Connect with us

Ne arıyorsun?

Argonotlar

Eleştiri

Büyülü bir gerçeklikte özgürleşenler

Emir Erkaya’nın Türkiye’deki ilk kişisel sergisi “Büyücü Eve Geliyor” 31 Aralık’a kadar Pilot Galeride. Sergideki resimler şenlik, ayin, dans, ölüm ve büyülü bir dünya arasında salınırken kaynağını gerçeklikten alıyor.

Kırmızı Kurdele, 2022, Tuval üzerine yağlıboya, 135x195 cm. (Detay)

                                           “Onun gösterdiği, tasvir ettiği şey hayatta, tabiatta mevcut değil midir? O mevcutsa, onun mevcut olduğunu kabul ediyorsak niçin tasvir edilmemeli? Eğer onu tasvir edemiyorsak kabahat kimde? Kendi vücudumuzdan mı utanıyoruz?”[1]

Malik Aksel, Resim Sergisinde Otuz Gün

Geçtiğimiz günlerden birinde, hafta içi sakinliğinde bir “sergi” günümde son durağım Pilot Galeri oldu. Emir Erkaya’nın “Büyücü Eve Geliyor” sergisinin fotoğraflarını önceden görmüştüm. Sergiyi gezerken fotoğrafın bir üretim mecrası olarak değil de, üretilmiş eserin kopyası olarak kullanımında (yani “eser fotoğrafı” dediğimiz şey) ne kadar yetersiz olduğunu bir kez daha anladım. Walter Benjamin’in 1936 yılında ortaya koyduğu ve günümüze kadar çeşitli şekillerde tartışılan “aura”, Erkaya’nın resimleriyle karşılaştığımda kendini su götürmez bir şekilde açığa çıkardı. Böylece kendimi resimlerin büyüsüne kapılmış, detaylarda kaybolmuş, ressamın dünyasının kapısını aralamış bir halde, bu metni yazarken buldum.

Erkaya’nın pratiğine duyduğum merak, serginin ismiyle başlamıştı. Son zamanlarda kullanılan sergi başlıklarının klişeliğinden ve tekdüzeliğinden biraz sıkıldığım için olsa gerek, “Büyücü Eve Geliyor” başlığı dikkatimi çekmişti. “Bir büyücü olarak sanatçı” metaforu (mağara resimlerinde olduğu gibi) tarihin kendisi kadar eski olsa da, “sanatçı nereden eve geliyor?” ya da “sanatçının evi neresi?” gibi sorular zihnime doluşmuştu. Sergiyi gezerken, yaşamı boyunca çok resim bakmış, resme kafa yormuş, kendi tarzını yaratmak için çok çalışmış[2] “müşkülpesent” bir sanatçı personasıyla karşı karşıya olduğumdan emindim. 1987 doğumlu sanatçının detaycılığı, seçiciliği ve üretimine yönelttiği özeleştirel bakış, Türkiye’deki ilk kişisel sergisinde yer alan her resme yansımış.

“Büyücü Eve Geliyor” sergisindeki resimler heteronormatif ya da ikili cinsiyet sistemine uymayan, akışkan cinsiyetli kişi ve grup portreleri olarak tarif edebilirim. Sanatta queer beden temsilleriyle ya da bir diğer deyişle “queer sanat”la ilgilenenler için, Erkaya’nın resimlerinde geliştirdiği jestüel, gotik, ifadeci ve hatta dışavurumcu yaklaşım çok etkileyici.

