Connect with us

Ne arıyorsun?

Argonotlar

Eleştiri

Bugünü resmederken: Oluşun Resimleri

Sanatçı Derya Ülker “Bugünü Resmetmek” sergisinde yer alan tuvallerinin yolculuğunu ve süreçteki deneyimlerini anlatıyor.

Derya Ülker Fotoğraf: M. Cevahir Akbaş

Bir resim izleyiciyle karşılaştığı anda kendisini anlatmaya başlar, ancak Oluşun Resimleri‘nin öyküsünü size ayrıca anlatmak istiyorum.

Anlatmaya tuvallerimle yola koyulduğum 8 Mayıs gününden başlayacağım. Sonra beş yıl kadar bir geriye sıçrayış yapacağız, yumuşak bir atlayış olacak ve tanıdık bir noktaya düşeceğiz. En son söyleyeceğimi başta söyleyeyim: Oluşun Resimleri’ne 2024’te ve 2019’da ev sahipliği yapan ve bugünü geçmişe bağlayan iki mekân söz konusu. Yapı Kredi Kültür Sanat ve hemen karşısındaki Karşı Sanat. Her ikisi de ilişkilerin özgürce yeşermesine, bu resimlerin oluşmasına olanak sağlayan, fikir ve uygulama için sanatçılara çok büyük alan açan iki yapı.

Derya Ülker, Oluşun Resimleri, 2024. Fotoğraf: Kayhan Kaygusuz

8 Mayıs Çarşamba günü Didem Yazıcı ve Burcu Çimen’in davetiyle Yapı Kredi Kültür Sanat Galerisine geldim. Alaca Höyük sergisi yeni sökülmüştü. Duvarlar sıvalı, yerler naylon kaplı iken içeri girdim. Aydınlatmalar söndürülmüş, mekânın ışıkları açılmıştı. Önceden taşınmış, bir köşede beni bekleyen şövale, sandalye, sehpa, cam palet, bir sandık dolusu boya, fırçalar, spatulalar, kavanozlar, otuz adet kalın kenarlı tuval, önlük, eskiz defterleri ve kalemlerle alana yerleştim. Ustalarla birlikte çalışmaya başladım. Bir yandan duvarlar boyanıyordu, bir yandan tuvaller…

Bugünü Resmetmek sergisinden görünüm. Fotoğraf: Kayhan Kaygusuz

Oluşun Resimleri ilk olarak 2019’da Karşı Sanat’ta Demo Lab, Suimasen ve Moku fotoğraf inisiyatifleriyle birlikte açtığımız “Fermantasyon” sergisinde ortaya çıkmıştı. Yaz aylarında orada geçirdiğimiz günlerde, yaptığımız balkon ve masa başı sohbetlerinde hızlı eskizler almıştım, adetimdir. O yazın sonunda, sergi kurulumu sırasında o anın, galerinin, galerideki ışığın değişiminin ve sergiyi kurmakta olan sanatçıların resimlerini yaptım. (Bu süreçte fikir ve destekleriyle yanımda olan Karşı Sanat ekibine özellikle Orhan Cem Çetin, Eda Yiğit, M. Cevahir Akbaş ve Bekir Dindar’a çok teşekkür ederim.) Bu resimler hemen o an, oracıkta yapılmış halleriyle, altlarında yerde duran resim malzemesiyle birlikte sergilenmişti.

Sergiden beş yıl sonra, 2024 yılı Şubat ayında Didem Yazıcı ile Burcu Çimen bu resimler ve o süreç hakkında konuşmak üzere beni aradılar. Oluşun Resimleri’nde ne yapmak istediğimi görmüşlerdi. Onların cesaret vermesiyle ve aynı fikirden hareketle, “Bugünü Resmetmek” için sergi sürecini belgeleyeceğim bir maceraya giriştik. Tüm bu süreçte ilgilerini eksik etmediler, bu kapsamlı sergiyi ince ince işlediler.

