Connect with us

Ne arıyorsun?

Argonotlar

Söyleşi

Andreas Georgiadis ile “Geri Dön” üzerine

Andreas Georgiadis’in Yunan şair Kavafis’in dizelerinden yola çıkan işlerini konuştuk.

Days of 1909, 2019-2022, Kağıt üzerine mürekkep

Andreas Georgiadis, Istanbul Concept Gallery’deki ikinci kişisel sergisi “Geri Dön”de Yunan şair Konstantinos Kavafis’in dizelerinden yola çıkıyor. Georgiadis, kendi sanat anlayışıyla Kavafis’in şiiri arasında kurduğu bağlarla ortaya edebiyat ile resim arasında gidip gelen, sınırları giderek genişleyen bir dünya çıkarıyor.

Sergisinde yer alan tüm işlerini kâğıt üzerine mürekkeple üreten sanatçı; Kavafis’in ayak izlerini taşıyarak önce İskenderiye’ye, ardından İstanbul’a doğru genişleyen geniş bir hatta eserlerini gün yüzüne çıkarıyor. Kimi zaman Kavafis’in bir mısrasından, kimi zaman bir şiirinde işlediği hayali bir karakter veya figürden yola çıkan sanatçı, nihayetinde kendi imgelemiyle Kavafis’in şiir evreninin kesişim noktalarından hareket ediyor. Andreas Georgiadis ile sanat pratiği ve Kavafis’le kurduğu diyalog üzerine konuştuk.

George Rorris’ten resim, Atina’daki Grafik Sanatlar ve Sanatsal Çalışmalar Okulunda grafik tasarım ve Fransa, Orleans’da illüstrasyon eğitimi aldınız. Tıpkı Kavafis gibi türlü nedenlerle birçok farklı ülke ve şehirde bulunmuş, farklı disiplinlerde eğitim almış bir sanatçısınız. Öncelikle söz konusu bu eğitimler, ülke ve şehirler sizi nasıl besledi? Kendi sanat pratiğinizi bulma yolunda size ne tür bir katkı sundu?

Şahsen, eğitime daha bütüncül bir yaklaşım getiren Rönesans tarzı uygulamaya büyük bir inancım var. Kendi yöntemlerimle birbirinden farklı pek çok şey öğrendim, bu da arzu ettiğim şeye daha kolay odaklanmama yardımcı oldu. Ayrıca çok seyahat ettim. Hayatımdaki en büyük servetim arkadaşlarım ve yaptığım geziler. Bakış açımı yenilemek için seyahat etmekten daha iyi bir yol düşünemiyorum.

Andreas Georgiadis

Bugüne kadar Yunanistan dahil birçok ülkede 13 kişisel sergi açtınız. Bu noktada yeni kişisel serginize giden yolda İstanbul, sizin için nasıl bir durak oldu?

Bu şehirle çok derin duygusal bağlarım var. Bu sergim İstanbul’da üçüncü, Istanbul Concept Gallery’deki ise ikinci kişisel sergim. Istanbul Concept’in ruhu olan, aynı zamanda benim yakın arkadaşım ve parlak işbirlikçim Işık Gençoğlu’nun davetini memnuniyetle kabul ettiğim için bu eserlerim şimdi burada sergileniyor. Kendisi, harika bir insan olmasının yanı sıra işime duyduğu inanç ve hayranlıkla bana her zaman son derece profesyonelce ideal sunum koşullarını sağlıyor. Bu da beni çok mutlu eden önemli bir etken. Ayrıca, sergimi ithaf ettiğim şair Kavafis’in atalarının doğum yeri olan bu şehirle kendi ilişkisini de gözden kaçırmayalım tabii.

O zaman Kavafis’ten devam edelim. Kavafis’in şiiri sizi neden ve nasıl bu denli etkiledi?

Kavafis benim kesinlikle favori şairim, onu gençliğimden beri okuyorum ve şiirleriyle büyüyorum. O da benim gibi eşcinsel. Bize diğer değerli şeylerin yanı sıra homoerotik konuşmanın harika örneklerini bıraktı. Bu çalışmalarımda bunları biraz da olsa hayata geçirebilmeyi çok isterdim. Ayrıca onun yaşadığı dönem ve tıpkı İstanbul, Venedik, Antakya gibi efsanevi bir şehir olan İskenderiye beni büyülüyor. Bu iki unsur, resimlerimi coğrafi olarak yerleştirmem konusunda bana uygun sahneyi sağlayanlardır.

Bir sanatçı olarak başka bir sanatçıdan yola çıkmak, ondan ilham alarak iş üretmek nasıl bir anlam taşır?

