Connect with us

Ne arıyorsun?

Argonotlar

Eleştiri

Asya’nın ikilemine bugün sahip çıkabilir miyiz?

Işıl Eğrikavuk’un Performistanbul’da 7-28 Mart arasında gerçekleşen “Ne İlyas Ne Cemşit” sergisi ve sergi kapsamındaki performansı haklı bir isyanı dile getirirken sloganın sunduğu tartışma alanını genişletmek konusunda zayıf kalıyor.

Işıl Eğrikavuk, Ne İlyas Ne Cemşit, Performans, 2024, 1 saat, Performansçılar: Öykü Gür, Doğa Tutal, Hazal Deniz Tunç, Gökçe Gizem Uzun, Ece Uzunhasan, Peren Vardarlıer, Pınar Yün, Performistanbul iş birliğiyle, Performistanbul, İstanbul Fotoğraf: Gülbin Eriş

Sevginin ne olduğuna dair hiçbir tanım Atıf Yılmaz’ın 1977 yapımı filmi Selvi Boylum Al Yazmalım’da Türkan Şoray’ın ağzından dökülen şu sözler kadar Türk toplumunun –en azından sinematik- hafızasında yer etmemiştir: “Sevgi iyilikti, dostluktu, sevgi emekti.” Tutkulu ama hesaplanamaz aşkı İlyas ile tutkusuz, sıradan ama iyi bir koca ve eş olmanın gereklerini yerine getiren Cemşit arasında kalan Asya’nın nihayetinde Cemşit’i, yani emeği seçmesi dönemin toplumunun yüreğine dokundu ve işin ilginci hâlâ da dokunmaya devam ediyor. Bu da beraberinde Türk toplumunun sevgiye bakışı nedir ve kadınlar aşk ve sevgi söz konusu olduğunda hâlâ bu iki seçeneğe mi sahip sorularını akla getiriyor. Işıl Eğrikavuk’un Ne İlyas Ne Cemşit performansı/sergisi filmin bu soruları ve Asya’nın ikilemini güncel zamana taşıyarak hem filmin mesajına, hem Asya’nın temsilindeki kadının seçim olasılıklarına hem de bu ikilemin kadın hareketinin bugün durduğu noktada ne ifade edebileceğine dair yeni bir tartışma zemini açıyor.

Işıl Eğrikavuk, Ne İlyas Ne Cemşit, Fotoğraf, 2024

Eğrikavuk’un durduğu yere bakmadan önce filmin kitleler için ne ifade ettiğini anlamak önemli. Selvi Boylum Al Yazmalım Türkiye’de çok tanınan Kırgız yazar ve siyasetçi Cengiz Aytmatov’un 1970 tarihli kısa bir hikâyesine dayanıyor. Soğuk Savaş Dönemi Kırgızistan’ın karanlık, çatışmalı ve sert iklimini yansıtan kitabın Türkiye’ye uyarlanmasında da kırsal ve şehir, çoraklık ve bereket arasındaki çatışmalardan karakterlerin kurak ve duyguya aç ruhlarını yansıtmakta yararlanılıyor. SSCB’nin dağılması sonrasında karşı devrimcilikle özdeşleşip sol politikaların karşısında dursa da dönemin Aytmatov’u SSCB sosyalizmini benimseyen bir yazar ve hatta 1963 yılında Lenin ödülünü almışlığı var. Kitabın yazıldığı dönemin politik iklimine bakıldığında sevginin emek anlamına gelmesi fikrinin yarattığı etki çok doğal. Ne de olsa proleterya her zaman burjuva toplumun yalnız iki kişi arasındaki romantik aşk fikrini onları toplumun gerçekliğinden koparan bencil bir ilüzyon olarak reddetti ve aşkın sınıfsal ve sosyal ilişkilerin bağlamından koparılamayacak politik bir süreç olduğunu savundu. Atıf Yılmaz’ın filminin ve kitapta aslında yer bile almayan “sevgi emekti” cümlesinin yarattığı etkiyi ise sadece politikayla açıklamak mümkün değil. Evet,1 Mayıs Katliamı’nın gerçekleştiği bu dönemde birleştirici bir toplumsal güce ihtiyaç olabilir ama Selvi Boylum Al Yazmalım bu ülke için her zaman toplumsal gerçekçi bir film değil daha çok bir aşk dramıydı. Esas etkisi kadın karakterin filmin sonunda alışılmadık şekilde ana karakter olan romantik jönü değil güvenli bölgeyi seçmesindeydi. Film izleyicisi için yeni olan, Asya’nın onu hoşlanmasa da mecbur hissettiğini yapmaya zorlayan, sosyal eşitlikten uzak hayat gerçekliğini filmde görmekti. Yani kadının bakışıydı.

Işıl Eğrikavuk, Ne İlyas Ne Cemşit, Performans, 2024. Fotoğraf: Gülbin Eriş

Ama bu bakışın nihayetinde bağlandığı yer sorunlu bir yer ve Eğrikavuk’un üzerinde Ne İlyas Ne Cemşit yazan tişörtler, bu tişörtlerle çekilen fotoğraflar ve bir performansla somutlaştırdığı bu slogan haklı bir çağrı. Film, İlyas ve Cemşit arasında bir seçimi mecbur kılarak toplumsal bir gerçeği görünür kılsa da verdiği mesaj buna bir alternatif sunmuyor. Nihayetinde Asya ataerkil yapının sunduğu seçeneklerden biri içerisinde varlığını sürdürebiliyor ancak. Bu bir aşk filmi değil, bir geleneksek aile olumlaması. Kadın erkeklerin ona sundukları üzerinden bir tercih yapma durumunda kalıyor. Tutku ve riskli arzular ile klasik aile yapısı, güven arasındaki çatışma toplumda tercih edilenden yana sonuçlanıyor. Kadın perspektifi ön plana çıkıyor belki, ama bu kadın özgürleşmesi anlamına gelmiyor.

