Connect with us

Ne arıyorsun?

Argonotlar

Kütüphane

Çoklu Zamanda Duyumsamak

Lara Fresko Madra’nın Protocinema’nın 10. yılı vesilesiyle gerçekleşen “Bir Zamanlar Kavranamayan” sergisi kapsamında kaleme aldığı metni Argonotlar Kütüphanesi’nde.

Banu Cennetoğlu, IKNOWVERYWELLBUTNEVERTHELESS, 2015-ongoing. Installation. 24 helium inflated mylar balloons. Installation shot by Zeynep Fırat © Banu Cennetoğlu. Courtesy the artist and Rodeo Gallery, London & Piraeus.

2011’in Eylülü sanki bir ömür önceymiş gibi. Zaten o günden bugüne geçen süre tam da Protocinema’nın ömrüne denk geliyor çünkü İstanbul’daki ilk sergisini o yıl 12 Eylül’de açmıştı. Bu açılış tarihi Türkiye’deki 1980 darbesinin yıldönümüne denk geliyor, 11 Eylül saldırısının yıl dönümünü ise teğet geçiyordu. Dan Graham’ın on yıl önceki bu sergide yer alan işleri de kamusal alan ve sosyal etkileşimi konu alıyordu – ki bunlar biri otuz biri on yıl önce gerçekleşmiş olaylar tarafından derinlemesine etkilenmiş meselelerdi. Kısmen farkında olmadan kısmense kaçınılmaz olarak Protocinema, New York ve İstanbul arasındaki yolculuğuna, şimdiyi çoklu geçmişlerle böylece katıştırarak çıktı. Şimdiki serginin açılışı ise ilk anda aklıma gelen bir olaya denk gelmiyor. Ama öğrendim ki arama motoru Google’ın, bir yandan tarihi ve bilgiyi çok daha erişilebilir kılan, bir yandan da adeta bunların içinde boğulmamıza sebep olan teknolojik bir araç olarak kuruluşunun yirmi üçüncü yıl dönümüyle çakışıyormuş.

Geriye bakmak, geçmişi düşünmek (retrospeksiyon) yaygın algılama biçimlerimizden biri. Dolayısıyla Protocinema’nın onuncu yıl sergisinin geçmişe bakması ve geçen on yılın bir envanterini çıkarması uygun görülebilirdi. Ama bu geçtiğimiz on yıl çok daha çeşitli zamansallıklarda düşündüğümüz bir dönem oldu. Bu günlerde sanki her gün, her tarih geçmişten gelen yıldönümlerinin yükünü taşıyor. Google’ın ana sayfası büyük düşünürleri, kitapları, olayları anarak açılıyor, sosyal medya ve telefonlarımız bize daha yakın anılarımızı hatırlatıp duruyor. Doğum günleri ve dünyayı değiştiren keşif ve kazanımlar saldırılarla, bombalamalarla, darbelerle, eylemlerle, tutuklamalarla, krizlerle, yangınlarla, sellerle, hortumlarla ve kayıplarla yan yana çıkıyor karşımıza. İlişkileri daima yeniden karılıp duran bu yıl dönümlerini birbirine bağlayan, altta yatan uzun ve sürüncemeli süreçler olduğunu fark ediyoruz. Derin ve iç içe geçen akımlar ve karşı akımlar bunlar. Bu akımların arasında küresel ısınma, türlerin soylarının tükenmesi, sömürgecilik ve kapitalizmi sayabiliriz. Peki, geçmişin bu denli bugünde yankılandığı bir zamanda nasıl hayatta kalıyoruz? Mahşerin beş atlısı gibi yankılanan bu çoklu geçmişleri dinleyip yeni bilme ve anlama biçimleri bulmamız mümkün mü? Bugünün gürültüsüne rağmen veya onun içinden geçerek bir gelecek hayal edebiliyor muyuz hâlâ? 

Paul Pfeiffer, Orfeus İnişi (video görüntüsü), 2001. Video yerleştirme, 75 VHS Kasedi Süre: 75 gün. İlk olarak Public Art Fund tarafından sipariş edildi ve New York Dünya Ticaret Merkezi’ne yerleştirildi, 15 Nisan – 28 Haziran, 2001. Fotoğraf: Zeynep Fırat © Paul Pfeiffer. Paula Cooper Gallery, New York izniyle.