Sergi kurulumu boyunca Yapı Kredi Kültür Sanat Galerisi’nin ikinci ve üçüncü katlarında çalışacaktım. Eşyamla yerleştim ve ustalarla, küratörlerimizle birlikte çalışmaya başladım. İlk birkaç saat ustalarla sadece selamlaştık, hiç konuşmadık. Onlar kendi aralarında konuşuyor, bazen de şarkı söylüyorlardı. Ustalar en kuytu odada tulumlarını giyiyor, hazırlanıyor, boyalarını, fırçalarını alıyor ve işe başlıyorlardı. Ben de bu esnada önlüğümü giyiyor, “resim” gördüğüm yerlere eşyayı taşıyor, fırçalarımı, boyalarımı hazırlıyor ve resme başlıyordum. Bu düzeni tekrar tekrar kuruyorduk. İki farklı mahremiyet alanı iç içe geçmiş gibiydi. Resim bir ritüel miydi, bir anlamın mı yoksa formun mu peşindeydi?  Küçük tuvaller ve geniş duvarlar iç içe boyanırken uzun uzun bunu düşündüm.

Işıklar değişiyor, duvarların renklerine karar veriliyor, alçıpan duvarlar ile mimari dönüşüyordu. Ben de bir organik kayıt cihazı gibi bu anları resmetmeye, yakalamaya çalışıyordum. İç mekânda, yapay ışığın altında, renk paleti pek de zengin olmayan bir empresyonist gibi oradaydım. Arada deftere çizim yapıp elimi ısıtıyor, kompozisyona karar veriyor, notlar alıyor, cesaret bulunca hızla tuvaller üzerine çalışıyordum.

Bugünü Resmetmek sergisi kurulumundan görünüm. Fotoğraf: Derya Ülker

Birkaç saat geçmeden ustalar bana seslenmeye başladılar. Yanıma gelip resimlere bakıyorlar, galerinin hangi bölümünün resmini yaptığımı tahmin etmekten keyif alıyorlardı. Kendilerini resimlerde gördüklerinde ise fotoğrafları çekilmişçesine ilgi duyuyorlardı. Ne var ki, bu fotoğraf rahatsız edici ya da yabancılaştırıcı değildi, o anda oradaki hale tanıklığın bir başka gözden, bir başka elden çıkmış haliydi. “Bu etkinlik ve edilginlik öylesine az ayırt edilebilir ki kim görüyor, kim görülüyor, kim resmediyor, kim resmediliyor artık bilinmez.”[1]

Resimlerden birinde kendini bulan Nurettin Usta yanıma gelip “Beni de çektin mi?” dedi. “Kendimi normalde beğenmem ama burada beğendim, demek ki başkaları da beğenecek, demek ki güzel olmuş.”

O sırada Erdal Usta duvarı önce turuncuya sonra krem rengine boyuyordu. Ben de tuvali önce turuncuya sonra krem rengine boyadım. Kat kat. Boyacılar yüksek merdivenlere çıkıp hünerli elleriyle düz çizgiler çiziyorlar, boya karıyorlar, renk deniyorlar, zımpara yapıyorlardı. Onların sürdüğü renkleri, oluşan biçimleri ben de arayıp buluyordum.

Bugünü Resmetmek sergisi kurulumundan görünüm. Fotoğraf: Derya Ülker

İki rengin karşılaştığı köşelerdeki çok ince işler için boya fırçaları kalın geldi. Usta yanıma geldi ve küçük bir fırça istedi, en düzgün kenarlısını verdim. “İşi bittiğinde getireceğim.” Paleti temizleyip döndüğümde o ince fırça da güzelce temizlenmiş, suyu sıkılmış, parmakla düzeltilmiş ve sehpaya konmuştu. 

Öğlen oluyordu, akşam oluyordu. Bazen derse girmek için okula gidiyordum. “Hayırdır? Niye toplandın? Bugün erken mi paydos ediyorsun?”

 O günün işi tamamlanınca eve dönüyordum. Sabah yeniden çalışmaya başlıyorduk. “Çaya gidiyoruz, sen de ister misin?” diye sesleniyordu ustalar artık.

Nurettin Usta ve babası Yusuf Usta uzun süre ikinci katta çalıştılar, duvarlar bembeyaz olmuştu. Arada sohbet ediyorduk. “Benim dayımın oğlu da ressam ama o atanamadı.”