Işıl Eğrikavuk, Ne İlyas Ne Cemşit, Performans, 2024. Fotoğraf: Gülbin Eriş

Sevgi belki de kızkardeşlikti

Performans/sergi bu özgürleşme yolunda bir alternatif sunuyor mu peki? Maalesef ki Ne İlyas Ne Cemşit başlığındaki sloganın alanına hapsoluyor ve bir alternatifin gerekliliğini önerse de önerisinin nasıl görünebileceğine dair çok şey söylemiyor. Bu öncelikle biçimsel bir mesele. Evet, bu iş herkesin kendi yolunu kendisinin bulmasını istiyor, bir ateş çakmak istiyor belki ama sloganın ötesinde bir işitsel, görsel veya düşünsel alana rehberlik etmekte zorlanıyor. Sevgi emek değildir, romantik aşk değildir, o halde nedir? Performansçıların üzerlerinde “Ne İlyas Ne Cemşit” yazılı pembe tişörtler ve ellerinde parlak püsküllerle sundukları koreografi dikey hiyerarşilerin uzağında duran kızkardeşlik kavramını (sevgi belki de kızkardeşlikti) hatra getirerek amigo kızların erkek egemenliğini destekleyici imajını tersine çeviriyor. Diğer yandan bu kadınların Asya’nın ikilemini sahiplenmeleri yine ikinci dalga feminizmin Carol Hanisch aracılığıyla popülerleşen “kişisel olan politiktir” şiarını akla getiriyor ki bu söylem kadına yönelik şiddetin ve kadın bedeni üzerinde tahakkümün sürdüğü bir coğrafyada aciliyetini hala koruyor. Ancak bu noktada akla kimi sorular takılıyor: Performansçıların (tahminen) dahil olduğu şehirli ve entelektüel genç kuşağın durumu Asya’nın kültürel arka planına gerçekten de ne oranda benziyor? Bu sözü geçen kuşak aslında içinde farklı feminizmleri ve daha fazla bireyselliği barındıran üçüncü dalga feminizme daha yakın durmuyor mu? Görsel ve naratif açıdan da oldukça aceleye getirilmiş gibi görünen performans bedenin anlatım olanaklarından yeterince yararlanmıyor ve bu soruların cevaplarını almakta zorlanıyoruz.

Işıl Eğrikavuk, Ne İlyas Ne Cemşit, Fotoğraf, 2024

Performansın ve sergideki resimlerin ikinci dalga feminizmin sosyal eşitlik alanındaki tüm haklı talep ve getirilerine rağmen bıraktığı boşlukları ve düştüğü tuzakları andıran bir yanı daha var, o da erkekliği belirli arketipler üzerinden eleştirmesi ve İlyas ve Cemşit’e çektiği resti daha büyük bir sisteme, hegemonik erkekliğe oturtmaması. Tek tip bir kadın tipolojisi ve sadece Asya olmadığı gibi tek tip bir erkek tipolojisi de yok ve hegemonik erkekliğin kurbanlarından bazıları da yine erkekler. Bir fotoğrafta gördüğümüz üzere Fuck İlyas Fuck Cemşit derkenki patriyarka öfkesi; bugünün daha kucaklayıcı, ikili cinsiyet sistemi dışında kalan toplumsal cinsiyetlerin ve toplumun kendilerine yüklediği davranış kalıplarından ayrışan (örneğin bakım işlerini üstlenen) erkeklerin de varolduğunu öneren feminizmi açısından baktığımızda oldukça olgunlaşmamış kalıyor. Bu performans ve tişörtler popüler kültürü kullanan şaşırtıcı bir gerilla hareket olarak tam da her kesimden insanın ortasında çok daha fazla ilgi uyandırabilir ve harika bir işlev görebilirdi ama bir sergi salonundaki performans ve bu performansın belgesi olarak, bir “eser” olarak kalıcı bir etki uyandırmıyor. Özellikle de bugünün feminizminin kesişimsel perspektifinden baktığımızda ve Performistanbul seyircisinin bu perspektife büyük olasılıkla sahip olduğunu varsaydığımızda. Ne İlyas Ne Cemşit daha ziyade uçucu bir görsel bir anı olarak kalıp 8 Mart ruhunu canlandırmakla yetiniyor.

İlginizi Çekebilir

Söyleşi

Raziye Kubat’la dağ köyüne dönüşünü, romantik imgelerden uzak bir perspektifle, doğanın sertliği ve direnişiyle şekillenen yaratım sürecini konuştuk.

Kütüphane

Sanat Dünyamız dergisinin "Sanat Tarihi Nasıl Yazılır?" temalı Eylül/Ekim 2024 tarihli sayısında yayımlanan Sezin Romi'nin yazısı Argonotlar Kütüphanesinde.

Söyleşi

Civan Özkanoğlu ile .artSümer'de gerçekleşen ilk kişisel sergisi "Hepimiz Biliyoruz"u konuştuk.

Duyurular

Argonotlar Almanak 2024'ün basılı olarak yayımlanması için başlattığımız destek kampanyasının detayları bağlantıda!