Erkaya 2016-2022 yılları arasında ürettiği resimlerini bir sergi hazırlığıyla, belli bir kavram altında yapmamış. Sergide seri kavramı yok; dolayısıyla resimlerin hiçbiri birbirinin tekrarı, versiyonu ya da devamı değil. Bu resimlerin her biri, sergi projesinden ziyade ayrı ayrı yaşanmışlığın, Erkaya’nın görsel güncesinin sayfaları olarak düşünülebilir. Söyleşilerinden anlaşılıyor ki, Erkaya kendisini resimlere yerleştirdiği gibi, hayatındaki insanları da resimlerinin öznesi haline getirmeyi seviyor. Hayal etmek ve kurmaca karakterler yaratmak sanatçı için oldukça sıradan ve olağan bir eylem olsa da, resimlerindeki karakterleri arkadaşlarından ilhamla yarattığından, bu kişileri bağımsız ve özgün duruşlarından ve kendisine özgürlük gibi değerleri sembolize ettiklerinden dolayı resmettiğini anlatıyor.[3] Sanatçı bir söyleşisinde bu doğal seçimi “Özellikle bana dokunmuş gerçek insanları, gerçek duyguları resimlerime koymanın, resimlerimi daha gerçek kıldığını düşünüyorum” diyerek açıklıyor.

Erkaya’nın ifadelerindeki “gerçek” vurgusuna takılıyorum. Çünkü bana kalırsa bu resimlerdeki fikirlerin geldiği yer deneyim olsa da, resimler yalnızca yaşananların aynası değil. Olsa olsa hayalgücü tarafından tercüme edilmiş, başkalaşıma uğratılmış ve yerinden edilmiş halleri. Sanatçının resimlerindeki “gerçek”liği yaşamı taklit ederek değil, onu reenkarne ederek, büyülü bir gerçeklikle açığa çıkardığını düşünüyorum. Erkaya’nın resimlerinin öznesi ve aynı zamanda nüvesi olan “gerçekten” tanıdığı kişilerin rızasını almış olmasının da üzerinde durmaya değer. Sanat üretiminde “rıza ve izin” son zamanlarda çok tartıştığımız, bu anlamda kabul edilemez örneklere de tanık olduğumuz bir mesele olduğu için sürecin şeffaf ve kucaklayıcı bir şekilde gerçekleşmesini ayrıca önemsiyorum.[4]

Dans, 2022, Yağlı boya, ahşap panel üstü tuval, 120 x 94 cm.

Dans, şenlik, ayin, festival ve kutlama sahneleri arasında güncel bir “danse macabre” sahnesi olarak düşündüğüm “dans” isimli resme takılıyorum. “Danse macabre”, Gotik dönemin sonlarına yaklaşırken Hıristiyan toplumların kiliselerinde, manastırlarında, mezar duvarlarında fresko olarak ya da bazen tuvale yapılan ölüm dansı sahneleri. Yani “memento mori” ve “vanitas” gibi ölümün bütün sınıfsal farklılıkları ve ayrımları ortadan kaldıran, tüm canlıları birleştiren bir sıfır noktası olduğunu vurgulamak için yapılmış resimler. İskeletlerle yan yana dans ederek mezara yürüyen krallar, papalar, asilzadeler… Her karşılaşmamda kulağıma “Şişşttt… Sakin ol… Evrende bir toz bile değilsin ve bir önemin yok. Hepiniz bir gün bu ölüm dansında buluşacaksınız” diye fısıldayan resimler… Erkaya’nın dans resmine bakarken 2016 yılında Slovenya’nın Hrastovlje adlı köyünde Ljubljanalı arkadaşlarım taraflından götürüldüğüm Holy Trinity adlı kilisedeki 1490 tarihli freskoyu anımsadım. Erkaya’nın resmi, yüzyılları atlayarak zihnimde bu freskoyla buluşmuş oldu.

Sanatçının resimleri geçmiş zaman resimleriyle ve Ortaçağ referanslarıyla da bir şekilde buluşuyor. Cadıyı Yak resmi de bunlardan biri. Ortaçağ’da cadı olduğu düşünülen kadınların yakılması, günümüzde özellikle LGBTİ+’lara yönelik nefreti ve cadı avcılığını ister istemez akla getiriyor. Böylece bu resimler günümüzde “politik sanat” tanımının nasıl farklılaştığını da bir kez daha gösteriyor.

