Vortic, galeri ve kurumların dijital sergi üretimine inovatif çözümler bulmak ve sanat izleyicisinin sergi deneyimini iyileştirmek amacıyla Londra’da hayata geçirildi. Fiziksel sergilerin gerçekleştirilemediği pandemi döneminde büyük bir görünürlük kazanan Vortic, Tate, David Zwirner, Pace ve White Cube gibi önemli müze ve galerilerle ortak projeler yürüttü. Sanatçılarla izleyici arasındaki diyaloğu önemseyen ve kurumların iş birliğine alan açan bu platform, bir süredir kolektiflerle dijital içerikler üretiyor. LGBTİ+ kuruluşlarını desteklemek için bir araya getirilmiş uluslararası galeriler ağı olan OUT Collective de bunlardan biri.
Eylül ayında gerçekleştirilmesi planlanan Londra Pride etkinlikleri pandemi nedeniyle iptal edilse de, OUT Collective sergilerini Vortic üzerinden gerçekleştiriyor. Yirmi yedi galerinin katılımıyla gerçekleşen bu sergiler yalnızca sanatçı ve galerilere görünürlük kazandırmakla kalmayıp eser satışlarının bir bölümüyle akt, ELOP, Gendered Intelligence, Queercircle ve amfAR gibi kurumlara destek sağlıyor. Bu yazı, OUT Collective’de 31 Aralık’a kadar devam eden sergilerden Berke Yazıcıoğlu, Miguel Ángel Rojas ve Patrick Angus’un üretimlerini haz ve ihlal kavramları üzerinden ele alıyor.
Arzu bize
Çifte ölüm gibiydi,
Karışmış nefeslerimizin
Bir çabuk ölümü
Bilinmez garip bir esansın
Buharlaşması
Aramızda hemencecik
Çıplak bir
Odada.
Langston Hughes, Tutku, 1947[1]
1. Berke Yazıcıoğlu
Berke Yazıcıoğlu (1992), resim ve illüstrasyon gibi birbirinden beslenen mecralar arasında gezinen bir sanatçı. Güzel Sanatlar eğitimini Şikago Sanat Enstitüsü’nde tamamlayan Yazıcıoğlu, 2012 ve 2014 yılları arasında Galeri Artist ve Kare Sanat Galeri’de gerçekleştirdiği kişisel sergilerinde gerçek ve kurgu arasındaki çizgiyi silerek beden ve arzu ilişkilerine odaklanıyor. Sanatçının son dönem üretimleri ise görsel sanatlar alanından gelmesine rağmen müzikten referans alıyor. Halı dokuma tekniğini kullandığı Bahar Ayini (2020)serisinde, Igor Stravinsky’nin aynı isimli eserini görsel olarak yorumluyor.[2] Ayrıca Berke Yazıcıoğlu’nun illüstrasyonları, The New Yorker ve Wired gibi önemli Amerikan dergilerinin sayfalarını süslüyor.
Berke Yazıcıoğlu, OUT Collective’de yer alan sergisini 2002 yılında İstanbul’da kurulan ve temsil ettiği sanatçıları uluslararası alanda destekleyen Dirimart ile gerçekleştiriyor. Sergide, sanatçının kâğıt üzerine mürekkep ve kolaj tekniğini kullanarak 2016 ve 2017 yılları arasında ürettiği beş eser (İsimsiz) yer alıyor. Yazıcıoğlu bu seride, webcam üzerinden görüntülü olarak bağlanılan ve yabancılarla rastgele sohbet etmeyi sağlayan siteleri ziyaret ediyor. İnternet sayfasında açılan bu küçük sekmeler sayesinde bedenler kendini webcam önünde tüm açıklığıyla ifşa ediyor. Birbirinden kilometrelerce uzakta olan bu dijital bedenler, Langston Hughes’ın Tutku şiirinde olduğu gibi çıplak bir odada buluşuyor. Ağ bağlantısının zayıflayıp görüntü kalitesinin düştüğü anlar ise Yazıcıoğlu’nun resimsel (plastik) olarak ilgisini çekiyor. Sanatçı, pastel renklerin yoğunlukta olduğu resimlerinde webcam’in düşük görüntü kalitesini fırsata çevirerek bulanıklığı bir araç olarak kullanıyor. Bu bulanıklık, gerçekçi biçimde tasvir edilmiş insan figürlerini esrarengiz bir soyut bağlama yerleştiriyor.[3]Mürekkebin titrek ve bir o kadar da kararlı yapısını, webcam karşısındaki figürlerin geçiciliği üzerinden sorgulamaya açıyor. Yazıcıoğlu tüm bunları yaparken figüratif resmin queer olasılıkları üzerine düşündürüyor.
