Connect with us

Ne arıyorsun?

Argonotlar

Millî Reasürans Sanat Galerisi Arşivi

ÇAMLIHEMŞİN KONAKLARI, Viceulya, Viçeülya, Yukarivice, Yukarıviçe

Millî Reasürans Sanat Galerisi arşivi dizimizin üçüncü konuğu “Kuzeydoğu Anadolu’da Mimari” başlıklı araştırma sergisi. Sergi yayınında yer alan Prof. Dr. Şengül Öymen Gür’ün kaleme aldığı metin Argonotlar Kütüphanesinde.

Ortan Tumanoğlu evi, Çamlıhemşin, Yukarı Vice


Millî Reasürans Sanat Galerisi’nin “Türkiye’de Kentsel ve Kırsal Mimari” projesi, 2005 yılında gerçekleştirilen “Doğu Karadeniz’de Kırsal Mimari” sergisiyle başladı. Projenin ikinci aşamasında ise Kars, Ardahan, Oltu ve çevresini kapsayan kapsamlı bir saha çalışmasının ardından 2009 yılında “Kuzeydoğu Anadolu’da Mimari” başlıklı sergi düzenlendi. Prof. Dr. Metin Sözen’in bilimsel danışmanlığında, Amélie Edgü’nün yönetiminde yürütülen projede, sergiye paralel olarak 256 sayfalık bir kitap yayımlandı.

Kitapta Kars, Ardahan ve çevresi ile özellikle Ani bölgesi tarihsel, sanatsal ve mimari yönleriyle ele alınırken; Kars’ın taş evleri, Çıldır kırsalının doğal dokusu, bölgedeki kaleler, figürlü mezar taşları, Oltu’nun Alatarla köyündeki kale ve Şenkaya Gaziler köyündeki yaklaşık 350 yıllık Arslanpaşa Camisi gibi öne çıkan yapılar Ali Konyalı’nın etkileyici fotoğrafları eşliğinde belgeleniyor. Bölgenin mimari mirası, görsel unsurlar ve bilimsel metinlerle destekleniyor. Kitapta Prof. Dr. Hamza Gündoğdu, Prof. Dr. Şengül Öymen Gür ve Aarand Roos’un yazılarına yer veriliyor.

Eserde ayrıca bu bölgeye komşu olan Çamlıhemşin ve Hemşin yöresindeki konaklar, Prof. Dr. Şengül Öymen Gür’ün “Hemşin ve Çamlıhemşin Konakları” başlıklı yazısıyla ele alınıyor. Kitapta toplam 360 fotoğraf, 83 mimari yapı planı ve rekonstrüksiyon çizimi, 21 gravür ve eski fotoğraf ile 4 harita ve yerleşim planı bulunuyor. Özellikle Ani bölümü, sunduğu planlar, haritalar ve mimari çizimlerle dikkat çekiyor.

Çalışma, yalnızca mimari değil, aynı zamanda bölgenin kültürel çeşitliliğini de belgeliyor. Kitabın Kars ve çevresi bölümünde, bu coğrafyada bir dönem yaşamış olan Volga Almanları, Malakanlar ve Estonlara da yer veriliyor. Malakanlarla ilgili olarak Kars Kent Rehberi’nden yapılan alıntıda, bu topluluğun barışçıl ve insancıl yaşam biçimi vurgulanıyor. Aarand Roos ise, 1860’larda 2500 kilometre yürüyerek Kars’a gelen Estonların göç hikâyesini anlatıyor.

Sergi kitabına ulaşmak için Millî Reasürans Sanat Galerisi ile e-posta adresi  (sanatgalerisi@millireasuranssanatgalerisi.com) üzerinden iletişime geçilebilir.