Birkaç günlük çalışmanın ardından bir sabah ustalar gelmedi. Usta başı Erdal Abiç’e sordum, “Onlar gelmeyecekler, sana bugün ekmek yok” dedi. “O gün bir şey demedim ama sen bizimle o tozun içinde çalıştın ya çok üzüldüm.” “Niye üzülüyorsunuz, hep birlikte çalıştık ne güzel” dedim. Ustalar yeni bir iş için Çanakkale’ye doğru yola çıkmışlardı, açılışta olamayacaklar hatta boyadıkları duvarlara yerleşen resimleri göremeyeceklerdi.

Ustaların ardından temizleyenler, sergi kuranlar ve sanatçılar geldi. Büyük resimler gelmeye başladığında galeri tozdan arınmış, naylonlar toplanmış, yerler silinmiş, ışıklar ayarlanmıştı. “Resimler toz olmasın.” Sanat emeği üzerine, yüce sanat ile gündelik hayat üzerine düşündüm.

Tüm bu süreç benim için büyük bir karşılaşma idi: Üst katta yayınevinde çalışanlarla, her gün orada olan küratörlerle, ustalarla, temizlik yapanlarla, güvenlik görevlileriyle, Beyoğlu’nun sürekli akış halindeki kalabalığıyla ve tek tek sanatçılarla… Oluş halindeki kültürel bir yapıyı, onu kuranlarla birlikte resimlerime aldım. Öte yandan kendimi de bir ressam olarak sergilediğim, resim yapma sürecimi teşhir ettiğim bir çalışma oldu. Zor, yorucu ve her anı keyif doluydu. Resmetmeye çalıştığım insanlarla buluştuğumu, ilişkilendiğimi hissettim.

En başta Didem Yazıcı ve Burcu Çimen ile konuştuğumuz resim yapma ve sergileme sürecini seyirciye yaklaştırma amacımıza ulaşabilmiş miydik? Tüm aşamaları izleyicinin tanıklığına açabilmiş miydik? Resimlerin yapıldığı kavanoz, fırça, spatula, kalemler, önlük, dolap, cam palet, sandık bir anlam ve zaman bütünlüğü içinde oracıkta duruyor.

Sergi açılışı gerçekleşti. Basın turları, küratörlü turlar, paneller… Açılış yorgunluğunun sonunda akşam ayrılırken herkes birbirine sarılıp veda etti. Sıra bana geldiğinde “Sen zaten buradasın, yarın görüşürüz” dediler. Oysa ertesi günden itibaren performans bitmiş olacak ve ben galeriye her gün gelmeyecek, eski hayatıma geri dönecektim. Maya tutmuştu demek. Oyunun, oluşun başından beri perdeler açıktı ve 11 Ağustos’a dek açık kalarak yeni izleyicilerini bekleyecekti.

12 Temmuz 2024 , Çanakkale


Düzelti: Arda Kıpçak

[1] Maurice Merleau-Ponty, Göz ve Tin, Çev. Ahmet Soysal, Metis Yayınları, İstanbul, s. 42, 2006

İlginizi Çekebilir

Söyleşi

Bu yıl 6. Mardin Bienali’nde Bor Sanat desteğiyle “INVITED: Müşterek/Unified” sergisine ev sahipliği yapan EXIT Kolektif’ten Mehmet Çimen ve serginin küratörü Ebru Nalan Sülün...

Kütüphane

Argonotlar'da yayınladığımız "Ne İlyas Ne Cemşit" sergisiyle ilgili eleştiri yazısına Işıl Eğrikavuk'un Medium platformunda yayınladığı cevap metni Argonotlar Kütüphanesinde.

Söyleşi

Yunus Emre Erdoğan'la kavramsal ve bilimsel arayışlarla kurgulanmış manevi bir birikimi de gözler önüne seren "Nefes Almak" sergisi üzerine.

Söyleşi

Tarihi ve sınırları belirsiz bir antik kent olan Permessus'un alt katmanlarına ulaşmak için daha fazla “eşelemek” istediğimiz konuları Betül Aksu’ya sorduk.