Görsel çalışmalarım şiir ve edebiyatla, bazen doğrudan, bazen dolaylı olarak ama sürekli bir diyalog halindedir. Şiir ve edebiyat, sanatımda hep güçlü ve baskın olmuştur. Her zaman edebiyattan ilham aldım, bu yüzden hep tanıdık bir zeminde başlıyorum çalışmaya. Ama inanın bana, bu sadece kalkış noktasından başka bir şey değil. Sonra kendimi iç pusulama çekilmeye bırakıyorum; büyük korkularımla yüzleşmeye, cevaplanmamış sorularımı tartmaya, içime bakmaya… Ve yol boyunca ne kadar cesaret gösterirsem yapacağım yolculuk da o kadar güzelleşiyor. Ortaya çıkacak eser, bu yolculuğun sadece günlüğü olacaktır.

Serginin dünya prömiyeri geçtiğimiz yıl Atina’daki Gennadius Kütüphanesi’nde yapılmıştı. Serginin Atina ve İstanbul ayakları arasında ne tür bir ilişki, ortaklık ve fark var? Atina’dan İstanbul’a hikâye nasıl gelişti, uzadı, değişti?

Serginin ana yapısı temelde aynı kaldı. Atina’daki sergideki birkaç iş Atina dışına çıkamadı, bu sergideki bazı eserleri de Atina sergisinden sonra yarattım, yeni birkaç iş eklenmiş oldu ama atmosfer ve heyecanı ikisinde de aynı. Gennadius Kütüphanesi’nde bir önemli unsur daha vardı. Gennadius Kütüphanesi’nin büyük koleksiyonundan şairin nadir el yazmaları ve ilk baskıları sergileniyordu. Bu arada Kavafis’le ilişkimin burada bitmediğini söylemeliyim, “Kavafis evreni”nden ilham almaya ve yaratmaya devam ediyorum.

Kavafis, hayatı boyunca birçok ülkede, birçok farklı şehirde yaşamış, göçü hep içinde taşımış özel bir şair. Yeniköy kökenli bir babanın oğlu olarak 1882-1885 yılları arasında yaşadığı İstanbul da onun hayatındaki önemli duraklardan bir tanesi. Peki bu noktada İstanbul, sizi ve Kavafis’i nasıl birleştirdi? Kavafis’in İstanbul’u ile sizin İstanbul’unuz arasında ne tür bir bağ var?

Kavafis ile ne kadar özdeşleşebilirim bilemiyorum. Beni büyüleyen şiiri, yarattığı dünya, hassasiyet ve cesaretle anlattığı duyguları. Cesaretten bahsediyorum çünkü bir erkeğin sevgilisini böylesine incelikli ve derin bir duyguyla tanımlamasını gerçekten cesur buluyorum, özellikle o dönemde. Dolayısıyla, Kavafis’in kendisini aşk şiirlerinde tasvir ettiğini düşünürsek (ki düşünmeliyiz), ben de kendi aşıklarımı aşk işlerimde böyle tanımlarım: Kavafis gibi anıların parçalarını geri getiren, hepsi hafızaya dayalı bir dizi arzu portreleri…

Şair, tıpkı benim büyülendiğim gibi, İstanbul’dan da büyülenmişti kuşkusuz. İstanbul’u büyüleyici, iddiasız bir güzellik ve çirkinlikle dolu, efsanevi, canlı ve gerçek buluyorum.

The God Abandons Antony, 2019-2022, Kağıt üzerine mürekkep

Sergi, ismini Kavafis’in bir şiirinden alıyor: “Geri Dön”. Peki söz konusu bu şiir sizi hangi yönüyle etkiledi ve nasıl serginin başlığına taşındı?

Aslında bu şiirin konusu, bu eserler dizisinin hafif motifi, yani hafızanın hatırlanması oldu. Kavafis’in yaptığı gibi, hiçbir eserimde şu anda önümde gelişen bir görüntüyü ya da olayı anlatmaya çalışmıyorum. Ben muhabir değilim, beni ilgilendirmiyor; çünkü objektif olmak benim işim değil. Amacım, duygularımı ifade ederken dürüst ve kesin olmak. Bu yüzden, ne yapmak istediğimi hafızama geri çağırıyorum ve bu, kağıdımı ışıklar ve gölgelerle ve her şeyden önce duygularla dolduruyor. Çünkü hafıza, gerçek bir olayı duygusal olarak değiştirir, öznelleştirir ve gerçek boyutlarını çarpıtır. Onu şiirsel bir olay yapan da budur.