Çamlıhemşin ve Hemşin yerleşmelerindeki evler bölgenin kıyıya yakın diğer otantik yerleşmelerinde olduğu kadar, örneğin Çağlayan evleri gibi, bakımlı değil ama kendilerine özgü bilgelikleri ve incelikleri var. Bu konaklar dik yamaçların tepeye yakın yerlerinde, aşağıda uzanan tarlaları ve canlıları en iyi görebilecek konumlarda inşa edilmişler. Arka duvarları yamaca yaslanan evlerin ön cephesi taş duvarlar veya dev gürgen ağaçlarıyla (ungura) destekleniyor; yamaçtan kazanılan kat genellikle büyükbaş hayvanları barındırma amacı taşıyor.  

Firiloğlu Konağı

Uzaktan bir çiçek demeti gibi algılanan ev kümeleri doğayla ve birbirleriyle hassas bir uyum içinde. Doğayla yarışan güzellikleri birçok açıdan bir yanılsamaya neden oluyor. “Neredeyim?” sorusunu tekrar tekrar soruyorsunuz kendi kendinize, Kusiva-Yolkıyı  Aşağı Mahalle’ye yumuşak bir  yamaçtan inerken, Çinçiva’nın Dover- Sırt Mahalle’sine oldukça sarp, yemyeşil bir tepeden yaklaşırken ya da iki dağ silsilesi arasında saklanan Ortan Köyü’nün sır perdesi aralanırken… Bir köşeyi dönünce Yukarı Şimşirli Köyü eşi yapılamaz bir tablo gibi çıkıyor karşınıza. Göz alıcı işçilikleriyle, varsıllık göstergesi büyüklükleriyle, gerçekle gerçek-dışı arasında bocalıyorsunuz, aklınız tutuluyor ya da tarihseverler için bu böyle, bilemiyorum.

Çamlıhemşin, Yukarı Şimşirli Köyü

Buna karşın yapı-bilimsel bir inceleme bu evlerin birliğinin malzeme ortaklığına dayalı olduğunu derhal ortaya koyuyor. Basit kuralları olmasına karşın sonsuz seçenek üreten bu evlerin malzemesi yakın doğanın ahşabı ve taşından başka bir şey değil. Türlü yapısal oyunlarla oluşturulup bir araya getirilen Hemşin ve Çamlıhemşin konaklarında basit bir kütlesel sınıflama yapacak olursak, bodrum+1 ve çoğunlukla bodrum+2 kattan ibaret olan bu evler;

  1. Tamamen kaba yonu taştan yapılmış basit ve küçük evler (T1)
  2. Bütünü ahşap karkas+ahşap kaplama veya çivi gerektirmeyen “boğaz geçme” tekniği ile yapılmış ahşap evler (T2)
  3. Bodrum katı taş, üst katları ahşaptan yapılmış evler (T3)
  4. Taş örgü+ahşap kaplama+göz dolması tekniklerinin bir arada kullanıldığı karma evler (T4)
  1. İnce yonu taştan yapılmış, ön cephesi göz dolması evler
  2. İnce yonu taş taştan yapılmış, cumbası göz dolması evler
  3. İnce yonu taş taştan yapılmış, cumbası ahşap evler şeklinde sınıflanabilirler.

İlginçtir ki yörenin insanları bu sınıflamayı birden dörde doğru yükselen bir statü göstergesi olarak da yorumluyorlar.

Dört yana eğimli oturtma çatıları kiremit kaplı olan bu evlerin içinde de taş ve ahşap baskın malzemeler.[1] İç mekânlarının tamamı ahşap kaplama olan evlere sıklıkla rastlandığı gibi taşın şömine, lavabo ve seki yapımında kullanıldığı evler de görülüyor. Tam kat yüksekliğindeki kapı kasaları ve oymalı kapı kanatları evlere etkileyici bir hava katarken, Rusya’dan getirilen varak kaplama kapı kolları, işlemeli demirler varsıllık izlenimini güçlendiriyor. Taş evlerde derin pencere içleri hem işe yarıyor hem de evlere estetik değer katıyor. Pencerelerde düz hatıllar yerine zaman zaman yeğlenen basık kemer hatıllar mistik bir izlenim bırakırken ışığı kırma biçimiyle yine iç mekân estetiğine olumlu bir katkı yapıyor. Pencereler dışta sövelerle vurgulanıyor ve zemin kat pencereleri güvenlik açısından demir mazgallarla destekleniyor. Seyrek olarak görülen boyalı söveler yakın zamanların bir icadı olsa gerek… Dış kapı alınlarında ve pencere sövelerinin üstünde resmedilen figürler bir tür kimlik belirtkesi olarak yorumlanabilir. Bunlar çiçek ve aksesuar resimleri olabildiği gibi bazen bereket anlamı taşıyan koç veya keçiboynuzu da olabiliyor.

