Connect with us

Ne arıyorsun?

Argonotlar

Eleştiri

Gözetleme altında örülen aşk emeği ve Dünyanın Ağırlığı

Misal Adnan Yıldız küratörlüğünde farklı kuşak sanatçılardan yapıtları zincirleme bir yaklaşımla bir araya getirerek yüzeyleri, formları ve bedenleri odağına alan bir sergi.

Vize başvurusunun bürokratik ağırlığıyla uğraştığım bir sabahın sonrasında buluştuğum İranlı bir arkadaşımla, bizimki gibi ülkelerden gelen insanlar için bu sürecin aslında nasıl bir tür duygusal şiddet olduğunu tartışıyoruz. Geçmişimizi ve şu anki durumumuzu belgeleyip birinin eline teslim etme fikrinin yoruculuğundan söz ediyoruz ve harcamak zorunda olduğumuz paradan. Pazartesi günü ve bir sanat çalışanı olarak uzun zaman sonra ilk boş günüm. Günün yarısı vize koşuşturmasıyla bitmiş olsa da, pazartesi ziyaret edebileceğim bir sergi olduğunu fark etmek mutlu ediyor. Kasa Galeri’de devam eden Dünyanın Ağırlığı sergisine gidiyorum. Girişteki güvenlik günümün özeti olan gözetleme pratiklerini üzerimde fiziksel olarak bir defa daha yaşatıyor. İki çantam var ve içleri dopdolu: laptop, kitaplar, bir ceket, şemsiye… Çantamın içi zor gözüktüğü için, içindekileri çıkarmam isteniyor. Onlarla bir tartışmaya giriyorum -işlerini yapıyorlar biliyorum ama- bir polis bile izni olmadan çantamı bu şekilde arayamaz diyorum, güvenlik görevlilerinin izni olduğunu söylüyorlar. Orada bir x-ray cihazı olması gerektiğini söyleyerek, bir makinenin beni gözetlemesini kabul ettiğimi fark etmeden beyan ediyorum ve Kasa Galeri’ye giriş yapabiliyorum.

Dünyanın Ağırlığı sergi görüntüsü. Fotoğraf: Kayhan Kaygusuz.

Misal Adnan Yıldız küratörlüğünde, 22 Eylül – 5 Kasım tarihlerinde, Kasa Galeri’de gerçekleşen Dünyanın Ağırlığı farklı kuşak sanatçılardan yapıtları zincirleme bir yaklaşımla bir araya getirerek yüzeyleri, formları ve bedenleri odağına alıyor. Başlığını Allen Ginsberg’in “Song” şiirinden alan sergi, Yıldız için ilk sanatsal çalışmalarını ve işbirliklerini gerçekleştirdiği Kasa Galeri’ye bir dönüş niteliği de taşıyor. Bu dönüşle Yıldız, Kasa Galeri’yi bir emanet gibi alarak Ginsberg’in şiirinden de hareketle aşk emeği (labour of love) referansıyla, kariyeri boyunca gelişen koleksiyonundan (MAY collection) işleri de içeren, iyimser introspektif bir seçki sunuyor.

Sergi metninde geçen, bir sergi aracılığıyla izleyicinin kendi içinde yolculuğa çıkması fikri, sıklıkla karşılaştığımız, belki biraz gücünü yitirmiş bir cümle olsa da, Dünyanın Ağırlığı’nın sunduğu alan benim gibi bir güncel sanat izleyicisinin alıştığı izlemeden farklı bir deneyim sunuyor. Küratör’ün en dürüst haliyle aktardığı metin işlerin içeriklerini derinlemesine aktarmak yerine, izleyicilere yalnız ve istedikleri biçimde işleri izlemelerini öneriyor. Girişte bir aynaya işlenmiş olarak bulunan Nevin Aladağ’ın ‘‘No one is telling you how to live your life’’ [Kimse sana hayatını nasıl yaşamanı söylemiyor] cümlesi, küratörün izleyiciyle sergi arasında olmasını umduğu ilişkiyi özetliyor. İşler arasındaki bağlantılar ya da serginin üzerinde durduğu zemin kavramsal açıdan çok, işlerin görselliği ve hissel yakınlığı üzerinden kuruluyor. Bu anlamda izleyici, sergiyle kuracağı ilişkiyi tanımlamakta özgür. Zaman geçirdikçe bu üst üste gelerek biriken anlatı, küratörün İstanbul’u (ve dünyanın kalanını) deneyimlediği açıdan görmemizi sağlıyor. Hem pandemi sürecinden yansımalar, hem de  toplumsal hafızanın farklı yaklaşımlarla ele alınması serginin kişisel-küratöryel yaklaşımını güçlendiriyor.