Figüratif resim tarihinin queer potansiyellerinden bahsederken Berke Yazıcıoğlu’nun İsimsiz (2017)eseri, kompozisyon ve renk kullanımı bakımından fotorealistik tavrıyla tanınan sanatçı Taner Ceylan’ın Taner Taner (2003) isimli eserine göz kırpıyor. İsimsiz (2017), Taner Ceylan’ın ilk defa 8. İstanbul Bienali’nde sergilenen ve o dönemde büyük tepki uyandıran resmi Taner Taner’in dijital ortamdan kopan gündelik hali gibi. Fakat bu sefer hem figürler hem de figürlerin arasındaki temas daha silik, bulanık ve daha geçici. Berke Yazıcıoğlu, sohbet odalarından aldığı bu performatif anları kâğıda işlerken izleyicinin gözüyle oynamayı da ihmal etmiyor. Bir ya da daha fazla kişinin piksellerle var olduğu bu anlar, izleyicide voyöristik[4] olarak tanımlanabilecek bir izlenim bırakıyor. Pandemi döneminde evde geçirilen vaktin artmasıyla sohbet uygulamalarına olan ziyaretlerin de arttığını biliyoruz. Yazıcıoğlu’nun İsimsiz serisinin bu dönemde yeniden sergileniyor oluşu, resimlere daha farklı bir perspektiften bakmamızı mümkün kılıyor.
2. Miguel Ángel Rojas
Miguel Ángel Rojas (1946), 1970’lerden beri lens tabanlı çalışan Kolombiyalı kavramsal bir sanatçı. Fotoğraf dışında resim, video ve enstalasyonu da üretim pratiğine dahil eden Rojas, öznel deneyimlerden referansla Kolombiya’nın marjinal alt kültürüne odaklanıyor. Erken dönem çalışmaları otoportre ve uzun pozlama denemelerinden oluşsa da, 1970 sonrasında Kolombiya’nın politik atmosferini yansıtan, kimlik, kamusal alan, şiddet ve uyuşturucu tüketimini ele alan eserler üretmeye başlıyor. Resim, çizim ve gravür gibi geleneksel sanat pratiklerinin yaygın olduğu dönemde fotoğrafı deneysel bir mecra olarak kullanarak sanat ortamında kısa sürede öne çıkıyor. Rojas, cinsel, kültürel ya da politik olsun her zaman farklılıkları savunarak Kolombiya sanatında zamanla bir kırılma noktası yaratıyor.[5] 1976’dan bu yana sayısız sergiye katılan Miguel Ángel Rojas’ın eserleri MoMA, MUSAC, Bogotá Modern Sanatlar Müzesi ve Kolombiya Ulusal Müzesi gibi önemli kurum ve müzelerde yer alıyor.