Dışardan basitçe bu şekilde algılanan Çamlıhemşin evleri, özellikle Konaklar (Makrevis) Mahallesi’nde bulunanlar, etkileyici ve sağlam bir durumda. 1. Dünya Savaşı’ndan önce Rusya’da kazanılan paralarla inşa edildiği söylenen bu evlerle ilgili anılarını aktaran Musa Canan Güneş ve Baki Özkan’a göre evlerin bazısı 18. yüzyıldan kalmış, Rusya, Kırım ve İran başta olmak üzere çeşitli yabancı ülkelerde çalışan dedeleri tarafından yaptırılmış. Fakat bu bilgiyi Hemşinliler doğrulamıyor; evlerin erken 20. yy evleri olduğunda ısrar ediyorlar; evlerin bazı yerlerinde rastlanan tarihler de böyle söylüyor.

Genellikle Kırım-Moskova-Varşova hattı iş olanakları aramada en etkin güzergahmış. Ender de olsa kimi zaman gittikleri yerlerden eşlerle dönen bu işçilerin eşleri adlarıyla değil, geldikleri yerin adıyla anılırmış: ‘Kırımlı hala, Kırımlı yenge’ gibi. Ama bu gelinleri daha çok Çamlıhemşinliler getirirmiş. Bu insanların ailelerinden uzakta yaşamlarını kazanıp geri döndüklerinde gittikleri yerlerde özendiklerine benzeyen bu büyük evleri yaptırdıkları söyleniyor. Ülkeye döndüklerinde pastacılıkta ünlenen bu nüfusun torunları şimdi ülkenin hemen her yerinde fırıncılık-pastacılık yapıyor, en güzel restoranları işletiyor ve sanatlarını sürdürüyorlar. Çocuklarının eğitimi nedeniyle yörelerini terk etmek zorunda kalan bu topluluğun evleri sadece yaz aylarında şenleniyor, kış aylarında ise boş kalıyor ve bu nedenle evlerin köhnemesi önlenemiyor. Bu konakların en önemlileri arasında Makrevis (Konaklar) Köyü’ndeki Tarakçı ve Dudi konaklarından söz edilebilir.

Tarakçıoğlu Konağı mahallenin tepesinde dik bir yamaca oturuyor. Konağa adını veren Tarakçı ailesinin asıl işi dokumacılıkmış. Bu yüzden Tarakçı olarak ünlenmişler. Semerkant üzerinden önce Erzurum’a, oradan da Çamlıhemşin’e yerleşmişler. Aileler arası rekabetten doğan Tarakçıoğlu ve Dudi konaklarının öyküsünü, aileden Uğur Biryol şöyle aktarıyor:

Tarakçıoğlu Konağı’nı yaptıran Hurşit Ağa, gurbete çıkmadan önce de ağa olarak bilinirmiş… Rusya gurbetinden kazandığı parayı da bugün hala ayakta kalabilen büyük taş konağa yatırmış. 17 odalı, 3 katlı, pencereleri vitraylı, misafir odaları şömineli, ahşap oyma işçiliğinin geleneksel özelliklerini yansıtan, pencere ve duvar demirleri ve özel koruma boyaları Rusya’dan getirilmiş taş ve ahşap karışımı bu konak yazın gelenlerce birkaç günlüğüne de olsa şenlendiriliyor… Zaman, konağın birçok bölümünü hafızadan silmiş adeta. Asıl büyük kayıp ise konağın yanına kondurulan ve en az konağın kendisi kadar zarif görünen misafirhane. Misafirhane de zamana yenilmiş ve bakım yapılmazsa tamamen yok olacak gibi görünüyor…”[2]