Nevin Aladağ, ‘‘No one is telling you how to live your life’’, Fotoğraf: Kayhan Kaygusuz.

Dünyanın Ağırlığı küratörün kişisel tarihiyle kurduğu birebir ilişkiyi sergiye attığımız ilk adımda gösteriyor. Sergi metinlerinin bulunduğu kasanın üzerinde, geçtiğimiz Eylül ayında yaşamını yitiren, Yıldız’ın uzun süredir işbirliği yaptığı Billy Apple®’ın RGB işi bulunuyor. Yıldız, bu işi 2018’de Billy Apple® ile The Mayor Gallery’de yaptığı konuşmanın bir gün öncesinde performatif bir biçimde bacağına dövme olarak yaptırıyor.[1] Bu yaklaşımla, Yıldız bedenini sanatçıya müdahale edilebilecek bir alan olarak sunuyor, ardından bedeninde bulunan bu çalışmayı Kasa Galeri’ye taşıyor. Kırmızı, Yeşil ve Mavi insan gözü tarafından algılanabilen ışığın ana renklerini ifade eder. Yıldız, bu işle yakın arkadaşı olan Apple’a selam gönderirken; RGB, Kasa Galeri’de gözlemlediğimiz renk skalasını sistemleştiriyor.

Dünyanın Ağırlığı sergi görüntüsü. Fotoğraf: Kayhan Kaygusuz.

Sergi ilk çıkış noktasını Furkan Öztekin’in son dönem üretimlerinden alıyor. Öztekin’in işleri özellikle kuir deneyimini, hafıza ve mekân ekseninde, sanatçının oluşturduğu topoğrafyalar aracılığıyla görselleştiriyor. Sanatçının üretimleri aynı zamanda kuir beden tasviri olmadan, kuir hafıza nasıl belgelenir sorusunu da düşündürüyor. Zamanın ve mekânın dokulaştığı, katmanlarıyla soyut belgelere dönüşen bu işlerin zincirleme yaklaşımı, küratörün sergiyi oluştururken kullandığı yöntemle örtüşüyor. Öztekin’in hemen karşısında bulunan Cansu Çakar’ın işleri İstanbul hafızasını kendi bedeni aracılığıyla parçalara ayırırken Mahmut Celayir’in yanan Dersim dağlarını gösteren Hora (2018) işi geçtiğimiz birkaç yılın, hatta bu yazın, bize dünyanın ağırlığını hissettiren anlarını tekrar hatırlatıyor. Dokuların, bedenlerin, duyuların, öz tarihin bir zincir oluşturduğu bu deneme kişisel küratöryel pratiğin yapısı üzerine sorular sorduruyor: Kişisel bir anlatıyla kurulan bir sergi izleyiciyle ne kadar yakınlık kurabilir? Toplumsal hafızamızın soyutlamaları bizi sanat yapıtları aracılığıyla birleştirebilir mi?

Dünyanın Ağırlığı sergi görüntüsü. Fotoğraf: Kayhan Kaygusuz.

İpek Duben’in 2020 tarihli ‘‘Model 1’’ ve ‘‘Model 2’’ işlerinde yer alan figürleri, 2019’da MET Museum’da Susan Sontag’ın ‘‘Notes on ‘Camp’’ (1964) makalesinden hareketle gerçekleşen ‘‘Camp: Notes on Fashion’’ sergisinden hatırlıyorum. Sanatçı kolajları oluştururken sergide yer alan, önemli camp giysileri sergileyen mankenlere palyaço suratları ekliyor. Bunlardan biri Björk’ün 2001 Akademi Ödülleri’nde giydiği Swan Dress [Kuğu Elbise]. Björk’ün başrolünü oynadığı dramatik Dancer in The Dark filmiyle katıldığı ve bir performans gerçekleştirdiği bu gecede giydiği Swan Dress, popüler tarihe izini bırakmış camp elbiselerinden biri. Björk’ün Amerikan kırmızı halı etkinliklerini tiye alarak giydiği, kendini doğurgan bir kuğu gibi göstererek, eteğinden yumurtalar bırakarak (mecazi olarak değil) yürüdüğü bu elbise, yıllarca en kötü kırmızı halı elbiseleri listelerinde yer aldıktan sonra 2010’larda çoğunlukla kuirlerce sahiplenilerek bir performans ânı olarak hatırlanıyor. İpek Duben’in palyaço suratı eklediği bu figürün üzerinde Günahlarım yazıyor. Yanındaysa eski bir gazeteden kesilmiş ‘‘Temiz aşkta kanlı son’’ başlıklı bir haber bulunuyor. Bu sergide bu iş neden var diye düşünüyorum, ancak bu ikilemler serginin zincirleme yapısında kendine yer bularak, küratörün bakış açısıyla gördüğümüz yakın geçmişe dair konuları çeşitlendiriyor.