Bu serginin adı ilk başta Algılanamayan ve Kavranamayan olacaktı. Yani yalnızca duyusal algılarımızla erişilemeyen değil, hayal dünyamızın dahi dışında olan. Ama her ne kadar duyularımız küresel ısınma ve COVID-19 pandemisi gibi küresel krizler tarafından köreltilmiş ya da şaşkına çevrilmiş olsa da hayal gücü bu çoklu zamanlı arıza anında gelişip serpiliyor. Anlama/kavrama zamansallıklarımızın genişleyip çoğalması maddeselliğe ve duyumsayışlarımıza yeni bakış açıları getirdi. Bildiklerimizi ve bilme biçimlerimizi yeniden gözden geçirmemiz ve kurguyu gerçeğin tam zıddı olarak değil de gerçeğin kurulması için gerekli bir unsur olarak yeniden benimsememizi sağladı. 

Bir Zamanlar Kavranamayan iç içe geçmiş, çoklu geçmiş, şimdi ve gelecek zamanlarda yaşar ve algılar hale geldiğimizi ifade etmek adına masalların rivayet halinde (zamanında) bir araya getiriyor sanat eserlerini. Bu biçimiyle serginin merceği geriye dönük bir bakış olmaktan çok içeriye dönük bir bakış. Buradan nereye gidiyor olduğumuzu soruyor ve geçmişin karmaşık yankılarında boğulmadan bunlarla nasıl yüzleşeceğimizi irdeliyor. Yani bir çeşit yıl dönümü. Ama olmuş bitmiş bir şeyin değil; yaygın ve nüfuz etmiş biçimde var olan, daima değişen ve hala umutlu olanın yıl dönümü. Son on yılda gezgin yapısı ve geçmişi, şimdiyi ve geleceği birlikte ele alan vizyonuyla Protocinema deneyselliğin bir odağı haline geldi. 

Video: Beril Ece Güler, Müzik: FitiSound

Elizabeth Grosz zamanın ne tam anlamıyla somut bir varlık ne de salt soyutlama olduğunu söyler. Onu herhangi bir dolayım olmadan görmek imkânsızdır. Ona hem fazla yakın hem fazla uzağızdır. Şöyle yazar Grosz: “Onu yalnızca gelip geçen anlarda düşünebiliriz, kırılmalar, gedikler, kesikler aracılığıyla, yerinden edilme anlarında.” Peki, sanat pratiği zaman ve mekânı keserek algı yaratabilir mi? Aynı biçimde, geçen anları yalnızca geriye bakarak ya da o anda elle tutulur olan vasıtasıyla değil de, algımızın zamansal ve duyusal eksenlerini yeniden düzenleyen yollarla düşünmeyi hayal edebilir miyiz? Sanatsal ortamın tarihe ilgisi, musallatoloji (hauntology), jeolojik ve ekolojik zaman gibi insan-merkezli olmayan zamansallıklar tarafından eleştirilip tamamlanıyor bir süredir. Hafıza çalışmaları hatırlamayı yalnızca geçmişe ilişkin değil şimdiki zamana dair bir pratik olarak yeniden düşünüyor. Sömürgesizleşme (decolonization) ve küçülmeye (degrowth) yönelik söylem ve eylemler, küresel zamanın baskın hızlanışına meydan okuyor. Bu söylem ve eylemlerin her biri zamanın nasıl tahayyül edildiği, kavrandığı, kullanıldığı ve kötüye kullanıldığı ile bir şekilde ilgili. Her bir zamansallık ve bunların permütasyonları belli başlı biçimlerde görsel ve duyusal dünyalarla ilişkileniyor. Zamanı nasıl tahayyül ettiğimiz ve onunla nasıl ilişkilendiğimiz değişiyor. Acaba duyumsama biçimlerimizdeki bu değişim eyleme biçimlerimizi de değiştirecek mi? 

Hera Büyüktaşçıyan, Skin Deep, 2021, Heykel, halı ve ahşap yapı. Fotoğraf: Zeynep Fırat © Hera Büyüktaşçıyan ve Protocinema. Sanatçı ve Green Art Gallery, Dubai izniyle.