Kardeşinin bu başarı simgesini içine sindiremeyen Recep Ağa da bu konağın biraz üstündeki geniş bir araziye, 30’dan fazla odalı, çatı ve ahırı ile birlikte 5 katlı büyük bir konak yaptırıyor. Uğur Biryol bu konağı vadideki diğer konaklardan ayıran en önemli özelliğin odalara girişteki “antre” sistemi olduğunun altını çiziyor. 1890’ların sonlarında yapımına başlanan, taş ve ahşap karışımı olan konağın 1902 yılında tamamlandığı, yapım aşamasında yedi taş ocağı açılmış. Servis katlarının bile özenle ele alındığı, su deposuna alnı yazılı şık bir kemerle girilen bu konağın hamam ve tuvalet gibi bölümleri seferberlik ilan edildiğinden tamamlanamamış.

Tepeye doğru başınızı kaldırdığınızda soylu ve yalnız görünümlü bu konak, taşının rengini çimenlerin arasında serpilen yaban papatyalarından almış da binanın sert köşelerini daha da sertleştiren taş örgü tekniğini nereden almış? Cobb tekniği olarak bilinen bu uygulama İngiliz kökenli, Moskova’dan bile çok uzak! Gömme dolapları, tavana ayna tutan ahşap döşemeleri, ahşap sekileri tamam da pirinçten yapılma Art Deco kapı kolları neyin nesi?

Konağın yanına eklenen ve şimdi çok köhnemiş bir halde olan misafirhane mutfağında yörede az rastlanan, ama örneğin Diyarbakır geleneksel evlerinde sıkça kullanıldığını bildiğimiz, döner dolap şeklinde bir servis penceresi var. Uğur Biryol’a göre bu pencere evin kadınlarının misafirle karşılaşmaması için yapılmış. Ama bu döner dolap bir mahremiyet vurgusu değil de konuğun mutfağın içini görmesini engelleyici bir incelikten kaynaklanmış olamaz mı?

Tarakçıoğlu konakları, Hacaloğlu Konağı, Hacaloğlu Konağı’ndan artan malzemelerle yapılan Deliemet Konağı, tamamı ahşaptan, Koçi ve Melik ailelerine ait konaklar dahil Makrevis-Konaklar’da 7 tane, Yukarıviçe’de Aliefendi Konağı, Dover-Tap Mahallesi’nde sahiplerinden birinin Ermenistan Erivan’da Ereste Pastanesi’nin sahibi Celal Özkan olduğu Halilefendi Konağı; Hayri, Tuncay ve Şeref Reyhan’ın sahiplerinden olduğu Reyhanoğlu Konağı, ayrıca Şerefin Evi ve Ofluoğlu Konağı olmak üzere 5 tane, Mikrun-Kavak’ta Hacıelim, Sıçanoğlu, Pelit ve Ertanç konakları olmak üzere 4 tane, Habak Köyü’nde Hacıaliefendi, Sarıoğlu konakları olmak üzere 2 tane, KüşüveKöyü’nde Koziz, Mazik, Çolakoğulları konakları dahil 5 tane konak bulunuyor. Vadiden yukarıya doğru gidildikçe Ortan, Çinçiva, Mollaveyis ve Başhemşin’de de konaklara rastlanıyor.