Agnieszka Polska’nın, güvenlik kameralarının ya da izolasyondaki bir gözün kaydettiği görüntüleri andıran, videoların piksellerinin bir glitch kutlaması gibi eriyerek birbirine karıştığı The Longing Gaze (2021) başlıklı şiirsel videosu son odada izleyicileri karşılıyor. Diğer işlerden görsel diliyle de ayrılan bu iş, belki de serginin en net cümlelerini aktarıyor. Dünyayı bir gözetleme lensinden görüşümüzden de söz ediyor, insan görüşünün makro mercekte uzay hakkında denizin derinliklerine göre ne kadar fazla bilgisi olduğundan da. Videoda geçen ‘‘Bu görsel kalıntının ardında bir canavar bizi gözlüyor’’ cümlesi, Kasa Galeri’nin girişinde karşılaştığım gözetleme pratiklerini güzelce özetliyor. Video izleyiciyi içine alarak, hem Karaköy’den, hem de serginin geri kalanından soyutluyor. Ekranın dışına taşanlar bu videoda iklimsel değişimden, izolasyonda olmanın etkilerine kadar farklı konuları düşündürüyor.

Felaket senaryolarının karşısında sevgiyi odağına alan, hatta çiçek çocukları referans olarak gösteren Dünyanın Ağırlığı’nda, Yıldız pandemi sürecinin bir kısmında şanslı olanların iletişimde kaldığı, ve belki de sanata ulaştığı ekranın dışına taşarak, sanat yapıtı ve izleyiciyi sanat mekânında buluşturan biricik andan beslenen bir kurgu aktarıyor. Buradaki umutlu tasavvur, işlerin içeriğinin ötesinde, izleyicinin yapıtla kurduğu ilişkinin gücünden besleniyor. Bu bağlamda düşünüldüğünde, Kasa Galeri, umutla ve aşk emeğiyle oluşturulmuş bir sergi için sığınak olarak hayal edilse de; mekânın kendisi, tarihi ve seçtiği güvenlik önlemleriyle, küratör tarafından beklenen iletişime karşı bir kontrast oluşturuyor. Yine de ağırlığı farklı şekillerde hissettiğim bir günde ziyaret ettiğim Dünyanın Ağırlığı, özellikle Polska’nın videosuyla birlikte, içinde bulundurduğu ikilemlere karşın, küratörün umduğu iletişim alanını açıyor. Sanatçıların pratiklerinde olduğu gibi, hatırlayarak, farklı formlarda aktararak ve yeni belgeleme yöntemleri bularak geleceğe bakmayı öneriyor.


[1] https://www.mayorgallery.com/news/71-billy-apple-finissage-event-rgb-in-conversation-with-misal-adnan-yld/

İlginizi Çekebilir

Söyleşi

Civan Özkanoğlu ile .artSümer'de gerçekleşen ilk kişisel sergisi "Hepimiz Biliyoruz"u konuştuk.

Duyurular

Argonotlar Almanak 2024'ün basılı olarak yayımlanması için başlattığımız destek kampanyasının detayları bağlantıda!

Söyleşi

Uluslararası Sinop Bienali’nin yaratıcı sürecinin merkezinde yer alan Hal kolektif’le, şehirle kurduğu bağlar ve katılımcı bir yaklaşımla gerçekleştirdiği projeler üzerine konuştuk.

Söyleşi

Diclekent’teki yeni mekânları vesilesiyle Merkezkaç Sanat Kolektifi’nden Uğur Orhan’la konuştuk.