Banu Cennetoğlu’nun Octave Mannoni’nin ünlü cümlesi “Çok iyi biliyorum ama yine de”yi Türkçe olarak alıntıladığı ve helyum balonlarından harflerle ifade ettiği ÇOKİYİBİLİYORUMAMAYİNEDE (IKNOWVERYWELLBUTNEVERTHELESS, 2015-süregelen) adlı işi, çoklu zamansallıkları algısal çatışmalar ve eylem(sizlik) ile canlandırıyor. Bu ifade, bilindışı veya bilinçli bir farkındalık bastırılmasına işaret edişiyle, içinde bulunduğumuz gerçeküstü zamanlarda hem naif duygulanımları hem mantığının izinde katılaşmış gerçekçileri itham ediyor. Harfler yavaşça söndükçe, duvarda hareket edip şekillerini kaybettikçe, ilk şişirildikleri serginin açılış anı hafızalarımızdan solup gidiyor olacak. Küresel bir görüş alanında birbiri ardına dizilmiş felaketler silsilesi anlatıya dayalı tarihi değil, Walter Benjamin’in dediği üzere bir yıkıntı yığınını çağrıştırıyor. Ancak ne harflerin deforme oluşu ne de gittikçe büyüyen yıkıntı yığını geçmişle bugün arasında bir kopuşa işaret ediyor. Tersine, karmaşık, çizgisel olmayan bir ilişkiyi imliyor.  

Devşirilen artıkların (spolia)– yani eski, yıkılmış (veya yok edilmiş) yapıların farklı şekillerde değerlendirilen parçalarının – şehrin mimari dokusuna içkin olduğu ve biraz derine indiğinizde M.Ö. 6000’e kadar giden kalıntılar bulma ihtimalinizin olduğu İstanbul bu çok boyutlu tarihsel coğrafyaların adeta bir şahikası. Böylesi bir coğrafyada, hâlihazırda mevcut ve görünür olanların pek çoğu aklımıza yalnızca ara sıra gelirken gömülü olanlar hayallerimize musallat oluyor. Hera Büyüktaşçıyan’ın sanat pratiği uzun süredir ‘tarihin tozlarını halının altına süpürme’ fikrini işliyor. Protocinema için gerçekleştirdiği Skin Deep (2021) adlı yeni işinde, mimari dış yüzeylerin ve mermer ve halı gibi kaplamaların nasıl iskeletleri örttüğünü ve karmaşık kültürel ve mimari kökenleri gizlediğini inceliyor. Dış görünüşler algıladığımız şeyle biraz da rastlantısal olarak ilişkileniyor. Ve zaman bu rastlantısal ilişkiyi daha da karmaşıklaştırıyor. 

Abbas Akhavan, bahar, 2021, heykel. Bakır boru, don, dondurma mekanizması, cüruf bloğu, buluntu çeşme, lambalar ve pompa. Birinci kısım: 3,75 metre çapında borular İkinci kısım: 160 x 160 x 80 cm dondurma mekanizması. Fotoğraf: Zeynep Fırat  © Abbas Akhavan ve Protocinema. Sanatçı Catriona Jeffries, Vancouver ve The Third Line, Dubai’nin izniyle.

Yavaş şiddet – yani ekolojik ve toplumsal şiddetin uzun vadeli, çoğunlukla görünmez kalan etkilerinin çarpıcı olmayan, sıradan ama derinlikli biçimlerde nasıl uygulandığı, deneyimlendiği ve algılandığı – daha kapsamlı biçimde anlaşıldıkça ve yaklaşan iklim felaketi beyaz perdedeki distopyalardan haber bültenlerinin sonsuz uğultusuna geçiş yaptıkça modernist ilerleme ideolojisine duyulan güven giderek tükenmekte. Tarihsel muhayyilemizde, görünür olanın hegemonyası kriz halinde. Resmi tarih anlatılarının tahakkümüne yıkılan heykeller ve mikroskopla bile görünmeyecek kadar ufak virüsler meydan okumakla meşgul. Abbas Akhavan’ın kamusal alanlardan kaldırılmış çeşmelerden topladığı donmuş borulardan yaptığı enstalasyonu kaynak (spring, 2021), bu boruların içine soğutma sıvısı zerk ederek kamusal görünürlüğün bağırsaklarını tahayyül ediyor. Gülşah Mursaloğlu’nun Dolanan Alanlar, Ayrışan Uçlar (Merging Fields, Splitting Ends, 2021) adlı işi ise yerin yüzeyinin altından çıkan birbirine akraba malzemelerden (metal, patates ve su) oluşan yeni bir sistem kuruyor. Bu maddeler ısı ve zaman tarafından aktive edilerek çift katlı bir entropiye sebep oluyorlar. Emaye kapların içinde ısıtılan suyun buharı patates plastiğine yöneltiliyor – bu patatesin dillere destan dayanıklılığına değil tam tersine çürüyebilirliğine dayanan yeni bir teknoloji. Zaman gibi sıcaklık da sistemin içinde geri dönülmez bir entropik reaksiyon yaratmakla kalmıyor, aynı zamanda işin kendisinden taşıp Beykoz Kundura Fabrikası’nın içine sızıyor ve mekânda anında görünür olanın ötesinde yarattığı mikro-iklim ile duyularımızı uyandırıyor.