Yukarıda sayılanlardan Halil Efendi Konağı’nın Tarakçıoğlu konaklarından aşağı kalır yanı yok. Kendisi gibi gösterişli diğer konaklar arasında yer alıyor. Basamakla çıkılan bir terastan geçiliyor ana giriş kapısına. Ahşap kabartmalı ve yağlı boya tavanı, çok zarif bir silmeyle mekanın ortasını vurgulayarak merkezi tanımlıyor. Kapı üzerindeki ahşap işçilik yüksek Batı geleneklerini başarıyla taklit ediyor. Entablatürün alnı iç içe geçen sarmallarla bezenmiş, kapı kasasının iki yanı muskalı kabatmalarla gireni
çıkanı koruyor. Halil Efendi Konağı’nın ahşap kaplama duvarlarının göz alıcı bezemeleri arasında ahşap kabartma tabletler bölge konaklarında ender rastlanan türden. İç mekanda pencereler arasına denk gelen yağlı boya işçilik çağ dönümü Art Nouveau’sunun bir taşralı hat sanatçısı tarafından Celi Sülus yazıyla taçlandırılmış hoş bir “Maşallah” denemesi. Aşağıviçe’ye inerken Celal Bey’in dedesinin doğayla erimiş mezarına, yukarıda belirtilen tek katlı ev tiplerine, seranderlere, her biri birbirinden güzel doğal taş merdivenlere rastlıyoruz.

Reyhan Konağı

Reyhanoğlu Konağı’nın Tarakçıoğlu Konağı’na göre dıştan daha sade ve mütevazı bir görünümü var, tabii eğer pencere sövelerinin alnını bezeyen yağlı boya desenleri görmezden gelirsek. Aynı bezeme anlayışı içerde duvarlarda, şömine alnında çeşitlenerek tekrarlanıyor. Odaların ortasını vurgulayan tavanlar burada daha da çeşitli. Keramik esaslı malzeme üzerine yapılan çiçek desenleri ve doğrudan ahşap üzerine çalışılmış geometrik motifler mekana görkem ve gösteriş kazandırıyor. Boydan boya duvar üzerine işlenmiş dolap ve nişlerdeki ahşap süslemeler, özellikle şamdanlık nişlerini çevreleyen çalışmalar özellikle dikkat çekiyor. Ama her şeye karşın Reyhanoğlu Konağı’nın en ilginç motifi içeride değil, dışarıda… Göz dolması tekniğiyle inşa edilmiş bir üst geçit. Üzerindeki pencerelere bakılırsa bir tür gözetleme kulesi mi?        

Çinçiva Köyü Dover-Sırt Mahallesi’ndeki Hunhanoğlu (Hunananç) Konağı’nın şimdiki sahiplerinden birisi olan Hicabi Tekin’in dedesi Halil Bey tarafından H.1314’te yaptırılmış. Halil Bey, Ekim Devrimi’nden sonra yurda dönmek zorunda kalınca önce Ardeşen’e yerleşmek istemiş ama sıtma salgınından kaçarak Çinçiva Köyü’ne gelmiş ve konağını orada inşa ettirmiş. Konak bodrum+iki katlı. Ön cephede servis katının üstü iki kat yüksekliğinde göz dolması şeklinde bezenmiş. Ana giriş arka cephede. Girişi üç yanı pencereli zarif bir ahşap cumba vurguluyor. Pencereler yere yakın bir yükseklikten başlayarak iç mekanların doğayla iç içe olmasını sağlıyor. İç mekanda yine mekanın merkezini tavandaki desenli ahşap rozet belirliyor. Duvar silmelerinde aynı işçilik rozetlerin birbirine eklenmesiyle sürüyor ve ortaya renkli, cıvıl cıvıl bir iç mekan çıkıyor. Şömine etrafını süsleyen pano sarmallarla çevrili; Barok tarzın şömine üstü büyük aynası burada yansıyor. Kufi yazılar, çamlar ve üzümler gücü ve bereketi simgeliyor. Altıgen yıldız kozmik anlam taşıyor. Binanın bahçe duvarındaki kesme taştan çeşmesi kaba yonu taş içine öyle bir incelikle oturtulmuş ki çeşmenin kemeri duvarın bitim çizgisini tutuyor. Ama bana sorarsanız konağın en romantik bölümü mutfağı… Basık kemerin ardından görünen eski ocak ve odunluk ana kemeri tamamlayan iki alçak kemer içinde çözülmüş, kuzineler insanın içini ısıtıyor. 

Çinçiva Köyü Dover-Sırt Mahallesi’ndeki Lazaloğlu (Lazoğlu) Konağı küçük bir dinsel yapı gibi ruhani duruyor. Kapı formları, aralıklı pencere düzeni, arsayı tutma biçimi ve yan cephede yarattığı taş kaplı avlu bu duyguyu perçinliyor.

