Büyük Kafkas dağlarının güneyinde anlatılan halk masallarında yarı tavuskuşu yarı kadın doğa üstü bir varlıktan söz edilir: anlatılana göre bu görkemli yaratığın hafif bir rüzgârla yelpaze gibi açılan kuyruğunda binbir tane efsunlu gözü varmış. O gözlerle ormanlar ve suları, iyiliği ve kötülüğü, geçmişi ve geleceği aynı anda görürmüş. Onun nazarına uğrayan koca karılar taze kızlara, nemrut suratlı adamlar alımlı oğlanlara dönüşürmüş. Bu latif mahluk, Hazar’ın batı kıyısı boyunca uzanan dağların bulutlara değdiyi yerden tüm yıl hiç durmadan yürür, binbir gözünü çevirdiği topraklara baharı o getirirmiş.
Denef Huvaj’ın kadrajına mavi bulutlar içinden çıkagelen kadın bu efsanevi varlığın akrabası mıdır? Bunu bilemeyiz ama onun gözlerinin önünde açılan manzarada yerimizi alabiliriz. Çünkü O sadece gözleriyle değil, göz kapaklarıyla, tüm gövdesiyle, göğsündeki inciler ve elindeki bir çift gülle bakabilendir. “gül, ey saf çelişki, nice göz kapağının altında hiç kimsenin uykusu olmamanın sevinci.” Avusturyalı şair Rilke’nin mezarı üzerinde yazan bu cümlenin sırrına bir Kafkas masalından da erilebilir.
Rusya’ya gitmek için evden ayrılan sanatçıya anneannesinin verdiği, hiç harcanmadan yıllarca saklanmış “6,5 Ruble” sergiye adını veriyor. Sergi, Mimar Sinan’nın İstanbul’a emaneti, 500 yıllık bir yapı içinde yer alan Arthan galerinin iki katına yerleşiyor. Denef Huvaj’ın işlerinde tanıklıktan rüyaya, modadan mite kadar uzanan muazzam çeşitlilikte bir imge evreni göze geliyor. Tüm bu görüntüler tek bir ağa mı takılmış? Tüm bu imgeleri tek bir kadın mı dokumuş? Tüm bu dünyaları tek bir sanatçı mı açmış? Tüm farklarına rağmen, her birinin araladığı kapılardan yüzümüze aynı sabah rüzgârı esiyor. Türkiye’den Abhazya’ya, çocukluktan yetişkinliğe, seçkin bir zevkten, oyuncu bir neşeye kadar kadife bir yol bu önümüzde uzanan.
Denef Huvaj’ın dünyayla kurduğu ilişkide bir tür esenlik var. Dünyayı olduğu kadar çağdaş sanat dilini de saran karartmayı kaldıran bir zarafet. En yüce varlığa ve en sıradan nesneye, travmatik bir anıya ve sıradan bir âna aynı mesafeden bakabilen bu göz, bir tür hoş-görü’nün enstrümanıdır. Denef Huvaj gençlikten yaşlılığa, varlıktan yoksulluğa, bireyden topluluğa tüm eşikleri aynı esnek adımlarla aşarken kusursuzluktan bütünüyle uzak kalan bu güzellik; yaşamın getirdiği her şeyi merhametle kucaklayabilmenin sevincidir. Kalender bir Evet sesi yükselir Denef Huvaj’ın kadrajlarından. Henüz sahibini bulmamış bir gelinlik, tüm yıl köşede bekleyen Noel ağacı, bembeyaz uzun saç örgüleri, odaya yayılan sıcak süt kokusu aynı değerdedir. Çünkü bugün gözden düşmüş her şey, geçmişte muhakkak ateşli bir tutkuyla sevilmiştir. Yatağının kenarına oturmuş al yanaklı o porselen genç kadın, harap bir binanın kurşunlanmış cephesindeki pencereler gibi bakar. Her şey tam da olması gerektiği yerde ve zamandadır. Saf çelişki olan hayat müthiş kırılgan, zar gibi ince, saydam ve geçici; tam da bu yüzden sevilmeye değerdir.
Denef Huvaj olağanüstü güzel bir coğrafyanın mayın döşeli tarihinden tüm bedeniyle gören bir hayalet gibi geçmiş olmalı. Kadrajıyla araladığı yerden zamanın gözlerinin içine korkmadan bakabiliyor. Geçmiş ve gelecek arasında bir ayrımın olmadığı, tekil hayatların askıda bırakıldığı bir yerde öğrenmiş parmak uçlarıyla fotoğraf çekmeyi. Belki de bu yüzden gördüğü her şeye aynı şefkatli mesafede duruyor. Onların tek başlarına var olmalarına izin veriyor. Cep harçlığını bir hazine kılan, içinde film olmayan bir makine ile büyüklerin dünyasını çırılçıplak gören bir çocuğun gözleri onunkiler.
Fotoğraf makinesinin ardındaki hâlâ o küçük kız çocuğu mu? Âşık bir kadın mı? Keskin zekâlı bir mühendis mi? Belki de hepsi. Kamera sayesinde tek kişinin kaderini/kederini yaşamak yerine geniş zamanlı coğrafyaları yurt edinmiş. Göçebelerde, şairlerde ve âşıklarda gelişen bu yetinin bir benzeri çocuklarda da görülür. Bir ızdırap hazinesi olan geçmişi merhametle kucaklayabilmesi için kaybedecek hiç bir şeyi olmamalı insanın; çocukluğunun avucundaki 6.5 Ruble dışında.