Yıl dönümleri çoğunlukla biraz abartılır. 2021’de İstanbul’da Protocinema’nın yanı sıra pek çok sanat kurumu onuncu yıllarını kutluyor olacak. Bu yıl dönümleri kalabalığı, sonrasındaki yıllar kadar 2011’e ve 2011’e giden yıllara dair çok şey söylüyor bize. Zamanı dilimlere bölmek, en önemli anların bir özetini çıkarmak, yıllar ve olaylar arasındaki etkinin kapsamını belirlemek zor. Her şey bir yana bu son on yıl, esas olanın tekil anlar değil zamanın kendisi –nasıl uzanıp esnediği, yavaşladığı, alçalıp yükselerek aktığı—olduğunu yeniden keşfetmemize tanıklık etti. Protocinema her sergi, yer ve işbirliğinde zaman ve mekânı yeniden müzakere ederek, dönüşen ve dönüştürücü vizyonuyla bu çalkantılı sularda epey atik davranmayı becerdi. Protocinema’nın önceki çalışmaları gibi Bir Zamanlar Kavranamayan da hayal gücümüzü besleyen ve duyusal, estetik ve entelektüel olarak tetikleyen geniş bir seçkiyle gururla karşınızda. 

Ek okumalar:

Batuman, Elif. “The Big Dig,” The New Yorker. 31 Ağustos 2015. 

Benjamin, Walter. The Arcades Project (Pasajlar). Cambridge, MA: Belknap Press, 1999. 

Didi-Huberman, Georges. Survival of the Fireflies. Minneapolis: University of Minnesota Press, 2018.

Grosz, E. A. The Nick of Time: Politics, Evolution, and the Untimely. Crows Nest, NSW: Allen & Unwin, 2004.

Gürbilek, Nurdan. The Orpheus Double Bind (“Orpheus Çıkmazı”, Sessizin Payı). İng. çeviri Victoria Rowe, Holbrook. Hong Kong: Asia Art Archive, 2021.

Lambert, Leopold (haz.). “They Have Clocks, We Have Time” The Funambulist: Politics of Space and Bodies Sayı 36, Yaz 2021.

Nixon, Rob. Slow Violence and the Environmentalism of the Poor. Cambridge, MA: Harvard University Press, 2011.

Parikka, Jussi. A Slow, Contemporary Violence: Damaged Environments of Technological Culture. Berlin: Sternberg Press, 2016. 

Rothberg, Michael. Multidirectional Memory: Remembering the Holocaust in the Age of Decolonization. Stanford, CA: Stanford University Press, 2009.

Saybaşılı, Nermin. Mıknatıs-Ses: Rezonans ve Sanatın Politikası. İstanbul: Metis, 2020.


Bu yazı ilk kez Protocinema’nın onuncu yılı dolayısıyla gerçekleşen sergiye eşlik etmek üzere Protozine: Bir Zamanlar Kavranamayan için sipariş üzerine İngilizce yazılmış, Feride Eralp tarafından Türkçeye çevirilmiştir. Size sunduğumuz Türkçe çeviri yazar tarafından tashih edilmiştir. Dolayısıyla sergiye eşlik eden metinle farklılıklar içermektedir. 

Tüm eserler Protocinema’nın Bir Zamanlar Kavranamayan sergisi kapsamında gösterilmiştir.

İlginizi Çekebilir

Gündem

Argonotlar ekibi olarak yıl içinde gördüğümüz, dikkatimizi çeken sergilerden bir seçkiyi bir araya getirdik.

Gündem

Argonotlar ekibi olarak yıl boyunca yayınladığımız yazılardan bir seçkiyle karşınızdayız.

Kütüphane

Esra Özdoğan'ın Galeri Nev İstanbul'da gerçekleşen "Makinedeki Hayalet" sergisinin metni Argonotlar Kütüphanesinde.

Söyleşi

Raziye Kubat’la dağ köyüne dönüşünü, romantik imgelerden uzak bir perspektifle, doğanın sertliği ve direnişiyle şekillenen yaratım sürecini konuştuk.