Çinçiva’nın Burumoğlu Konağı dabulunduğu noktadan öyle soylu bakıyor ki görkemli bir yaşanmışlığı hayal ettirmeden geçemiyorsunuz önünden. “Ne insanlardı kimbilir!” diye düşündürtüyor… Kapı silmesi tam yarım daire çiziyor, kilit taşı bir ünlem zerafetinde. Kesme taş işçiliğ, ustasının eline sağlık, kusursuz. Bir benzeri de Orton Köyü’nde var: Gülepoğlu Konağı. Aynı soylu güzellik aynı zarif işçilik. Aynı usta olabilir mi? Karşısındaki ahşap ev ise komşu çatlatırcasına başka güzel. Ortan Köyü’nden de olağanüstü bir “marangoz” geçmiş anlaşılan. Marangoz dğiyorlar bu yörelerde dülgere. Öyle diyorlar ya bu yörelerde: marangoz!. Artık yoklar bu marangozlar, nasıl onarılacak bu güzelim konaklar?

Aynı marangoz muydu acaba Aşağıviçe Camisi’nin tavan göbeğini, minberini ve ezan okumak için minare yerine o küçük ahşap balkonu yapan?

Aşağıviçe-Aşağıçamlıca’ya bağlı Mollaveyis-Ülkü’de Firiloğlu Konağı’nın şimdiki sahipleri Davut ve Fikret Gülseven kardeşler. Konak, Kasım ve Yunus Firiloğlu tarafından H. 1319’da Çarlık Rusya’da lokantacılıktan kazandıkları paralarla yaptırılmış. Firiloğlu Konağı’nın adı Rusya’da pastanelerinin bulunduğu Firilof Sokağı’nın adından geliyormuş.Kasım’ın oğlu Ahmet ile Yunus’un oğlu İlyas Dar-ül Fünun’da kadılık eğitimi almışlar.Davut Bey’in ifadesine göre konak zamanında 4000 Manata (kırmızı altına)mal olmuş. Firiloğlu Konağı da bodrum+ iki kattan ibaret. Dıştan düz olarak algılanan pencerelerle içte açığa çıkan basık kemer tarzındaki hatıllarının arası büyük olasılıkla mıcırla doldurulmuş. Pencere alt kotlarını yakalayan geleneksel sedirlerde oturan, cenneti görüş alanının içinde buluyor. Gösterişli ahşap oyma işi rozetler konağın tavan ve duvarlarına serpiştirilmiş. Renk cümbüşü canlı, ama son derece uyumlu: pembe, mavi, bordo, çayır yeşili, varaklı dallar ve çiçekler nasıl bir düşün içinden çıkmış acaba?

Hemşin Padar Köyü’nde (Bahar Mahallesi’nde) Apali Aliağa Konağı’nın bugünkü sahibi Erkan Sebat. Konağın şöminesinin üzerindeki tarihin konağın yapım yılı olması çok olası ve buna göre konak H. 1324’te yapılmış. Yine bodrum+iki kattan oluşan bu konağın diğerlerinden farkı bir tür Rönesans ağırlığı ve soyluluğu taşıması. Tavan ve duvarlarındaki ahşap işi sade geometrik bölmelerden oluşuyor. Kapı tutamaklarının yine sade güzelliği, özellikle o dönemlerde el işi olması çok muhtemel olan camların güzelliği hiç tartışılmaz. Duvarlardaki yağlı boya işçilik diğerlerine benzeme kaygısı taşıyor. Konağın en hoş yanı toprağa adım adım oturması; arka cephede tek kat oluyor konak. “Yerin aklı” derim ben buna… Tam “bağlamcı mimarlık” örneği. Köyün diğer yapılarıyla da uyum sağlıyor bu haliyle. Seranderleri ve hatta mezarlığıyla! Gösterişli bacasıyla selamlıyor köyü Apaliağa Konağı.