Miguel Ángel Rojas, Vortic’in OUT Collective seçkisinde devam eden kişisel sergisi Desencuentros’u[6] memleketi Bogotá’da yer alan ve Kolombiyalı sanatçıları temsil eden Casas Riegner aracılığıyla gerçekleştiriyor. Sergide, Miguel Ángel Rojas’ın 1979 ve 1991 yılları arasında ürettiği resimler ve fotoğraf baskıları yer alıyor. Serginin ana hattını Bogotá’daki B-Film gösterimi yapan sinema salonunda eşcinsel erkekleri gizlice izlediği Faenza (Tres en platea) isimli fotoğraf serisi oluşturuyor. Berke Yazıcıoğlu’nun resimlerinde voyöristik olarak tanımladığımız gözetleme eylemi, bu sefer Miguel Ángel Rojas ve fotoğrafladığı özneler arasında gerçekleşiyor. Rojas, kamerasını fark edilmeyecek şekilde ceketinin altına gizleyerek sinema salonunda partner arayanları izlemeye koyuluyor. Karanlık kadrajlarda yer alan öznelerin yüzleri her ne kadar okunaksız olsa da, gizlilikleri sanatçı tarafından ihlal ediliyor. Miguel Ángel Rojas, haz ve ihlal arasındaki gerilimden beslenen Faenza (Tres en platea) serisini: “öznel deneyimlerinin en karanlık mahzenlerine inmek” olarak tanımlıyor.[7] Yine bu seri, 1960’lardan sonra İngiltere, ABD ve Avustralya gibi ülkelerde ortaya ortaya çıkan ve eşcinsellerin kamusal alanda partner arayışını ifade eden seyir (cruising)kavramını görselleştiriyor. O dönemin LGBTİ+ komünitesi tarafından karanlık oda olarak anılan ve Bogotá’nın queer kültürünü sırtlayan bu sinema salonu, Rojas’ın merceğinden geçerek âdeta belgeye dönüşüyor. Sinema perdesinin ışığıyla aydınlanan Faenza serisi, politik olarak çalkantılı bir dönemden geçen Kolombiya’da Miguel Ángel Rojas’ın eleştirel sanat pratiğinin başlangıç noktası oluyor.
3. Patrick Angus
New York merkezli galeri Bortolomi, OUT Collective seçkisine Tom Burr, Robert Bordo ve 1992’de AIDS’e bağlı komplikasyonlardan dolayı kaybettiğimiz değerli sanatçı Patrick Angus’un işlerinden oluşan bir sergiyle katılıyor. Farklı kuşak ve arka planlardan gelen bu üç sanatçının üretimleri, kimlik, hafıza ve öznel deneyim ekseninde kesişiyor. Sergiden elde edilen gelirin bir bölümü Patrick Angus’ın anısına kâr amacı gütmeyen bir kuruluş olan AIDS Araştırma Vakfı AmfAR’a bağışlanıyor.
California doğumlu Patrick Angus (1953 – 1992), sanat eğitimini 1974 yılında Santa Barbara Sanat Enstitüsü’nden aldığı bursla tamamlıyor. Okul zamanlarında keşfettiği 72 Drawings by David Hockney (1971)kitabı, Patrick Angus’un sanatı için ilham kaynağı oluyor. Bu kitap sayesinde, eşcinsel kimliğiyle övünen ve bunu eserlerine yansıtmaktan çekinmeyen bir sanatçıyı tanıyan Angus, o dönemde altın çağını yaşayan Hollywood’a taşınmaya karar veriyor.[8] Hollywood’da yaşamaya başladığı ilk yıllar yalnız ve mutsuz geçse de, resme olan tutkusu onun için motivasyon kaynağı oluyor. Figüratif resmin galerilerde yer bulamadığı bir dönemde sanat piyasasına tutunmaya çalışan Angus, 1980’lerden itibaren erkek portrelerinin ön planda olduğu figür çizimlerine odaklanıyor.[9] Tıpkı hayranı olduğu ustası David Hockney gibi çevresini tüm samimiyetiyle tasvir etmeye başlıyor. OUT Collective üzerinden sergilediği dört eseri de bu dönemini yansıtıyor. Sergide yer alan kâğıt üzerine suluboya çalışmasında (İsimsiz- Bitki ile Çocuk) kaygılı ve yorgun görünen bir figür bize bakıyor. David Hockey’in resimlerindeki renk skalasını andıran bu resim, Angus’un Hollywood’da geçirdiği yalnız günlerinin yalın ve dürüst bir tasviri. Kâğıt üzerine kurşun kalem çizimleri ise daha sonradan bir sanatçı kitabına dönüşen Los Angeles Çizimleri (Patrick Angus: Los Angeles Drawings, 2003) serisine ait. Patrick Angus genellikle eğlence mekânlarındaki eşcinsellerin gece hayatını anlatan resimleriyle tanınsa da, eskiz defterlerindeki bu çizimler onun duygusal ve kırılgan yönünü yansıtıyor. Boşlukta tasasızca uzanan bu çıplak bedenler, kâğıdın sınırlarına doğru silinip gidiyor. Langston Hughes’ın Tutku şiirindeki koku gibi buharlaşıp uçuyor.