Sergide yer alan işlerinizde Kavafis’in evrenini şairin mısralarından, tarif ettiği dünya ve karakterlerden yola çıkarak yeniden üretiyorsunuz. Öte taraftan resim ile şiir arasında geçmişten bugüne hep yakın bir ilişki olagelmiştir. Ressam şairler, şiirlerden yola çıkan ressamlar, resimlerden ilham alan şairler… Bu anlamda resim-şiir ilişkisi birbiri ile iyi örtüşen türler/örnekler arasında değerlendirilebilir. Sizin de bu sergiyi Kavafis üzerinden kurgulamanız sözünü ettiğim bu ilişkinin güncel bir örneği aslında. Aranızdaki paralellikler, dünyalarınızın birbirlerine yakınlığı, coğrafya, geçmiş, tarih… Peki sizi özellikle Kavafis ve onun şiiriyle birleştiren ne oldu?

Her eserim seçtiğim bir Kavafis şiirine atıfta bulunuyor. Bir yandan izleyici eserlerin içine girip çıktıkça benzer temaları ve duyguları kolayca tanıyabilir, şiirlerin kendisinde olduğu gibi. Öte yandan, beni kendi yoluma yönlendiren sadece kelimeler değil; aynı zamanda kelimeler arasındaki boşluk, o değerli hiçlik, şiir sanatında pek çok “mercanın” gizlendiği o yer… Ayrıca şairin gerektiğinde vurgu yapmak için kullanmayı sevdiği noktalama işaretlerini, virgülleri, noktaları, kısa çizgileri, süslemeleri de önemsiyorum. Örneğin, İkindi Güneşi şiirinde şair bize bir yatak odasını (yatak, masa, üç sandalye, iki vazo, bir raf, kitaplar vb.) detaylı bir şekilde tarif eder. Ben şahsen şiirin arkasında gizli bulduğum şeyi, sevgilisinden ayrıldığı ânı resmetmeyi seçtim; vakti öğleden sonra saat 16:00 olarak düşündüm. Şiir alçakgönüllü bir görüşle resmedilmez. Çalışmalarım, açıkça Kavafis’in şiirsel dünyasından esinlenmiş olsalar da kendi kendine yeten bağımsız ve özerk işler. Eserlerimi görmek için şiirleri bilmeye gerek yok. Beni en çok ilgilendiren şey, izleyiciyi etkilemeyi başarıp başaramadıkları.

In the Evening, 2019-2022, Kağıt üzerine mürekkep

İşlerinizde ışık, gölge ve semboller özel bir anlam taşıyor. Tablolarınızda oldukça geçişken, belli belirsiz, rüyadan çıkar gibi beliren figür, kişi ve manzaralar ile karşılaşıyoruz. Tüm bu unsurlarla bir tür rüya atmosferi yaratmaya çalıştığınızı söyleyebilir miyiz?

Gözleminiz doğru. Renk, beni ışık ve gölge kadar ilgilendirmiyor çünkü iletmeye çalıştığım duygunun geri çekilmesine izin veriyor. Renk yelpazesinde çok tutumluyum. Oysa ışık ve gölgeyle bana baştan bir dünya yaratma ve aydınlatma, böylece eserime bakan kişinin bakışını yönlendirme imkânı veriliyor. Bu yönde çalışmak, niyetlerimi gerçekleştirmemde bana çok yardımcı oluyor. Tamamen kişisel, sübjektif, her halükârda rüya gibi, duygularla dolu bir dünya yaratmak benim kişisel ihtiyacım.

Andreas Georgiadis’ın “Geri Dön” sergisi 17 Ocak – 12 Şubat tarihleri arasında Istanbul Concept Gallery’de gerçekleşti.

İlginizi Çekebilir

Söyleşi

Raziye Kubat’la dağ köyüne dönüşünü, romantik imgelerden uzak bir perspektifle, doğanın sertliği ve direnişiyle şekillenen yaratım sürecini konuştuk.

Kütüphane

Sanat Dünyamız dergisinin "Sanat Tarihi Nasıl Yazılır?" temalı Eylül/Ekim 2024 tarihli sayısında yayımlanan Sezin Romi'nin yazısı Argonotlar Kütüphanesinde.

Söyleşi

Civan Özkanoğlu ile .artSümer'de gerçekleşen ilk kişisel sergisi "Hepimiz Biliyoruz"u konuştuk.

Duyurular

Argonotlar Almanak 2024'ün basılı olarak yayımlanması için başlattığımız destek kampanyasının detayları bağlantıda!