ZuğaÇamlıtepe Köyü’nde Adnan Genç’e ait Abbasoğlu Konağı ile biri sade diğeri süslü iki serander dikkati çekiyor. Abbasoğlu Konağı bodrum+bir kat, üst katı göz dolması. Tam iki kareden oluşan konağın pencerelerini ustaca gizliyor bu işçilik. Ana kapılar aynı cepheden. Bodrumunki Roma kemerli, kilit taşlı. Üst katın kapısına ise iki kotu bağlayan eğimli yoldan ulaşılıyor. Burada meydana gelen yaratıcı sundurma bodrumdaki odunu, kiremiti ve diğer eşyaları yağmurdan koruyor. Bir taşla çok kuş vuruyor Abbasoğlu Konağı’nın üst kapısı. Köyde paladyan motifli serander mazgallarından tutun da çiçek desenli mezar taşlarına kadar nice güzellik var. Abbasoğlu Konağı’nın iki göz olmuş bacası bunları mı seyrediyor? Yoksa karşıdaki aynı güzellikte diğer konağı mı?

Yukarı Şimşirli’de Hehpuz Mahallesi’ndeki misafirhane ve Meevor Mahallesi’nde Manolya Hanım’a ait ahşap boğazgeçme tekniğiyle yapılmış babaevi ile seranderi Çamlıhemşin ve yöresinin diğer tipik sivil yapıları. Buralarda da yine beşli altılı yıldız sembolizmine rastlıyoruz.

Bazı kaynaklarda Çamlıhemşin’de konak sayısı 70, konaklardaki oda (bulma) sayısı ortalama 15 olarak belirtiliyor. Fakat tek katlı basit evlerin oda sayıları 6 civarına inebiliyor.

Firiloğlu Konağı

Rize’nin batısında ev tipleri değişir ve iki sofalı evlerin yerini tek sofalı ev tipleri alır. Özellikle Trabzon, Giresun, Ordu ve Samsun’un yakın yöresinde kırsal evler çok küçülür. Batı ölçülerinde konak sayılmasalar da Çamlıhemşin evlerinin “konak” diye anılması da bundandır. Her şey göreceli…

Burada şaşırtıcı olan bir önemli nokta da şudur: her ne kadar Çamlıhemşinlilerin çalışmak için İmparatorluğun son yıllarında Rusya’ya gittikleri ve buradan sağladıkları kazançlarla bu evleri yaptırdıkları bilinse de Kars’taki Rus evlerinden ya da Gürcü konut tarzlarından görünüş itibarıyla etkilenmedikleri açıktır. Ayrıca, “Peç” sistemi ile ısıtma gibi akıllı çözümler de ana vatana taşınmamıştır.

Ayrıca çalışmak için aşılan yollar üstünde örneğin, Gürcistan vardır. Gürcü ev tipolojilerinin çok zengin olmasına karşın Çamlıhemşin konaklarının tasarımında onların da etkisi görülmez. 

Reyhan Konağı

Amos Rapoport ile bu civarlarda araştırma yaparken sayısız resmini çektiği “göz dolması” örnekler için; “Bu tekniği dünyanın hiçbir yerinde görmedim” dediğini anımsıyorum.[3] Özellikle yapımda kullanılan teknik açısından ve ortaya çıkan görsellik bakımından bu evlerin son derece özgün olduğu açıktır.

Boğaz geçme ve göz dolması tekniklerinin nasıl titizlik isteyen bir iş olduğu da bilinir. Her ne kadar bölgede taş işçiliği yapının temel işçiliği, ahşap işçiliği ise bir tür üst yapı işçiliği olarak algılansa[4] da ahşabın hele seranderlerde kullanılmasındaki incelik eşine az rastlanan ahşaptan bir oya sunar.

