive Aggressive Poems (Torn)], sanatçının kendi ürettiği kâğıtların içine işlenmiş durumda. Bu şiirler o kadar pasif agresif ki, tam olarak ne söylediklerine dair fikir sahibi olmak mümkün değil. Üstelik onları okunmaz yapan şey sadece kâğıdın içine geçmiş olmaları da değil, bu şiirler de aslında var olmayan bir dille yazılmışlar. Durum böyle olunca zaten okunamayan bir yazının, silinmiş ya da bozulmuş olması neyi değiştirir?

Pasif Agresif Şiirler (Yırtılmış), Serigrafi, el yapımı kağıt, 2024

“Clicktrance” sergisi mekânın orta yerinde konumlanmış olan Yazının Öyküsü ASMR [The Story of Writing ASMR] başlıklı 5 kanallı video etrafında kurgulanmış. Yazı bu videolarda da bir iletişim aracı olmaktan çıkıp bir malzemeye, bir nesneye, hatta bir deneyime dönüşüyor; fiziksel sınırlarından koparılıp yeni bir estetik bağlama oturtuluyor. Böylece Tuncay, dilin anlamı ve dijital dünyanın sunduğu sonsuz kaydırma ve tıklama döngüleriyle kurduğumuz hipnotik ilişkiye, bu döngüler içinde kaybolan dikkat ve berraklığı merkeze alarak yazının dönüşümüne tanıklık etmemizi sağlıyor. Sanatçının Instagram ve Youtube’da ASMR[3] videoları yayınlayan bir içerik üreticisiyle işbirliği yaparak oluşturduğu bu videolarda The Story of Writing[4] (1932) adlı kitabın yeniden yazılma eylemine tanıklık ediyoruz. Videonun temelinde, yazının tarihini anlatan bir kitabı ASMR formuna dönüştürme düşüncesi yatıyor. Piktografik yazıdan hece yazısına geçiş ve yazının evrimine, bugün yazının ve yazma eyleminin nasıl tarif edilebileceğine dair önermeler sunan bu işte, yazı yazan eller ve klavyeden çıkan sesler aracılığıyla yazma eyleminin zaman içinde, dijitalleşmenin etkisiyle dönüşümüne dikkat çekiliyor. Bir önceki cümledeki “yazı yazan eller”in zihnimizdeki karşılığı olan imgenin, kalem tutan ellere değil de klavyede gezinen parmaklara karşılık gelmesi tam olarak bu dönüşümün sonucu. Bu bir yazma eylemi ama yazının kendisi nerede? Tuncay’ın metni göstermeden, sadece yazma eyleminin kendisi ve çıkardığı seslerle bir anlatı kurma tercihi, klavye seslerinin ritmik tekrarlarıyla bir yandan da dikkat dağıtıcı internet kültürüne ve her an dikkat dağınıklığıyla mücadele ettiğimiz bu hipnotik zaman dilimine göndermede bulunuyor. Yazının tarihini anlatan kamuya mal olmuş bir kitabın, yayımlanmasından neredeyse yüz yıl sonra bir ASMR videosuna dönüşerek tarihte yerini alması, yazıyla ilişkimizi daha kaotik bir alana çekerek izleyicinin sergi deneyimini sekmeler arasında kaybolduğumuz o yalnız ve uzun saatlere yakınlaştırıyor.

Sergide anlamlı ve okunabilir bir yazıyla doğrudan karşılaştığımız tek iş olan Tanımlayıcı Seslerden Şiirler [Poems from Descriptive Noise], gündüzleri bir şirkette yazılım mühendisi, geceleri ise hacktivist[5] olan ana karakterin merkezde yer aldığı Mr. Robot dizisinin tanımlayıcı altyazılarını kullanarak oluşturulmuş bir şiir çalışması. Sanatçı, dizinin diyaloglarını çıkararak geriye sadece parantez içindeki tanımlayıcı sesleri bırakıyor ve bu sesleri bir dizi deneysel şiire dönüştürüyor. Tuncay bu kitapta internetin kaotik seslerini bir araya getirerek bu kaosu şiirsel bir yapıya dönüştürüyor ve izleyiciyi internetin diline ve seslerine dair yeni bir bakış açısına davet ediyor.

