Connect with us

Ne arıyorsun?

Argonotlar

Eleştiri

İlişki içinde

Silva Bingaz’ın “Opus3c” sergisi bedenlerin birlikte ve tekbaşlarına dünyada var oluşlarıyla ilgili.

İsimsiz (Opus 3c serisinden), Baryta kağıdı üzerine fine art baskı, 80x120, 2017 cm

“Dünyada var oluşumuz bedenimiz aracılığıyladır… Beden, adeta, algının öznesidir”[1] demiş Merleau-Ponty. Burada araç duyular; sadece kendi bedenini değil başkasının bedenini de algılamakta ya da “başkasının bedenine oranla kendi bedenini” algılamakta da… Silva Bingaz başından beri bu konuyla ilgilenen bir fotoğraf sanatçısı ve son sergisi “Opus 3c”şimdiye kadarki sergilerine oranla en yoğun biçimde bedenlerin (sadece insan bedenlerinin değil) birlikte ve tekbaşlarına dünyada var oluşlarıyla ilgili. “Kimse bir duyguyu, başkalarının örtük ya da hayali varlığından ayrı olarak deneyimleyemez. Bu bakımdan duygu deneyimlerinin tümü dolayımlı, yansıtıcı ve ilişkiseldir.”

Bingaz’ın ilk hatırımda kalan işleri, bir miktar bedeni seyir etmekle bir miktar da bedeni, deyim yerindeyse, değerli bir taş gibi “montürüne”, kendisini çevreleyen şeye, sadece fotoğrafın alanına değil de belki daha çok çerçevesine oturtmakla ilgiliydi. Bu, röntgenci bir bakıştan çok hayranlık dolu, insan bedenini üzerini süsleyen işaretlerle (dövme, takı vb.) birlikte törensel bir nesne haline getiren bir yaklaşımdı.

Bu bedenler, reklam fotoğraflarında sıkça olduğu gibi, “tüketilmeye” ve “tüketime” sunulmuş da değillerdi. Daha çok içinde bulundukları ve belki de kendilerinin farkında olmadıkları yüceltilmiş bir halet-i ruhiye, bir kendinden geçme, “halvet” içindeydiler. Son sergide de hâlâ bu yaklaşımı benimseyen güzel birkaç örnek var. Bu yaklaşım denebilir ki güzellikle, bedenin kendini bırakışının erotizmi, bu bırakışın kaydedilmesiyle ilgili. Lale Müldürce söylersek: “…beni bir güzellikten iyileştirmediler.”

Öte yandan “halet-i ruhiye ya da ruh hali, bir durumla bağlantılı olmayan deneyimlerin ötesinde yer alan duygu hali”, sıkça başvurduğumuz sözcükle “mood”, bugün kişinin sadece kendini değil dünyada başkalarıyla “var oluşu”nu açıklamakta da sıkça kullanılıyor; çoğunlukla da bir yalıtılmışlık ve kendi başınalık iması eşliğinde. Modernizmin öz çocuğu fotoğrafa bilhassa unutulmaz imgeler hediye eden “la belle indifference”[2] (güzel kayıtsızlık)… Fotoğrafın konusunun -bina ya da insan ya da tabiat-  bir Edward Hopper resminde olduğu gibi kendini unutuşu, kendine gömülerek…          

Silva Bingaz’ın bundan ötesiyle ilgilendiği hissine ilk kez Pera Müzesi’nde açılan çok sanatçılı sergi “Zamane İstanbulları”nda kapıldım. Buradaki bir grup fotoğraf işinde kişiler arasındaki bir araya gelişlerde, bedenden geçen bir ortak duyguyu paylaşma sözkonusuydu. Silva Bingaz ilişki içindeki bedenlerle ilgileniyordu, her yönüyle; paylaşım, kendinden geçme, hüzün, teselli, şefkat, aşkınlık…

İsimsiz (Opus 3c serisinden), Baryta kağıdı üzerine Fine Art baskı, 50×75 cm, 1017

“Duygular dünyada var olmanın bedenleşmiş biçimleri”ydiler burada, “toplumsallığın ve kendiliğin olmazsa olmazıyla, bedenler arasılıkla, özneler arasılıkla, iletişim içindelikle tasarlanmış olarak.” Nitekim, Bingaz’ın son işlerine tamamen böyle bir yönelim hâkim. Anne ile çocuk arasında, hayvan ile tabiat, hayvan ile insan, kucaklaşan çiftler, baba ile çocuk, oyun ile haz arasında; ilişki kurmanın metaforu olarak oyun, beden ve mekân, beden ve hareket, iki kadın, iki erkek, yaşlı ve çocuk, yaşlı ve genç… Hatta maddenin maddeyle ilişkisinde; birbirine çapaklı biçimde kavuşan su ile taş, manzaranın hiçbir zaman dikey ve kesin olmayan bir hat ile başka bir manzara ya da mimariyle kurduğu ilişki. Öyle ki bir süre sonra seyircinin her şeyi Bingaz’ın gözünden, onun kurmaya çalıştığı ilişkisellikler açısından görmeye başlaması kaçınılmaz.

İsimsiz (Opus 3c serisinden), Baryta kağıdı üzerine Fine Art baskı 30×45 cm, 2017

Bu fotoğraflarda kesintisiz bir “karnaval” durumu, bitip tükenmez bir “hemhal olma” hali, Fellinivari bir sirk hissi, bir eş-dost çevresi güzellemesi olduğunu da iddia etmeyeceğim. Böylesi çok sıkıcı olurdu. Bu fotoğraflardaki birleşmeler ve yaklaşmalar, uzaklık ve yakınlıklar, avuntular ve avunamamalar, memeye yapışmalar ve memeden kesilmeler, bedenlerin her şeye rağmen ilişkilenme inadını konu edindikleri kadar bu atılımdaki kırılganlık payını da sezdirdikleri için heyecan vericiler.


[1] Alıntılar Emotions and Social Theory, “Experiencing Emotions/ The Lived Body” makalesinden. (Simon Williams, SAGE Publications, 2001)

[2] Genellikle kaygı gibi zihinsel durumlarla bağdaştırılan semptomlara karşı kayıtsız kalma durumunu anlatan tabir. 19. Yüzyılda nörolog Jean-Martin Charcot tarafından ortaya atılmış.

İlginizi Çekebilir

Söyleşi

Cansu Yıldıran'la Hara'da gerçekleşen sergisi "Vargit Çiçekleri" üzerine konuştuk.

Söyleşi

Esra Özdoğan ile hayalet imgesini fotoğrafın olanakları ve edebiyat-sanat ilişkisi üzerinden konuştuk.

Kütüphane

İstanbul Modern'de gerçekleşen "Ozan Sağdıç: Fotoğrafçının Tanıklığı" sergisi için Demet Yıldız Dinçer'in kaleme aldığı katalog yazısından tadımlık bir bölüm Argonotlar Kütüphanesinde.

Kütüphane

Kaan Kemal Öner’in “Gökyüzünün Karnında(n)” ismiyle Quick Art Space’de gerçekleşen ilk solo sergisinin küratör metni Argonotlar Kütüphanesinde.