Bu evleri yapan ustalar hakkında yazılı bir belge yok. Ancak kulaktan kulağa gelen bilgiler Hilmi Usta, Mehmet Usta ve Rıfat Usta diye anılan bazı kişileri efsaneleştirmiş. Ahşap işlerinde kestane ağacı dayanıklılığından dolayı yeğlenmiştir. Bu ağaç türü Ali Kemal Karahan’ın aktardığına göre “soğan kabuğu misali eskime gösterir”, yani dıştan içe… Böylece incir ağacının tersine, kestaneden elde edilen ahşabın içi hep sağlam ve dayanıklı kalır, doğal olarak dıştan algılanan eskime, zamanında müdahaleyi de olanaklı kılar. Kestane ağacının yapıma hazırlanması yaklaşık 5 yıl sürermiş. Kesilip devrilen ağaç yerde kabuğu ile 1–2 yıl bekletilir, sonra bulunduğu yerde kabuğu soyularak 1 yıl, parçalandıktan sonra en az 2 yıl, toplam 5 yıl bekletilirmiş. Açık havada yağmur altında bekletilen kestane ağacının bünyesindeki mürekkep renkli sıvı bu arada dışa sızar ve yağmurla yıkanırmış. Bu değerli ağacın kesilme zamanı ağaç suyunun iyice çekildiği Şubat-Mart aylarına denk gelirmiş. Böceklenmeye karşı özel önlemlerin alınmadığı bu ahşap uygulamasında belki de sıvının akıtılması böceklenmeyi de önleyen bir tedbirdi. Fakat çürümeyi-eskimeyi geciktirmek için toprakla temas edeceği durumlarda ahşabı yakarak veya ateşle islendirerek bir önlem alınırmış.

Firiloğlu Konağı

Kapı oymalarını marangozlar yaparmış, üst yapıda ahşabı uygulayan ustalara “hızarcı” denirmiş. Taş ustaları ile ahşap ustaları aynı ustalar olmazmış ama ahşap uygulayan ustalar binanın genel koordinatörü sayılırmış. Konakların en kalifiye ustalarını Çayeli Venekdere yetiştirirmiş. Özellikle serander yapanlar ve taş ustaları ise Gümüşhane’den getirilirmiş. Ancak, yüksek yaylalarda kestane yerine çam ağacıyla yetinilmiş. Yaylalarda çatı kaplaması olarak çam ağacından yarma yöntemi ile elde edilen “hartama” kullanılırmış.

Bu çalışmada yapılan tespitlerden kalkarak ‘bu yöremiz kendi özgün mimari dilini yaratmıştır’ demek zorunludur ve özgünlüğü nedeniyle bu mimari hazine, eldeki tüm olanaklar seferber edilerek korunmalıdır.


[1] Eskiden çatılar çam ağacından yapılan “harduma=hartama” ile kaplanırmış.

[2] Kendisiyle yapılan görüşmelerden

[3] Prof. Amos Rapoport otantik kültürlerle konutları arasında sıkı bağlar olduğu konusunu inceleyen ve bu konuda   çığır açan “House Form and Culture-1969” konulu kitabın yazarıdır.

[4] Mimar Ali Kemal Karahan ile yapılan görüşmelerden.


Bu yazı, Milli Reasürans Sanat Galerisi’nde gerçekleştirilen “Kuzeydoğu Anadolu’da Mimari” sergisinin metnidir.

İlginizi Çekebilir

Kütüphane

27 Eylül 2025'e kadar İMALAT-HANE’de izleyiciyle buluşacak olan Aslı Çavuşoğlu’nun “TunState” adlı kişisel sergisinin metni Argonotlar Kütüphanesinde.

Kütüphane

3 Mayıs’a kadar SANATORIUM’da görülebilecek Didem Erbaş’ın solo sergisi "Toprak Parçasının Koptuğu An"ın sergi metni Argonotlar Kütüphanesinde.

Kütüphane

Merdiven Art Space'te devam eden Lütfi Özden’in “Yeryüzünün Sesi" sergisinin küratör metni Argonotlar Kütüphanesinde.

Kütüphane

Galeri Siyah Beyaz'da yer alan Mehmet Nâzım sergisine eşlik eden, Necmi Sönmez editörlüğünde hazırlanan La Vie immédiate: Mehmet Nâzım kitabının metni Argonotlar Kütüphanesinde.