Poems From Descriptive Noise [Tanımlayıcı Seslerden Şiirler], Yayın, İlk baskı, 500 kopya, 2024

Sergide çok dikkatli bir şekilde bakarsak anlamlı bir metne dönüşebilecek, kopyala yapıştır yapmadan adını yazmanın pek mümkün olmadığı iki iş daha var: VIRTUALFOGGINESSFEEDHYPNOSISCONTENT ve DOOMSCROLLINGDATAGLUTSCROLLFATIGUECLICKTRANCETECHNOSLOTHBROWSERCOMA. Alüminyumdan, CNC kesim yöntemiyle yapılmış bu iki eser, günümüzün dijital görsel dilini doğrudan yansıtmasıyla tarihin belirli bir anından sunulan bir kesit olarak yerini alıyor.

Sanatçının internet ve dil ile kurduğu ilişki, dijital kültürün metinlerini, semboller ve glifler üzerinden nasıl yeniden yapılandırdığına dair bir arayışı da ortaya koyuyor. Sanatçı orijinal olana değil otantik olana yönelirken, dijital dünyada her gün yeniden üretilen metin, imaj ve sesler yeni bir kimlik kazanırken izleyiciyi hem geçmiş hem de geleceğin diline dair bir sorgulamaya da itiyor.

Berkay Tuncay’ın daha önceki sergilerinde ve “Clicktrance”ta sergilediği bir diğer yaklaşım da sanatın erişilebilirliği üzerine de soru sorması. Tuncay, sergilerinde izleyiciye sunduğu pinler, posterler gibi küçük, taşınabilir objelerle sanatı fiziksel dünyada da dolaşıma açıyor. Bu strateji, bir yandan anların ve deneyimlerin uçuculuğunu vurgularken diğer yandan internet üzerindeki bilginin hızlı ve geniş çapta yayılması gibi, sanat eserlerinin de izleyicinin hayatına dokunan bir şekilde var olmasını sağlıyor. Böylece, sanatçının yapıtları internetin sonsuz bilgi döngüsüyle benzer bir şekilde fiziksel dünyada da bir etkileşim alanı yaratıyor. Bu yaklaşım, günümüz dijital çağında, kalıcılığı ve erişilebilirliği bir araya getirmenin bir yolu olarak öne çıkıyor.


[1] Tempera, tutkallı su ile kömürün, çoğu zaman yumurtanın akıyla karıştırılması suretiyle elde edilen boyanın üfürme ve tükürme tekniğiyle duvara püskürtülmesiyle oluşan bir boyama yöntemi. Sanatçının bir önceki sergisinin yapım sürecini ve bu tekniği kullanarak yaptığı eserleri SANATORIUM’un YouTube kanalından izlemek mümkün. https://www.youtube.com/watch?v=RL6eeFmdKsE&ab_channel=SANATORIUM

[2] ASMR (Autonomous Sensory Meridian Response) Otonom Duyusal Meridyen Tepkisi

[3] ASMR (Autonomous Sensory Meridian Response) yani Otonom Duyusal Meridyen Tepkisi, endorfin salgılayıcı, rahatlatıcı etkiye sahip bir ses türü. Bu tarz videolar daha çok uyumak veya rahatlamak için dinlenir.

[4] THE STORY OF WRITING, Parker, Bertha M., Washington: American Council on Education, 1932. Kitap kamu malı durumundadır.

[5] Hacktivizm, “hack” ve “aktivizm” kelimelerinin birleşiminden türetilmiş bir terim. Dijital araçlar ve bilgisayar korsanlığı yöntemleri kullanarak politik veya sosyal bir amacı desteklemek için gerçekleştirilen eylemlere denir.

İlginizi Çekebilir

Duyurular

Argonotlar Almanak 2024'ün basılı olarak yayımlanması için başlattığımız destek kampanyasının detayları bağlantıda!

Eleştiri

İnci Furni'nin Ferda Art Platform'da gerçekleşen "Daire" sergisi üzerine

Eleştiri

Galerist’te yer alan “Distilled From Scattered Blue” sergisi vesilesiyle mavinin yolculuğu, potansiyeli ve çağrışımları üzerine…

Kütüphane

Mehmet Çeper'in "Derhal" isimli kişisel sergisinin katalog metni Argonotlar Kütüphanesinde.