Berke Yazıcıoğlu, Miguel Ángel Rojas ve Patrick Angus’un eserleri arasında beden, haz ve mekân üçgeninden doğan tuhaf bir bağ var. Tıpkı Guy Hocquenghem’in Homoseksüel Arzu (1972)[10] kitabında değindiği kişisel ve politik olanın bitmek bilmeyen hesaplaşması gibi. Arzu dinamiklerini altüst eden ve bunun sonucunda gizlilik ihlalini doğuran bir bağ. Bu bağ, Berke Yazıcıoğlu’nun resimlerinde izleyici ve eser arasındaki gözetleme eyleminden besleniyor. Bakmamamız gereken bir şeye bakıyor olmanın verdiği o haz. Miguel Ángel Rojas’ın, amacından sapmış bir sinema salonunda gizlice yaptığı çekimler ise etik anlayışımızı sorgulatıyor. İzleyici bir anda “anahtar deliğinden gizlice bakan kişi” oluyor. Patrick Angus’un çizimlerinde ise ressam ve modeli arasındaki sessiz gerilimi hissediyoruz. Uyuyan birini izlemek Patrick Angus’un çizimlerinde nahif bir suça dönüşüyor.
Bu yazı Vortic, OUT Collective ile Argonotlar işbirliği kapsamında hazırlanmıştır. Diğer yazılara aşağıdan ulaşabilirsiniz.
OUT Kolektifi: Kit Edwards’ın seçkisi -Kit Edwards
Artishock: Vortic x OUT Collective’den üç önemli sergi
[1] Langston Hughes, Tutku, 1947 Hugh Stevens, Gey ve Lezbiyen Yazını (Türkçesi: Kıvanç Tanrıyar) s.167, Sel Yayıncılık, LGBT Kitaplığı, 2011
[2] Berke Yazıcıoğlu, Bahar Ayini Sergi Bülteni, Dirimart, 22.07.2021
[3] Berke Yazıcıoğlu, 2014 Sergi Bülteni, Kare Sanat Galerisi, 04.06.2014
[4] Voyörizm, kişinin birini çıplakken, soyunurken ya da cinsel etkinlikte bulunurken gözetleme eylemiyle ilgili yoğun cinsel dürtülerinin ya da davranışlarının yineleyici bir biçimde ortaya çıkması.
[5] Marta Rodríguez, Miguel Ángel Rojas (Luis Ángel Arango Library, Bogotá), ArtNexus, Sayı: 68, Mart – Mayıs 2008
[6] İspanyolca bir kelime olan Desencuentros, taraflar arasındaki anlaşmazlık ve uyuşmazlık anlamına geliyor.
[7] Miguel Ángel Rojas, Desencuentros Sergi Bülteni, Casas Reigner, 02.09.2021
[8] Visual AIDS, Patrick Angus, https://visualaids.org/artists/patrick-angus
[9] Art Viewer, Patrick Angus at Bortolami, 12.02.2021 https://artviewer.org/patrick-angus-at-bortolami/
[10] Homoseksüel Arzu, 1972 yılında Guy Hocquenghem tarafından yayımlanan ve zamanla eşcinsel kuramın bir klasiği haline gelen kitap. Türkçesi 2015 yılında Altıkırkbeş Yayınları tarafından yayımlanmıştır.