Tekinsiz, ürkütücü, ezoterik, büyü etkisinde resimlerle çevrili bir mekânda, büyünün ne olduğu üzerine yazılmış sayısız kaynaktan aklıma Rönesans düşünürü Heinrich Cornelius Agrippa von Nettesheim ‘ın (1486-1535) büyü tanımı düşüyor. Nettesheim’a göre harika bir güç-etki yetisi olan büyü en yüksek gizemlerle dolu ve en gizli şeylerin, doğanın, gücün, niteliğin, tözün, güç-etkileriyle birlikte derinlemesine düşünülmesini içeriyor. Doğanın tüm bilgisini içeren büyü, şeyler arasındaki değişimle, uzlaşmayla ilgili başka “şeyleri” öğretiyor. Böylece büyü, bir şeyi başka bir şey üzerinde kullanıyor.[5] Erkaya’nın büyücülüğünü, yaşamsal olanı resimsel olana aktarırkenki başarısında aramam gerektiğini düşünerek sergiden ayrılıyorum. Ve sanatçının evinin bir yer değil, sevdiği, sevildiği, dayanışma içinde olduğu kişilerle ve şeylerle dolu olma hâli olduğunu düşünüyorum.


[1] Malik Aksel’in ilk basımı 1943 yılında yapılan Resim Sergisinde Otuz Gün adlı kitabında uzun saçlı ressam olarak kaydettiği sanatçının cümleleri. Bkz: Malik Aksel, Sanat Hayatı: Resim Sergisinde Otuz Gün,  Kapı Yayınları, 2010, s. 20.
[2] Erkaya’nın resimleri kadar, eğitimi de bunu doğrular nitelikte. Sanatçı İzmir Işılay Saygın Güzel Sanatlar Anadolu Lisesi resim bölümünü bitirdikten sonra İzmir Dokuz Eylül Üniversitesi Grafik Tasarım bölümünden 2011 yılında mezun olmuş.
[3] Metin Akdemir-Emir Erkaya söyleşisi: Her bir resim benim için ayrı bir film veya kitap gibi, https://bantmag.com/emir-erkaya-buyucu-eve-geliyor-sergi/ , 16 Kasım 2022.
[4] Ben serginin açılışına gitmemiştim ancak Pilot Galeri’nin direktörü Azra Tüzünoğlu sohbetimiz sırasında resimlerdeki kişilerin sergiye geldiğinden ve açılışın bir kutlama havasında geçtiğinden bahsetti.
[5] Agrippa von Nettesheim, Gizli Felsefe ya da Büyü Felsefesi: 1. kitap, 2017, Biblos Yayınevi, s. 30.


Bu yazıyı beğendiniz mi?

Argonotlar Telif Kumbarası desteğinizi bekliyor!

Çok sesli ve bağımsız güncel sanat yayını Argonotlar, 2025 yılı yazar telifleri için okurlarını desteğe çağırıyor.

Siz de kampanyaya tek seferlik 750₺, 1000₺ ve 2000₺ olmak üzere üç farklı kategoriden sizin için en uygun olanını seçerek destek olabilirsiniz.

Görsele tıklayarak detaylı bilgi edinebilirsiniz.

İlginizi Çekebilir

Söyleşi

Civan Özkanoğlu ile .artSümer'de gerçekleşen ilk kişisel sergisi "Hepimiz Biliyoruz"u konuştuk.

Duyurular

Argonotlar Almanak 2024'ün basılı olarak yayımlanması için başlattığımız destek kampanyasının detayları bağlantıda!

Söyleşi

Uluslararası Sinop Bienali’nin yaratıcı sürecinin merkezinde yer alan Hal kolektif’le, şehirle kurduğu bağlar ve katılımcı bir yaklaşımla gerçekleştirdiği projeler üzerine konuştuk.

Söyleşi

Diclekent’teki yeni mekânları vesilesiyle Merkezkaç Sanat Kolektifi’nden Uğur Orhan’la konuştuk.